Erol KATIRCIOĞLU
Bütün devlet olanaklarının “evet” kampanyasının ardına destek yapılmış olmasına rağmen referandumda yüzde 49 gibi bir “hayır” oyun çıkmış olması bir başarı olarak görülebilir. Öyledir de! Ama bu türden değerlendirmelerde önemli olan nereden baktığınızdır. Eğer alınan sonucu kampanyanın eşitsizliğine, belirli bir merkezden yönetilmek yerine dağınık oluşuna, yapılan fiili baskılara, HDP’nin eş başkanlarının tutuklu oluşuna ve tabii yapıldığı anlaşılan sahtekarlıklara rağmen alınmış bir sonuç olduğundan gidersek bir başarı olduğu kesin. Yok eğer “Atın”, çalıntı mı, kaçak mı yoksa “abidikgubidik” numaralarla mı alınmış olduğunun zerrece önemli olmadığı bir zaviyeden bakıp bütün meseleyi “Üsküdar’ı geçmek” olarak görüyorsanız sonucun bir başarısızlık olduğu kesin. İşte bu tartışmada toplum neredeyse tam ortasından bölünmüş durumda.
Çağımız, ulus-devletlerin kimlikler bazında bölünerek kendini yeniden tanımlamak ihtiyacı gösterdiği bir çağ. O nedenle de bugün hemen hemen bütün ulus devletlerde benzer sıkıntılar yaşanıyor. Ulusal siyasetlerin kimlik sıkıntıları üzerinden oluşuyor olması ise barış beklentilerini zayıflatıyor. Yani bir ulus devlette kimlikler üzerinden siyasetin yükselişi o toplumda barışçı bir toplum hayalinin azalmasına neden oluyor. Eğer kimlik siyasetleri belirli bir dozu aşarsa barış beklentileri sıfırlanıyor ve sonuçta toplumsal çatışma da kaçınılmaz oluyor. Günümüzde bu ilişkiyle ilgili sayısız örnek var. Ama her neyse bu konuya girmeyeceğim.
Hükümetin ve tabii asıl Cumhurbaşkanı’nın “Atı da aldım, Üsküdarı da geçtim” demesi ve sahtekarlıklarla ilgili bakalım, dinleyelim gerçekte bir sıkıntı var mı gibilerinden cümleler kurmaması, ya da kuramaması gelecekle ilgili insanı kaygılandırıyor. Kaygılandırıyor çünkü insana önümüzdeki dönemin tam bir hukuksuzluk ve çıplak güç dönemi olacağını düşündürüyor. Çünkü meşru bir hükümet, toplumunun yarısının bir referandumda ya da bir seçimde küçük bir farkla kaybetmiş olması ve hemen arkasından ortaya atılan sahtekarlık iddiaları karşısında böyle cevaplar veremez. Vermemeli! Tam aksine bakalım, inceleyelim, gerekirse tekrar sayalım vs gibi cümleler kurmalı. Ama nerede? Bütün iddialara kulaklarını hemen kapattıkları gibi yükselen tepkilere ve yürüyüşlere de şimdilik izin veriyorlar. Uzarsa şiddetin de yükseleceği kesin.
Bugün Türkiye’de, kurum ve kuralların fiili olarak değiştirilmiş olması aslında bir çok kurumu ve kuralı da “Zombi” konumuna getirmiş durumda. Yani, ölmüş ama var gibi duran kurum ve kurallar! Üstelik bu durum yeni de değil en azından Cumhurbaşkanı’nın “Ben benden öncekiler gibi davranmayacağım, tarafsız olmayacağım” dediği günden itibaren başlamış bir durum. Fiili gücün (çıplak gücün), kurum ve kuralların üstüne çıkmış olmasıyla başlayan bir zombileşme sürecinden söz ediyorum. Var olan bütün kurum ve kuralların içlerinin boşaldığı, anlamsızlaştığı ve etkilerinin yok edildiği bir süreç bu. Gerçek bu iken CHP gibi siyasi partiler bu kurum ve kuralların zombileştiğini her nedense görmeyip ya da görmek istemeyip hala parlamentoculuk oynamaya devam ediyorlar. Oysa bu parlamento da bir “Zombi” kurum. Bugünün parlamentosu,varmış gibi duran ama gerçekte ölmüş bir kurum. Hiçbir organı çalışmayan, seçilmiş vekillerinin hapse atılmış olmasından zerrece rahatsızlık duymayan ve bu dönemde hükümete sözde bir tür meşruiyet sağlayan bir kurum…
O nedenle de bugün CHP’nin sözcüsü Selin Sayek Böke’nin referandumla ilgili olarak CHP'nin üzerine düşen her şeyi yapmaya hazır olduğunu "Bunların içine Meclis’ten çekilmek de çalışmaya devam etmek de girer" ifadelerini kullanmasını heyecanla karşıladım. Çünkü bu, “sine-i millete” dönme tavrı bana en azından parlementonun zombiliğinin farkında olduklarını düşündürdü. Heyhat! Yarım saat geçmemişti ki bir başka sözcü Böke’nin “Meclis’ten çekilmek” ifadesini yalanlayıverdi.
Türkiye’de kimlikler arası çatışmaları önleyebilecek kurum ve kurallar sizlere ömür! O nedenle de önümüzdeki dönem çok sıkıntılı. Çünkü yeni kurum ve kuralların oluşması için toplumsal bir uzlaşmanın üretilememiş olması fiili gücün kullanılacağının habercisi. Bunun da anlamı ülkeyi zor günlerin bekliyor olması…
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları











































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.12.2025
18.12.2025
13.12.2025
9.12.2025
2.12.2025
26.11.2025
20.11.2025
11.11.2025
4.11.2025
28.10.2025