Melih ALTINOK
TSK’nın son dönemdeki ilgi çekici hareketliliğinde, özellikle de Uludere’de 12 gerillanın öldürülmesinde Ergenekon’la ilişkisi olduğu iddia edilen yüksek rütbeli komutanların dahli olabileceğine tartışmalarını kaygıyla izliyoruz.
Dün Taraf ’taki konuyla ilgili haber ve yorumlarda ne denli ciddi ayrıntıların olduğunu gördük. Bunların yanı sıra, seçimler öncesi tabanın refleksleri kemikleştireceği için bölgedeki çatışma halinden çok da rahatsız olmadıklarını düşündüğüm PKK’nin komutanlarından Murat Karayılan’ın bile Uludere’deki ölümlerden birkaç gün önce söz konusu iddiaların odağında yer alan generalle ilgili uyarılarda bulunması da dikkate değer. Askerlerin Tunceli ve Uludere’deki tepki çeken operasyonlar konusunda hükümeti tam olarak enforme etmediklerine dair kaygıların, hükümet cephesinden bazı kurmaylarda da olduğunu görüyorum.
Ne var ki AKP’deki bu yaygın kanaat, parti yetkilileri tarafından halka açık bir dille açıklanmıyor. Söz konusu halen görevinin başında olan bir general olmasına karşın, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Silivri ve Kandil ittifakı” şeklinde özetlediği muğlâk adres göstermeleri de başta acılı Kürtler olmak üzere demokrat kesimleri tatmin etmekten çok uzakta.
Bölgedeki savaşın Ergenekon ve uzantıları tarafından körüklenmeye çalışıldığına, AKP’nin ise bu yapılanmayı tasfiye ederek sivil siyasetin muktedirleşmesini arzuladığına dair kanaat yakın zamana dek PKK çevresindeki Kürtler arasında da kabul görüyordu.
Kürtler statükoya karşı aldıkları bu gerçekçi tavırlarını, BDP’nin boykot çağrısına rağmen 12 Eylül referandumunda verdikleri kitlesel evetlerle de açıkça gösterdiler.
Ancak bölgenin yanı sıra, Kürt nüfusunun yoğun olarak yaşadığı Adana ve Mersin gibi illerde yüz yüze görüştüğüm Kürt seçmenlerde bu kanaatin yerini yeniden yekpare devlet algısına bırakmaya başladığını gördüm. Üstelik de hızla.
Son günlerde yegane gündemleri genç ölümleri olan Kürtler, devlet aygıtından ayırıp sorunun direkt müsebbibi değil çözümün naif bir aktörü olarak gördükleri bir siyasal iktidarı daha müesses nizam partileri çöplüğüne göndermek üzereler.
Batıdaki milliyetçi oyları kaybetmemek kaygısıyla hareket eden hükümetin ortadaki tabloyu bizler gibi net bir dille ifade etmesini beklemenin çok da mümkün olmadığını elbette görüyorum. Oysa partinin en azından medyaya yansıyan yanıta muhtaç soruları dillendirmesinin pekala mümkün olduğunu düşünüyorum.
Hükümetin, tabanındaki ve dışındaki milliyetçi hassasiyetlere sahip kitleyi huzursuz etmemek üzere ketumlaşmasının, Kürt sorunu dahil olmak üzere kendisinden her alanda radikal reformlar bekleyen seçmenini de tatmin edeceğine dair yanlış bir öngörüye sahip olması ise başka bir sorun.
Hatırlayacaksınız, ilk dönemlerinden itibaren fiili başörtüsü yasaklarına dair uygulamaları deşifre eden AKP, 23 Nisan resepsiyonunda başörtülü bir üst düzey memurun parlamentodaki izleyici locasından çıkartılması olayının da üzerini örtmeye çalışmıştı.
Hükümeti acz içinde göstermemek kaygısıyla Muhafazakar basının “atladığı” ve üzerine yalnızca Taraf‘ın gittiği bu skandalda da açıkça görüldüğü üzere AKP ve özellikle Başbakan bir süredir tabanına “başardık, muktedirleştik” mesajı vermeye çalışıyor.
Belli ki bu yolla seçmeni nezdinde güvenirliliklerini arttıracaklarını düşünüyorlar.
Ancak bu zamansız zafer ilamı, bölgedeki son olaylarda olduğu gibi, doğrudan sorumlulukları olmayan ve hatta seçim öncesi doğuracağı sonuçlar açısından saflarının mağdurların yanına düştüğü durumlarda bile faturanın kendilerine çıkartılması sonucunu da beraberinde getiriyor.
Bu da AKP’nin bekasından ziyade çözüme zarar veriyor; savaşçıların çevresindeki kümeyi büyütüyor.
Önümüzdeki günlerde düzenleyeceği Diyarbakır mitinginde, Kürt sorunu konusunda son dönemdeki facia açıklamalarını revize etmesi beklenen Başbakan’ın dün Siirt’teki konuşmasında bu umuda dair izlere rastlamayı bekliyordum. Ne var ki yine üstü kapalı provokasyon söyleminin bir adım ötesine geçemedi. Yine sorumlu olarak, haklarında ciddi iddialar gündeme getirilen askeri bürokratları ima bile etmedi.
Başbakan seçim öncesi bu gergin atmosferi yumuşatacak açıklamaları her geciktirdiği günün dokuz yıllık iktidarları dönemindeki imajı olumsuz etkileyeceğini artık görmeli.
Erdoğan partisini diğerlerinden ayıran temel özelliğin müesses nizamın merkezine değil, bugüne değin çevrede yer alan muhalefetin merkezine oynamak olduğunu ve bu çevrede Kürtlerin de bulunduğunu yeniden hatırlamalı.
Cumhuriyet tarihi önümüzde duruyor işte. Türkiye halkı mağdur olduğu halde mağrur olan siyasilere patronun kimin olduğunu gösterir; bir takım pozlar takınmadan halk adına muktedirleşecek siyasileri de mutlaka ihya eder. Görmüyor musunuz?
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Konser iptalleri baydı
2.06.2022 - Elçiye zeval olmaz
17.05.2021 - 31 Mart’ta Binali Bey’e verdim, bu kez oyum...
11.05.2019 - Ekrem Bey size soruyorum ama cevabı Murat Bey’den bekliyorum
10.05.2019 - Sınırları aşmak
6.05.2019 - Pardon, Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlı olmayan belediye mi var?
1.05.2019 - Yine ne varsa Atatürk de var!
29.04.2019 - Kılıçdaroğlu’na yumruk!
22.04.2019 - Erdoğan’ın yükü
17.04.2019 - Bu saatten sonra...
8.02.2019
Yazarlar
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
Yavuz Sirel
Ermeni diasporası dediğiniz koskoca bir TOPLU ERMENİ EGOsudur, sizde dahil herkes bundan besleniyor. O gün başarılı olsalardı ve bir devlet kursalardı bu EGO başka bir yönü ile tezahür edecekti. Bu olmayınca yani savaşı kaybedince ezilen kaybeden EGOsu olarak çıktı. Kaldı ki Hırat DİNK bu toplu bilincin içinde hiç olmadı. Atatürk kurtuluş savaşını kaybetse idi ya kimse hatırlamayacaktı ya da ardından kahramanlık türküleri söyleyecekti ama asla ATATÜRK olmayacaktı. Kaybedenler hatırlanmaz.