Ali Poyrazoğlu “memleket her gün 1Nisan şakası gibi” demiş ve eklemiş “ama şakalar biraz ağır”. Doğrusu bu görüşe katılamayacağım, olup bitenin nesine şaşmış, nesini komik buluyor anlamadım. Bulutsuzluk özleminin bir şarkısında belirttiği gibi bu ülke gayet normal, Poyrazoğlu arızayı bence kendinde aramalı.

İki gün önce görülen Can Dündar ve Erdem Gül davasında mahkemenin Cumhurbaşkanı’nın müdahil olma isteğini kabul etmesini mi komik bulmuş?

Cumhurbaşkanı bu davaya zaten başından beri müdahil değil mi? Anayasa Mahkemesinin “gazetecilik yapıyorlar, salıverin” kararını tanımayınca Sayın Cumhurbaşkanını şaka mı yapıyor sanmış?  Davanın duruşmasına günler kala savcının değişmesi de mi 1 Nisan. Davaya yeni atanan savcının Cumhurbaşkanının davaya müdahil olmasını resmen talep etmesinden daha doğal ne olabilir?

Avrupa ve ABD’den pek çok diplomat, başkonsolos (ya da yardımcısı), milletvekilleri, Avrupa’nı gazetecileri, yazarları, bilim insanları Dündar ile Gül’ün başına gelenlere karşı çıkacaklar, yetmeyecek adamların duruşmasına bazıları resmen katılacaklar. Cumhurbaşkanı’nı davaya müdahil olmasını talep eden savcı gelecek duruşma için gizlilik kararı istemeyecek. 14. Ağır ceza da Mahkemesi de bunu uygun görmeyecek. İyi de bunda şaşacak, 1 Nisanlık ne var? Gayet doğal değil mi bu gelişme, şaka bunun neresinde?   

Bir kere 19 Ocak 2014 tarihinde durdurulan MİT TIR’larının silah götürüp götürmediğini ilk gündeme getiren, hemen olayın ardından o günlerde başbakanlığa verdiği soru önergesi ile HDP Milletvekili Ertuğrul Kürkçü’ydü. Bundan bir buçuk yıl sonra, “İnsani yardım malzemesiydi” diye olay geçiştirilmeye çalışılırken Can Dündar ve Gül'ün tuttular TIR’ların içindekilerin görüntülerini yayınladılar, TIR şoförleri ile yapılan röportajları (29 Mayıs 2015) yayınladılar.

Gazeteciler “Silahlı terör örgütüne üye olmak” gibi bir suçla yargılanacaklar, sen diplomat, başkonsolos olarak bu ülkede neler oluyor diye merak edeceksin, gazetecilerin davalarını izleyeceksin, olacak iş mi bu. Bu ülkenin Başbakanı var, Cumhurbaşkanı var, izin almadan ne işiniz var oralarda? Dündar’ı, Gül’ü savunan avukatların alayının “DHKPC’li, FETÖ’cü ve PKK’lı” olduğunu Sabah gazetesinde okumadınız mı? Yoksa siz de bu kokteyl’in içinde misiniz?

1 Nisan şakası mısınız, nesiniz?

Bir de şu Reza Zarrab konusu çıktı ortaya.

Şimdi biz 17-25 Aralıkta yolsuzluk soruşturması diye başlatılan darbe girişimini bastırıp, mağdur edilen milli damat Reza Zarrab’ın dağıttığı paraları toplayıp faizi ile adama geri verdik mi verdik. Demek ki olayı da, dosyayı da kapattık. Teröristlerin, devlet düşmanlarının oyunlarını bozduk, heveslerini kursaklarında bıraktık. İşi sağlam kazığa bağlamak için Başkanlık yolunda kararlı adımlarla yürümekteyiz.

Üst akıl, kokteyl terör örgütleri telaşa düştüler. Yolumuzu kesmek, ayağımızı kaydırmak için kafa kafaya verdiler. İçerde Dündar ve Gül üzerinden bizi sıkıştırmaya çalışırken, dışarıdan da ayağımızı kaydırmak için yeni planlar yaptılar. Rıza Zarrab işi işte bu planın bir parçası, ürünü.

 Kalkmış Amerika’da bir savcı Reza’yı tutuklamış. Sanki biz onun o mevkilere FETÖ’nün getirdiğini bilmiyoruz. Adamın amacı İran’ın kara paralarını akladı diye Reza’dan hesap sormak falan değil.  Savcı FETÖ’den almış talimatı, 17 Aralık darbe girişimini aklamak için harekete geçmiş. Aklınca Cumhurbaşkanımız ile milletimizin arasına nifak sokacak, ülkemizi yönetenleri birbirine düşürecek, Türkiye’de yeni bir darbe için koşulları hazırlayacak.  Yer miyiz biz bunu?

Sayın Cumhurbaşkanımızın etrafında tek devlet, tek millet, tek bayrak olmaya ahdetmişiz biz. Hiçbir oyun, hiçbir kokteyl plan bizi yolumuzdan alı koyamayacak.  Yaşadıklarını ağır bulduysa Ali Poyrazoğlu bu ülkeyi tanımıyor. Şu dokunulmazlıkları hele bir halledelim, ayak bağlarından kurtulup, istediğimize gönlümüzce hele bir dokunmaya başlayalım.

O zaman görür o, memleket her gün nasıl 1 Nisan.