Figen Çalıkuşu

Figen Çalıkuşu
Figen Çalıkuşu
Karar Tüm Yazıları
Benimki bir valiz hikayesi…
4.07.2025
59

Dünyanın her yerinde ulusal medya, bütün ülkeyi, herkesi ilgilendiren “büyük” olaylarla ilgilenir. Siyasi gelişmeler, tartışmalar, partiler arası ilişkiler, yasalar, büyük felaketler gibi…

Bir de insanların günlük hayatlarındaki “küçük” sıkıntıları vardır… Belediye hizmetlerindeki aksama, bir hastanedeki özensizlik, kentin ya da kasabanın ortak dertleri gibi… Bunlar da genellikle yerel basında yer bulur.

İnsana önem veren gelişmiş ülkelerde yerel basın da ulusal basın kadar öneme sahiptir. Bizimki gibi ülkelerde ise yerel basın hep geri planda kalır.

Biz hep Ankara’yı, “yüksek siyaseti” ve siyasetçileri konuşuruz.

Yönetilenlerin günlük yaşamları ise pek önemsenmez… Çünkü yönetilenler önemsenmez… Önemli olan yöneticilerdir.

Sanki dünkü adişah, saray ve tebaa ilişkisi dondu kaldı, hiçbir şey milim değişmedi.

İnsan, birey, vatandaş, rejim için önemliyse toplumun günlük yaşamı ve kalitesi ilk sırada olmalı… Ve onların “küçük” güncel sorunlarını yansıtan yerel basın da daha gelişmeli.

Tabii bu emirle olacak bir iş değil, toplumun da bu yönde bir talebi bulunmalı… Ama o talep bir türlü oluşmuyor.

Bunu delmeye çalışan münferit örnekler olsa genel tablo bu.

Uçağa valizleri yüklenmeyen -nasıl oluyor ise- yolcuların nasıl perişan hale geldiklerini, içlerinden biri olarak yaşayınca, günlük basın-ulusal basın ilişkisi sorgulaması aklıma yeniden geldi.

İstanbul’dan Antalya’ya uçtuk. Uçaktan indik…

Bekle bekle valizler yok…

Bir saate varan boşuna bekleme sonunda bir yetkili valizlerin “yüklenmemiş olabileceğinden” söz etti…

Yüklenmemiş mi?

Hatırı sayılır bir büyük kalabalık, “kayıp valiz” bürosunun önüne yığıldı.

Önümdeki bir İngiliz karı kocanın arasındaki sohbet üzücüydü. “THY’nin valiz tesliminde çok kötü olduğunu” duyduğunu söylüyordu. Gerçekten üzüldüm.

İngiliz yaşlı bir kadın ile kızı da vardı. Anne şeker hastasıydı ve ilaçları gelmeyen valizdeydi.

İki saat kadar bekledim. Antalya’daki görevliler canla başla ilgileniyorlardı, haklarını teslim etmek gerekir.

Ancak süreç maalesef mutlu son ile bitmedi. Hemen hemen her saat İstanbul’dan Antalya’ya uçak varken, valizim her nedense gece yarısı 02.31 de Antalya Havalimanı için yüklenmiş.

“Miş” diyorum zira gece boyunca aramış olmama rağmen cevap alamadım. Gece yarısı gelen THY mesajı ile durumu öğrendim.

O saatten sonra beklemeye başladım ama ne mümkün. Ertesi gün saat 09.00 gibi “kayıp eşya” bürosunu aradım. Bu kez dağıtım için bekleyen valiz sayısının 190’lara ulaştığını öğrendim.

Ve bu valizler sadece iki taşıt ile dağıtılıyordu.

Alanya’sı, Kemer’i, Antalya’yı bir düşünün. Valizin gelmesi günler alabilecek gibiydi.

Gidip valizimi kendim alayım derken dağıtıma verilmiş olur endişesi ile son bir telefon açtım.

“Valiziniz burada yok, İstanbul’da” dediler.

“Nasıl olur bana gelen mesaj var”.

“Siz THY’yi arayın…” E peki…

Orada da cevap aynı.

Ama bana sizden gelen mesaj var, o nedir? Ben ne yapayım?” Cevap: “Bekleyin.”

Beklemedim… Gittim.

Kayıp eşya bürosuna girdim, dağıtılmayı bekleyen pek çok valiz arasında kendi valizimi buldum.

Bana verilen raporda yazılı numara ile valizin üzerine yazılı numaranın farklı olduğunu gördüm. Hadi ben aracıma binip kalkıp gittim.

Böyle bir imkânım olmasa bu kadar çok valiz, iki taşıt ve yanlış etiket numarası ile valizimi bulmam mümkün olur muydu?

Ve işin kötüsü yakın zamanda ben bu olayı bir kez daha yaşamıştım. O zaman sadece ben vardım ve gece geç saatte evime teslim edilmişti.

THY bizim göz bebeğimiz. Prestij markamız. Tercihim hep THY olacak ama…

Üzüldüğüm, yaşananları telafi etme gayretinde olanların sadece Antalya’daki TGS şirketinin “kayıp bagaj” ofisinde görevli bulunanlar olmasıydı.

Buna karşılık hem havayolu hem de yer hizmeti veren iki şirketin de “böylesi bir sıkıntı yaşandı, bu mağduriyeti giderme adına seferber olma, imkanları genişletme çabasının” bulunmayışı idi.

Ama esas temel soru ve sorun onca valizin uçağa yüklenmemiş oluşu ve sonrasındaki yavaşlıktı.

Benimki bir valiz hikayesi…

Milyonlarca insanımızın günlük yaşamlarında kim bilir buna benzer ve muhtemelen de çok daha vahim ne dertleri var…

Bizler sürekli Ankara’nın hayatını yaşıyoruz ama insanı dışlayan yönetim anlayışının rutubeti dört bir yanı sarmakta…

Günlük sıkıntılar büyüdükçe büyüyor.

Bence bu “küçük” olayları anlatacak ve hesap soracak yerel basına da ihtiyaç artıyor.

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar