Fehim TAŞTEKİN
Türkiye’de esen rüzgâra bakarsanız Fırat Kalkanı adı verilen Cerablus operasyonu, Türk’ün Orta Doğu’da şahlanışı havasında devam ediyor. Kimin kiminle savaştığı ve yarın kimin kiminle saf tutacağının belli olmadığı bir coğrafyada yapılan Suriye seferi, kendi oyununu oynadığını düşünen Türkiye için ciddi tuzaklar barındırıyor.
Operasyonun ilk haftasında hedef İslam Devleti'nden (İD) Kürtlerin öncülük ettiği Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) kaydı. Direnmeden Cerablus’tan çekilen İD’in elinde onlarca yer dururken Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve müttefik gruplar, SDG’nin İD’den kurtardığı bölgelere doğru ilerleyişini sürdürüyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan son olarak 29 Ağustos’taki açıklamasında çizgiyi “Operasyonlar YPG tehdit olmaktan çıkana kadar sürecek” şeklinde çizdi.
Bu durum, CIA’in desteklediği grupların, Türk tankları eşliğinde Pentagon’un desteklediği gruplarla savaştığı bir denklemi ortaya çıkardı.
TSK ve sahadaki müttefik unsurlar, Menbic istikametinde, SDG’nin kontrol ettiği bölgeler önünde doğal bir hat gibi duran Secur Nehri’ne vardığında herkesin bir kez daha düşünmesi gereken kritik bir noktaya ulaşılmış oldu. Bu noktada, “Kürtler ve SDG’deki ortaklarıyla savaşa devam mı; yoksa hala Türkiye sınırlarına yaslanan İD ile savaş mı?” sorusunun yanıt bulması gerekiyor. Kaldı ki Türkiye bu operasyona Amerikan desteğini ve Rus olurunu İD’i sınırlarından uzaklaştırma hedefiyle aldı.
Manzarayı biraz daha netleştirmekte fayda var: TSK SDG hedeflerine yüklenirken İD, Gaziantep’in karşısındaki Cerablus’un batısında El Rai yakınlarına kadar Türkiye sınırlarında onlarca köyü elinde tutmaya devam ediyor. Yine İD, Kilis’in karşısında El Rai’nin batısında Türkiye sınırlarına birkaç kilometre uzaktan aşağıya doğru El Bab’a kadar uzanan bölgeyi de elinde tutuyor.
Türkiye Menbic’i Kürtlerden temizlemekte ısrar ederse ABD ile yeni bir gerilim sayfasının açılması muhtemel.
Zaten ilk uyarı Pentagon Sözcüsü Peter Cook’tan geldi: “Türk silahlı kuvvetleri, bazı muhalif gruplar ile Suriye Demokratik Güçleri arasındaki çatışmaları izliyoruz. Şunu açıkça ifade edebilirim ki bu çatışmaları kabul edilemez buluyoruz.” Cook “Güvenilir bir kuvvet olduğunu kanıtladı” dediği SDG’ye desteğin süreceğini de vurguladı.
ABD Savunma Bakanı Ashton Carter da “Türkiye’den IŞİD’le savaşa odaklanmasını ve SDG’yle sıcak bir temasa girmemesini istedik” dedi.
ABD Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford, mevkidaşı Orgeneral Hulusi Akar’la telefonda bu konuyu görüştü. Carter da 6 Eylül’de Londra’da BM Barış Gücü toplantısı sırasında Savunma Bakanı Fikri Işık’la bir araya gelecek. Carter’ın “Fırat’ın doğusuna çekiliyorlar” dediği YPG, Türkiye’ye doğrudan cephe açan bir pozisyondan kaçındığı izlenimi veriyor. YPG Sözcüsü Redur Halil, Menbic’i özgürleştirdikten sonra tüm mevzileri Menbic Askeri Konseyi’ne teslim edip çekildiklerini açıkladı.
Bu, savaşın derinleşmesini önleme açısından zekice bir taktik. Ancak YPG’nin bu duruşu karşısında sahadaki gerilim artan oranda Türkiye ile Kürt, Arap, Türkmen ve Çerkes gibi yerel unsurlar barındıran SDG arasına kayıyor. Türkiye söyleminde YPG’yi hedeften çıkarmamış olsa da TSK’ye karşı meydan okumanın geldiği makam SDG. Bu da Türkiye’nin yerel unsurları da düşman edindiği anlamına geliyor.
Sürekli Türkmen kartını oynayan Türkiye’nin Cerablus çıkarmasına karşı görmeyi umacağı son şey bir Türkmen itirazı olabilir. Ne var ki Türkmenlerin kurduğu Selçuklu Tugayı, Türkiye’yi işgalci olarak niteleyecek kadar sert bir çıkışta bulundu.
Selçuklu Tugayı’nın açıklaması hamasetin tükendiği yere işaret ediyor:
“Cerablus’un DAİŞ (yani İD) çetelerinden temizlenmesi için Cerabluslulardan oluşan Cerablus Askeri Meclisi kuruldu. Ancak Türk istihbaratı DAİŞ ile pazarlık yapıp Cerablus’u terörist yapılarla ilişkide olan gruplara teslim etme konusunda anlaştı… Türk devletinin askeri meclise dönük saldırılarını kınıyoruz ve Türkiye’nin Suriye topraklarından çekilmesini istiyoruz… İşgalci güçlerin yenilmesi için elimizden geleni yapacağımızı belirtiyoruz”.
ABD de SDG’nin arkasında durduğuna göre her şey şu soruda düğümleniyor: YPG’ye Fırat’ın doğusuna geçmesini tavsiye eden Amerikan yönetimi, Pentagon destekli grupların Türk motivasyonuyla CIA destekli gruplar tarafından dövülmesine ne kadar seyirci kalacak?
Eğer ABD bu grupların Menbic’e girmesine göz yumarsa Pentagon’un SDG ile ortaklığı önemli ölçüde itibar kaybeder ve yara alır. Kürtler de ABD ile nereye kadar yolculuk yapabileceklerine dair önlerindeki tabloyu daha net okuma fırsatı bulur.
Gerçi Kürtler Menbic’ten çekilmeleri yönündeki baskıdan dolayı ABD’ye kızgın olsalar da çok sayıda düşmanla çevrelendikleri bir yerde Amerikan güçleri ile hemen köprüleri atmak istemez. Bu konuda Türkiye’yi açığa düşürecek şekilde pragmatist manevralar yapmaları mümkün.
Ancak operasyonun Rojava’ya doğru genişlemesi halinde YPG dört yıldır izlediği kendini tutma siyasetini terk edip karşı koyabilir. Bu senaryo, Türkiye’yi de içine alan bir yangının habercisidir.
Peki, operasyon Menbic sınırlarında durup İD’e yönelirse ne olur? Bu durumda yine savaşla kavrulan sahanın tabiatı gereği Türkiye’yi bekleyen ciddi riskler beliriyor.
Türkiye’yi yönetenlerin reflekslerine bakıldığında resmen deklare edilen YPG ve İD’le mücadele dışında harekatın adı konulmamış bazı hedefleri var:
- Cerablus-Azez-Mare üçgeninde fiili tampon bölge oluşturmak.
- Tampon bölgede Toplu Konut İdaresi’ne (TOKİ) uydu kentler inşa ettirip buralara Suriyeli sığınmacıları yerleştirmek.
- Halep’te sıkışan Esad karşıtı silahlı gruplara nefes aldıracak bir koridor açmak.
Türkiye destekli silahlı grupların fiili tampon bölgeyi ellerinde tutması kolay değil. Bu grupların yetenek ve kapasiteleri oldukça sınırlı. Ancak arkalarında TSK gibi bir ordu durduğu sürece ilerleyebilir ya da bir mevziyi tutabilirler.
Tampon bölgenin güvenliği TSK’nin sahadaki varlığını artırmak suretiyle sağlanacaksa bu seçenek, Türkiye’yi işgalci güç durumuna sokar. Hem sahada hem uluslararası alanda Türkiye’nin uğraşmak zorunda kalacağı bir dizi belayı beraberinde getirir. Suriye yönetiminin insanlığa karşı suç işlemekle itham ettiği Türkiye’yi BM Güvenlik Konseyi’ne şikâyet etmesi gecikmedi. Gerçi bu, Türkiye’nin sahada karşılaşacağı belalarla kıyaslandığında oldukça hafif bir baş ağrısı sayılır.
Suriye yönetimiyle koordinasyon olmadan sığınmacılar için şehir inşa etmek de TSK’nin işgalci statüsünü pekiştiren bir adım olur. Ayrıca sığınmacıları riskli bir alana yerleştirme girişimi yine insani ve hukuki bir takım tartışmaları beraberinde getirir.
Halep’e koridor ise önce Azez-Mare hattının güvenceye alınmasını, ardından El Bab’ın İD’den temizlenmesini gerektirir.
TSK operasyonu sınırlardan 50-60 kilometre mesafelere derinleştirdikten sonra bundan sonuç alıp alamayacağının garantisi yok. İD’in çok özel önem atfettiği Dabık ve güneyindeki El Bab’ı Cerablus’taki gibi direnmeden teslim etmesi beklenmiyor. Ayrıca operasyonun başarısı CIA’in dışladığı fakat sahanın güçlü unsurları olan Nusra Cephesi ve Ahrar El Şam gibi örgütlerle de ortaklığı gerektiriyor. Başka bir şey, El Bab’ın hemen güney ve güneybatısında Rusya, İran ve Hizbullah’ın desteğiyle Büyük Halep Savaşı’nı sürdüren Suriye ordusu var. Operasyonun derinlik kazanması TSK’yi bu güçlerle de karşı karşıya getirebilir. İş oraya varmadan Rusya'nın caydırıcı etkisini göstermesi muhtemel.
Ankara’nın ihtimal senaryoları nedir kimse bilmiyor. Genel kanaat hükümetin stratejik planlamalarla değil fırsatlar ve hissiyatlarla hareket ettiği yönünde.
Türkiye bu hamleyle belki TSK’nin 15 Temmuz darbe girimiyle yara alan imajını düzeltme, Rus uçağını düşürerek oyun dışı kaldığı Suriye’de denkleme geri dönme, Esad’a karşı desteklediği grupları en azından pazarlık masasında tutabilme, İD ile savaştığı izlenimi verme ve sürekli çiğnenen kırmızı çizgileriyle ilgili kararlılığını gösterme açısından belli kazanımlar elde etmiş olabilir ama bu oyunu tek başına oynama cihetine gittiği takdirde iş değişir. O zaman sadece müttefiki ABD değil 15 Temmuz travmasıyla yanında bulduğu Rusya ve İran’ı da karşısında görebilir.
Sonuçta Türkiye hiçbir gücün askerlerini sürmek istemediği bir cepheye dalmış oldu. Suriye hamlesi, dikkatsiz ve hesapsız hamleler yüzünden Türkiye’yi hızlıca içine çeken bir bataklığa dönüştürülebilir. (Al Monitor)
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
18.06.2025
29.05.2025
10.03.2025
6.03.2025
3.03.2025
27.02.2025
24.02.2025
20.02.2025
13.02.2025
7.02.2025