Sezin ÖNEY
Lenin’in ünlü sözünde olduğu gibi bir dönemdeyiz: “Hiçbir şeyin olmadığı on yıllar vardır ve on yılların yaşandığı haftalar vardır.”
Ekim başından beri, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin, Ekim başında DEM Partililerin elini sıkmasıyla beraber bir “süreç”ten bahsetmeye başladık.
Ancak, bu “sürecin” kırılma noktası gerçekten de, 22 Ekim’de Bahçeli’nin TBMM’deki MHP Grup Toplantısı’ndaki “ezber bozan” sözleri oldu.
“Teröristbaşı, Meclis’te konuşsun”, gerçekten de ezber bozan sözlerdi bunlar…
Lenin’in sözlerinden yola çıkarsak, yıllarca Türkiye siyasetini belirleyen ve sınırlarını çizen ezberler bir tek cümle ile bozuldu.
Şimdi, gerçekten de “on yılların yaşandığı haftaların” içine yuvarlanacağız gibi gözüküyor.
Her ne olacaksa; gerçekten de yeni bir “Açılım Süreci” değil söz konusu olan. 2013-15’teki “Çözüm Süreci”nden bu yana çok sular aktı: o dönem, dinamiği arka planda ve topluma yansıtılan kısmıyla çok daha “planlı programlı” gitmişti. Bu kez ise, çok daha hızlı biçimde; “hele bir yola çıkalım da” mantığıyla hareket ediliyor gibi gözüküyor. “Açılım Süreci”, her ne kadar iktidar ve devletin üst kademelerinde planlanıp uygulanmaya koymuşsa da; toplumsal algıyı da hazırlamak için epey çaba sarf edilmişti. Bu seferse, doğrudan Türkiye’nin siyasi iktidarı ve PKK’nın çok parçalı iktidarı arasında bir müzakere yapılmaya girişiliyor. Ve bu müzakere, kamuoyu hazırlanmadan veya ne düşüneceğine çok da aldırılmadan, “şok terapi” olarak gerçekleştiriliyor.
Sonuçta, ne “2013-15 Çözüm Süreci”, ne de dünyadaki bir çatışma çözümü örneğinde görülmedik biçimde, çok hızlı ve dinamiği neredeyse tamamen kamuoyu önünde yapılan açıklamalara dayanan “nevi şahsına münhasır” sürecin içindeyiz.
Bu yeni sürecin temel odağı; PKK’nın “ruhani lideri” olarak adlandırabileceğimiz Abdullah Öcalan aracılığıyla, PKK ve YPG başta olmak üzere diğer silahlı kollarını mümkün olduğunca “silahlı tehdit” olmaktan çıkarmak.
Dünya örneklerine baktığımızda “silahsızlandırma”, çatışma süreçlerinden kalıcı barışa ilerlerken, en son ve en zor gerçekleştirilebilen aşamadır.
O yüzden, “silahlı tehdit olmaktan çıkarma” gibi dolambaçlı bir tabir kullandım. Gerçek manada “silahsızlanma”, çok daha uzun soluklu ve kademeli biçimde gerçekleşebilir. Ancak, “Türk (ve Kürt) tipi” yeni süreçte, “silahsızlanma algısı” yaratabilecek gelişmeler yaşanabilir.
İşlemezse de, “biz denedik, olmadı” deyip işin içinden çıkabilirler; sonuçta “kontrollü sarsıntı” ile çöküşü yönetmek asıl amaç. Kürt Sorunu’nun gerçekten çözülmesi, bu sürecin beklentisi değil-ama istem dışı sonucu da olabilir.
Neden şimdi?
Ortadoğu siyasetinde İran ve İsrail’in çatışması, İsrail’in ağırlıklı olarak Lübnan odaklı, ama Suriye’yi de hedef alan saldırıları; Türkiye’nin Güneydoğu sınır hattı boyunca uzun soluklu bir istikrarsızlığın kapısını açtı. ABD’nin de 2025-26’da Suriye ve Irak’taki askerlerini çekmesi, üslerini boşaltması söz konusu. Bu durumda, Türkiye’nin ya yıllarca sürecek bir savaşa, savaşa girmesi lazım; veya barışı, en azından çatışmasızlığı zorlayacak.
Türkiye, kalıcı ve etkileri en az bir nesil sürecek bir ekonomik krizin içinde: bugünkü finansal krizin yanısıra, eğitim ve sağlık başta olmak üzere birçok konuda krizler silsilesi içindeyiz.
Büyük ulusal çapta zorluklar getirecek çatışmalar için de; ne toplumsal seferberlik edebilecek bir siyasi ortam ve ne de bu savaşı finanse edebilecek bir ekonomik kaynaklar var.
Dolayısıyla, “çatışmasızlığı” garanti altına alabilecek bir yol için, en şahin imajına sahip Devlet Bahçeli’nin öncülüğünde harekete geçildiğini söyleyebiliriz.
Cumhur İttifakı’nın ortada buluştuğu nokta ise; başkanlık sistemi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın gün geçtikçe zayıflayan ama hala ayakta olan-geriye kalan siyasi gücünü de kullanarak, tamamen yeni bir siyasi düzlem yaratmak.
Bu “sürecin” üç temel aktörü olan Devlet Bahçeli, Abdullah Öcalan ve Recep Tayyip Erdoğan, sırasıyla 76, 75 ve 70 yaşındalar. Artık daha ancak 5-6 yıl, bugünkü siyasi güçlerini koruyabilirler. Üçünün de, son kalan kısıtlı siyasi yıllarını, Türkiye ve yakın çevresinin siyasetinde kendi farklı hedeflerini gerçekleştirmek için kullanmak istediklerini düşünüyorum.
Devlet Bahçeli, “eski Türkiye’nin devlet aklını” temsil eden son parti lideri: AK Parti öncesi devlet kadrolarını ve kendi siyasi çizgisini (MHP ve Ülkücülük) ve mirasını, geleceğe, kendi belirleyeceği şekilde taşımak istiyor.
Recep Tayyip Erdoğan ise, bir dönem daha Cumhurbaşkanı olmak ve o da, kendi kadrolarını, kendi mirasını geleceğe taşımak arzusunda. Ancak, Cumhur İttifakı “siyaseten” sıkışmış durumda. Bu sıkışmışlıktan ancak Türkiye’nin politik düzlemini yıkıp yeniden inşa ederek çıkarabilir. Yoksa, bugünkü politik düzlem zaten kendi kendine çökecek ve zaten, Erdoğan’ın yerine geçmesi çok muhtemel bir değil iki aday var.
Bu sebeplerle, “son kullanma tarihleri” de dolmadan, Cumhur İttifakı’nın iki büyük aktörü, bugünkü siyasi düzleme “nasılsa çökecek” diye bakıyor ve çöküşü kendilerine göre şekillendirebilecekleri, “kontrollü bir sarsıntı” yaratıyorlar.
Bahçeli ve Erdoğan; her ne kadar ayrı mirasları tahkim etmek hedefinde olsalar da, siyasi düzlemi yeniden yaratmak hedefinde birleşmiş ve bu hedefe kilitlenmiş durumdalar.
İşlemezse de, “biz denedik, olmadı” deyip işin içinden çıkabilirler; sonuçta “kontrollü sarsıntı” ile çöküşü yönetmek asıl amaç. Kürt Sorunu’nun gerçekten çözülmesi, bu sürecin beklentisi değil-ama istem dışı sonucu da olabilir.
Muhalefet ve özellikle CHP’de, bu sürecin “PKK’nın sürekli kendi alanlarını kısıtlamak için kullanılmasını askıya alma ve hatta imkansızlaştırma” imkanını, Türkiye’nin gerçekten bir iktidar değişikliğine ve en önemlisi de, arınmaya, temizlenmeye, demokratikleşmeye gitmesi için kullanmak zorunda. Diğer bir deyişle, önlerinde bir fırsat penceresi açılıyor; kullanmazlarsa-bugünden çok daha otoriter, kirli bir Türkiye olabilir bu sürecin sonucu…
Tıpkı, 2013-15 Açılım Süreci sonrasında olduğu gibi, hepimiz kendimizi daha da beter bir dip noktada da bulabiliriz: eğer, muhalefet süreci lehine yönetemezse…
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYapıyorlar, oluyor ve bir şey de olmuyor 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANCHP operasyonlarında yeni eşik 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Yargıya güvenin’ 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUABD Büyükelçisi bir şeyler söylüyor da, ne diyor? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRCHP'YE YAPILAN OPERASYONLARA KARŞI NE YAPMALI? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBahçeli’nin jeopolitik sorumluluğu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBenimki bir valiz hikayesi… 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİklim adıyla sınai kirletmenin ticareti 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞYangınlar yeniden başladı, Orman Bakanı ne yapacak ve George Orwell 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKafkasya ötesinde kanlı satranç 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciŞimşek görmüyor mu? 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Kürt Sorununda atılacak ‘hayal gibi’ 9 adım…” 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSıcak bir yaz, serin bir sonbahar ve belirsiz bir kış 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİİnsan yerin yüzüdür 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanÜç liderin 12 Gün Savaşı’nda karşılaştırmalı performansı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti, kendi eseri olan bu Türkiye fotoğrafına daha dikkatli bakmalı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAToplumsal Muhalefetten Demokratik Topluma: Halkların, İnançların ve Özgürlük Güçlerinin Birleşik Müc 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞELLİ MİLYAR DOLAR DÜNYADAKİ AÇLIĞI ÇÖZÜYOR… 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURDemek ki “ideolojiler” henüz ölmemiş 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye, sıcak savaşlara evrilen küresel paylaşım savaşının hem sahnesi hem öznesi 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset ırmağı kirlenirken… 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENOrtadoğu ve Kürtler CHP’yi Çağırıyor 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNBarışı savunmayayım da ne yapayım! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanŞaka değil, Kılıçdaroğlu sahiden gelip CHP’nin başında kalmak istiyor! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.02.2025
29.01.2025
17.01.2025
7.11.2024
6.11.2024
24.10.2024
27.06.2024
7.06.2024
26.05.2024
20.05.2024