İbrahim Kiras
Yine siyaset sahnesi toz duman... MHP’nin “tek başına iktidar” çıkışından Akşener’in “milli masa” teklifine, Perinçek’in “üretim hükümeti” talebine, HDP’lilerin durup dururken ortaya attıkları “İYi Partililer geçen sene bize aracı gönderip fikir sordular” iddiasına, Gelecek Partisi’nin “Erken seçim teyakkuzu” açıklamasına... ilginç şeyler işitiyoruz.
İnsann aklına çeşit çeşit sorular üşüşüyor: Neden tam da bugünlerde yeni hükümet ve hatta yeni ittifak modelleri tartışılıyor? Olmadık bahanelerle gündeme getirilip tartışma konusu yapılan, hatta ağızlara sakız edilen “darbe” meselesinin bununla ilgisi var mı? MHP’nin ve İYİ Parti’nin çıkışları hangi amaca yönelik olursa olsun bugünkü konjonktürün neresinde değerlendirilmeli? Artık taşınamaz hale gelmiş bir yükü mü var iktidarın?
Bu noktada siyasetin yeniden dizaynına ilişkin dedikoduların pek de somut zeminlere oturmadığını söylemek lazım. Galiba siyasetin aktörleri fırsat buldukça birbirleri karşısında pozisyonlarını sağlamlaştırma adımları atıyorlar. Dış halkadaki “gözlemciler” de bu malzemelerden yola çıkarak gönüllerinden geçen senaryoları gündeme getiriyorlar.
Bu çerçevede HDP’nin “topa girmesi” ise galiba bu partinin ortalıktaki toz dumandan istifadeyle oluşabilecek yeni bir pozisyon içinde meşruiyet elde etme arayışıyla ilgili.
Peki, bu mümkün mü?
***
Bugünkü siyasi sistem ve seçim şartları itibariyle bütün partiler için HDP tabanı veya “Kürt seçmen” önemli. Yüzde onun üstünde bir oy kitlesi her halükârda yüzde ellinin üstünde oy almak zorunda olan iki blok için de kazanılması gereken bir kitle. Onun için geçen yılki yerel seçim öncesinde Öcalan’ın mektubu sahneye çıktı.
Yetmedi, Öcalan’ın kardeşi TRT’ye çıktı.
Buna karşılık, HDP ile yan yana görünmek hiç kimsenin işine gelmiyor. HDP’liler diyorlar ki “Bütün partiler özünde Kürt düşmanı, onun için hepsi şeytan görmüş gibi bizden uzak duruyorlar”. Oysa toplumun kahir ekseriyetinin yaklaşımı siyasi aktörleri bu tutuma yönelten. PKK’nın sivil kanadı olarak görünmekten gocunmazsanız bundan da şikâyet edemezsiniz. HDP öteden beri Türkiye’nin iç kamuoyunu ikna etmeye değil, uluslararası konjonktürü veya ülkenin siyasi şartlarını pazarlık konusu yapmaya yönelik bir siyaset izliyor.
Yani aslında siyaset yapmıyor bu siyasi parti. Çünkü sözgelimi, “herkes için” hukuk, demokrasi, fikir ve vicdan özgürlüğü, insan hakları... gibi taleplerle değil, sadece ve sadece bir etnik zümre için üstelik içeriği belirsiz taleplerle oy alabiliyor. Üstelik yüzde onun üstünde sabit oyu var. Ayrıca “siyaset” yapmaya ihtiyaç duymuyor.
Kürt sorununu veya Kürtlerin sorunlarını Türkiye’nin genel ve ortak sorunlarından ayrı tutarak “etnik siyaset” yapma anlayışı zaten problemin kaynağı. Dahası, “hiçbir şart altında” meşru görülemeyecek olan kan dökmeyi, cinayetler işlemeyi “propaganda yöntemi” olarak benimsemiş bir silahlı örgütle yan yana durmaktan kaçınamıyorlar. Ama yine de böyle bir resmin önünde dikilip “Bizi de Türkiye’nin partisi kabul edin, çünkü yüzde on oyumuz var” diyorlar.
***
Türkiye’yi son kırk yıldır -adına ister terörle mücadele deyine ister Kürt sorunu deyin- meşgul eden en önemli problemimizin bunca zaman çözümsüz kalışında bu ülkeyi yönetenlerin eksikleri, yanlışları pay sahibi elbette. Onları eleştiriyoruz, eleştireceğiz. Ama sırtını başka bir yerlere dayayarak siyasetle değil şantajla amacına ulaşma peşindeki “Kürt Siyasi Hareketi”ni hep masum, mağdur ve sütten çıkmış ak kaşık gibi göstermeye çalışan “sol” veya “sol-liberal” tezler aslında Kürtlere zarar veriyor, çünkü çözümsüzlüğe hizmet ediyor.
Çünkü PKK ile HDP daima haklı ve mağdur oldukları için, MİT’le yaptıkları Oslo görüşmelerini sızdırıp masayı devirebiliyorlar… Aradan zaman geçiyor, her şeye rağmen tekrar masa kuruluyor. Bu sefer de “Suriye’de bir Kürt devleti kurma” hesaplarıyla “barış sürecini” bitirip Hendek siyasetini başlatabiliyorlar…
Bu noktada, Sezar’ın hakkını Sezar’a verelim… Türkiye’de Kürt sorunu konusunda “oy getiren” yaklaşım silahlı çözüm yaklaşımıdır. Ama tabii ki bu “çözüm” orta ve uzun vadede sorunun büyümesi anlamına geleceği için AK Parti iktidarı ilk döneminde -o günkü uluslararası dengelerin de teşvikiyle- elini taşın altına soktu. Bunun karşılığında “Türkiye’yi bölmeye çalışmakla” suçlanarak o süreçlerde bir anlamda “çözüm ortağı” rolündeki BDP/HDP ile iş birliğinin faturasını ödemek zorunda kaldı.
Şimdi ise muhalefet partileri iktidar bloğunun karşısında ister istemez bu parti ile de aynı hizada durdukları için aynı şekilde suçlanıyorlar. İktidar cephesinin bu konuda vaktiyle kendisine yapılan hücumlara göre bugün çok daha şedit bir dil kullandığı da vakıa. Gerçi söz konusu yıllarda AK Parti’yi bölücülükle suçlayan da o zaman muhalefette olan şimdi iktidar ortağı MHP’ydi ama belki de kendilerine yapılanların acısını şimdi muhaliflerinden çıkarmak isteyen AK Partililer de bu kartı kullanmakta gayet mahir olduklarını ispatladılar.
***
Netice itibarıyla, marjinal bir kesim HDP’yi her durumda masum ve mağdur sayarken, toplumun genelinde ise HDP’nin bu son dönemde uğradığı açık haksızlıklar bile tepki uyandırmadı. Bugünkü iktidarın son dönemde her alanda hâkim hale gelen yönetim üslubunu terörle mücadele konusunda da sergiliyor olması bile toplumdaki bakışı değiştirmedi. Seçimden hemen sonra belediye başkanlarının haksız yere görevden alınması gibi uygulamalar yalnızca HDP tabanının konsolide olmasını sağladı. Toplumun genelinde bu haksızlığa karşı bir tepki oluşmadı. Ne var ki HDP’yi yönetenler bunu kendi tabanlarına “Türkiye’deki yaygın ve egemen Kürt düşmanlığı” diye pazarlayarak işin içinden sıyrılıyorlar. Kusuru biraz da kendilerinde aramak akıllarına gelmiyor.
Bugünkü tartışmaların özünde de aynı tutum var. Hem ABD ile hem Rusya ile iyi geçinmek hem dağ kadrosunun gönlünü hoş etmek hem cezaevini sakinleştirmek hem İmralı’yı üzmemek hem de Ankara’da -mümkünse şimdi, olmazsa AK Parti sonrasında- “meşru aktör” sayılmak istiyorlar. Bunların hepsinin bir arada olmayacağını anlamadıkları için de bugünkü seçim sisteminin avantajını kullanarak hiçbir çaba göstermeden, “Türkiye partisi” olmanın zorluklarına katlanmadan “Türkiye partisi” kabul edilmek istiyorlar. Tabii ki yanlış yapıyorlar.
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.08.2025
7.08.2025
5.08.2025
2.08.2025
29.07.2025
24.07.2025
19.07.2025
15.07.2025
4.07.2025
26.06.2025