Yıldıray OĞUR
HBO’nun bütün dünyada büyük ilgi gören dizisi Çernobil’in en unutulmaz sahnelerinden biri, santraldeki patlamanın ardından Çernobil’in yanı başında kurulmuş Pripyat şehir konseyindeki acil toplantı sahnesiydi.
Şehirdeki komünist parti temsilcilerinin katıldığı konsey toplantısı, kariyerlerini korumak için Moskova’ya kazanın kontrol altına alındığı raporunu geçen santralin iki üst düzey yöneticisinin “endişe edilecek bir şey yok” konuşmalarıyla açılır.
Sonra sözü genç bir konsey üyesi alır, dışarıda gördüğü kusan insanlar, yüzleri kanayanları anlatır, gökyüzünü kaplayan ışıktan bahseder ve şehrin hemen tahliye edilmesini ister.
Tam bu sırada Ekim Devrimi’ne katılmış yaşlı bir konsey üyesi bastonunu yere vurarak söz alır, ayağa kalkar ve konuşmaya başlar. Yaşlı adam konuşmasına şehrin hemen tahliyesini savunan konsey üyesine destek veriyormuş gibi başlar:
“Acaba kaçınız buranın gerçek ismini biliyor. Elbette hepimiz ona Çernobil diyoruz. Gerçek ismi ne? Vladimir I. Lenin Nükleer Elektrik Santrali. Lenin. Bu gece hepimizle gurur duyardı. Özellikle de seninle genç adam. Bu halka olan tutkunla gurur duyardı. Devletin yegane amacı da bu değil mi?”
Ama sonra konuşmasının seyri değişir:
“Bazen unutuyoruz bazen korkunun tutsağı oluyoruz. Ama Sovyet sosyalizmine olan inancımız her zaman ödüllendiriliyor. Şimdi devlet bize buradaki durumun tehlikeli olmadığını söylüyor. İnanın yoldaşlar. Devlet paniği önlemek istediğini söylüyor. İyi dinleyin. Doğru, insanlar askerleri gördüğünde korkacaklar. Ama insanlar kendi çıkarlarına uygun olmayan sorular sormaya başladığında onlara basitçe sadece işlerine bakmaları, devlet işlerini devlete bırakmaları söylenmeli. Şehri tecrit edeceğiz. Kimse gitmeyecek. Telefon hatlarını keseceğiz. Yanlış bilginin yayılmasını engelleyeceğiz. Bu şekilde halkın emeklerinin meyvelerinin heba olmasını engelleyeceğiz. Bu gece yaptıklarımız için hepimiz ödüllendirileceğiz. Bu hepimizin parlaması için büyük bir fırsat.”
Yaşlı komünistin konuşması konseyde hararetli alkışlarla karşılanır ve şehir tahliye edilmez, dışarıya kapatılır.
Gerçekten de o gece konseyin aldığı bu karar yüzünden Pripyat şehrinde yaşayan binlerce insan 36 saat boyunca yanı başlarında yanan nükleer tesisi solumak zorunda kalmış, binlerce insan bir kaç nesil boyunca bunun bedelini ödemişti.
Dizinin bu sahnesini aklıma düşüren Sağlık Bakanı’nın koronavirüsle ilgili açıklanan sayılarda vaka-hasta ayrımı yaptıklarıyla ilgili skandal açıklamasına gelen tepkilere karşı attığı tweet oldu:
“Bilelim ki, salgınla mücadele sürecinde, devletimiz, HALKININ SAĞLIĞI KADAR, ULUSAL ÇIKARLARINI DA korumaktadır.”
Gerçekten da büyük harflerle yazılmayı hak eden, uzun süredir görülmemiş bir itiraf bu.
Sadece koronavirüsle mücadeleyle ilgili değil, ulusal çıkarlar için halkın sağlığının riske atılabileceğinin bu kadar aleni ilanı, mevcut iktidar hakkında da çok şey söylüyor.
Halk ve ulus aynı anlama gelmesine rağmen ulusal çıkarlarla, halkın çıkarları arasında açılan bu anlamsal makasın sebebi, ulusal çıkarın aslında bizatihi kendisi için var olan Raison d’Etat ya da hikmet-i hükümet tariflerindeki bir devletin çıkarları anlamında kullanılması.
Hikayenin bu kısmı bize çok tanıdık. Türkiye’nin yakın tarihi, cumhuriyetin kurucu yıllarındaki halk için halka rağmen anlayışından itibaren devletin ali çıkarları için toplumun hak ve özgürlüklerinden verilmiş tavizlerin de tarihi.
Ama ülkedeki koronavirüs vaka sayılarını olduğundan az göstermeyi ulusal çıkarla ya da devlet aklıyla açıklamak kolay değil.
Nitekim bunun yarattığı güvensizliğin ilk sonucu olarak İngiltere, Türkiye’yi seyahat edilebilecek ülkeler listesinden çıkardı.
Peki, Yüksek Seçim Kurulu’ndan TÜİK’e, Merkez Bankası’ndan, koronavirüs sayılarına kadar varan bu gerçekleri, rakamları ayarlama halini başka neyle açıklayabiliriz.
İşte bu nokta bir kavram Türkiye’de olan biteni açıklamakta bize daha fazla yardımcı olabilir:
Nomenklatura.
Latince kökenli kelime endeks, isim listesi, repertuvar anlamlarına gelse de bugün dünyanın herhangi bir yerinde biri nomenklatura deyince akla sadece Sovyetler geliyor.
Kavram, Tito ile birlikte çalışmış ama daha sonra komünist partiye dönük eleştirileri nedeniyle hapse atılmış Yugoslav komünist siyasetçi Milovan Djilas’ın hapisteyken yazdığı kitaptaki “yeni sınıf” teorisine dayanıyor. Djilas’a göre komünist ülkelerde teorinin tam tersine bir gelişme yaşanmış ve parti yeni bir sınıf yaratmıştı.
Partiye bağlı elit sınıfın adını ise kendisi de bir zamanlar bu sınıfın bir üyesiyken Almanya’ya iltica eden Sovyet diplomat Mikhail Voslensky 1970’de aynı adı taşıyan kitabıyla koydu: Nomenklatura: Sovyet Yönetici Sınıfı.
Nomenklatura derken kastedilen Politbüro ya da Moskova’daki parti yöneticileri değildi.
Onların da içinde olduğu bürokrasiden, orduya, medyadan, iş ve sanat dünyasına kadar uzanan ülke nüfusunun yüzde 1.5’una yani Sovyet nüfusuna göre 2 milyon insana tekabül bir elit yönetici kitleydi.
Bunlar elitliklerini zenginliklerinden, soyluluklarından değil, komünist partisine sadakatten alıyorlardı. Buraya da parti yöneticileri tarafından bu sadakatleri nedeniyle seçilmişlerdi. Bu sadakati gösterdikçe de ülkenin imkanlarından, zenginliklerinden yararlanıyor, imtiyazlı bir hayat sürüyorlar, nomenklatura içinde yer almaya devam ediyorlardı.
Böylece sadakatleri topluma, ülkeye hatta komünist değerlere değil, partiye, onun yöneticilerine sadakate dönüşmüştü. Sadece de onlara karşı kendilerini sorumlu hissediyor ve sadece onlara hesap veriyorlardı.
Kapalı devre bir sadakat üzerine kurulu bu elit kitle, halkla devlet arasındaki uçurumu büyütmüş, kendi iç ahlakını oluşturmuş, sistemin içeriden çürümesine neden olmuştu.
Pripyat şehir konseyinin, Çernobil’in patladığı gün şehri tahliye etmeme kararı da klasik bir nomenklatura refleksiydi.
O yaşlı komünistin dediği gibi o gece bu kararı almaları hepsinin parlaması için büyük bir fırsattı.
Nomenklatura zihniyeti maalesef Türkiye’de son dönemde açıklanamaz pek çok şeyi açıklayabiliyor.
Sağ salim köyünden helikopterle gözaltına alınmış 64 yaşındaki bir çiftçi yoğun bakımda vefat edince, ne olduğunu soranlara makul bir cevap vermesi gereken vali kökenli atanmış İçişleri Bakan yardımcısına “Yazıklar olsun! Israrla helikopter yalanını tekrar edip terör örgütünün dümen suyuna girenler... Hadi onlar Kırmızı kategoriden bir bir eksilen teröristlerine ağladıkları için çarpıtıyorlar. Peki size ne oluyor?” diye tweet attıran, Van Valisi’ni yaşlı adamın taziyesinde konuşan abisini, eli cebinde susturan özgüvenin kaynağı, sorumluluğu artık halka karşı değil sadece kendilerini bu yönetici elitin içinde tutanlara karşı hissetmelerinden geliyor.
Nasıl oluyor da bir tane iktidar milletvekili Şehir Üniversitesi’nin kapatılmasına, internet yasağı, çoklu baro gibi yasalara ses çıkarmıyor, nasıl oluyor da savcılar o iddianameleri yazıyor, hakimler o tutuklama kararlarını veriyor, YSK adil bir seçimi iptal edebiliyor, TÜİK, Merkez Bankası rakamları ayarlayabiliyor diye isyan ettiren bütün gözü karalıkların arkasında, bunları yaparak nomenklaturanın içinde kalıp, hiçbir olumsuzluktan etkilenmeden mutlu ve güçlü azınlığın mensubu olarak yaşama ayrıcalığını kaybetmeme duygusu var.
Bu o kadar güçlü bir duygu ki herkese ahlak, din satan gazetecilere, sırf nomenklaturanın içinde kalmaya devam edebilmek için en liberal insanların bile yüzünü kızartan televizyondaki bir DNA testi açıklama showuna “gazetecilik faaliyeti” dedirtebiliyor, bunu kanalın FETÖ-PKK ile mücadelesine bağlayan bir bildiriyi imzalatabiliyor.
Talimatla, emirle değil, ayrıcalıklı pozisyonunu korumak için uğraşan bir sınıfın bir mensubu olma bilinciyle hareket ediyorlar. Bu kapalı devre grubun kendi içinde bir ahlak oluşuyor, böylece ayıplanma hissi ortadan kalkıyor, lidere sadakat halka, hakikate, ülkeye, değerlere sadakatin önüne geçiyor, hatta onların yerini alıyor. Kendini böyle ikna ediyorsun.
Yanı başında bir nükleer santral patlayınca bile içine düştüğün ahlaki fasit daireden çıkarmıyorsun. İlk refleksin örtbas oluyor.
Nomenklaturanın çıkarları kolayca ulusal çıkarlara dönüşüyor.
İşte bu ruh hali insana “halkın sağlığı kadar...” diye başlayan cümleler bile kurdurtabiliyor
Yazarlar
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEYargı CHP’ye çalışıyor 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluHerkes sözünden sorumludur; 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilFanatizm ve inancın siyasallaşması 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
29.09.2025
28.09.2025
22.09.2025
20.09.2025
17.09.2025
10.09.2025
8.09.2025
6.09.2025
3.09.2025
2.09.2025