Ömer F. Gergerlioğlu
Türkiye'nin kronik sorunu Kürt meselesi "çözüldü, çözülecek" denirken yine karamsar bir tablo arz etmeye başladı. Neden bu safhaya geldiği ve nereye gideceğini tespit etmek için meseleyi oluşturan sürecin geneline bakmakta fayda vardır.
Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulurken Mustafa Kemal önünde Kürt meselesini bulmuştu. Konuya bir şekilde çözüm bulmak gerekiyordu. Tarihi İzmit basın toplantısında* kendi ağzından soruna somut önerilerini, özerklik ifadesiyle teklif eden Mustafa Kemal konjonktürün değişimiyle bu sözünde durmuyordu.
Bulunan çözüm artık değiştirilemeyecek bir alın yazısı olarak T.C.devleti tarihinin genetiğine işleniyordu. Farklılıklar, Türklük potası altında eritilecek, yeni bir ulus yaratılacaktı. Ancak kısa sürede bu politikanın sorunlu olduğu anlaşıldı. İlk önce Koçgiri ayaklanması ardından Şeyh Sait ayaklanıyor, ardından biçilen elbiseye uymak istemediğini çeşitli şekillerde beyan eden Kürtler hoşnutsuz olduklarını ayaklanmalarla gösteriyorlardı.
Bir müddet inkılabın tunç eli ve sopası ortama hakim oldu. Çatlak sesler bastırıldı, tek tipleştirmede iyi (!) mesafeler alındı. Ancak tek parti döneminin yöneticileri gemi biraz salıp da farklı partilerin sahneye çıkmasına izin verince işin rengi belli oldu. Toplum dikte edilen bu anlayışı tasvip etmemişti. Dini ve etnik ayrımcılıklar kabul edilmemiş ancak muhalif sesler kendilerine belirli bir rota da çizememişlerdi. Sağ, sol kavramları yeterince anlamlarını bulamamış, kimlik konusu netleşmemiş, etnisite ve dinsel kimlik siyasallaşmamıştı.
Dini ayrımcılığa karşı gelişen muhalefet zamanla yatağını bulup kendisini siyasal ortamlarda derece derece farklılaşan bir şekilde ifade etmeye başladı. Ancak Kürt kimliğinin legal bir siyasi muhalefet üzerinden ifadesi gerçekleşemedi. Yükselen sol akımlar ve küresel çapta ortaya çıkan 68 kuşağı ilk başta bir milliyetçilik gibi görüp burun kıvırsa da zamanla Kürt sorununun varlığını keşfetti ve çözümler üretmeye çalıştı. Dönemin militanlaşmış gençliği için bu soruna devrimci çözümler bulmaktan başka çare yoktu. Karşılarındaki devlet için zaten "Kürt" kelimesinin telaffuzu bile izin verilmeyen bir ifade idi. "Kürt" diye bir farklı ırkın olduğu bile kabul edilmiyor, bir Türk boyu olduğu iddiası resmi tezlerde ısrarla işleniyordu.**
Sıkışıp kalan muhalifler dernekler, dergiler vb. yollarla çıkış yolu arıyordu. Ancak bunlar Kürt halkına fazla tesiri olmayan entelektüel çabalar olarak kalıyor ve partileşme imkanı bulamadığı için de geniş, toplumsal bir sese dönüşemiyordu.
12 Eylül öncesi yıllar artık Kürt solunun iyice öz güveninin oluştuğu ve farklı bir muhalefeti örgütlemek istediği yıllar oldu. Muhalefetin dili artık her kesim için şiddetti ve bu, legal koridorlar açılmayan Kürt muhalefeti için tercihte zorlanacak bir yol değildi. Farklı birçok silahlı Kürt muhalif örgüt vardı ancak birisi acımasız metotlar izlemeyi tercih ederek diğerlerini imha etmeyi tercih etti. Bu, Abdullah Öcalan'ın liderliğindeki PKK'ydı. Bu metot yıllarca gücün inisiyatifine göre şekillenmiş Kürt toplumu için çok yabancı değildi. Kısa sürede adeta mono blok muhalefet halini almış olan PKK, şiddeti eleştiren çatlak sesleri etkisizleştirmesini bildi. Bunu daha sonra tek güç halini aldıktan sonra eleştiri yapan bazı eski yöneticilerine de yaptı.
12 Eylül duvarına toslayan sağ ve sol için bu travma, bir gerileme göstergesi iken Kürt muhalefeti için Diyarbakır cezaevi bilenerek güçlenme yolu oldu. Gelişmeleri anlasa da genetiğine işlemiş anlayıştan geri adım atmayı reddeden devlet uzun süre aynı propagandist dili kullandı. Ancak 1984'te silahlı ayaklanmaya başlamış PKK her geçen gün taraftarını arttırıyordu. İlerde Batı'ya da aksedecek Sosyalist bir mücadelenin çekirdeğini oluşturduğunu düşünen PKK sürekli mesafe kat ediyordu. İdealist bir Marksist, sosyalist mücadelenin takipçileri olduklarını düşünen Abdullah Öcalan, Murat Karayılan, Cemil Bayık gibi PKK ileri gelenleri her geçen gün katılımların arttığını görse de 1980li yılların sonlarına doğru yeni bir siyasal gerçekliğe gözlerini açtılar. Dindar olmalarına ve Kürt sorununun ağırlığından, perdelenemeyecek gerçekliğinden dolayı kendilerine destek verse de Kürtlerin bir gün yükselen siyasal İslamcılıkla haklarında dini bir yargılama yapabileceğini düşündüler. 1990’ların başından itibaren din adamlarının oluşturduğu yapılar kurdular. Söylem değiştirerek dinin karşısında değil yanında olduğu imajını vermeyi tercih ettiler. Bu, ilk başta çok inandırıcı gelmese de zamanla tuttu. Kürt sorununu devlet öylesine çözümsüz, alternatifsiz bırakmıştı ki PKK tüm zaaflarına, zorbalıklarına rağmen her geçen gün Kürt halkından aldığı desteği arttırıyordu. PKK aktif mücadelesi içinde eksikliklerini tespit ediyor, karşısına çıkan engelleri, onların hatalarından önce kendi söylemleriyle mağlup etmeyi biliyordu. Farklı kesimler ( dindarların çoğu, Türk milliyetçileri, Kemalistler) bu sorunun ne denli köklü olduğunu hissetmiyor, çatışmayı komplo teorileriyle açıklamaya çalışıyorlardı, bu da Kürt halkı nezdinde puan kaybetmelerine yol açıyordu. 1990’ların başından itibaren gittikçe artan düşük yoğunluklu savaş tüm şiddetiyle devam ediyor bunun yansıra devlet, kontrgerilla metotlarıyla sivil infazları yaparak da sorunu imha etmeye çalışıyordu.
1994 yıllarına gelindiğinde artık devlet dışından söyleyemediği gerçeği görmüş, çözüm arayışlarına başlamıştı. Turgut Özal eliyle başlatılan çözüm çıkışları ilk başta tepkiyle karşılansa da anlayış alanını iki taraflı genişletti. ***
Türk toplumu, devletin bu meselede hatasını zımnen kabul ettiğini görüyor, tepki veriyor ancak bu tepki, sorunu kesin bir reddiye şekline büründürmüyordu. Ancak devletin gerçek sahibinin iktidarlar ve Cumhurbaşkanları değişse de değişmeyeceği gerçeği karşısında barışçı bir çözüm umudu ufukta görünmüyordu. Zira devlet hem barışçı bir çözüme yanaşıp gasp ettiği hakların iadesi yoluna gitmiyor hem de topluma sorunun gerçek nedenini anlatmaya yanaşmıyordu. Bunun sonucunda zıtlaşma devlet ve Kürtler arasında olmanın yanı sıra Kürtler ve Türkler boyutuna evriliyordu. Zira sorunun nedenini anlamakta zorlanan Türkler her gelen asker cenazesiyle çözümün öfkeli bir cevap ile olacağını düşünüyordu. Bu da yönetim ve toplum nezdinde sorunu her geçen gün derinleştiriyordu. Artık her geçen gün artan gerginlik bazı yerlerde toplumsal linç ve kaos olaylarına yol açıyordu.
Artık devlet katı, tek sesli olmasa da çözüm arayışlarına girmişti. Daha sonra öğrendiğimiz gizli boyutta ve MİT üzerinden yürütülen devlet –PKK görüşmelerinin uzun yıllar boyunca arada kesintiler olsa da devam edecek görüşmeleri başlamıştı. Özal’ın ani ölümüyle kesilen görüşmeler hep tekrar edecek bir döngüyle sertlik ve görüşme döngüsüyle devam ediyordu. 1999’da Abdullah Öcalan’ın yakalanıp Türkiye’ye getirilmesiyle yeni bir süreç başlıyordu. PKK’nın ilan ettiği ateşkes tek taraflı olarak 2004 yıllarına kadar devam ediyordu. Ak Parti iktidarının AB uyum yasaları çerçevesinde yaptığı temel hak ve özgürlükleri geliştirici anayasa değişiklikleri demokrasi özlemi içinde olan her kesim tarafından olumlu bir şekilde karşılanıyor ancak Kürt meselesi hakkında çok önemli gelişmeler yaşanmıyordu. Ak Parti iktidarını sağlamlaştırmadan, askeri vesayeti yenmeden Kürt sorunu konusunda adım atmak istemiyor, bir ileri bir geri yapıyordu. Bu arada çatışmalar şiddetleniyor ve askeri açıdan yenen ve yenilen oluşmuyordu. 2009 yıllarına gelindiğinde Oslo’da aracılar kanalıyla devlet ve PKK tekrar görüşüyordu. Devlet adına MİT görevlilerinin gerçekleştirdiği görüşmeler kim olduğu bilinmeyen bir adres tarafından deşifre edilse de çözüm arayan toplum tarafından önemli bir tepki görmüyordu. Ardından Ak Parti hükümeti açılım politikası başlatıyor ve Kürt meselesinde adımlar atıyor ve diğer dini ve etnik meselelerde de çözüm arayışına giriyordu.
PKK’nın Silvan saldırısı tekrar çatışmaları başlatıyordu. Türkiye'de yapılan seçimler nedeniyle Abdullah Öcalan tarafından verilen talimatla PKK, 15 Temmuz 2011 tarihine kadar ateşkes ilan etmiş ancak saldırı ateşkes süresi bitiminden bir gün öncesinde yapılmıştı. Yine başlayan çatışmaların uzun süreli olamayacağını gören siyasi irade, arayış içindeydi.
PKK'lı mahkumların yaptığı açlık grevlerinde yaşam açısından kritik günlere yaklaşıldığında 2012 yılının sonlarıydı. 2009 Oslo görüşmelerinden sonra Kürt açılımı başlamış ancak çeşitli olaylarla kesintiye uğramıştı. Bu sefer devlet ve Öcalan arasında MİT'in yürüttüğü Öcalan eksenli başlatılan bir süreç deneniyordu."Çözüm süreci" adı verilen bu yeni dönem akil insanların yurdun 7 bölgesinde yaptığı çalışmalarla devam edecekti. Bölgelerde yapılan çalışmalar sonucu raporlar açıklandı, ancak devletin bu önerilere ne derece kulak astığı hep bir muamma oldu.
Çözüm süreci devlet açısından PKK'nın silahlı unsurlarının yurt dışına çıkışı olarak algılandı daha çok. Demokratikleşme adımları atıldı ancak bu, Kürtlerin gasp edilen haklarını teminat altına alıcı ve eşit vatandaşlığı yasalarla sağlayıcı bir boyuta gelmedi. T.C tarihi boyunca dayatmacı bir yönelişle çözülmeye çalışılan sorun, yanlış politikalar sonucu oldukça dallı budaklı bir hal alarak kronikleşmiş ve 30 yılık bir çatışma dönemi sonrasında ele alındığında da yetersiz, eksik tedavi metotlarına terk edilmişti. Sorunun yıllar içinde uzaması ve uluslararası boyut almasıyla oluşan yönü de ayrı bir zorluk oluşturuyordu. Sorun çözüm sürecinde sadece çatışmaların durdurulması boyutuna indirgeniyor ve karşılıklı güvensizlik, ortama iyice hakim oluyordu.
Çözüm sürecinde silahsızlanma konusundan çok daha önce üzerinde durulması gereken güven tesisi ihmal edilince süreç, bir müddet sonra önce Erdoğan tarafından, sonra Kandil tarafından askıya alındı.
90 yıllık bir güven eksikliğini birbirine güvenmeden giderme yönelişi, süreci dinamitleyen en önemli etkendi. Her iki taraf da süreci sürekli ulusal ve uluslararası pazarlık meselesi yaptı ve taşlarını ona göre oynadı. Devlet politikası olarak başlayan çözüm Sürecinin önünde önemli bir engeli bırakmaması gereken en başta Erdoğan'dı. Ancak anayasal değişikliklerin partilerin oluşturduğu komisyonda bilinçli bir şekilde engellenmesi, hükümetin de anayasal değişikliklere pek istekli olmadığı zannı, PKK'nın sürecin bir kandırmaca olduğu yönündeki şüphelerini arttırdı. Katı bir genetik yapı tarafından yıllarca korunmuş anayasal temel ilkeler aceleye getirilerek 2,5 yıl içinde değiştirilemiyordu. Bu değişikliklerin Ak Parti hükümeti tarafından oy kaygısı nedeniyle zaten istenmediği tartışması bahsettiğimiz aşılamamış güven sorunsalı nedeniyle kafalarda önemli bir soru işareti olarak hep kaldı.
Çözüm süreci başladığından 1,5 yıl sonra önemli bir şekilde durakladı. Gezi olaylarıyla iyice belirginleşen Tayyip Erdoğan'ın otoriter söylemleri, barışı gündeminin en önemli maddesi olarak gören sağ ve soldan demokrat kesimler arasında önemli bir tartışma başlattı. Erdoğan'ın otoriter söylemleri nedeniyle barış sürecinin yürümeyeceğini ileri süren sol, liberal aydınlar hükümetle aralarına önce mesafe koydu, sonrasında çatıştılar. Gezi olaylarında süreci aksatmamak için olaylara müdahil olmayan Kürt hareketi, gösteri yanlılarından aldığı eleştirilere rağmen bu tavrında sebat etti. Ancak Erdoğan'ın otoriter söylemleri masadaki muhatapları için güvensizliği arttıran yeni bir husus oldu.
Gezi olayları ve hükümet Cemaat kavgası sonrası çözüm sürecinin ilk günlerindeki bahar havası kayboldu. Erdoğan’ın Gezi olaylarıyla sertleşen söylemi Cemaat kavgasıyla iyice otoriterleşti ve çözüm süreci hakkında farklı kesimlerin tereddüdünü artırdı. Erdoğan'ın söylemlerine aynı sertlikte karşılık veren muhalifler kutuplaşma ortamını daha da keskinleştirdi. Çözüm ve barış sürecinin ruhuna hiç uygun olmayan sert ve kamplaşmış bir hava oluştu. Zamanla bu ortam çözüm sürecini önemsizleştirdi ve araçsallaştırdı.
Karşılıklı söz verilmiş adımların ihmali bir müddet sonra sürecin inceldiği yerden kopmasına yol açacaktı. Bunun planlanan süreden önce olmaması için her iki tarafça da bazı tedbirlerle vitrinde süreç yürüyormuş izlenimi korunmaya çalışıldı. Erdoğan'ın Türkiye’nin birçok ilinde 3 günde 53 kişinin ölümüne yol açacak ve Kobani olayları olarak adlandırılmasına yol açacak"Kobani düştü, düşecek" lafı bardağı taşıran son damla oldu.Ancak çıkan olaylarla sürecin o an bitmesini iki taraf da arzulamadı, olağanüstü 3 güne rağmen çözüm süreci devam etti. PKK'ya karşı IŞİD'i bir denge unsuru olarak gören Erdoğan süreci de bırakmayarak ABD'nin İncirlik üssü isteğini kabul etmiyor ve pazarlığın uygun anını kolluyordu. Bu yüzden Kobani olayları sırasında şok gelişmelere rağmen masayı devirmek istemedi, seçimlerin geçmesini ve Ortadoğu'daki ABD, İran dengesini kollayıp IŞİD ve PYD arasındaki savaşta Suriye sınırında yeni bir Kürt devleti oluşumuna karşı müteyakkız durdu. Suriye’de yeni bir konu olarak ortaya çıkan Rojava meselesi de sınır içi ve dışındaki politikayla çelişince sorunlar büyüdü. Türkiye Cumhuriyeti içerde çözüm aradığı bir gücün dışarda hakimiyetini kırmızı çizgi görüyordu ve güneyde bir Kürt hakimiyeti, devleti uzun yıllardır bir devlet için kabul edilemez bir kırmızı çizgiydi. ABD ve İran nükleer anlaşmasıyla aralarındaki buzu eritince elini zayıflatmak istemeyen Erdoğan devreye girdi.
Erdoğan'ın süreci bozma kararını çoktan verdiği belliydi.Dolmabahçe mutabakatının yapılmasına ilk önce izin vermesi, sonra "tanımıyorum" deme çıkışı, sürece bakışındaki ciddiyetini gösteriyordu. Çözüm süreci sürerken ve PKK'nın asıl direttiği konu demokratikleşmenin tamamlanmamasıyken "Kürt sorunu yoktur"sözünü sarf etmenin başka anlamı ne olabilir? Erdoğan'ın uzun süredir Öcalan'ı bile yeterince dinlemeyen Kandil'e karşı kızgın olduğu tahmin edilebilir. Zira Öcalan'a rağmen üst perdeden konuşan ve kendisini koruma alanını geniş tutmaya çalışan Kandil, Erdoğan'a karşı ağır bir dil kullanmaya başlamıştı. Hükümet açısından süreç için göz yumulan PKK'nın askeri varlığı, çekilmemesi ve bölgesel hakimiyetini arttırışı can sıkıcıydı. Erdoğan uzun süredir artık sürecin Kandil'le yürüyemeyeceğini düşünüyordu ve süreci zamana yayarak seçimlerin geçmesini bekledi. Bu arada seçim nedeniyle hiçbir şiddet olayına bulaşmak istemeyen Kandil zaten kendisini geri çekmişti. Seçim sonrası Erdoğan zamanın geldiğini düşünerek ABD'nin İncirlik isteğini kabul etti ve artık PYD'ye karşı IŞİD dengesi ortadan kalktı. "Al IŞİD’i ver PKK'yı" anlamına gelen bu anlaşmayla artık ipler kopmuştu, artık tetiği ilk çekenin kim olacağı gibi önemsiz bir soru kalmıştı geriye. PKK'da bu anlaşmayı takip ediyor ve ipin inceldiği yerden koptuğunu görüyordu. Gerilen sinirlerin üzerine gelen Suruç katliamıyla ilk tetiği PKK çekti ve ip koptu.
2.5 yıllık çözüm süreci sonrası ipin koptuğu ancak ipin tamamen ortadan kaybolmadığı şu durumda ne olacak? Çözüm sürecine Türkiye genelinde % 70, Güneydoğu'da %95 oranında destek verenTürkler ve Kürtler bu yeni duruma ne diyecek? Şüphesiz ki çözüm sürecinin tadını tadan her iki taraf için de eskiye dönüş artık kabullenilmesi çok zor bir olay. İlk günlerin kızgınlığıyla "kan, intikam, imha" çığlıkları atanlar da dahil olmak üzere çoğunluk bu durumun kabullenilebilir ve sürdürülebilir olmadığını görecek. 30 yıldır süren savaşta ilk başlarda gizlice daha sonra aleni bir şekilde süren devlet, PKK görüşmeleri bir şekilde yeniden başlayacak. Bunun zamanını bilmek ve muhtemelen yeniden şekillenecek yol haritasını tahmin etmek çok kolay değil. Ancak Erdoğan'ın hedefinin güçsüzleştirilmiş, "haddi bildirilmiş" bir Kandil olduğu ve Öcalan'ın inisiyatifinin daha artmış halini umduğunu düşünüyorum. Kandil'in yanısıra Kandil'e ses çıkarmakta zorlanan HDP'nin de Erdoğan'ın yıpratma hedefinde olduğunu sanıyorum. Zira Kandil'in sürekli siyasi alanı incitecek müdahaleleriyle karşılaşan HDP'nin bir taraftan devlet öte taraftan Kandil arasında kalma ihtimali yüksektir.
Erdoğan'ın kendisi açısından kabul edilebilir bir süre için "Kandil'in burnunu sürtme" politikasını devam ettireceğini sanıyorum. Bu çatışma süreci, kabul edilemez bir aşamaya gelip, şartlar ağırlaşır ve toplumsal linç olayları vb. gelişirse kurtarıcı olarak yedekte tutulan, aylardır kimseyle görüştürülmeyen Öcalan faktörü devreye sokulabilir. Öcalan'ın süreç içinde sözünün dinlenmediği ve karizmasının zarar göreceğini düşündüğü her durum için her iki tarafa söylediği önemli bir cümleyi ip kopmadan önce de söylediğini tahmin ediyorum. "Ne haliniz varsa görün". Bu sözü önceki çözümsüzlüklerde dile getirip kenara çekildiği gibi bu sefer de sarf edip görüşmeleri reddettiğini tahmin ediyorum.
Sürecin 30 yıllık serencamına baktığımız zaman "her şeyin bittiği" gibi bir düşünceye saplanmanın karamsarlık olacağı bellidir. Süreç tarihi gelişimi içinde artık geriye dönülemeyecek bir aşamaya gelmiştir. Süreç tekrar bir şekilde başlayacaktır. İnişli çıkışlı da olsa süreç kalıcı olarak devam etme yönünden bir başka yöne dönmeyecektir. Zamanın ilerlemesiyle şu an konuşulması dahi mümkün olmayan hususlar konuşulabilecektir. Ancak sorunun çözümü için geniş bir zamana, olgun ve kuşbakışı bakabilen bakışlara, iyi niyetli ve dirençli bir sabra ihtiyaç vardır. 21. yüzyılda hala bu sorunu çözememiş bir Türkiye'nin huzur bulması ve duruma katlanması artık mümkün değildir. Ortadoğu'daki gelişmeler, Suriye ve Irak'ın son durumundan dolayı da bu çatışmanın bir şekilde çözüme kavuşmuş olması gerekir. Zira bölgede artık yeni dengeler vardır ve çatışmaların devamı üç ülke için de ateşin üzerine benzin dökülmesi demektir.
7 Haziran seçimlerinden sonra koalisyon tartışmalarının sonuç vermemesi üzerine 1 Kasım tekrar seçimi yapıldı. Seçimde çatışma ortamının bunalımı ve artan çözümsüzlük üzerine toplumun güven arayışını iyi kullanan Ak Parti “istikrar” sloganıyla tek başına iktidarı sağladı. Çatışmaların artması ve Ankara katliamıyla ülkedeki buhran iyice arttı. Ülkedeki Çatışmanın artmasıyla güç kaybeden siyaset alanındaki HDP, önemli güç kaybına uğrayarak barajın altına düşmekten son anda kurtuldu. Çatışmaların devam etmesinin zaruri sonucu olarak her geçen gün güç kaybeden HDP, toplumun beklediği çatışmaları durdurabilecek önemli çıkışları yapamadı. MHP, milliyetçiliği sahiplenen Ak Parti ve Devlet Bahçeli’nin 7 Haziran seçimleri sonrası her konuda çözümsüzlüğe yol açan tavrı yüzünden vekil sayısının yarısını kaybetti. CHP ise toplum tarafından sorunların çözümünde önemli bir faktör olarak görülmedi ve oylarında kayda değer bir değişim yaşanmadı. Seçim sonuçları geçici Ak Parti hükümetinin çatışmayı devam ettiren politikalarına destek bulmasıyla sonuçlandı.
2016 yılına girildiğinde de devam eden ve her geçen gün artan şehir içine yayılan çatışmalar adeta bir savaş boyutuna geldi. Ordu’nun şehir içinde PKK’nın gençlik yapılanması YDGH tarafından kurulan hendek, barikatları imha etmeye yönelik girişiminde tankların da kullanılması dikkat çekti. Devlet ve PKK arasında il ve ilçelerde uzun süreli sokağa çıkma yasaklarına ve kadın, çocuk ölümlerine yol açan çatışmalar bölgede çok önemli maddi kayıplara, ekonominin çökmesine ve manevi açıdan ruhsal ümitsizlik ve kopuşlara neden oldu. Her iki tarafın güç gösterisine dönen çatışmalar devam ettiği her an için ve her olayla çözümsüzlüğün katlanarak artışına yol açmaktadır.
* “Kürt meselesi, bizim yani Türklerin menfaatine olarak da kat’iyyen mevzubahis olamaz. Çünkü mâlumu âliniz, bizim hudut-u millîyemiz dahilinde mevcut Kürt anasır o surette tavattun etmiştir ki, pek mahdut yerlerde haiz-i kesafettir. Fakat kesafetlerini kaybede ede ve Türk anasırının içine gire gire öyle bir hudut hâsıl olmuştur ki, Kürtlük nâmına bir hudut çizmek istersek, Türklüğü ve Türkiye’yi mahvetmek lâzımdır. (…) Binaenaleyh başlı başına bir Kürtlük tasavvur etmektense, bizim Teşkilât-ı Esasiye Kanunu mucibince zaten bir nevi mahallî muhtariyetler teşekkül edecektir. O halde hangi livanın ahalisi Kürt ise, onlar kendi kendilerini muhtar olarak idare edeceklerdir. Bundan başka Türkiye’nin halkı mevzuu bahis olurken, onları da beraber ifade etmek lâzımdır. İfade olunmadıkları zaman, bundan kendilerine ait mesele ihdas etmeleri daima variddir. Şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisi, hem Kürtlerin ve hem de Türklerin sahibi salahiyet vekillerinden mürekkebdir ve bu iki unsur bütün menfaatlerini ve mukadderatlarını tevhid etmiştir. Yani onlar bilirler ki, bu müşterek bir şeydir. Ayrı bir hudut çizmeye kalkışmak doğru olamaz.” (Kaynak: Mustafa Kemal-Eskişehir-İzmit Konuşmaları (1923), Kaynak Yayınları, 1993, s. 104)
** Yenisey Kitabeleri’nden Elegeş Kitabesi denilen mezar taşındaki Göktürkçe yazıda şöyle denilmektedir: “Ben bey olduğum için Kürt ilinin hanı Alp Urungu’nun altın okluğunu belime bağladım. Otuz dokuz yaşında, yurduma doymadan, mavi semadan, güneşten, aydan, eşimden, oğlum sizlerden ayrıldım.” Yenisey Kitabeleri’ndeki bu ifade, iki şeyi ispat ediyor. Birincisi, Kürtler de Türk’tür! Zira o dönemde Türk olmayan hiç kimse bey olamazdı.İkincisi, Kürtler bütün diğer Türk unsurlar gibi inkârı imkânsız bir gerçektir. Bu kitabeden, Kürtlerin de Orta Asya’dan gelme bir Türk boyu olduğu kesinlik kazanıyor. (Mustafa Gökmen - Eski Türk Kitabeleri isimli kitabında bunlara atfen)
- M.Ö. 7. Yüzyılda Orta Asya’nın doğusuna hâkim Hunlar (Hiyung-nu) kolundan gelip, Tanrıdağlar bölgesine yerleşerek burada Karluk ve Abdal/Haptal (Heptalit) adıyla tanınan Oğuzlara karşılık; Saka (İskit) birliği içindeki Oğuzların Karlı-dağ/Yaylak bölgelerinde yaşayanlarına Kürt ve bunun benzeri adlar verilmiştir. Yani, Karluk/Abdal urukları, Hunlar kolundan olup; Kürtler ise Sakalar (İskitler) topluluğundaki yüce dağlar bölgesinde yaşayan Oğuzlardandır. (Kaynak: Prof. Dr. M. Fahrettin KIRZIOĞLU-Kürtlerin Türklüğü isimli kitap)
*** (Mezopotamya ekspresi- S. 153-Cengiz Çandar)
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
26.08.2020
26.08.2020
9.02.2018
5.02.2018
3.02.2018
25.06.2018
23.06.2018
18.06.2018
12.06.2018
11.06.2018