Murat Sevinç
“Neden bu kadar kolay dayak yiyoruz?”sorusunu yönelttiğim yazıyı, yurttaşlık meselesine devam edeceğimi söyleyerek bitirmiştim. Aslında konuyu bugün başka bir bağlam içinde ele almayı düşünürken, AKP’li bir siyasetçinin ifadeleri, ‘örneği‘ değiştirmeme neden oldu. AKP’de ‘özgül ağırlığı’ olduğu varsayılan siyasetçi katıldığı televizyon programında genellikle olduğu gibi ‘görkemli’ bir performans sergilemiş. Performansı, hem 17 yıldır kesintisiz iktidar olanların hayata, hukuka ve ülkeye bakışı, hem de yurttaşlık/eşitlik algılarını göstermesi açılarından iyi bir örnek.
Özgül ağırlığın ifadesine geçmeden, emeklilik kurumu ve siyasetçi emekliliği üzerine bir iki satır sohbet etmek istiyorum, izninizle!
Rahmetli annem, rahmetli babamın işini bırakıp kendisini emekliye ayırmasını hiç bir zaman istememişti. Babam da vefat edene dek çalıştı. Emeklilik konusu her gündeme geldiğinde, annem, “İçkin yok, kahven yok, kumarın yok, sabahtan akşama kadar benimle evde mi oturacaksın, istemem!” diyordu. Hakikaten de emeklilik, Türkiye gibi kahir ekseriyeti herhangi bir hobi edinmemiş, fazlaca merakı olmayan, pek okumayan insanlardan oluşan bir ülkede zahmetli bir zaman dilimi. Eğer ‘kahvesi kumarı’ da yoksa, özellikle bir ‘erkek’ emekli, daha ziyade bulmaca, evlilik programları, apartman yöneticiliği ve tabii apartman önüne park eden araçlarla ilgili gönüllü müfettişlik gibi oyalayıcı ‘uğraşlara’ yöneliyor!
Siyasetçiler açsından durum daha da vahim. İki bakımdan:
İlki, hemen herkesin ‘önemli ve vazgeçilmez’ insan hastalığına yakalandığı bir yerde, siyasetçilerin söz konusu illetten bağışık kalabilmesinin mümkün olamayışı.
İkincisi, çok az sayıda istisnayı (örneğin Erdal İnönü ya da Yılmaz Karakoyunlu gibi) bir yana bırakırsak, çoğu siyasetçinin, ‘orada’olmadığında ya da ortalıkta görünmediğinde ne yapacağını bilemez hali. Yaşamlarını güzelleştirecek, anlamlı hale getirecek bir niteliklerinin, heveslerinin bulunmayışı.
Bu yüzden ortalama bir siyasetçi, içinde nefes alabildiği o dünyadan kopmayı istemiyor, isteyemiyor. Ayrıca (ve aynı alışkanlığın bir sonucu olarak) sıradan insan gibi yaşamayı, herhangi biri gibi muamele görmeyi unutmuş oluyorlar yıllar içinde. Bu haleti ruhiyeye, ‘kibrin’ eşlik etmemesi çok güç. Ta ki gasilhane aşamasına dek. Neyse ki orada herkese eşit muamele yapılıyor, aynı cins pamukla.
Her neyse… Şunu söylemeye çalışıyorum: Türkiye’de siyasetçi, özellikle çok uzun süre gündemde kalmış (siyasal İslamcı olsun ya da olmasın) ‘sağcı’ siyasetçi, ‘sıradan’ olandan uzaklaşıyor. İçinde şekillendiği toplumsal/siyasal kültür bu durumun ortaya çıkmasını teşvik ediyor. Şöyle düşünelim: Erdoğan, tam 25 yıldır hiç eskortsuz, korumasız gezmedi. Her gittiği yerde kalabalıkların sevgisiyle karşılandı. Her gün gündeme geldi. Hiç tek başına sokağa çıkmadı. Hiç dolmuşa binmedi. Hiç trafiğe takılmadı. Hiç ekmek almadı. Bu hiçleri, yüzlerce kez çoğaltmak mümkün. Tam 25 yıl, dile kolay.
Böyle yaşayan insanlar nasıl olur da bizimle aynı bakabilir ki yaşama, ülkeye, olup bitene. Eşitlikçi ilişki kurabilmeleri için başka bir kültür, dünya içinde yetişmiş olmaları gerekirdi. Görevlerin belli bir süre için olduğunun genel kabul gördüğü, milli eğitim tornasının eşit yurttaşlık bilinci aşıladığı, okuma oranının yüksek ve haliyle rasyonel düşüncenin hâkim olduğu, ortalama yurttaşın kendisini siyasetçi/kamu görevlisi ile eşit gördüğü bir dünyada.
Türkiye’de bir ‘koltuk’ bulan hemen herkesin kısa süre içinde kendinden geçmesi rastlantı olabilir mi? Yıllarca, milyonlarca insanın sevgisi ve tezahüratıyla karşılaşıp üstelik kamu gücünü elinde bulunduranların böyle bir toprakta/kültürde neler hissedebileceğini düşünsenize. Ezcümle, bu halk, insanları önce kendinden geçirip ardından o halden rahatsızlık duymaya başlıyor! Sonra diyor ki, “Böbürlenme padişahım, senden büyük Allah var!” İyi güzel de padişah gibi hissettiren kim?
İşte eşit yurttaşlık bilinci/eğitimi, o insanlar kendisini padişah gibi hissetmesin diye, çok hayati bir konu.
Konuyu daha fazla dağıtmadan, baştaki emeklilik konusuna döneyim.
Evet bizde emekli olanlar ne yapacağını pek bilemez, kendilerine iş uydurmaya/bulmaya çalışır çoklukla. Cumhurbaşkanlığı bünyesinde oluşturulan YİK’i (Yüksek İstişare Kurulu) duyunca ister istemez emeklilik ve emekliler konusuna değinme ihtiyacı hissettim!
Geçen ay kararname ile oluşturulan Kurul’da, daha önce meclis başkanlığı, cumhurbaşkanlığı vb. yapmış insanlar olacakmış. Daha doğrusu, ‘devlete ve millete hizmeti geçmiş’ olanlar. Tabii bunların kim-kimler olacağını tahmin edebileceğiniz gibi cumhurbaşkanı belirleyecek. Aksini düşünmek kimin haddine! Abdullah Gül ve Hikmet Çetin, kurul üyeliğini reddetmiş. Diğerleri kabul etmiş. Halihazırdaki isimlere bakınca, yaş ortalamasının 70’in üzerinde olduğu görülüyor. Yani Türkiye’nin bu hâlde olmasında büyük ya da küçük payı olan insanlar, kendilerinden mahrum olmayalım, düşüncelerinden ‘sonsuza dek’ yararlanalım istediklerinden, kurul üyesi olmuş. Sağolsunlar. Ben de bir yurttaş olarak, onlara danışılmayan bir memlekette yaşamaktan tedirginlik duyardım doğrusu.
Cumhurbaşkanlığında kaç danışman var bilmiyorum. Sürekli cumhurbaşkanı ‘danışmanı’ ve ‘başdanışmanı’ sıfatlarını işittiğimize göre sayıları hayli kalabalık. Danışmanlar, bir yandan sürekli olarak maaşlarıyla ‘da’ gündeme geliyor. Türkiye koşullarında hayli yüksek rakamlar. Tabii o kurullarda bulunanlar, eğer varsa asli işlerinden de ücret aldıkları için çok yüksek gelir elde etmiş oluyorlar. Vatan sağolsun.
Özgül ağırlık YİK üyelerinden biri. O YİK üyeleri, basında yazdığına göre ilk toplantılarında kendi maaşlarına ‘yüzde 40’zam yapmış. (Bir üye, maaşını bağışlayacağını açıklamış.) Yine medyaya bakılırsa, bu sayede ücretleri 18 bin liraya çıkmış. Kaç asgari ücret olduğunu siz hesaplayıverin. Herhalde ayda bir toplanıp biraz sohbet edecekler. Anlayacağınız, emeklilik için şahane bir etkinlik. Üstelik gündemde olmayı da sürdürecekler. Ha bir de, ‘kurulması muhtemel partilerle’ bağı kesmek gibi başka amaçlar olduğu da söyleniyor ki, rivayettir, bilemem.
Beni bir yurttaş olarak ilgilendiren kısım, kamunun harcamaları. Ödediğim verginin nerelere tahsis edildiği. Bu bir merak değil, hak ve görev. Her yurttaş kendi emeğinin karşılığı olan paranın nasıl harcandığını bilmek ister. Bilmek istemeli. Bilmeli.
Örneğin, ‘özgül ağırlığın’ kendi gelirini nerelere harcadığıyla ilgilenmem. Böyle bir hakkım yok çünkü. Ama o gelirin kaynağı kamuysa, hangi kamu hizmetinin karşılığında ödendiği ve miktarıyla ilgilenirim. Çünkü bir yurttaşım ve o ücret benim (bizim) sayemde verilebiliyor. Milyonlarca yurttaşın vergisi olmasa öyle bir makam da öyle bir ücret de söz konusu olamayacak. Size de çok basit görünmüyor mu?
İşte bu yüzden, ideolojik mensubiyeti nedeniyle ‘eşitlik’düşüncesinden hiç hazzetmediğini tahmin edebileceğimiz özgül ağırlığın; bir TV programında, YİK üyesi sıfatıyla alacağı ücrete tepki gösterenler için ‘edepsizler’ sıfatını kullanabileceğini düşünmesi, memleketteki ‘yurttaşlık bilincinin’ derecesini de gösteriyor. Ve tabii ‘eşit yurttaşlık’ mücadelesinin ne denli önemli olduğunu.
Hâl böyleyken bazı ‘gerçekleri’ bir kez daha hatırlatmak gerekiyor:
Biz yurttaşız. Onlar da yurttaş. Eşitiz. Bir üstünlükleri yok. Bir görevleri var. Süresi belli. Yetkileri belli. Diğer kamu görevlileri gibi. Hepsi bu. Havaya girmeye gerek yok. Tepeden bakmaya gerek yok. Demokrasilerde yurttaş yalnızca oy veren canlı türü değildir. İşbaşına getirdiği yönetimden hesap sorar. Öğrenmek ister. Bilmek ister. Hele ki gelirinin nerelere harcandığını, mutlaka öğrenmek ister.
Örneğin bir hükümet sözcüsü çıkıp bir belediye başkanının şehir toprağını ‘parsel parsel sattığını’ söylerse, bu rezilliğin geçiştirilmesini istemez. O hükümet sözcüsü, “Açıklayacağım”dediyse, sözünde durmasını bekler. Yurttaş, “Açıklayın o zaman, kafa mı buluyorsunuz benimle?” sorusunu yöneltir. Haklıdır. O yurttaş, bir takım kurullara atanıp halkın vergisiyle ücret alanların kazancını sorgular. Tepki gösterir. Bu, edepsizlik değil yurttaşlık görevidir.
Ayrıca tepki gösteren yurttaşların hiçbiri, örneğin üç beş yıl öncesinin popüler etkinliklerinden olan Türkçe Olimpiyatları’nda hıçkırarak göz yaşı dökmediyse, sergiledikleri tavır daha da takdire şayandır.
‘Edep’ ve ‘edepsizlik’ sözcüklerini bu denli rahat kullanmamak, sarf etmeden önce kırk kez düşünmek gerekir.
Yazarlar
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları









































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.12.2025
23.11.2025
21.11.2025
14.11.2025
30.10.2025
26.10.2025
12.10.2025
3.10.2025
14.09.2025
11.09.2025