Yıldıray OĞUR
Hz. Musa asasıyla Kızıldeniz’i yarıp Firavun’un elinden İsrailoğullarını kurtarır. Artık kimsenin onun Tanrı tarafından seçilmiş elçi olduğuna şüphesi kalmamıştır. Bu güvenle kavmini bırakır ve arkasına bakmadan Tur Dağı’na çıkar. 40 gün sonra gelir bir de ne görsün, “Tanrı’ya şirk koşmayın, putlara tapmayın” diye sıkı sıkı tembihlediği kavmi arkasından altın bir buzağı heykeli yapmış ona tapmaya başlamasın mı?
Son 30 günde de böyle oldu. Bir Sur’a üflendi ve herkes yeniden atalarının dinine, altın buzağılarına, fabrika ayarlarına geri döndü.
Bırakın polis şiddetini, Erdoğan’ın otoriterizmini uzaylılar dünyayı işgal etse yan yana düşülmemesi gereken insanlarla yan yana düşenleri gördük. Mustafa Kemal’in Askerleri ile, ırkçı Türk Solu dergisiyle, TGB’yle, AKP’yi Yahudi asıllı şeriatçıların kurup, Kürtçü CIA ajanlarının desteklendiğini düşünen TC. profilli Beyaz yakalılarla, Kemalist konfederasyon bayraklı teyzelerle, Paris Komünü dönem filmi çekiyor tadındaki Türk solcularla, kendi yaşam tarzları dışında hiçbir şeyin bugüne kadar endişelendirmeyi başaramadığı endişeli modernlerle sokak sokak cadde cadde, barikatlardan direnenler, direnemese de direnenlere kızgın yağlar taşıyanları gördük.
Direnişin öncülerinden,(sonra Taksim’de konuşturulmayarak devrimin yediği evladı) Sırrı Süreya’nın terminolojisiyle söylersek, iki aylık Akil İnsan avından dönen TGBlilere “Öcalan posterine dönük bir şey yapmayacağız” sözü verdiren “mücadele pratiği halkları bir araya getirdi, halklar arasındaki zihinsel ambargoları kaldırdı.”
Ne tuhaf bir tesadüftür ki bu büyük mucize tam da hükümet 30 yıllık savaşı bitirmek için adım atarken oluverdi. Bir ay önce değil, tam çekilme biterken ikinci aşama tartışmaları başlarken. Ama muhakkak direnişçilerin acelesi vardı, Erdoğan faşizmine bir gün bile daha tahammül kalmamıştı, herkesin canı burnuna gelmişti, “yetti bea” dedirtmişti kızını devlet memuru yapamayan diktatörün yaşam tarzımıza müdahaleleri.
Yine de Nilüfer Göle’ye yeni Mustafa Kemal Derviş heyecanları yaşatan, büyük eksikliğini hissettiğimiz “yobazlık” kavramını sosyolojiye yeniden sokturan direnişle, Soner Yalçın’a Retro Kurtuluş Savaşı çoşkusu yaşatan direniş, Cengiz Çandar’ın dünyanın çeşitli köşelerindeki seyahatlerini bölüp selamladığı direnişle, Silivri’den eski yoldaşı Doğu Perinçek’in selamladığı direniş, Talat Paşa Komitesi ile Ermeni aydınları, Erdoğan’a uyarı mektupları bitince Radyoevini işgal etmesi beklenen emektar demokrat köşecilerle,Yaşam Tarzı İdeolojisi’nin Foocault’su havalarında dolaşan Ertuğrul Özkök’ü aynı anda heyecanlandıran direniş aynı direniş değildir herhalde.
Belki de Allah herkesin kalbine göre bir direnişçi vermiştir. “Gezi iyi etrafı kötü”den, “aslında kalpleri çok temiz”e uzanan sosyoloji kılığına girmiş Gezi apolojilerine bakılırsa zaten öz hakiki Gezi Ruhu da ne ağaca benziyor ne de buluta. Y kuşağından birilerini görüp orantısız zekaları üzerine konuşabilenler ise cennetlik.
Gerçek, öz hakiki Geziciler, sadece kalp gözü açık sosyologlara görünmekte. Onlar ne parktaki forumları Erzurum, Sivas Kongrelerini canlı veriyormuş heyecanıyla veren direnişin gayri resmi kanalları Halk Tv, Ulusal Kanal’dan görülebilir ne de direnişin Pravdası Sözcü, Yurt, Aydınlık, Sol, Cumhuriyet hatta Hürriyet gazetelerinden takip edilebilir.
Gerçek, öz hakiki, o ilk üç gündeki gibi bozulmamış, saf Gezici, direnişin ön cephesindeki TGBliler, Genç Türkler, arkaik solcular değil kesinlikle. “Onlar hep sonradan geldi.” Taksim dışında her akşam sokaklara çıkıp, tencere tava çalan Kemalist teyzeler, amcalar ise hiç değil, onlar da devrimi çalmaya çalışmakta. (Ama lütfen bu ağır ithamı ikinci Kuvva-i Milliye heyecanına kapılmış o insanlara biri alıştıra alıştıra söylesin. )
Gerçek Gezici, büyük nutuklarından son sürüm bir Doğan Avcıoğlu çıkması beklenen Redhack de değil, Drogba’dan ve Atatürk’ten başka her şeye karşı lümpen anarşist Kemalist Çarşı da.
Taksim’deki canlı yayını arabası enkazlarının önünde zafer pozu veren gazetecilik enkazları, AKM’nin tepesinden Atatürk’ün baktığını iddia eden şizofreni sınırında romantik devrimciler, Koç’un oteli önünden finans kapital destekli devrimi sunmak nasip olan kara fatmaların korkulu rüyası Uğur Dündar, Londra’ya çıkıp, Samsun’a çıktığını zanneden Levent Kırca, Gezi Parkı’nı basan 90’ların general, siyasetçi, rektör, ilahiyatçı zombileri direnişin kalbi Taksim’den sonra Esad’ın davetiyle Suriye’de konser veren Grup Yorum, direnişçilere sevinçlerle dolu mektuplar yazan Ergenekon Balyoz sanıkları falan Soros, Otpar tarafından telekinezi yöntemiyle kandırılmış olmalı.
Gerçek mükemmel Gezici profiline ulaşmak için, Atatürk’e dönüp duran, altı saat ne düşündün sorusuna “Gençliğe Hitabe” diye cevap veren, AKM’den Atatürk resmi kaldırılmasına çok sinirlenmiş sivil eylemci Duran Adam’ın da konuşan kısmını değil, duranını, hatta mümkünse dalga geçiyormuş gibi görünse de ezber bozan başörtüsü eylemini almak lazım.
Ama herkese hatırlatmakta fayda var. Tarih notlarını en güzel çiçeklerden en güzel ballar olarak almıyor.
28 Nisan 1960 İstanbul-Ankara olaylarını izleyen genç sosyalist akademisyen Sender Divitçioğlu da gördükleri karşısında “haysiyet ayaklanması bu”ya yakın şeyler söylemişti. Star’daki harika yazısında Cemil Koçak’ın hatırlattığı gibi Divitçioğlu’na göre “harekete katılanlar arasında, “liberal ya da müdahaleci burjuvalar olduğu gibi, sosyalist, Türkçü, Turancı öğrenciler de” vardı. “Hatta Nurcu bir öğrencinin elinde göz yaşartıcı bomba ile polislere saldırışı hâlâ öğrenciler arasında anlatılıyordu. Sonuçta, “hareketi dürten, türlü yollardan tedirgin edilmiş burjuvazinin kımıldanışları olmuşsa da; bunu geliştiren, diktatörlüğe karşı başkaldıran çeşitli siyasal eğilimlerin işbirliği”ydi. Gösteriler sırasında, “Halk Partisi’nin ya da Millet Partisi’nin adlarını bile” işitmemişti.”
O devrin Batıcı, demokrat aydınlarının yazdığı Forum Dergisi de, Demokrat Parti’den demokrasi kavgasıyla ayrılan Hürriyet Partililer de diktaya karşı isyan eden bu” pırıl pırıl gençler” hakkında benzer hislere sahipti. Bir zamanlar destekledikleri DP ve Menderes için dillendirdikleri “diktaya gidiyor” eleştirileri ise diktaya doğru Türkiye’nin ateşine odun taşıyacaktı.
Darbe olurken uyananlar oldu, “Medeni cemiyetlerde fertlere değil, prensiplere tapılır. Prensiplere ihanet edenler ise cezalarını bulurlar. Hainler prensiplere ihanet etmişlerdir ve cezalarını bulacaklardır” (Çetin Altan- 3 Haziran 1960-Milliyet) diye tankın üstünden demokrasi nutku atmaya devam edenler de oldu.
Şimdilerde yine “ileri demokratik” bir eleştiri aracı olarak dolaşıma giren Çoğunluk Diktatörlüğü’ne de en az 60 yıldır gitmekteyiz. Ne tesadüf ki çok partili hayata geçtik geçeli ülkemizin üstünde kara bulutlar gibi dolaşan bir tehlike çoğunluğun tahakkümü! Demokrat Parti daha iktidarın ikinci yılında Ekseriyet Tahakkümü eleştirileriyle, “herşey sandık değil ama”larla, tabii ki diktatörlük suçlamalarıyla tanıştırıldı.
Orada bitmedi ama. Aşağıdaki satırları son 30 günde bir yerlerde okumuş olma ihtimaliniz bir hayli yüksek.
“Modern demokrasi yalnız çoğunluğun hükmettiği bir rejim değil, aynı zamanda hukuk prensiplerinin her vatandaş için adaletle uygulandığı bir eşitlik rejimidir. Sadece çoğunluğa dayanan ve çoğunluğun arzularına göre yürütülen demokrasiyi, geçimsizliğe ve anarşiye yol açarak idareyi, neticede totaliter bir sisteme götürebilir. Bütün devirlerin tarihi, çoğunluğun bazen aldandığını gösteren acı ve ibret verici olaylarla doludur”
Ama hayır, okumadınız. Bu satırlar 45 yıl öncesinden. 27 Mayıs “Devrimi”nin yıldönümlerinde kutlanan Hürriyet ve Anayasa Bayramı için radyoda konuşan Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın Ankara’da soğuk duş yapan beyanatından. Peki eski Genelkurmay Başkanı olan Sunay, demokrasiyle, çoğunluk tahakkümü eleştirisiyle kimi dövmektedir sizce?
Seçimlerde sandıktan tek başına iktidar çıkması beklenen ve anayasayı değiştirme sinyali veren Adalet Partisi’nin lideri Başbakan Demirel’i. Gezi Parkı çin Aydınlık Gazetesi’ne “sabredin” diyen İnönü’nün nurculukla suçladığı Demirel’i. “İnsanlar” korkmaktadır yine. Hassasiyetle anlaşılması ve giderilmesi gereken endişeler hastalığı salgın mevsimi gelmiştir yine. Yaşar Kemal’in kurucusu olduğu sol entelektüellerin Ant dergisi ise şu kapakla çıkmıştır: AP’nin hedefi: Çoğunluk Diktası.
Peki Demirel ne demiştir. Okuyalım:
“Azınlığı çoğunluğun üstüne çıkaran idare tarzı bir zümrenin sultasıdır. Düşünceleri etrafında çoğunluğu toplayamayıp azınlıkta kalanların haklarına razı olmamaları kendileri dışındakilere tahammül edememeleri kendilerini çoğunluktan daha muteber saymaları Türk demokrasisinin işlemesine önemli engel teşkil etmiş, memleketin ağır bedeller ödemesine sebep olmuş tek parti zihniyetinin ta kendisidir… Türkiye’de kimse diktatör dikta ihtiyacı içinde değildir.”
Dejavu. Kazlıçeşme’de Erdoğan konuşuyor sanki. Şimdi sağcı bir şark kurnazlığıymış gibi dalga geçilen Milli irade vurguları ile savunulan da, çoğunluk diktası sözleriyle ile üst perdeden sanki daha ilerisi isteniyormuş gibi karşı çıkılan da, “ cici”diye dalga geçilen de aynı şey. Demokrasinin girişi, ilk basamakları, olmazsa olmazı, ilk içe sindirilmesi gerekeni, insanlığın iktidarın meşruiyetinin kaynağı olarak bulduğu ve hala kullandığı en iyi yöntem: seçim, sandık, Meclis...Parlamenter demokrasi…
Gezi Parkı için referanduma gidilmesini bile kaldıramayan direnişçi bünyelerdeki enfeksiyonun yakın tarihi hakkında daha söylenecek çok söz var. Türkiye siyasi tarihi biraz da bunun tarihi, bir dejavu tarihi çünkü. Buralarda iktidara gelen muhafazakar partiden (bir zamanlar sadece) CHP gibi, son zamanlarda ise Norveç Sosyal Demokrat Parti gibi davranması beklenir, davranmazsa da her an diktatörlükle suçlanabilir.
Kostümler değişir, dil değişir, m kuşağı gider, y kuşağı gelir, telfrag gider, Twitter gelir ama aynı kavga sürüp gider. Buna kısaca Türkiye siyasal tarihi diyoruz.
“Yeni şişelerde eski şaraplar” da der İngilizler.
Evet, bugün Erdoğan diktatörlüğüne direnenler, beş yıl önce Çankaya’ya başörtülü first lady çıkmasına direnenlere benzemiyor, doğru. Ama unutmayalım, O günkü CHP de bugünkü CHP’ye benzemiyor. O gün eylemlere öncülük edenlerin büyük bir kısmı hapiste. Darbeci askerler bile artık darbelere karşı, Kemalizm kamusal alanda itibarını kaybetmiş durumda. CHP Genel Başkanı Che şapkasıyla kongrede kürsülere çıkıyor. Kemalizm kuzeni Türk solunun, yaşam tarzı ideolojisinin içinde saklanarak dolaşıyor aramızda. Bugün evet darbecilik itibarsız ama son 30 gün gösterdi ki siyasete karşı şiddet hala itibarlı. Bugün Kemalizmden kimse bahsetmek istemiyor, New York Times’a direnişçilerin verdiği ilandan son anda Atatürk’ün mirasçıları sözü şık görünmek adına çıkarılıyor ama Kemalizmin resmi dili olan self-oryantalizm hala AKPlilerle “hülooooğğ” diye dalga geçen direnişçilerin pek çoğunun ana dili. Esasen zaten bir ideolojik külliyatı olmayan Kemalizmin İslamofobik, self-oryantalist cerahati, makarna, kömür hikayeleriyle, karanlıklara karşı kitap okuyan direnişçilerle, aptallara karşı orantısız zeka kullanan aydınlık gençlerle üzerimize üzerimize yağıyor günlerdir.
Meşhur hikayedir. 70’lerin başında Mao’nun yardımcısı Çu En Lay’a sormuşlar. “Fransız Devrimi’nin etkileri hakkında ne düşünüyorsunuz”. Cevap : Konuşmak için henüz erken.
Neyse ki iki yıl önce Kissinger’in On China kitabıyla öğrendik ki aslında adam böyle bir şey dememiş, her şeyin sebebi bir çeviri hatasıymış, etkilerini konuşmak için erken dediği de bir iki yıl önceki 68 Paris Olayları imiş.
Gezi Parkı’nın etkileri hakkında hüküm vermek için o kadar beklemeye de gerek yok. Malum, olay bütün siyasal hayatın modernleşme fay kırığının üzerinde gerçekleştiği, siyasal aktörlerin de zamanın modasına göre kılık değiştirip aynı repliklerle konuştuğu Türkiye’de geçiyor.
Bir laik demokrat yazarla, bir nasyonel sosyalist parti liderini muhafazakar iktidara karşı özgürlük mücadelesinde birleştirebilen bu ortak fabrika ayarı siyasi hayatımızın varlığı zaman zaman unutulsa da format atılıp giderilmeyen bir defosudur. Bu yüzden “İktidar Gezi Parkı isyanını anlamalı, diyalog kurmalı” diyenlerinki iyi niyetli bir politik doğruculuk olabilir ancak. Sosyolojik öfkeler, sınıfsal kibirler, yaşam tarzları arasındaki farktan doğan iletişimsizlikler, farklı dünyalar, farklı dillerden bahsetmekteyiz. Böylesine ontolojik çatışma bugünden yarına çözülemez. Burada rasyonalite aranmamalıdır. 2007 seçimlerinden önce bir araştırmada “Oyumu CHP’ye vereceğim ama AK Parti iktidarda kalsın” diyen laik işadamlarının tavrında rasyonalite aramak beyhude bir çaba olacaktır. O yüzden Faiz Lobisi de meseleyi açıklamaz. Koç Grubu ya da benzerlerinin bu işlerin içinde olmasının sebebi para kaybetmeleri değil, ideolojileridir. Aksine bu ideolojiler uğruna gerekirse para kaybetmeye de hazırdırlar.
Tepkiler irrasyonel olduğu için Gezi İsyanı’ndan yükselen talepler de somut, yasal, politik değildir. Diyalog çabalarının sonuçsuz kalmasının da, bütün geri adımların görmezlikten gelinmesinin de, “çekilmeyeceğiz, gitmeyeceğiz” maksimalizminin de sebebi bu olayın özündeki irrasyonalitedir.
İsyandan çıkan ses bu yüzden “Biz burdayız, yetti bea, Başbakan çok nobran” düzeyinde apolitik ve psikolojiktir. Küfürlerin sebebi de bu apolitikliktir. Yine bu yüzden hedef iktidarın politikaları değil, Başbakan’ın kendisidir. Ama yapacak bir şey yok. İktidar bununla yaşamayı becermek sanatıdır. Çünkü demokrasinin basit kuralı gereği daha uzun yıllar sandıktan dindarları temsil eden muhafazakar iktidarlar çıkacak ve laik elitler için bu her zaman katlanılması zor olacak, ve zemin oluştuğunda da bir sosyolojik öfkenin hedefi olacaktır. Siyasi hayatımızın hastalıklı modernleşme tecrübemizden geçen bu kalıtsal hastalığını kabul etmek zorundayız. En başta da hükümet. Bu bir şeker hastalığı. Tam bir tedavisi yok. Ama bununla hayat ritmini bozmadan yaşamanın pragmatik yolları bulunmalı.
Çünkü Türkiye siyasal tarihini bilenler için o klişe geçerli; bu filmi biz bir yerden hatırlıyoruz. Bu arabesk filmde en olayacak şeyler olur, yangınlar, depremler, ihanetler üstü üste biner, çok ağlatır ama sonu muhakkak mutlu sonla biter. Bu filmin Katarsis anı ise her zaman sandıktır, her zaman daha çok demokrasidir. Bu kez de öyle olsun….
Star / Açık Görüş
Yazarlar
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.08.2025
2.08.2025
28.07.2025
26.07.2025
23.07.2025
19.07.2025
16.07.2025
13.07.2025
11.07.2025
9.07.2025