Ayşe HÜR
“Havada bulut yok bu ne dumandır/Mehlede ölüm yok bu ne şivandır/Bu Yemen elleri ne de yamandır/Ano Yemen’dir gülü çemendir/Giden gelmiyor acep nedendir?”
Bu hüzünlü türküyü bilmeyenimiz var mıdır? Türkülerden bildiğimiz Yemen 2012’de iktidara gelen Abed Rabbo Mansur Hadi’yi bir darbe ile deviren Şiiliğin Zeydi koluna mensup Husilere karşı Suudi Arabistan’ın başını çektiği bir askeri müdahale ile gündemimize girdi. Şii İran’la Sünni Suudi Arabistan arasındaki vekalet savaşlarında birine benzeyen operasyonla ilgili olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan"Durumun gidişatına bağlı olarak lojistik destek vermeyi düşünebiliriz” dediğinde sosyal medyada “bu Yemen neresi?”, “Yemen’den bize ne?” gibi sorular soranların çokluğunu görünce şaşırmadım desem yeridir. Sadece yukarıdaki türkü bile Yemen’i bağrımıza bir hançer gibi sokmuşken üstelik. Bunun üzerine bu haftaki yazımı bazı kaynaklara göre “En büyük Osmanlı/Türk mezarlığı” olan Yemen’e ayırmaya karar verdim. Elbette binlerce yıllık Yemen tarihini burada özetlemem imkansız. Sadece başlıklar halinde saymak bile epey uzun olur. Dolayısıyla pek çok boşluğu sizler dolduracaksınız. Ben sadece size kılavuzluk yapacağım.
(Yemen’in tarihi başkenti Sana)
YEMEN’DE OSMANLI EGEMENLİĞİ
Himyeriler, Kehlamlar ve Sabalar ile Süleyman ve Saba Melikesi Belkıs’ın hikayesini duymuşsunuzdur mutlaka. 570 veya 571’de Yemen Valisi Ebrehe’nin filleri ile Kabe’yi yıkmak için Mekke’ye saldırmasını ve bu orduyu yokeden ebabil kuşları efsanesini de duymuşsunuzdur. Halifeler Ebubekir ve Ali döneminde iki kez bölgeye seferler yapıldığını, daha sonra Eyyübiler, Gassaniler, Memluklerin bölgede hakimiyet kurduğunu, ardından Portekizlilerin Yemen sularında boygösterdiğini ekleyerek hızlıca 16. yüzyıla geleyim. Yavuz Sultan Selim 1517’de Mısır’ı fethettiğinde, Yemen’de Memluklu Emiri İskender tedbiren Osmanlı Devleti’ne bagˆlılıgˆını bildirmişti. 1520’de Rumi Hüseyin Bey komutasındaki askerler İskender’in iktidarına son verdi. Yemen’in Maskat, Hadamut, Aden, Mukalla ve Kızıldeniz sahilleri dahil fethi ise Hint seferinden dönen Hadım Süleyman Paşa tarafından 1538 yılında gerçekleşti. Ancak bu tarihten itibaren, Yemen’i kontrol etmek hiç de kolay olmadı. Osmanlı yönetimine karşı çıkanlar Yemen’in dağlık bölgelerinde (‘Cebel’de) meskun olan Zeydilerdi. 8. yüzyılda ortaya çıkmış olan Zeydiyye, Şii mezhebinin kollarından biriydi. Fıkıh konusunda Hanefiliğe, kelam konusunda Mutezile’ye ve İmamiye’ye yakındı. Yani Şiiliğin Sünniliğe en yakın koluydu. Ancak imamlıkla ilgili doktrinlerinin katılığı yüzünden Osmanlı Hilafeti’ne karşı oldular. Öyle ki, Osmanlı onlara göre ‘sarıklı kafir’di. Bu yüzden de karşı çıkışları pek şiddetli oldu. Kıyı bölgelerdeki nüfus ise Sünniliğin Şafii mezhebine bağlıydı. Şafiilerin Osmanlı Hilafeti ile sorunları yoktu ama onların desteği bile Zeydi isyanlarını bastırmaya yetmedi.
1635-1840 ARASINDAKİ FETRET DÖNEMİ
1911-1912’de yine bir Zeydi isyanını bastırmak üzere Yemen’de bulunacak olan Ahmet İzzet (Furgaç) Paşa Feryadım adlı eserinde o zaman dilimini şöyle özetlemişti: “Cebel’de iç ihtilaller ve Zeydiye imamlarına karşı sürekli savaşlarla Hicri 1045 (1635) tarihine kadar devam eden yüzyıllık kavgadan sonra, hükümet merkezince Cebel’de unulutup bırakılan Haydar Paşa’nın uğradığı kuşatma ve baskı üzerine Cebel’i İmam Müeyyed’de terkederek geri çekilmesi ve Mısır’dan yeterli kuvvetlerle Tihame’ye gönderilen Kolfo Paşa’nın ahmaklığı ve kötü idaresi yüzünden bütün Yemen bölgesi Zeydiye imamlarının idaresine girmiştir.”
Osmanlı kaynakları bu 100 yıl içinde Zeydilerle savaşta kaç kişinin öldüğünü açıklamaz sadece “binlerce insan ölmüştür” demekle yetinir. “Yemen’e gidip de gelmemek” 16. yüzyıldan beri kaderidir Osmanlı askerinin…
Yemen’in tekrar Osmanlı idaresine girmesi, 19. yüzyılın ortalarında oldu ancak o da dolaylı yoldan. Önce merkezi devlete kafa tutan Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın emirlerinden ‘Türkçe Bilmez’ lakaplı biri Kavalalı’ya başkaldırdı ve Cidde’de topladığı askerlerle Yemen’e saldırdı ancak başarılı olamadı. Bunun üzerine Kavalalı bölgeyle ilgilenmeye başladı. İngilizler bu kargaşadan yararlanarak 1839’da Osmanlı Devleti’nin de izniyle Aden’de bir kömür deposu kurdular. Kavalalı ile imzalanan 1840 Londra Anlaşması ile Kavalalı Yemen’i boşaltmak zorunda kaldı. Ancak merkezi devletin bölgeye asker gönderecek hali yoktu, bu yüzden Yemen’i Mekke Şerif’i Hüseyin’in idaresine bıraktı. 1849’da merkezi hükümet bölgeden topladığı askerlerle Hudeyde şehrini ele geçirdi, böylece 1635’ten beri süren fetret dönemine son verdi.
YEMEN İÇİN 7. ORDU KURULUYOR
1850’den sonra Yemen bazen valilik,bazen mutasarrıflık oldu. Ardından Zeydi isyanları tekrar başladı. Bazı kaynaklar bu yeni dalgada İngilizlerin de parmağı olduğunu söyler ki, bu kısmen doğruydu çünkü İngilizler bölgedeki aşiretleri adeta maaşa bağlamışlardı ancak Zeydilik inancının Sünniliğe bakışı ile Zeydi imamların egemenliklerini dışarıdan gelen bir güçle paylaşmaya yanaşmamalarının etkisi çok daha baskındı. Sonunda Osmanlı Devleti sadece Yemen için 7. Kolordu’yu kurdu. İlk valisi de Anadolu’daki şaki Kürt ve Türkmen aşiretlerini yola getirmek için kurulan Fırka-i İslahiye’nin kumandanlarından Ferik ‘Kürt’ Mahmud Paşa oldu.
Ancak aradan geçen 30 yılda Zeydi isyanlarını durdurmak mümkün olmayınca1872 yılında sırf Yemen için Ahmet Muhtar Paşa kumandasında 7. Ordu kuruldu. (Adı orduydu ama gücü hiçbir zaman kolorduyu aşamamıştı.) Ahmed Muhtar Pas¸a’nın Yemen harekatı tam 28 ay sürdü. Kanın oluk gibi aktığı bu 28 ayın sonunda işler yoluna girmiş gibi görünüyordu. 1876’da tahta çıkan II. Abdülhamit de Yemen meselesini halletmeye kararlıydı. Selim Deringil’in tabiriyle “Son dönem Osmanlı tarihinde ‘meçhul asker’ konmunda olan” ve uzun süre Yemen Valiliği yapmış Osman Nuri Paşa padişaha şu tavsiyelerde bulunmuştu: “Göçebeler ve şeyhler adalet aşıklarıdır. Onlarla ilişki kurmanın en iyi yolu tümüyle dürüst olmak ve verilen sözleri yerine getirmektir. Bu göçebe aşiretlerin kadın ve erkekleri devlet dairelerinde iyi muamele görmeli, şikaetleri daima dinlenerek, gerekli önlemler alınmalıdır. İçlerindeki ileri gelenlere nişanlar erilmeli ve üstlerine düşülmelidir, çünkü bu halk alayiş ve ihtişamdan çok hazeder.” (Mithat Paşa’nın Osman Nuri Paşa’nın valiliği döneminde Yemen’deki Taif zindanlarında hayatını kaybettiğini not edelim.)
ABDÜLHAMİT’İN NAFİLE POLİTİKALARI
Abdülhamit bu tavsiyeleri tuttu ama bir yandan da yerel halklara “gerçek İslam’ı aşılamak üzere” bölgeye din öğretmenleri, vaizler gönderilmes talimatını da verdi. Merkezden atanan Arapça bilmeyen yöneticiler, kadılar, halkın devlet dairelerinde ve mahkemelerde Türkçe kullanma zorunluluğu, sokakta merdivenler üstünde yapılan yargılamalar, mahkeme masraflarının halktan alınması, merkezden para gelmediği için yerel unsurlar ilişkiye (rüşvete, maaşa) mahkum olan memur ve askerlerin dibine kadar battığı yolsuzluk batağını kurutmaya memurların feslerine beyaz sarık sarması veya yerel giysilerle dolaşması gibi yüzeysel adımlar yetmedi elbette. Yeni bir isyan dalgası başladı. 1889’de İmam Hamidüddin’in isyanını Ahmet Fevzi Paşa iki yılda ancak bastırabildi. Osmanlı Gazetesi’nin 1316 (1900) tarihli 15. sayısındaki “Yemen Ahvali” başlıklı yazıda “Ahmet Fevzi Paşa’nın yanlış uygulamaları sonucu her sene 4.000 civarında bir asker ölürdü. Biçare Yemen ahalisi şikayet ettikçe, ip, kazık kaçkını bir takım rezil memurini Yemen’e doldurulmuştur. Bunlar da aç kurt gibi ahali üzerine saldırmışlardır” denecekti. 1895’teki isyanı bastıran Hüseyin Hilmi Paşa ise halkı elleri alınlarında olmak suretiyle çiviletmiş, bölgenin ileri gelenleri zincirlerle toplara bağlanarak halka teşhir etmişti. Bu eziyetlere uğrayan aşiretler yeniden yeniden isyan etmişlerdi elbette.
1871-1894 ARASI KAYIPLARI
Bu isyanları bastırırken ne kadar kayıp olduğu konusu hala bir muamma ama Yemen’de bir dönem yüzbaşı olarak görevlendirilen Müşir Galip şöyle demişti: “Henüz yüzbaşı rütbesinde idim. Yemen’e yeni memur edilmiştim. Erkan-ı Harbiye’ye mülhak olarak çalıştığım için bütün kuvve-i umumiyye cetvelleri elimden geçiyordu. Bu cetvellerde orduya gelen yeni askerlerle istibdal edilen veya malul kalan askerler arasında geniş ve feci bir boşluk gözümden kaçmadı. Hiç unutmam 1310 (1894) senesi içinde bulunuyorduk. Yemen, o tarihte daimi bir harp mıntıkası idi. Şube Müdürü Erkan-ı Harp binbaşısı Cemil Bey’in müsaadesini alarak cetveller üzerinde tetkikat yaptım. Yemen’e ilk defa ordu sevkinin başladığı 1287 (1871) yılından 1310 (1894) yılına kadar Süveyş kanalından Şab denizine (Kızıldeniz) girip Hicaz ve Yemen fırkalarına iltihak edenleri veya isyanlar yüzünden kıta halinde seferber edilerek sevkedilenleri, sağ kalıp memleketlerine dönenlerin miktarıyla muvazeneledim. Vardığım netce şu oldu: Aradan geçen 22 yılda Hicaz ve Yemen çöllerinde tam 130.000 Anadolu yavrusu gömülmüştü.”
Ancak bunca kayıba rağmen isyanlar durmadı. ve 1895, 1897-1898, 1900 ve 1902’de İmam Hamidüddin yeniden isyan etti. Bunlar zorla bastırıldı ancak 1905’te yerini alan oğlu İmam Yahya’nın isyanını bastırmaya Yemen’deki 7. Ordu’nun gücü yetmeyince Trabzon’da konuşlu 4. Ordu ile Şam’da konuşlu 5. Ordu mıntıkasından ‘nizamiye’ (yani asıl askerler/ ve ‘redif’ (yani yedek askerler) olmak üzere 24 taburun Yemen’e gönderilmesine karar verildi. Ardından Rumeli’deki 2. ve 3. ordudan da sekiz tabur eklendi. Böylece Yemen’de Zeydilere müdahale edecek tabur sayısı 114’e çıktı. Her taburun yaklaşık 800 kişi olduğu düşünülürse yaklaşık 90 bin kişilik bir kuvvet seferber edilmişti.
REDİFLERİN ÇİLESİ
Sonucun ne olduğunu anlatmadan uzunca parantez açmak istiyorum. Yemen türküsünde “Kışlanın önünde redif sesi var/Açın çantasını acep nesi var?/Bir çift kundurayla bir de fesi var” dizeleriyle yer alan redif (yedek asker) tes¸kilatı, II. Mahmud döneminde 1834 yılında kurulmus¸tu. Buna göre 5 yıllık normal askerlik süresini tamamlayanlar 7 yıl da rediflik hizmetinde bulunacaklardı. (II. Abdülhamit döneminde rediflik süresi 8 yıla çıkarılmıştı.) Yemen’deki 7. Ordu dıs¸ında Osmanlı Devleti’nin digˆer altı ordusunda redif tes¸kilatı mevcuttu. Ancak Yemen’e esas olarak Merkezi Erzincan olan 4. Ordu (ki Osmanlı Devleti’nin en genis¸ mıntıkaya sahip ordusu olup Trabzon, Sivas, Erzurum, Ma’mûretü’l-aziz, Bitlis, Van ve Diyarbakır vilayetlerini kapsamaktaydı) ile merkezi Şam olan 5. Ordu’nun redifleri gönderiliyordu.
ZORLU YOLCULUK
Redifler daha önce askerliklerini muvazzaf olarak yıllarca yapan garibanlar olarak zaten çok yorgun, çok perişandılar ancak Yemen seferleri ayrıca iflahlarını kesiyordu. Rumeli’den, Trabzon’dan, Diyarbakır’dan, Van’dan günlerce süren kara yolculuğuyla İskenderun limanına ulaşan rediflerin ahvalini Mirliva Rüştü Paşa, Yemen Hatırası adlı kitabında, şöyle anlatır: “İskenderun’da tamamlanmamış bir kışla var. Bu kışlanın döşemesiz, camsız, üstü örtülü bir koğuşta Yemen’e sevkolunmak üzere firardan gelmiş, gözaltında yeni askerle ve yine usulünde gelmiş vapur bekleyen yeni askerler gördüm. (…) Bu askerlere pişmiş yemek verilmiyor, sözde yevmiye veriliyor. Hükümette para olmadıkça bu da verilmiyor. Para alamayan askerler toplu olarak hükümet önüne ve kumandanın evine gelerek dua ile karışık bağrışmalarla dert yanıyorlar. Para bulunursa karınlarını doyuracak yevmiye veriliyor, olmaza parası olan kendi kesesinden yiyor, olmayan arkadaşlarının muavenetine (desteğine) muhtaç kalıyordu. (…) Anasından, babasından, ailesinden ayrılmış, köyüden iskeleye kadar yol yürümüş, bu yorgun yolcularımızın yorgunluklarını giderecek ve sıhhatlerini koruyacak bir sıcak yemek yediremediğimiz (…) askerler aylarca fena beslenmeye maruz kalıyor. Bu müşkülata karşı duramayanlar firar ediyor veyahut ölüyor. (…) Firar etmeyenleri ve firara takati kalmayanları Yemen’e sevkediyoruz.” “1321/1905 yılında İskenderun’da Garp vupurunda Adana’dan gönderilen 2000 çuval peksimet gördüm. (…) Peksimetleri İskenderun’da doktorlara muayene ettirdim İnsanın değil hayvanın bile yemesinin müsait olmadığını gösterir rapor verdiler. (…) Vapur içinde ambarda 100’den fazla hayvan gördüm. (…) Vücutlarının yarısını zayi etmiş, birbirinin yularını, yele ve kuyruklarını yemiş…”
Ama yolculuk daha da zorluydu. Askerler önce Adana ve Mersin’e gelirler, oradan Yafa’ya kadar gemilerle, oradan Hicaz şimendiferi ile Maan’a, oradan develerle 5 günlük kara yürüyüşüyle Akabe’ye, oradan vapurla Hudeyde’ye gelirlerdi. Daha balık istifi, aç bilaç yapılan bu korkunç yolculuk sırasında başlardı ölümler. Örneğin 1905’te 4. Ordu’ya bağlı Trabzon Redif Taburu, 809 mevcutla vapura binmiş, Hudeyde’ye 738 kişi varmıştı.
Hudeyde limanına gemiler uzun süre ac¸ıkta bekletilirdi, çünkü Hudeyde’de kışla yoktu. Nihayet karaya çıkanlar geceleri dışarıda geçirirlerdi. Gündüzler ne kadar sıcak ve kuraksa, geceler o kadar soğuk ve rutubetli olurdu. Günler sonra isyanın kalbi Sana’ya doğru yola çıkılırdı. Bu yol bes¸ gu¨nde katedilirdi. Yolda Zeydiler tarafından iyice hırpalanan birlikler Sana’ya vardıklarında ‘arbiş’ denilen barınaklara tıkılırlardı. Ardından İmam Yahya’nın kalesinin bulunduğu Şehare’ye doğru yola çıkılırdı. Denizden yüksekliği 6 bin metre olan Şehare’ye Sana’dan hayvanla ancak altı günde gidilirdi. Üstelik sadece insanları değil, ağır topları da çekmek zorundaydı zavallı hayvanlar. Dimdik duvar gibi yamac¸ların arasından korkunc¸ uc¸urumların kenarından Şehare’ye varıldıktan sonra, İmam Yahya’nın kaldığı yere ulas¸abilmek ic¸in 800 metrelik bir uçurumu atlamak gerekirdi. Uçurumun üzerinde küçük kemerli bir köprüden başka bir geçit yoktu. Askerler köprüyü geçerken birden tepeden kurşun ve kaya yağmuru başlardı. Şehare’ye Ekim 1905’te yapılan sefer aynen burada anlattığım gibi geçti ve katliama ‘Şehare Felaketi’ denilerek kolektif belleğin derinliklerine atıldı.
SANA KUŞATMASINDA İNSAN MI YENDİ?
“Sonuç ne oldu?” derseniz, “koca bir hüsran” demek ayıp olur, çünkü 1905’te İmam Yahya kuvvetleri tarafından Sana’da kapana kıstırılanların trajedisini anlatmaya kelimeler yetmez. Osmanlı ordusu Şehare’yi ele geçiremediği gibi, İmam Yahya’nın Sana’yı kuşatmasını da engelleyemedi. Kuşatma sırasında şehirden kaçmaya çalışanları birer birer avlayan İmam Yahya kuvvetleri, Sana’yı da açlığa ve ölüme mahkum ettiler. Kuşatma sırasında şehirde olan Yüzbaşı Sami Efendi’nin Hasan adlı arkadaşına yazdığı mektuptan öğrenelim olanları: “Artık yaşama ümidimiz kalmamıştı. Ölüm sayısı günde 250-300’ü bulmuştu. Koca şehir zalim bir ölümün pençesinde çırpınıyordu. Artık yiyecek ester, eşek, köpek kalmamış, semalarımızdan kuş bile uçmamaya, asker insan eti yemeye başlamıştı. (…) Ben bir aralık merkez kumandanı olarak çalışıyordum. Sur duvarları dibinde bulduğum el ve ayaklar 13 çocuğun yenmiş olduğuna delalet ediyordu. Bunlardan ikisi zabit çocuğu idi.”
İnanılması güç ama açlıktan insan yendiğine dair başka kaynaklar da var. Yine de “inanmayalım” derseniz, devrin Yemen Valisi Tevfik Bey’in şu soğukkanlı ifadelerine kulak verelim: “Artık yiyecek bir şey kalmadı. Askerler halkın bahçelerindeki ham meyve ağaçlarına saldırıyorlardı. Açlık ve yokluktan ölümler başlamıştı. Asker, subay ve ailelerinden günde 60 kişi ölüyordu. Bir ay evvel 6000 kişi olan asker sayısı, ölüm, firar gibi nedenlerle 2000’e düştü…”
Sana, 20 Nisan 1905’te İmam Yahya kuvvetlerinin eline geçti. Ve Osmanlı Devleti pes etti. Yapılan anlas¸ma geregˆi, s¸ehirdeki bütün memurlar ve sadece 800’ü silahlı olmak üzere 11 bin asker kafileler halinde Sana’dan çıkarak Menaha’ya çekildiler. Devlete ait birçok es¸yanın dıs¸ında, muhtelif çapta 56 top, 11 bin mermi, yeni silahlardan 16 bin tüfek ve 160 sandık fis¸ek I·mam Yahya’ya bırakıldı.
Erik Jan Zürcher “1904-1905 ayaklanmasında Yemen'de bulunan 55 bin Osmanlı askerinden 30 bini öldürülmüştür” diyerek trajediyi özetliyor. Trabzon Redif Taburu üzerine çalışan Cengiz Çakaloğlu, Trabzon’dan yola çıkan 809 kişiden sadece 50’sinin geri döndüğünü belirtiyor. Bu oranı diğer taburlara aynen uygulayamayız mutlaka ama, yine de kaybın büyüklüğü hakkında bir fikir veriyor. İttihat ve Terakki’nin yayın organı İçtihad’ın 30 Kasım 1921 tarihli 139. sayısında Port Said İstatistik Dairesi’nin raporlarına dayanarak “Süveyş Kanalı’nın açıldığı 1869’dan 1905 yılına kadar Yemen’de 1.000.000 Anadolu evladı gömülmüştür” deniyor. Bu rakam çok abartılı görünüyor ama, ölüm sayısını 100 bine düşürürsek bile içimiz rahat etmeyeceğine göre devam edelim.
II. MEŞRUTİYET’TE YEMEN
Peki 1905’te dert bitti mi? Hayır bitmedi. 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Sadrazam Kamil Paşa, İmam Yahya’ya ilişkilerin gözden geçirildiği bir mektup göndermişti. “Faziletli Seyyid İmam Yahya İbn-i Muhammed” diye başlayan mektup anlam ve içerik olarak diğerlerinden farklıydı. Mektupta Yemen’deki idarenin yetersiz valiler yüzünden bu hale geldiği itiraf edilerek ve bölgede bir ıslahat çalışması yapılacağı ama en önemlisi ise Yemen’de Zeydilerin nüfus olarak yoğun olduğu Sana ve çevresinin idaresinin İmam Yahya’ya verileceğine söz veriliyordu. Ardından da eğer isyan etmekte direnirse üzerine kuvvet gönderileceği ihtar ediliyordu. 19 Şubat 1909’da Kamil Paşa’nın yerini alan Hüseyin Hilmi Paşa’nın isteğiyle Yemen’in ileri gelenlerinden bir heyet adeta zorla İstanbul’a getirildi. Heyet İstanbul’da iken 31 Mart Olayı patlak verdi. Heyet, hediyelerle alelacele geri gönderildi. Böylece İmam Yahya meselesi tekrar buzdolabına konmuş oldu. Dönemin Erkan-ı Harbiye Reisi Ahmet İzzet Paşa, Yemen’de boş inadın bırakılmasını, dağlık bölgeyi Zeydilere bırakmayı, kıyıdaki Şafii bölgenin elde tutulmasını ve Sana da sembolik bir garnizon bırakılmasını önerdi. Elde kalan yerlerde acilen reformlara başlanmalıydı. İzzet Paşa’ya göre, zengin demir, kömür ve gaz yataklarına sahip olan Yemen’le ilişkilerin düzeltilmesi Osmanlı Devleti’nin çıkarınaydı. Dahiliye Nazırı Talat Bey de kendisini destekledi ancak bu planları uygulamak kısmet olmadı.
CİZAN FELAKETİ VE KATIRLARIN İNTİHARI
İmam Yahya ve Asir Emiri İdrisi, 1910’da aynı anda isyan etti. Bu iki aktör birbirine düşmandı ama en çok da Osmanlı Devleti’ne düşmandı. İmam Yahya bir de Osmanlı’ya cihad ilan edince Ahmet İzzet Paşa’nın Hamidiye Kruvazörü ile bölgeye gönderilmesine karar verildi. Paşa’nın yanında 40 tabur piyade vardı. Ancak takviye kuvvetler bile Osmanlı ordusunun kaderini değiştirmedi. İmam Yahya yine yenilemedi.
İdrisi’yle yapılan savaşa gelince, onu da o dönemde Yemen’de sivil muhabere memuru olarak çalışmış Asaf Tanrıkut’tan öğrenelim: “Küçük karakollardan, Hilyos’ta bulunan mevkilere yakın yerlerden telgraf ile bir günlük suyumuz kaldı, yiyeceğimiz kalmadı veya günlük yiyeceğimiz kaldı, suyumuz kalmadı gibi yazılar geliyordu. Böyle telgraflar içimizi sızlatıyordu. Susuz ve yiyeceksiz kalan ve kendilerine bunları gönderme imkanı olmayan bu askerler ölüyorlar veya Arapların eline düşüyorlar ve onların cenbiyeleri altında can veriyorlardı. İdrisi’ye gönderilen bir alay açlık ve susuzluk içinde (Cizan’daki) Asan denilen yerde su kuyularına koşuyor. Ama su içenleri koruyacak gözcülerin konması ihmal ediliyor. Bir anda ortaya çıkan İdrisi kabilesinin savaşçıları askerleri kurşun ve cenbiyelerle (ucu kıvrık özel bir hançer tipi) yok ediyor. Bir kısım asker denize atlıyor, yüzme bilmeyenler ölüyor. Askerleri takip eden katırlar da denize atlıyor, başlarını suya sokarak intihar ettikleri anlatılıyor. Buna da ‘Katırların İntiharı’ denilmiş…”
1911 DAAN ANLAŞMASI
Tarihe ‘Cizan Felaketi’ olarak geçen bu katliamı da Osmanlı Devleti sineye çekmek zorunda kaldı. O sırada Trablusgarp Savaşı patlak vermişti. Balkanlarda savaş tamtamları çalıyordu. Yemen’deki birliklere başka yerlerde ihtiyaç olabilirdi. Sonunda devlet pes etti, Zeydilerle anlaşma masasına oturdu. Daan köyünde 13 Ekim 1911’de imzalanan anlaşmaya göre Yemen Şafii ve Zeydi bölgeleri olarak ikiye ayrıldı. İmam Yahya Osmanlı Devleti’ne karşı olan ‘emir-ül-müminînlik’ savlarından vazgeçecek ve Osmanlı Hilafeti’ni tanıyacaktı. Osmanlı Devleti de Zeydi bölgesinde İmam Yahya’nın ve ardıllarının ruhani ve dünyevi liderliği tanıyacaktı. Zeydiliğin egemen olduğu bu topraklarda Zeydi şeriatının uygulanmasına izin verildi. Osmanlı’nın kazancı ise, İdrisi’nin olası isyanında Osmanlı kuvvetleri ile İmam Yahya’nın kuvvetlerinin bundan sonra beraber hareket edecek olmalarıydı. İmam Yahya İdrisi’ye karşı 10 bin kişilik askeri kuvvet oluşturacak ve buna karşılık kendisine aylık 10 bin lira ödenecekti. Osmanlı Devleti, söz verdiği paraları ödemediği halde, İmam Yahya ne Trablusgarp Savaşı sırasında ne de I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti’ne düşmanlık etmedi. İdrisi ise, Trablusgarp Savaşı’nda İtalyanlarla işbirliği yaptı.
YEMEN’İN TERKİ
Savaşı müttefikleriyle birlikte kaybeden Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi uyarınca Yemen’deki Osmanlı birliklerinin silah bırakması gerekiyordu ama Vali Mahmut Nedim Bey bu konuda emir İngilizler eliyle geldiği için bu emre inanmak istemedi. Silah bırakmamak için uzun süre direndi. Nihayet 15 Kasım 1918 günü, Sana İmam Yahya’ya teslim edildi. Teslim törenini Süleyman Sırrı Kadak şöyle anlatmıştı: “Onu karşılamak için gireceği sur kapısına bir ihtiram kıtasıyla mızıka takımı çıkarılmıştı. Fakat İmam Yahya’nın başka bir kapıdan gelmekte olduğu anlaşılınca mızıka takımının yüzbaşıları ile birlikte davullarını, mızıka aletlerini taşıyarak sokaklarda koştuklarını unutamam. O günlerde vali ve kumandan Sana’da değillerdi. Her zaman asker adımlarıyla muntazam yürüyüşlerini görmeye alıştığımız mızıka efradının koşuşmaları bende sanki ordu başsız kalmış, paniğe uğramış gibi hisler oluşturdu. Dertleşecek bir kimse bulurum ümidi ile hükümet konağına çıktım. Hüseyin Paşa ile mektupçuyu karşı karşıya oturmuş düşünür halde buldum. Onlarla beraber odada oturuyorduk. O sırada İmam’ın şehre girişini selamlamak için kaleden atılan top sesleri içimizde öyle bir hüzün oluşturdu ki her üçümüz coşan teessür hislerimizi zapt edemeyerek birbirimizin yüzüme baka baka ağladık.”
Yemen’den asker çekilmesi 15 Şubat- 20 Mart 1919 tarihleri arasında peyderpey oldu. Son olarak silah ve mühimmatı İmam Yahya’ya teslim eden 7. Kolordu ve 40. Tümen’in komutanı Sana’dan ayrılarak 25 Mart 1919 tarihinde yedi ay esir olarak kalacağı Aden’e gitti. Geride Vali Mahmut Nedim Bey ve iki yüz sivil memur ile dört yüze yakın asker kalmıştı. İmam Yahya bunların ayrılmasına izin vermiyordu çünkü yıllardır maaş alamayan bu kadrolar Yemenli tüccarlara, hatta İmam Yahya’ya bile borçluydular. Vali Mahmut Nedim Bey son yıllarda askerlerin asgari masrafları ile kendi geçimini İmam Yahya’dan aldığı paralarla sağlıyordu yıllardır.
‘TBMM YEMEN VALİSİ’NİN HÜZÜNLÜ SONU
Kısa süre sonra Anadolu’da Milli Mücadele başladı. Mahmut Nedim Bey, hem kendi halini, hem Yemen’deki rehinelerin halini TBMM’ye anlattı defalarca. Ama hiçbir mektubuna cevap alamadı. Son mektubu “TBMM Yemen Valisi” diye imzaladı. Ona da cevap alamadı. Ankara’nın başını kaşıyacak vakti yoktu. Ayrıca vakti olsaydı da Yemen’in dertlerini çözecek ne gücü, ne parası vardı. 30 Ağustos 1922’de Başkumandanlık Meydan Muharebesi’nin kazanılmasının ardından İmam Yahya da Ankara’ya bir tebrik mesajı gönderdi. 1923’te Lozan Barış Görüşmeleri sürerken yeniden yazdı ve Yemen’in kaderinin tayininde Ankara’nın yardımını istedi. Ankara 13 Ekim 1923 tarihli cevabında, Yemenlilerin kendi idarelerini kurmalarının uygun ve gerekli olduğunu, maddi taleplerin yerine getirilmesinin mümkün olmadığını, ancak teşkilatlanma için gerekli uzman veya memura ihtiyaç duyulduğu takdirde maaşlarının Yemen idaresi tarafından verilmesi kaydıyla Türkiye’nin yardımcı olabileceğini belirttiğinde, Yemen’deki Osmanlı mirası ile ilgisinin olmadığını zımnen belirtmiş oluyordu.
Ankara’dan ümidini kesen İmam Yahya, Lozan Barış Antlaşması’nın TBMM’de onaylandığı gün olan 23 Ağustos 1923’te görevi biten Mahmud Nedim Bey’in Yemen’de kalmasını istedi ancak o kabul etmedi. Buna rağmen Yemen’le Türkiye’nin arasını düzeltmek için uğraşmaya devam etti. Ankara, 13 Ekim 1923’te de Yemenlilerin kendi idarelerini kurmalarının uygun ve gerekli olduğu,maddi taleplerin yerine getirilmesinin mümkün olmadığı, ancak teşkilatlanma için gerekli uzman veya memura ihtiyaç duyulduğu takdirde maaşlarının Yemen idaresi tarafından verilmesi kaydıyla Türkiye’nin yardımcı olabileceği bildirildi. Mahmut Nedim Bey, 1924 yılında Türkiye’ye döndü. Dönüşünden itibaren geçmiş maaşlarını almak için bitmek tükenmez bir yazışma trafiğine girişti. Birikmiş maaşlarını alamadı ama Necid Emiri Abdülaziz 8 Ocak 1926’da Hicaz kralı ve Necid sultanı ilan edilince Türkiye’nin Necid’e gönderdiği diplomatik heyete dahil edildi. Bir yıl süren bu görevinden sonra yine sıkıntılı günler başladı onun için. Sonunda çabaları sonuç vermiş olmalı ki, 1932’de kendisine 5 bin lira değerinde gayrimenkul verilmesine karar verildi. 1934’te Akdilek soyadını alan Mahmut Nedim Bey, 1935 yılında Recep Peker’e yazdığı mektupta mealen “Yaşım 70’i geçti, fakru zarurete düştüm, çocuklarımın okul parasını bir dostum verdi, altımda bir yatak bile kalmadı, elime 70 lira geçiyor, halbuki 100 liraya ihtiyacım var” diye yakınıyordu. Cevap mealen şuydu: Devlet ona ev vermişti, daha fazlasını veremezdi! Yıllarca maaş bile almadan Yemen’de çile dolduran Mahmut Nedim Bey, 11 Mart 1940 günü İstanbul’da vefat etti.
(Mahmut Nedim Bey’in Recep Peker’e mektubu)
İMAM YAHYA YEMEN’İ KURUYOR
İmam Yahya, Osmanlı Devleti’nin son Hudeyde Mutasarrıfı Ragıp Bey’i katip olarak istihdam etmişti. Fransızca bilen Ragıp Bey sayesinde dünya ile yazıştı, uluslararası camiaya hitap etti. Bu çabaların sonucu, 1934’te Yemen’in kuzey ve güney hudutları çizilerek İngilizler tarafından bağımsızlığı tanındı. Yemen’de monarşi idaresi kuran İmam Yahya 1948’de Eh Ahrar örgütü tarafından bir ayaklanma sırasında öldürüldü. Bundan sonrası başka bir yazı konusu olacak kadar karmaşık.
YEMEN TÜRKÜSÜ KİME AİT?
Yazıya Yemen türküsüyle başlamıştım, Yemen türküsüyle bitireyim. 1990’dan itibaren “Havada Bulut Yok” adıyla ünlenen türkünün Muş’a mı yoksa Elazığ’a ait bir türkü mü olduğu konusunda bir savaş yürüyor. TRT’nin kaynaklarına göre, 1944 yılında Anadolu’yu gezerek derlemeler yapan Muzaffer Sarısözen, Halil Bedii Yönetken ve Rıza Yetişen'den oluşan ekip tarafından, Duriye Keskin adlı Muşlu bir mahalli sanatçıdan derlenen türküyü notaya Muzaffer Sarısözen notaya geçirmişti. (Türkü derleme sürecine dair ayrıntılı bilgi için tıklayın)
Şemsettin Taşbilek Elazığlı bir araştırmacı ise türkünün 1936 tarihli Elaziz Halk Türküleri ve Oyunları adlı kitapta hem notalarıyla hem de orijinal metniyle Harput türküsü olarak yer aldığını ileri sürdü. Yazara göre kitap zamanın Elaziz Valisi Tevfik Gür başkanlığındaki Ferruh Arsunar, Sadi Günel ve Hafız Osman Öge'nin içinde yer aldığı Elaziz Halkevi 1936 yılı Sanat Komitesi'nce derlenmiş olup İstanbul-Beyazıt Kütüphanesi' nde 47950/5 numara ile kayıtlıydı.
Harput türküsüdür diyenler, “Burası Muş'tur, yolu yokuştur" şeklindeki nakaratta yer alan Muş ifadesinin aslında Yemen’de bulunan Huş veya Simuş adlı bir yerleşim yerinin adının, yanlış yazılması suretiyle kayıtlara geçtiğini, dolayısıyla nakarattan hareketle türküyü Muş’a maletmenin yanlış olduğunu söylüyorlardı. Bu iddianın kaynağı ise yıllar önce Yemen’e bir seyahat yapmış olan ve güya burada Huş diye bir yer olduğunu öğrenen Barış Manço idi. Manço çok inandırıcı bulunmuş olmalı ki, TRT türkünün künyesini “Eski Türkçeyle yazılırken -h- harfinin üstündeki nokta unutulmuş da onun için Muş, Huş olmuş.” diye düzeltti. Bu düzeltmeyi yapanların, Eski Türkçe bildikleri şüpheliydi çünkü, üzerinde nokta olan Hı harfinden nokta kaldırılınca M olmaz, Ha diye okunurdu. Bu kesime göre “zaten Muş’un yolu yokuş falan da değildi.” Tartışmaya Yücel Paşmakçı, Musa Eroğlu, Mehmet Özbek gibi halk müziği ustaları girdi. Bu kişiler haklı olarak “Burası Huş’tur” veya “Burası Simuş’tur” şeklindeki nakaratın, ancak türkü Yemen’de yakılmışsa manalı olacağını, o zaman da “Giden gelmiyor, acep ne iştir” sözünün anlamsız olacağını söylediler. Ayrıca Muşlular, “1950’li yıllara kadar Kurtik Dağı’nın yamaçlarındaydı. Bitlis’ten kaleye çıkan yol 45 derece eğimliydi” dediler. Sonunda Muş Valisi bir Mülkiye Müfettişine rapor bile hazırlattı. Rapora göre, türkü kesinlikle Muş’a aitti. Ancak müfettişin bu sonuca varırken kullandığı argümanların bilimsel hiçbir yanı yoktu.
TÜRKÜLER HEPİMİZİNDİR
Muşluları ve Elazığlıları üzmek istemem ama türküler kimsenin malı değildir. Toplumun malıdır. Yazanı, yazıldığı tarih hatta tam olarak yazılış nedeni de bilinmez. Zaman içinde değişim gösterir, bazı kavramlar değişir, telaffuz farkları ortaya çıkar. Coğrafyadan coğrafya dolaşırken, içerik ve melodi değiştirir. Yukarıda linkini verdiğim yazımda “Çanakkale İçinde Vurdular Beni” türküsünün serüvenini anlatmıştım. Yemen türküsünün de benzer bir hikayesi vardır mutlaka. Erik Jan Zürcher’in dediği gibi “Yemen türküleri adeta bir tür oluşturur ve özellikle Suriye, Filistin ve Mezopotamya'daki birlikler arasında çok benimsenir. En azından bir düzine Yemen türküsü vardır. (…) Bu türkülerde dile getirilen duyguların pek öyle çarpıcı bir orijinalliği yoktur ama çok şey anlatırlar. Bunlar kahramanlık ve yurtseverlik türküleri değildir. Yine bu türküler aynı dönemlerde Batı'daki cephelerde ortaya çıkan (…) popüler şarkılardaki inatçı kararlılığı da anlatmazlar. Bunlarda esas olarak dile getirilen, sıla hasreti, ümitsizlik, kötü kader ve kurban edilme duygusudur. Bu türküleri söyleyen insanların gözünde silah altına alınma bir ölüm cezasıdır. Türküler aynı zamanda bir tevekkül atmosferini de canlandırırlar. Belki de Osmanlı askeri birliklerinde var olan görece yüksek moralin kökeni bu kaybedecek hiçbir şeyin olmadığı duygusundadır. Belki de onlara, o kerte üstün düşman güçleri karşısında -özellikle savunma durumunda- bu kadar iyi dövüşme yeteneğini veren budur.”
Sözümü bir bölümünü yazının başlığına aldığım Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun dizeleriyle bağlayayım: “Ah bu türküler/Köy türküleri/Dilimizin tuzu biberi/Memleket ahvalini onlardan sor/Kitaplarda değil, türkülerde ara Yemen’i/Ben türkülerden aldım haberi/Ah bu türküler hilesiz hurdasız…”
Özet Kaynakça: Mahmud Nedim Akdilek, Arabistan’da Bir Ömür, Son Yemen Valisinin Hatıraları veya Osmanlı İmparatorluğu Arabistan’da Nasıl Yıkıldı?, Derleyen: Ali Birinci, İsis Yayınevi, 2001, Zeki Ehiloğlu, Yemen’de Türkler, Tarihimizin İbret Levhası, Kitabevi Yayınları, 2001, Metin Ayışığı, “Osmanlı’nın Son Vilayeti Yemen”, 13. Türk Tarih Kongresi Bildirileri, Ankara, 4–8 Ekim 1999, III. Cilt III. Kısım, TTK Basımevi, 2002, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı 1914–1918, C. 6, ATASE Yayınları, Günkur Basımevi, Harold Ingrams, The Yemen (Imam, Rulers & Revolutions), John Murray Publisher, 1963, Hasan Kayalı, Jöntürkler ve Araplar, Çeviren: Türkan Yöney, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2003, Lütfullah Kahraman, Milli Mücadele Dönemi’nde Yemen-Türkiye İlişkileri, İmam Yahya–Mustafa Kemal Paşa Yazışmaları, Arba Yayınları, 1997, Serap Sert, “Son Osmanlı Yemen Valisi Mahmut Nedim Bey, Hayatı ve Faaliyetleri (1857-1940)”, Marmara Üniversitesi’nde 2009 yılında kabul edilmiş yüksek lisans tezi, Turgut Hatipoğlu, “Yemen’in Osmanlı’dan Ayrılışı (Kopuşu)”, Gazi Üniversitesi’nde 2004 yılında kabul edilmiş yüksek lisans tezi, Erik Jan Zürcher, Savaş,Devrim ve Uluslaşma Türkiye Tarihinde Geçiş Dönemi (1908-1928), İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2005, Cengiz Çakaloğlu, “Yemen İsyanı ve Trabzon Redif Taburu (1905-1906)”http://e-dergi.atauni.edu.tr/ataunisosbil/article/view/1020000395 .
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.09.2024
9.09.2024
17.11.2022
6.11.2022
7.06.2019
26.12.2017
21.03.2016
13.03.2016
6.02.2016
28.02.2016