Halil BERKTAY
[28 Kasım 2021] Türkiye ve Kürtler. İsrail ve Filistinliler. Güney Afrika ve yerli siyah halk. Fransa’nın Cezayir inadını hatırlarken, hepsi tekrar bir film şeridi gibi geçti gözümün önünden. De Klerk öldü 11 Kasım’da. Apartheid rejiminin son devlet başkanıydı. Bütün geçmişi ve yetişme tarzına karşın, bir noktada bu iş böyle gitmez demiş, Nelson Mandela’yı hapisten çıkartmış ve ülkesinin demokratikleşmesine ortak etmişti. De Gaulle de benzer bir rol oynadı Fransa’da. 1958’de Beşinci Cumhuriyet’in başına geçtikten sonra, o da Cezayir konusunda bu iş böyle gitmez dedi. FLN’le, Front de Libération Nationale ile, Millî Kurtuluş Cephesi’yle tarihî bir açılım başlattı. Yarım bırakmadı. Sonuna kadar götürdü. Yukarıdaki fotoğraf, Evian görüşmelerindeki FLN heyeti. Soldan sağa: Tayyib Bulahruf, Saâd Dahlab, Mohammed Seddik Binyahya, (selam veren, heyet başkanı) Kerim Belkasem, Binmustafa Binhuda, Reza Malek, Lahdar Bintobal, M’Hamid Yazid ve Sagir Mustafai. (Hepsi kimbilir nelerden geçmişti? Fakat dikkat edin, gene de hepsi üniformasız; henüz militarize olmamış ve hemen bütün sivil liderlerini ortadan kaldırmamıştı, post-kolonyal Cezayir rejimi.) Fransa Cumhuriyeti ile Cezayir Cumhuriyeti Geçici Hükümeti arasındaki Evian Anlaşmaları 18 Mart 1962’de imzalandı. Silâhlar sustu. Cezayir bağımsızlığına kavuştu.
De Gaulle örneği. De Klerk örneği. Silâhların susmasını Türkiye de görecek mi? Kürt sorunu benim kuşağımın hayat süresinde barışçı, demokratik bir soruna kavuşacak mı?
İçimi çekiyor ve böyle varoluşsal sorunları bir yana bırakıp tarihe, tarihçi kimliğime dönüyorum. Dünyada bir sol yükseliş yaşandı, 1950’lerden itibaren. Anti-emperyalizm kaynaklıydı. Bir, gerçek ulusal kurtuluş mücadeleleri vardı. Kurtuluş (liberation), yani sömürgelikten. Bir de taklitçileri, özentileri vardı. Kendi ülkeleri hiç de sömürge olmadığı halde, binbir teorik zorlamayla sömürgeymiş gibi gösterip, bu yolla bizde de olabilir ve olmalı sonucuna varmaya çalışan. Türkiye çok tipik bir örnektir bu açıdan. Arkaplanda, Komintern Marksizminin gecikmiş uzantılarının “yarı-sömürge, yarı-feodal” formülü vardı. Bu zeminden, Doğan Avcıoğlu’nun neo-27 Mayısçı darbeciliği, Mahir Çayan’ın “gizli işgal” ve Hikmet Kıvılcımlı’nın “İkinci Kuvayı Milliyeciliğimiz” söylemleri uçverdi.
Avrupa ülkelerine anti-faşizm üzerinden yayıldı. Bu da bir başka abartmaydı. Güya demokrasi gibi görünse de aslında faşizmdi, (hesaplaşmadıkları) eski Faşizm ve Nazizmin devamıydı, meselâ Alman ve İtalyan siyasî rejimleri. Bu zırvalık da birinde Kızıl Ordu Fraksiyonu’nun (RAF ya da Baader-Meinhof grubunun), diğerinde Kızıl Tugayların çıkış noktasını teşkil etti. “Şehir gerillası” teorisiyle de birleşti. Bombalamaları, banka soygunlarını, adam kaçırmaları, rehin almaları, cinayetleri beraberinde getirdi.
Hepsi haksız ve yanlıştı. Bedeli her türlü tasavvuru aşan ağırlıkta oldu. Büsbütün orantısız bir karşı-şiddet çıkageldi. Anti-emperyalist solun silâhlı, maceracı, şiddeti yücelten kesim ve eğilimlerinden de yararlanarak, feci bir İşkence Çağı yaşandı 1950’lerden 80’lere. Bu sanırım benim kendi deyimim. En azından şu âna kadar rastlamadım, ister tek tek ülkelerde, ister evrensel ölçülerde bu şekilde kullanılmasına. Vaktim olsa, bir Age of Torture kitabı yazmak isterdim, belki Hobsbawm’ın Aşırılıklar Çağı’nın, Age of Extremes: The Short Twentieth Century’sinin eki ve devamı gibi düşünülebilecek. Yapamam tabii. Ama. Ama. Bazı koşullarla, tarih veya siyaset biliminde iyi ve orijinal bir doktora tezine konu olabilir. Gerekli kapsayıcılık ve soğukkanlılıkla yapılacaksa, ampirik araştırmacılığa odaklanacaksa, ister hamasetten ister mağduriyetten uzak durulacaksa, öneririm yeni kuşaklara.
Bunu da geçelim. Cezayir’in bağımsızlık mücadelesine Fransa’nın reaksiyonu, en kritik noktasıdır bu İşkence Çağının. Öncesi, korkunç olmasına gene korkunçtur ama bir bakıma prehistoryadır. Bir örneği için, Régis Wargnier’nin L’Indochine (Hindiçini) filmine bakabilirsiniz, 1992 tarihli. Orada Poulo-Condor adasının adı geçer, Vietnam açıklarındaki. Fransız sömürgecileri, “kaplan kafesleri”yle ünlü Con Dao hapishanesini 1861’de burada kurmuştu. 1970’lerde Amerikalılar devraldı bu “kaplan kafesleri”ni. Ama burası bile bir zulümhaneydi, işkencehaneden çok. Sömürge içinde bir ceza sömürgesiydi (Kafka). Profesyonel bir ekip işi olarak sorgu amaçlı modern işkence örgütlenmesi 1950’lerin ikinci yarısında Cezayir’de doğdu. Elektrik işkencesi ilk orada kullanıldı (gegene deniyor ve manyetolu telefon kullanılarak yapılıyordu). Henri Alleg Türkçeye Sorgu diye çevrilen La Question’unda yazdı bütün bunları. Pontecorvo da 1957’nin büyük şehir ayaklanmasını konu alan Cezayir Savaşı filminde sergiledi. Anlatamadıkları şuydu: ABD’ye, bütün NATO camiasına ve bir de Latin Amerika diktatörlüklerine hep Cezayir tecrübesiyle Fransa’dan yayıldı.
İşin başında paraşütçüler, daha spesifik olarak Tuğgeneral Massu’nun komutasındaki Paraşütçü Müdahale Grubu, sonrasında 10. Paraşüt Tümeni vardı. Buradan genişçe bir parantez açıyorum, Massu’nun işkencecilerine, Trinquier ve Aussaresses’lere dönmeden önce. İlginç bir karakterdi, Jacques Emile Massu (1908-2002). Kahraman bir asker miydi? Evet, kahraman bir askerdi. Şanlı bir geçmişi var mıydı? Evet, şanlı bir geçmişi vardı. Aynen, Pontecorvo’nun filminde Albay Mathieu’nün dediği gibi (mealen): Siz bizi faşistlikle suçluyorsunuz ama biz Nazizme karşı savaştık, aramızda toplama kamplarından çıkmışlarımız var. — Bu, önemli bir nokta, bütün milliyetçiliklerdeki kahramanlık ethos’u ve devamlılığını anlamak için. Hepsinde ortak bir nokta var: ülkeye, devlete, millete hizmet (tabii kendi yorumlarınca). Aynen Mehmet Eymür’ün dediği gibi. Aynen filmdeki Mathieu’nün dediği gibi (gene mealen): Bizler profesyonel askerlerimiz. Görev adamıyız. Emirleri uygularız. Tek bir sorun var; Fransa Cezayir’de kalsın mı, kalmasın mı? Gerisi lâf ü güzaf; kalsın diyorsanız, bütün sonuçlarına (ve bizim bütün yöntemlerimize) katlanmak zorundasınız. — Günümüzün Mehmet Ağarları, Korkut Ekenleri, Yeşilleri, Abdullah Çatlıları, Alâettin Çakıcıları hangi gelenekten, hangi zihniyetten geliyor sanıyorsunuz? Ermeni soykırımını düşünün, 1915-1916. O subayların, o askerlerin, o Bahattin Şakir’lerin ve sair Teşkilât-ı Mahsusa görevlilerinin de mutlaka şanlı geçmişleri vardı. Nâzım “domuzuna yiğitti” diyor, “Ermeniler kesilirken göbeğine kadar kana batan” zalim Çolak İsmail tipi için. Trablusgarp 1911. Balkan Harbi 1912-1913. Seferberlik 1914-18. Ve 1919-22’de Millî Mücadele’de, gerek bireysel gerek grup kimlikleriyle, daha nice kahramanlıklar yaşayacaklardı.
Yani Jacques Massu’ler, Roger Trinquier’ler, Paul Aussaresses’ler, Marcel Bigeard’lar bir bakıma haksız değillerdi, Fransız vatanseverliği iddialarında, Nitekim Massu, Cezayir’den önce İkinci Dünya Savaşı’nda, Hindiçini’de ve Süveyş Krizi’nde savaşmış; sonuncusunda birliği Mısır askerlerini “canlı esir almamak”la ün salmıştı. 1957’de FLN’nin Cezayir şehrindeki yeraltı teşkilâtını yokedip kent ayaklanmasını ezmesi (Cezayir Savaşı’nı kazanması) sayesinde, hem Cezayir kolordusunun başına getirildi, hem de bütün Cezayir bölgesinin askerî valisi oldu.
Bu noktadan sonra kariyeri De Gaulle ile tuhaf kesişmeler gösterdi. (1) İstikrarsız Dördüncü Cumhuriyet hükümetinin FLN ile görüşme (açılım?!) eğilimine karşı, 1958’de Massu bir darbenin başını çekti. Biraz, Franco’nun İspanya Cumhuriyeti’ne karşı Fas’ta başlayan isyanını andırır şekilde, komutasındaki Cezayir sömürge ordusuna ve özellikle elit paraşütçülerine yaslanarak başkaldırdı; İkinci Dünya Savaşı kahramanı De Gaulle’ün başa geçmesini talep etti. Aksi takdirde Paris’e yürürüz dedi. (2) De Gaulle siyasete dönmesi ve Fransa’nın başına geçmesi teklifini, yeni bir anayasanın hazırlanması ve yedi yıllık sürelerle güçlü bir devlet başkanlığının tesis edilmesi koşuluyla kabul etti. Bu değişiklikler gerçekleşti ve Beşinci Cumhuriyet kuruldu. Ama sonrasında De Gaulle, Massu’nun ve onun kuşağının beklediğinden çok farklı bir rol oynadı. Fransız imparatorluğunu sürdürmek yerine, olanca prestiji, ve karizmasıyla tasfiyesine nezaret etti (Atatürk yaşasaydı ve bütün rakipleriyle helalleşip Tek Parti rejiminden gerçek bir demokrasiye geçişi bizzat yönetseydi, ancak bu kadar olurdu).
(3) Bu yüzden, Massu ile de kısmen bozuştular erken bir aşamada. De Gaulle, 1962 Evian Anlaşmaları’na giden yolda niyetini belli edince, 1960’ta Massu Almanya’nın Süddeutsche Zeitung gazetesine verdiği bir demeçte, “İktidar gerek olmadığı için göstermiyorsa da ordudadır” deyip, arkasını “[Fransız] yerleşimcilerin paramiliter örgütler kurmalarını destekliyor, onlara silâh veriyoruz” diye getirince (krş İsrail’in bugünkü kanunsuz, istilâcı, işgalci Yahudi yerleşimi politikaları), derhal Paris’e çağrıldı ve Cezayir’deki bütün görevlerinden alındı. Belki de bu, olayların gelişimi içinde De Gaulle’e karşı defalarca suikast düzenleyecek olan die-hardist OAS’a, Gizli Ordu Örgütü’ne bulaşmasını (veya daha fazla bulaşmasını) da önledi. (4) Fakat kariyerine son verilmedi. 1962’de Fransa’nın kuzeydoğusundaki Metz’e ve Altıncı Askerî Bölge’nin komutanlığına atandı. 1963’te korgeneralliğe (Fransız sisteminde dört yıldız), 1966’da orgeneralliğe (beş yıldız) terfi edip, NATO bünyesinde Almanya’da konuşlanan Fransız birliklerinin komutanı oldu.
(5) Derken Fransa’da büyük 1968 Mayıs kitle hareketi patlak verdi. De Gaulle (dahi) paniğe kapıldı. Gizlice Fransa’dan çıkıp Almanya’ya gitti. 29 Mayıs 1968’de Baden-Baden’deki karargâhında Massu’yu ziyaret etti. Massu tam destek verdi. Gerekirse müdahale eder ve ezeriz dedi. Ama bazı kaynaklara göre, (1960’ta apar topar Cezayir’den uzaklaştırıldığı için katılamamış olabileceği) OAS’tan tutuklu, hüküm giymiş subaylara af çıkarılması şartını koşmaktan da geri durmadı.
Jacques Emile Massu 1969’da emekli oldu ve evine çekilip artık hâtıratını yazmaktan başka bir şeyle uğraşmadı. Emrindeki subaylardan Paul Aussaresses’in 2000’deki (Mehmet Eymür’ü andıran) işkence itirafları etrafında kopan fırtına sırasında Le Monde’a verdiği bir demeçte, işkencenin “1957’deki ambiyansın bir parçası olduğunu” kabul etti. Paraşütçülerin 1957’de işkence ve ırza geçme gibi yöntemlere başvurmasından duyduğu “pişmanlığı” dile getirdi. “Cezayir’de yapılan bazı şeyler keşke hiç yapılmasaydı, hiç olmasaydı” dedi.
Bu kadarını dahi diyemedi, bazı ünlü astları. Fransız ordusun gelmiş geçmiş en çok madalyalı subayı Marcel Bigeard gibileri. Bugün de Eymürler ve Ağarlar diyemiyor. Buradan tekrar asıl işkence meselesine dönüyorum.
Yazarlar
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
























































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024