Cengiz AKTAR
CUMA NOTLAR
İktidarın sorun alerjisi mâlum. Sorun çözmekten tamamen aciz olduğu ve sorun olan her şeyin kendine zarar vermek üzere kurgulanmış komplo olduğuna inandığı için sorunlarla hiç arası yok. Ne var ki bu ruh ve şuur hâli artık başka bir şekilde kendini gösteriyor. Hoşlanmamak, nereye koyacağını bilememek başka, bu sorunlu gerçekleri yok saymak veya yok etmeye çabalamak başka…
Daha önce IŞİD, şirket iflâsları, bombalı saldırılar, Kürd sorunu, kuraklık gibi gerçeklerin nasıl yok sayıldığını anlatan birkaç örnek vermiştim. Bu akıl tutulması salgın bir hastalık gibi yayılıyor.
Bugün beş örnek daha. İlki halk arasındaki adıyla “sübyancılık”. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu çocuklara yönelik cinsel istismar ve saldırı olaylarında cezaların en üst sınırda olmasına ilişkin çalışma yapılacağını söylemiş ama cinsel istismar ve saldırı haberlerinin “sık verilmesi aileleri rencide ediyor” demiş. AKP gezegeninin son derece yaygın çocuk istismarını görmezden gelmek için ne taklalar attığı ortada. Üstelik bu sorun AKP iktidarına mahsus da değil.
Bir diğer sanallık çaldırılan 49.611.709 vatandaşın nüfus bilgisiyle ilgili. Toplam veri boyutu: 6,6GB; kompres edilmiş hali 1,5GB. Yani her hırsız bu bilgiyi anahtarlığında taşıyabilir demek. Hırsızlık büyük sorunlar çıkartma potansiyeli taşımasına rağmen iktidar ıslık çalıp havalara bakıyor.
Bir diğer zavallılık eskiden beri süren bir âdet, resmî zabıtlarda “bilinmeyen dil” ibaresi. Başta Kürdçe olmak üzere, Ermenice ve Rumca dışında kalan dillerin yok sayılması. Geçenlerde TBMM Genel Kurulu’nda HDP Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan Süryanilerin 6000 yıllık Akitu Bayramını hem Türkçe hem Süryanice kutladı. Meclis tutanaklarında konuştuğu Süryanice bölüm (X) olarak geçti. İşin ironisi de devletin 1928’de bütün Süryanî okullarını kapattıktan sonra ilk kez 2014’te Süryani Kadim Meryemana Kilisesi Vakfı tarafından İstanbul Yeşilköy’de anasınıfı olarak bir Süryanice okul açılmasına izin vermesi.
Dördüncü sanallık PKK saldırıları sonrasında ölen güvenlik mensupları sayısı. Kentlerde cereyan eden bombalı saldırılarda ölen polis, jandarma, askerin gerçek sayısı konusunda vahim bir sansür var.
Beşincisi dün hâsıl oldu. Resmen tüy dikiyor! Avrupa Parlamentosu’nun mutad Türkiye raporu AB Bakanı’nın ifadesiyle “yok hükmünde” sayılacakmış. İktidar epeyidir olumsuz AB raporlarına bu işlemi uyguluyor ama diğer yanda “ilişkiler mükemmel” mesajı veriyor. Yok sayınca nasılsa ilişki bozulmuyor.
Var olan ama yok sayılan bir dolu olumsuzluğa karşılık, olmayıp da olmuş farzedilen bir dolu ürün, karar, gelişme de var. Geçen yılki seçimler esnasında boy afişlerindeki millî aşı, millî araba, millî ar-ge, millî tank, millî uzay aracı, millî savaş uçağı bu ürünlerden birkaçı. Karar ve gelişme faslındaki palavralar ise saymakla bitmez. En tazelerinden bir demet: Mısır ile balayı, Rusya ile düzelen ilişkiler, AB ile yeniden başlayan müzakere süreci, ABD ile canlanan stratejik ortaklık ve elbet de Schengen vize muafiyeti…
İyi uykular Türkiye…
“Can Azerbaycan” ve Karabağ
1 Nisan’da 1994’ten bu yana düşe kalka süren ateşkes ciddî yara aldı. Yeniden alevlenen çatışma hakkında memlekette “millî ve yerli” değil doğru ve dürüst haber veren yegâne gazete Agos’tan: “1992'de başlayan Karabağ Savaşı, 1994'te Ermenistan ve Azerbaycan arasında kabul edilen ateşkesle son bulmuştu. Ateşkesten bu yana, 24 yıl içinde bu ateşkes sayısız kere ihlâl edildi. En yoğun olanı da 2-5 Nisan tarihleri arasında yaşandı. Bazı medya mensupları tarafından savaş olarak adlandırılan yoğun çatışmalar, 5 Nisan'a kadar sürmüştü ve 4 günün ardından göreceli sakin bir sürece girilmişti. Fakat bu sakin süreç uzun sürmedi. İki taraf arasında karşılıklı ateş açmama anlaşması da sürekli ihmal edildi. 8 Nisan günü sabaha doğru gerginlik gene yükseldi.”
Dağlık Karabağ’da çatışmanın alevlenmesi epeydir bekleniyordu. Despotik bir yönetime sahip gardaş, petrol fiyatlarının düşmesiyle epey sıkıntılı bir döneme girdiydi. Rejimin muhalefetin tepesindeki demir yumruğu halkın hoşnutsuzluğunu gizleyemiyordu. İçerde zora düşen her ceberut rejim gibi Bakü de bir “dış” başarı derdine düşmüş olabilir. Son dönemde bölgede azamî derecede silâhlanan bir ülke olduğunu unutmayalım.
Ne var ki Güney Kafkasya Rusya’nın arka bahçesidir ve Moskova izin vermezse orada kuş uçmaz, savaş hiç olmaz, Karabağ’da 1994’den bu yana süren “ne savaş, ne barış” hâlini Moskova’dan başkası dönüştüremez. Bu gerçek, Rusya şu sırada daha ziyade Suriye ile ve Batı’nın Kırım bağlantılı ambargosuyla meşgûl olsa da değişmez. Rusya ile birlikte ABD ve Fransa’dan oluşan AGİT bünyesindeki barış arabulucusu Minsk Grubu’nun 1993’ten bu yana kotardığı ortada. Rusya arka bahçesinde başka birini görmek istemez.
Çatışan tarafların toplamda 100 kadar kaybı var deniliyor ama kaybeden yine günâh keçisi Türkiyeli Ermeniler oldu. Tıpkı Kıbrıs anlaşmazlığı üzerinden daima kaybetmiş olan Türkiyeli Rumlar gibi… Nitekim iktidar Azerî gardaşlığı üzerinden “Asala, Hocalı, kahpelik, köpeklik”, bilumum klişeyi kusmaya başladı yeniden.
Ama bu nefret patlamasında bir kaybeden daha var o da iktidarın dış politikası. Nitekim sınır çatışması başlar başlamaz uluslararası camia tek bir ağızdan ateşin bir an evvel kesilmesini talep edip tarafları itidale davet etti. Ankara hariç! Davutoğlu’nun deyimiyle “Can Azerbaycan” gardaşımızın Karabağ taarruzu Türkün kanını kaynattı.
ABD, AGİT, Almanya, BM, Fransa, İran, Rusya her iki tarafa da seslenirken Türkiye’yi yönetenler hiç çekinmeden Azerbaycan tarafını tuttular. AKP sözcüsü Ömer Çelik “Azerbaycan'ın sorunu bizim sorunumuz, Azerbaycan'ın davası bizim davamızdır” dedi. Dışişleri saldıran taraf Azerbaycan olmasına rağmen Ermenistan’dan ateşi kesmesini istedi.
Azerbaycan’ın önemli silâh tedarikçilerinden birinin İsrail olduğu, diğer taraftan Türkiyeli rütbeli TSK mensuplarının Azerbaycan’daki faaliyetleri ve yakında parafe edilecek İsrail-Türkiye yakınlaşması hatırlanacak olursa bölgede Rusya ve Ermenistan karşıtı Azerbaycan-İsrail-Türkiye’den oluşan bir üçlü mü oluşuyor sorusu akla geliyor.
Salı günü irdelediğim Kıbrıs politikası ile Karabağ politikası, Türkiye’nin barış, çatışma çözümü ve uzun vadeli bölgesel istikrardan çok 19. yüzyıldan kalma güç politikasına paye veren çatışmacı bir ülke olduğu gözlemini perçinliyor. Her iki meselede de akıntıya kürek çekmek ve uluslararası camianın tam aksi yönünde tutum almak da cabası.
Değersiz yalnızlık kesitleri…
CENGİZ AKTAR / HABERDAR
Yazarlar
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.01.2022
18.05.2021
10.05.2021
24.04.2021
24.03.2021
23.02.2021
20.01.2021
12.01.2021
28.12.2020
22.12.2020