Berat ÖZİPEK
Eskiden haberlerde kullanılan bir kalıp vardı: “Cumhuriyet Bayramı bütün yurtta dış temsilciliklerimizde ve KKTC’de törenlerle kutlandı.”
Böyle söylenirdi ama aslında halkın dışarıdan baktığı soğuk ve resmî törenlerdi her yıl tekrarlanan. İronik biçimde “cumhur”un elinden geldiğince uzak durduğu “Cumhuriyet Bayramı kutlaması” söz konusuydu, uzun on yıllar boyunca yaşanan.
Öğrenciler ve devlet memurlarının katılmama gibi bir tercihi olamazdı. Öğrenciler üşüye üşüye tören alanında tutulurdu. Bazı aileler isteyerek bazıları da şevkle katılırdı ama CHP ve MHP tabanı da dahil toplumun geniş bir kesimi zayıf bir katılım sergilerdi. Özellikle geleneksel İslami duyarlılığı olan geniş kesimler, muhafazakârlar, Kürtler, gayrimüslimler ve Cumhuriyet sonrası tarihe dair başka bir hikayesi ve olumsuz bir hafızası olanlar ise resmî törenlerden kaçınmayı tercih ederlerdi. Cumhuriyet onlar için dedelerinin ve ninelerinin anlattığı acılı hikayelerle birlikte hatırlanıyordu. Müslümanların, Hıristiyanların, Musevilerin, Sünnilerin, Alevilerin, okul kitaplarında yer almayan, kamusal olarak dile getirilmeyen başka hikayeleri vardı. Resmî tören alanlarındaki Cumhuriyet veya 23 Nisan kutlamalarındaki sessizlik ve kayıtsızlık, bu yönüyle onlardan gelen bir sitemdi.
(Bu dönemlere ait bir yazı için bkz: https://www.star.com.tr/yazar/cumhuriyet-neden–coskuyla-kutlanmiyor-yazi-801861/)
Son dönemde, yüzüncü yılına doğru bir “Cumhuriyet Bayramı coşkusu” ortaya çıktı.
Bu sadece CHP tarafından Ak Parti’ye duyulan tepkinin Atatürk ve Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına tutkulu bir katılım sergilenmesinden ve böylece ilk kez gerçek bir kitlesel katılım görüntülerinin ortaya çıkmasından ibaret değil. Artık kutlamalara katılan başkaları, CHP’lisinden Ak Partilisine başka toplum kesimleri de var.
Cumhuriyeti kutlamak tuhaf değil elbette. Konumuz, bu yeni ilgi durumun izahı ve çoğu kez tartışmanın cumhuriyet kavramıyla ilgili olmayan tarafı.
Sessiz Devrim sonrası dönemin etkisi
Bu katılım, Ak Parti’nin 2000’li, 2010’lu yılların başlarında otaya koyduğu demokratikleşme ve devletin demokratik dönüşümünün, geçmişle yüzleşme ve insan hakları adına yaptığı reformların, sağlık sisteminin ıslahından milli geliri belirgin biçimde artıran iktisadi performansa ortaya koyduğu parlak tablonun geride kaldığı bir döneme duyulan tepkiden de besleniyor.
Şimdilerde Teazis’in “ötekilerin cumhuriyeti” olarak adlandırdığı ve TBMM’deki demokratik duyarlılığa ve eleştirel fikirlere sahip İkinci Grup’a dayandırdığı “İkincilerin İktidarı”na duyulan tepkiler, ekonomiden liyakat ilkesine yaşanan sorunlarla birleşince, hele bir de sistemin dönüşümüne dair umutların başlıca taşıyıcısı olan Ak Parti’nin Sessiz Devrim’inin bizzat Ak Parti tarafından gündemden düşürülmesi söz konusu olunca, iktidar-muhalefet rekabetinin ötesinde bütün bir siyasi sistemin dönüşümüne dair eleştirel idealler gerilediği ölçüde, bundan eski devlet ideolojisi kârlı çıkmış görünüyor.
Yoksa o cenahta anlamlı bir değişim olduğuna dair iddia yok; Kemalizm veya Atatürkçülük iç tartışmayla demokratik bir dönüşüm yaşamadı. İfade özgürlüğü ve demokrasi, din ve vicdan özgürlüğü, etnik ve kültürel haklarla azınlık hakları gibi alanlarda Cumhuriyet sonrası yaşananların da sorgulanıp aşıldığına dair anlamlı bir gösterge yok.
Resmî ideolojinin yeniden itibar görmesini, demokratik dönüşüm iradesinin (dönemsel) zayıflamasıyla (Dünyada da buna paralel bir gerileme var) ve iktidara duyulan tepkinin Cumhuriyet kutlamaları ve 10 Kasım anmaları gibi kurulu düzenin eski ritüelleri üzerinden ifadesiyle açıklamak daha makul görünüyor.
Böyle bir ortamda, 2000’li yılların başlarında resmî ideolojiyi çok daha utangaç biçimde savunan pek çok kişi, sosyal medyanın da elverişli atmosferiyle, artık Atatürkçülük, Kemalizm ve resmi ideolojinin ilkelerini çok daha coşkulu biçimde savunuyor. Şimdilerde liberal demokratik çevresinin mahalle baskısı sebebiyle Atatürkçülüğünü yaşayamadığından şikâyet ederek, artık bu utangaçlıktan azade biçimde, ilk defa gönül rahatlığıyla 10 Kasım anması yapıyorum anlamında mesajlar veren “liberaller” de var.
Cumhuriyet üzerinden semboller, ideoloji ve sınıf kavgası
Aslında herkesin farkında olduğu bir gerçek var: Son dönemlerde aniden keşfedilen Cumhuriyet kutlamalarında da belirginleştiği gibi, biz bu tartışmada öz olarak iktidarın kaynağıyla ilgili konuşmuyoruz. Cumhuriyetin olağanüstü geniş bir çeşitlilik arz eden mağdur edilmiş kesimlerinde de monarşiyi getirme adına bir siyasi tez savunulmuyor. Türkiye’de böyle siyasi hareket yok. İslamcılar için de geçerli bu.
Cumhuriyet de bir devlet veya yönetim biçimi anlamıyla konuşulmuyor; daha çok onun Atatürkçülük adı verilen resmî ideolojisiyle beraber gelen bir tarihi var; onu konuşuyoruz. Onunla beraber gelen ve oligarşik nitelik taşıdığı eleştirisi yapılan bir yapı var; asker ve sivil bürokrasi, devletçi sermaye ve eşrafın “merkez”de olduğu, alt ve orta sınıfların “çevre”ye itildiği bir sınıfsal gerilimin, “seçkinler ve sıradan vatandaşlar,” “atanmışlar ve seçilmişler kavgası” şeklinde yüz yıla damgasını vuran bir sosyolojik boyutu da var. Bu egemenlik ilişkisinin meşrulaştırılışı var. Osmanlı geçmişine ve onun merkezi değerlerine sempatiyle bakanlarla antipatiyle bakanlar arasında bir kültürel kavga var. Bunları da konuşuyoruz.
Şimdilerde iktidara duyulan haklı ve haksız tepkiler üzerinden geleneksel İslami sembollerin taşlanmasının da bununla bir ölçüde bağlantılı olduğu düşünülebilir.
Cumhuriyete dair hurafeler ve gerçekler
Gelin bu tartışmanın gölgesinde kalan cumhuriyete yakından bakalım.
Tanımdan başlayalım.
Okullarda öğretilen tanıma göre “cumhuriyet halkın kendi kendisini yönetmesidir.” Oysa bu demokrasinin tanımıdır. Cumhuriyette yöneticiler halktan gelebilir ama onun asıl özelliği hanedanın olmayışıdır; onu bir kralın veya kraliçenin, şahın, çarın olduğu ülkeden ayıran temel fark budur. Cumhuriyete ilave başka pek çok değer atfedilebilir; ama temel farkı budur.
Cumhuriyet demokratik de olabilir, despotik de. Liberal bir demokrasi şeklinde de olabilir, otoriter ve totaliter türden baskıcı bir diktatörlük şeklinde de.
Günümüz dünyasında da böyledir bu. Elinizi sallasanız cumhuriyete değer ama demokrasiye değil.
Her egemenlik ilişkisinin bir anlatısı vardır. Her devletin, her ulus devletin de öyle.
Türkiye’de de Cumhuriyet kendi ideolojik meşrulaştırışını eski düzenin olumsuzluğu üzerine kurmuştur. Osmanlı dönemi ders kitaplarında bir tür karanlık çağ olarak betimlenmiştir. Cumhuriyete geçiş de her istediğini yapabilen despot bir irade olarak resmedilen bir padişahın tebaası durumdaki mağdur insanlardan cumhuriyetin vatandaşı olan insanlara ulaşmakla tanımlamıştır.
Oysa öncelikle bu söylenen, dünyadaki birçok ülkede olduğu gibi Osmanlı’da da mutlak monarşiler çağına aitti ve o da çoktan geride kalmıştı.
İkinci Meşrutiyet sonrası dönem ve onunla gelen siyasi ortam, ideolojik çeşitlilik ve siyasi temsil bakımından Cumhuriyet sonrası Tek Parti dönemindekinden çok daha zengin ve özgür bir ortamı ifade ediyordu. (Partiler düzeyinde bu çeşitlilik, İttihatçılardan muhaliflerine, liberallere, İslamcılara Osmanlı Demokrat Fırkasından Osmanlı Sosyalist Fırkasına ve diğerlerine kadar geniş bir yelpazeyi yansıtıyordu).
Osmanlı son yüzyılında Fransa’daki gibi cumhuriyet ilan edilmemişti çok daha değerli olarak, demokrasi adına önemli kazanımlara ulaşılmış, İngiltere’deki gibi parlamentonun üstünlüğü sağlanmıştı. Sultan Abdülhamit’e yönelik uygulamayı olumlu bulan veya bulmayan olabilir ama nihayetinde 1908 sonrası Parlamento padişahı tahttan indirmiş ve daha sonra 1909 itibarıyla padişahın Meclis’i feshetme yetkisi elinden alınmıştı.
Birçok Kıta Avrupası ülkesinde ve İngiltere’de olduğu gibi hanedanlığın korunduğu ama en üstün buyurma gücünün parlamentoya, seçilmişlere geçtiği, artık onlara ait olduğu bir anayasal monarşi söz konusuydu.
Günümüzde birçok bakımdan cumhuriyete atfedilen olumluluklar, bugünkü anayasal monarşilerde de somutlaşan demokrasilere içkindir. Bizdeki resmi ve yüzeysel eğitim dolayısıyla cumhuriyete ait sanılan pek çok olumluluk, aslında demokrasiye aittir ve cumhuriyet formu altında olmak zorunda değildir.
Türkiye’de cumhuriyete geçiş, çeşitlilik, çoğulculuk ve eleştirel düşüncenin yer bulduğu, savaşın en zor dönemlerinde bile Mustafa Kemal’i yetkilendirirken demokratik hassasiyetlerini koruyan Birinci Meclis’in temsil ettiği özgürlüğün yerine tek partili bir sisteme geçişi yansıtmıştır. Tek parti de tanımı ve doğası gereği demokrasi olmamıştır.
Bu cumhuriyetin tek parti döneminde hiçbir olumlu adımın atılmadığı anlamına gelmez. Kadınlara seçme ve seçilme hakkının birçok ülkeye göre erken bir tarihte tanınması değerlidir ve bu kazanım, devletin o döneme damgasını vuran pek çok yanlışına kurban edilmemelidir. Aynı şekilde, Osmanlı son döneminde güçlü olan kadın hareketinin tek parti döneminde nasıl söndürüldüğünü veya Nezihe Muhittin gibi öncü kadın aktivistlere neler yaşatıldığı da hatırlanmalıdır.
Osmanlı aydınlarının liberali ve İslamcısıyla genel olarak cumhuriyetin temsil ettiği egemenliğe karşı ne kategorik bir itirazları olmuştur ne de kategorik monarşi savunuları. Onlar esas olarak iktidarın sınırları ve devletin nasıl yönetilmesi gerektiğine dair tartışmışlar, bunu yaparken padişahları da eleştirmişlerdir. Hem de Cumhuriyet sonrasına yapılamayacak ölçüde ağır eleştirilerle.
Cumhuriyet konusundaki tartışmada da pek çok muhalif, egemenliğin halka veya onun adına parlamentoya geçişine değil, halifeliğin ve padişahlığın kaldırılmasına itiraz etmiştir ve itiraz edenler de sanıldığı veya resmi tarihte iddia edildiği gibi İslamcılardan ibaret olmayıp, Avrupa tarzı bir anayasal monarşinin devletin sembolik yapısı içinde muhafaza edilmesini tercih eden seküler, liberal, Doğucu veya Batıcı demokratları da içermiştir.
Kısacası Osmanlı son dönemi ve Cumhuriyetin ilk döneminde, cumhuriyetin demokratik cumhuriyet anlamına veya yönetenlerin halktan olmasına anlamlı bir itiraz yoktur; çok dinli ve çeşitli etnik kimliklere dayalı bir devlette bu zaten mümkündü. Sadece son dönem Osmanlı üst düzey siyasetçi ve bürokratlarının sınıfsal, etnik ve dini çeşitliliğine bakmak bunu görmeyi mümkün kılar.
“Cumhuriyet olmasaydı…” veya ne zaman makul bir tartışma yapabiliriz?
Şimdi geriye doğru farklı bir tarih anlatısı oluşturularak sanki cumhuriyet olmasaydı alt ve orta sınıflardan birileri en yukarıya kadar tırmanamayacakmış gibi bir dil kuruluyor; ki bu doğru değil. Hatta cumhuriyetin tek parti dönemini, onunla gelen ve 1950’den sonra bile devam eden zümre hakimiyetini ve onu meşrulaştıran resmi ideolojinin işlevi göz önüne alacak olursak, uzunca bir zaman için bunun eskiye göre daha zor hale geldiği de söylenebilir.
Kısacası, bugün siyasi atmosferin etkisiyle birçok konu gibi cumhuriyet de sakin ve serinkanlı bir biçimde konuşulmuyor; her türlü güzelliğin kendisinde toplandığı “iyi bir şey” veya sahip olduğumuz tüm kazanımların kaynağı anlamında kullanılıyor.
Dünyada demokrasinin geri çekildiği bir dönemdeyiz. Türkiye’de de sistemin adalet ve demokrasi temelli dönüşümü için yola çıkan muhafazakâr demokratların son 10 yıldaki performansları ilk 10 yıldaki gibi değil. Demokrasi adına göğüslerini gere gere ön plana çıkarmaları gereken Sessiz Devrim’in internetten kaldırıldığı bir dönemde eskiye rağbet başladı ve bit pazarına canlılık geldi. Şimdilerde eski demokratlardan nedamet getirenlerle aslında yeni/post Kemalizm de fena değil diyenlerin sesi daha çok duyuluyor.
Oysa bu günler geçtiğinde asıl konuşmamız gereken cumhuriyet ve onun muhayyel karşıtları değil bireyin hakları ve devletin yetki haritası olacak; iktidarın kaynağından çok onun niteliği ve sınırları olacak. Geçmişle daha sağlıklı bir yüzleşme, toplumsal fay hatlarının onarılması, güvenin tesisi, devletin ideolojik tarafsızlığı, yeni sistemde kuvvetler ayrılığı adına dengeyi sağlamak için yapılması gereken değişiklikler, adil bir hukuk sistemi, meritokratik bir yapı ve liyakat ilkesine uygun bir devlet yönetimi olacak.
Önemli olan cumhuriyete sahip olmak değil, insan haklarına dayalı bir demokratik sisteme sahip olmak. Hep öyleydi.
Yazarlar
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
















































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.07.2025
13.07.2025
28.06.2025
21.05.2025
20.02.2025
16.01.2025
8.01.2025
20.11.2024
8.11.2024
30.10.2024