Ekrem DUMANLI
Bu ülkede her dönem birileri “ur”a benzetilir, “virüs” muamelesine tabi tutulur, “hain” ilan edilir ve “kökünün kazınması gerekir” diye kara propaganda yapılır. Sağcılar, solcular, Aleviler, Kürtler, gayrimüslimler, dindarlar...
Toplumun bir kesimini suçlu gösterebilmek için en ağır sıfatlar kullanıldı bu insanlar için. Kimine faşist dendi kimine komünist ve gırtlaklar çatlarcasına “Kahrolsun!” diye bangır bangır bağırıldı. İrtica deyip en masum ibadet hakkını suç sayan insafsız zihniyet ile Ermeni, Rum, Süryani vatandaşımız hakkında “hainlik” ithamında bulunan müktesebat arasında hiçbir fark yoktu. Kürtlerin en tabii, insanî ve demokratik haklarını suç sayan kafa, Türklerin din ve tarihiyle barışık olmasını da kriminal bir çerçeveye oturtabiliyordu. Halkın bir bölümünü hain sayan o korkunç anlayış yüzünden bu ülke onlarca senesini yitirdi ve baskı rejimi kılıktan kılığa girerek hükümranlığına devam etti.
Şimdilerde birileri ‘Cemaat’i geçmişte pek çok örneği yaşanan linç kültürünün mağduru haline getirmek istiyor. “Paralel devlet” gibi tamamen hayal ürünü ve her tarafa çekilebilecek bir suç ihdas ediliyor önce. Bu öyle bir hayalî itham ki bugün bu söylemi her fırsatta höyküren adamlara bir gün birisi aynı suçu yöneltse (tarifin muğlaklığı nedeniyle) cuk diye oturur.
Suç olması için somut bir delil olması ve cebir, şiddet, silah gibi “yasa dışı örgüt” unsurlarının var olması gerekir. Onlar yoksa iftira vardır. Hele casusluk! Vatansever bir kitle ile ilgili casusluk gibi akla hayale gelmedik alçak bir suçlamayı yapanlar ya hukuktan anlamıyor ya da öfke ve nefretlerine mağlup düşerek hukuku ayaklar altına alıyorlar. Onca müvesvis iddianın basit ve somut bir delile dayanmaması tesadüfle izah edilemez. Manipülatif dedikodu ve güdümlü kuşku üzerine insanları zan altında bırakmak büyük bir günahtır; aynı zamanda suçtur...
Seçim öncesi yaşanan bir tablo, sosyolojik bir gerçeği ortaya çıkarıyordu: MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin toplantısına katılmış 82 yaşındaki bir baba, yıllardır AK Parti için çalıştığını, evlatlarının Hizmet’e gönül verdiğini, seçimden sonra çocuklarının zulme maruz kalmasından endişe duyduğunu söyledi. Bahçeli’nin sözlerindeki samimiyet dolu teselli cümlesi alkış tufanına dönüştü birden: “Yalnız değilsiniz!”
Türk milliyetçiliği üzerine siyaset yapan MHP lideri Devlet Bahçeli böyle diyor. Öte yandan siyasî yelpazenin karşı hattında siyaset yapan BDP’den seçim sonrası çok net ve gür bir sada yükseldi. BDP Başkanı Selahattin Demirtaş, “Cemaat’e yönelik linç kampanyasını hoş görmeyiz...” dedi. Demirtaş’ın demokratik tavrı, bir zamanlar kendini müstazaf olarak görenlere bir ders niteliğindeydi.
Tabii kendilerini bir zamanlar “müstazaf” görenlerin bir kısmı devlet emrine amade ‘müstekbir’ haline geldi. Ancak sosyal ve siyasi yelpaze zulüm safında öbeklenmiyor. Cumhuriyet Halk Partisi’nde, Saadet Partisi’nde, Büyük Birlik Partisi’nde insanlar linç kampanyasını görüyor. Hatta fanatik ufuksuzlar hariç AK Parti tabanı da aynı düşüncededir. Çünkü Cemaat, hiçbir zaman illegal bir işe tenezzül etmedi; etmez de. Her görüşten insanın belli bir oranda yakınlık duyduğu ve sempati ile baktığı Hizmet, bu ülkenin en demokrat ve sivil hareketlerinden biridir. Alevi’si Sünni’si, Kürt’ü Türk’ü, sağcısı solcusu, laiki antilaiki vs. bu hareketle belli bir oranda temas kurmuş, Hizmet’in yurtiçinde ve dışındaki hizmetlerini takdir etmiştir; etmektedir...
Her şeye rağmen politik intikam güdüsü ile zulüm yapmaya kalkışmak isteyen, suç üretmeye kalkışan, suçlu imajı çizmek için çırpınan kişilere rastlanabilir. Üstelik tarih huzurunda ve Mahkeme-i Kübra’da hesap veremeyecek bu insanlar, geçmişte yapıldığı gibi bir lince başvurabilir. Ancak unutmamak lazım ki her zulüm önce maşeri vicdana çarpıp döner ve Âdil-i Mutlak her zulmün hesabını sorar. Bu arada konjonktürel havaya kapılarak suizan eden, gıybete gömülen, iftiraya sığınan, hakarete prim veren insanlar kaybeder.
Netice hep aynıdır: Bir dönem sürekli kötülenen, suçlanan, “kökü kazınmak” istenen hiçbir kitle yok edilememiştir; edilemez de. İstisnası yok. Hiçbir topluluk devlet eliyle yürütülen zulüm sonucunda tarihe karışmamış; hatta zaman içinde daha güçlü hale gelmiştir. Neden?
Çünkü toplumsal gerçekliği olan hiçbir hareket baskıyla, zulümle yok edilemez. 12 Eylül darbesi yapıldığında on binlerce insan tutuklandı, onlarca idam kararı verildi. Solculuk mu bitti? Sağcılık mı tükendi? O günün despot darbecilerinden geriye bir şey kalmadı; ama mazlumların fikri hâlâ yaşıyor, yaşatılıyor. Bugün hâlâ insanlar kendini sosyal demokrat, sosyalist, solcu görüyor. İnsanlar hâlâ kendilerini ülkücü, milliyetçi görüyor. O akımların devamı milyonlarca oy alıyor. 28 Şubat’ta “virüs” ilan edilenler, “irtica” ithamıyla karşı karşıya getirilenler zaman içinde iktidara yürüdü…
Denenmiş, her denemede aynı sonuç alınmış bir zulüm yolunda yeniden yanlış bir metodu tecrübe etmek, zulme davetiye çıkarmak, tarih karşısında yerin dibine girecek kadar mahcup olmak anlamına geliyor. Bu gerçeği görmek için yakın tarihimize kısa bir bakış yeter; tabii aklıselim hâlâ kalmışsa!
Camiye de siyaset sokarsan...
Geçenlerde Hakan Şükür feryat ediyor: “Camiye bile kin sokulmuş, çok üzgünüm.” Şaşırtıcı bir açıklama. Haberleri okuyunca anlıyorsunuz ki Türk futbolunun dünyaca tanınmış yıldızı Hakan Şükür, hocası Ekrem Karaberberoğlu’nun vefatı üzerine camiye gidiyor. Cenaze namazı kılınmış, çıkıyor. Ne var ki densizin biri oradan “Ülkemize ihanet ettiniz...” diye bağırıyor. İhanet? Bu kadar kolay ha! Kahraman gibi davet edilen ve AK Parti’den milletvekili seçilen Hakan, bazı politikalarını yanlış bulduğu için partisinden istifa edince “hain” oluyor, öyle mi?
Tek bir hadiseden bahsediyor olunsa “bir meczubun dengesiz bir çıkışı” deyip geçersiniz; ancak gelinen nokta öyle demiyor. Maalesef siyaset, camideki insanları bile kutuplaştıracak zehirli bir dil kullanıyor. Bu zehir zemberek dili “muhafazakâr” siyasetin gölgesinde hazırol vaziyetinde bekleyen medya körüklüyor. Seviyesiz laflar üretiyorlar, hakaret ediyorlar, ötekileştiriyor, ihanet suçlamasına bile tevessül ediyorlar. Serâpâ hata! Serâpâ vebal! İslam’ın hükmü açık: “Bir insan, diğerine kâfir derse ya söyleyen, ya muhatapları kâfirdir.” Milyonlarca ehl-i kıbleye kâfir diyenin akıbeti çok fecidir maazallah!
Hoşgörüsüzlüğün, ölçüsüzlüğün bu noktaya gelmesinde vebali olanların başında, siyasetin kaptan köşkünde yaşayanlar geliyor. Bunda şüphe yok. Fitnenin önüne geçmesi gerekenlerin başında ulema olmalıydı, heyhat! Ne yazık ki Diyanet, o civanmertliği gösteremedi. AK Polis, AK Yargı, AK medya, AK eğitim gibi parti kurumları inşa edilirken AK Diyanet gibi bir olguyla daha karşılaştık. Oysa siyaset her yere girebilir; ama cami ve kışla gibi mekânlara asla bulaştırılmamalıdır. Cami avlusundan adım atan herkes partisini, ideolojisini, cemaatini, tarikatını dışarıda bırakmak zorundadır. Çünkü ibadet için girdiğiniz o mukaddes mekânda siz sadece ve sadece Allah’ın kulu ve Hz. Muhammed’in ümmetisinizdir.
Camiye siyaset bulaştırmanın bedelini tarih boyunca çok ağır ödedi İslam dünyası. Hazreti Ömer’den, Hazreti Osman’dan beri aklını siyasetle bozmuş fanatik meczuplar, o mukaddes mekânları kana buladı. Yezid bir damla su bile vermedi Hüseyin Efendimiz’e. Aynı içtihada râm olmadığı için mü’minleri vahşice öldüren Haricîlere göre kendilerinden daha dindar kimse yoktu yeryüzünde…
Ey Müslümanlar! Allah için Allah’ın ölçülerine dönün. Yani, Müslüman’a yakışır şekilde Allah bir şeye ne kadar değer veriyorsa siz de o şeye o kadar değer verin. Buna dinimiz ‘şeaire tazim’ der. O şeair içinde iman her faziletin başıdır; onu İslam ve ahlak destekler. Meseleye Allah’ın ahkâmı açısından baktığımızda siyaset dediğiniz şey dinin milyonda biri bile etmez. Aslolan imanla kabre girmek, İslam’la dopdolu yaşamak, ahlakla serfiraz olmak ise -ki Kur’an ve sünnet öyle der- bu siyasal taşkınlık ve tekebbür beyhudedir. Dinin merkezine siyaset konamaz; çünkü dinin kati hükümleri buna müsaade etmez. Bu gerçeğe rağmen siz şahsî tercihinizi siyasete odaklıyorsanız; bari bu fanatizmi camiye taşımayın, evlerin arasına Çin Seddi örmeyin! Vallahi de yazık olur sizlere, billahi de yazık olur...
Türk okullarına uzanan el
‘Cemaat’i sevmeyen insanlar için bile Türk okulları bir övünç kaynağıdır. O okullar bir destandır; öğretmeniyle, öğrencisiyle, gözyaşı ve alın teri dökeniyle. Siyaset üstüdür, siyaset dışıdır, siyaset ötesidir. Bir yönüyle Türkçedir; diğer yönüyle dünya dillerinin gönül havzına akmasıdır. Dünyanın dört bir yanına giden yiğit Anadolu çocuğunun evrensel barışa imza atmasıdır.
Son günlerde hemen her alanda bir dengesizlik hali yaşanıyor. Ve maalesef o cinnet hali, Türkiye’nin en önemli markası Türk okullarını bile pespaye siyasetin küçük hesaplarına feda etmek istemektedir. “Paralel yapı” gibi uydurma bir suçun bu güzelim okullarla ve oradaki masum insanlarla uzaktan yakından alakası yok ki zulüm oraları hedef tahtasına koymuş olsun. Uydurma suçları uyduruk propagandalarla kalıptan kalıba sokup insanların âhını almayı göze alabilirsiniz; ancak unutmamak lazım ki, bu ülkeye gönül veren insanların onuru haline gelmiş o güzelim mekteplere zarar vermeyi düşünenler korkunç bir günaha girmiş olur ve bu anlamsız/ölçüsüz husumetin hesabını veremez.
Allah’tan korkmak gerekmez mi?
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları






















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.11.2015
6.01.2015
3.01.2015
30.10.2015
27.10.2015
23.10.2015
20.10.2015
16.10.2015
13.10.2015