Yıldıray OĞUR
“Azdan az, çoktan çok gider”, kaybedecek şeyi olmayan birinin kaybedecek çok şeyi olan birine söyleyebileceği en etkili meydan okumalardan biri.
İlk olarak Yılmaz Güney’in bir filminde mi yoksa Kurtlar Vadisi’nde mi kullanıldığında popülerleştiği konusunda rivayetler muhtelif.
Mafya ağzı olduğu kesin.
Bu sözün Türkiye’de devlet ile işadamları arasındaki ilişki konusunda çok açıklayıcı olduğu da...
Çoktan çok gitmesinden endişe ilk başta haklı bir korku gibi görünüyor.
Özellikle devletin mafyalaştığı otoriterleşme dönemlerinde.
O yüzden klasik Marksist altyapı üstyapıyı belirler analizleri Türkiye’yi açıklamıyor.
Yıllarca Türkiye’deki Marksistler parlamenter demokrasiye burjuva demokrasisi dediler.
Haklı olsalardı, demokrasi defalarca çökerken burjuvaziden çatlak da olsa bir ses çıkması gerekirdi.
Ama o ses hiçbir zaman çıkmadı. Tabii alkış sesleri hariç...
27 Mayıs darbesinin Devlet Başkanı Cemal Gürsel, İstanbul Ticaret Odası'na "Bana Sanayi Bakanlığı için üç isim önerin" dediğinde ona üç isim önerilmişti: Vehbi Koç, Nejat Eczacıbaşı ve Şahap Kocatopçu.
İlk iki isim bağlılıkları bildirerek aflarını isteyince İstanbul burjuvazisi adına bakanlık görevini Türk Şişecam'ın Genel Müdürü olan Şahap Kocatopçu üstlenmişti. (Ne tesadüf aynı isim 12 Eylül rejiminde de darbecilerin bakanlar kuruluna aynı pozisyonda girdi.)
Affını istemesinin nedeni bu olmasa da kendisine bakanlık teklif edilen Nejat Eczacıbaşı’nın babası Ferit Eczacıbaşı, İttihatçılık zamanlarından Celal Bayar’ın yakın dostu, sıkı bir Demokrattı. Babası gibi Demokrat Partili olan iki numaralı oğlu Vedat Eczacıbaşı, darbenin ardından İstanbul’daki ünlü bir meyhanede ayağa kalkıp “Kadehimi benim için hala Başbakan olan Menderes için kaldırıyorum” deyince ihbar edilip tutuklanmış uğradığı linçe dayanamayıp intihar ederek hayatını kaybetmişti.
Kardeşi ilk gözaltına alındığında ağabey Nejat Eczacıbaşı, önce bunun gazetelere çıkmaması için uğraşmış, olayı öfkeli bir başlıkla veren Hürriyet gazetesi haberinde “Vedat Eczacıbaşı” adını kullanınca gazeteye bir açıklama gönderip “olayı gazetelerden öğrendiğini, Vedat Eczacıbaşı ile ilgisinin bir akrabalık bağından ibaret olduğunu ve yine bahis konusu kimsenin, Eczacıbaşı ilaç fabrikası ile hiçbir alakasının bulunmadığını, olay karşısında duyduğu teessürü” ifade etmişti.
Ama ülkenin bakanlık teklif edilmiş en zengin işadamlarından biri olmak bile kardeşinin cenazesini memleketleri İzmir’e götürmesine yetmemişti.
İşadamları bu ve benzeri acı tecrübelerden kendilerine dersler çıkardılar.
Herhalde ülkenin önde gelen 12 işadamının bir araya gelerek TÜSİAD’ı kurmak için 2 Nisan 1971 gününü beklemeleri de tesadüf değildi.
12 Mart Muhtırası'ndan 20 gün, Nihat Erim başbakanlığında teknokrat ara rejim kabinesinin kurulmasından 5 gün sonrası...
Ekonominin başına Dünya Bankası’ndan Atilla Karaosmanoğlu’nun getirilmiş, Başbakan Erim, "Demokrasinin ve özgürlüklerin üzerine bir şal örtülmeli" demişti.
Demokrasinin üzerine şal örtülmesi TÜSİAD'ın hiç umurunda olmadı. O günlerde kuruluşlarını müjdeledikleri, altında ülkenin en zengin ailelerinin imzasının olan "Amaç ve Görüşlerimiz" adlı gazete ilanında “Ülkemizin yeni bir devreye yöneldiği şu günlerde, biz bu yönelimin Yurdumuzun kaderini nesiller boyu etkileyeceği inancındayız” deniyordu.
12 Eylül ve işadamları üzerine çok fazla konuşmaya bile gerek yok. Vehbi Koç’un Kenan Evren’e gönderdiği sonu “Emrinize amadeyim” diye biten tebrik telgrafı geçtiğimiz yıllarda İstanbul Bienal’inde bir sergide bile yer aldı.
İşadamları, sadece paranın değil, gerçek iktidarın da kokusunu da iyi aldılar, her zaman esas iktidarın kimde olduğunu, işlerini kimle görebileceklerini, kimi karşısına almalarının maliyetinin daha ağır olacağını iyi hesap ettiler.
O yüzden 28 Şubat'ta hükümetin değil, askerlerin, beşli çetenin, silahsız kuvvetlerin yanında durdular, 2007’de cumhurbaşkanlığı krizinde laiklik vurgulu açıklamalar yaptılar, 2008'de AKP kapatma davasına hık mık ettiler, üniversitelerde başörtüsü düzenlemesine bile karşı çıktılar.
Mevcut iktidarlara karşı seslerini ise ancak ülkedeki demokrasi seviyesi ortalamanın üstüne çıktığında duyabildik.
Parlamenter demokrasinin güçlü olduğu 79’da Ecevit’e karşı gazetelere ilanlar verdiler, 90’lardaki zayıf hükümetleri eleştirdiler, AK Parti iktidarının demokrasi çıtasını yukarılara çıkardığı dönemlerde zaman zaman itiraz ettiler.
Ama çizgiyi aşınca durmasını bildiler. 1997’de Prof. Bülent Tanör’ün yazdığı Türkiye’de Demokratikleşme Perspektifleri başlıklı TÜSİAD raporu, 2011’de Prof. Ergun Özbudun’ın TÜSİAD için hazırladığı anayasa taslağı çok tepki alınca TÜSİAD yaptırdığı çalışmaların ve hocaların arkasında duramamıştı.
Ama bütün bu karanlık tarihte bazı istisna insanlar ve istisnai dönemler de yok değildi.
70’ler boyunca piyasa ekonomisini, liberalleşmeyi savunan ve bu yüzden TÜSİAD’la da kapışan işadamı Mehmet Mermerci, 90’ların başında liberal değerleri savunmak için parti kuran Cem Boyner ve yine 90’ların başında parti kuran ve en zor zamanlarda demokrasi ve özgürlükler için mücadele eden Besim Tibuk ve tabii son olarak babasının parasını yiyerek bir ömür mutlu mesut bir hayat yaşamaktansa solcu ve muhalif bir aktivist olmayı tercih eden ve bu tercihinin cezasını da 1111 gündür hapiste ödemekte olan Osman Kavala...
Bu listeye bir ismi daha eklemezsek haksızlık olur.
Sakıp Sabancı’yı.
Sabancı, 1995 yılında İstanbul Sanayi Odası’ndan bir heyetle birlikte Diyarbakır’ı ziyaret etmiş ve bu geziden sonra “Doğu Anadolu Ekonomik ve Sosyal Kalkınma Politikaları Raporu”nu hazırlatmıştı.
Rapor o günlerin şartlarında oldukça cesurdu.
Sorunun sadece fabrika açmakla çözülmeyeceğini söylüyordu Sabancı, İspanya ve İngiltere tecrübelerinin incelenmesini, özellikle Bask modeline bakılmasını öneriyordu.
Yani bir çeşit özerkliği tartışma masasının üzerine koymuştu.
Bu öneri Alparslan Türkeş’i çok hiddetlendirmiş “Sakıp Ağa, çizmeden yukarı çıkıyorsun” diye onu öfkeyle uyarmıştı.
TÜSİAD, o gün de Sakıp Sabancı’nın arkasında duramadı.
Hatta bir kaç yıl sonra Sabancı Center’da kardeşini kurban verdiği suikastı bu kırmızı çizgiyi geçmeye bağlayan çok sayıda komplo teorisi yazıldı.
Ama aralarında Sakıp Sabancı’nın da olduğu bir grup işadamı zaman zaman cesur hamleler yapmaya devam ettiler.
2000’ler boyunca Karaköy’de Sabancılara ait bir binada ve onların da destekleriyle faaliyetlerini yürüten TESEV’in Türkiye’nin demokratikleşmesine, sivilleşmesine, AB sürecine büyük katkıları oldu.
Türkiye ortalamasının çok üzerinde bir akademik özgürlük ortamı sağlayan Sabancı Üniversitesi, Sakıp Sabancı’nın vefatının ardından da bu çizgisini sürdürdü.
2005’de Boğaziçi Üniversitesi ile birlikte düzenledikleri popüler adıyla Ermeni Konferansı idare mahkemesi kararıyla iptal edilince buna karşı direndiler ve konferansı yaptılar.
Tabii o günler bu iptal kararına dönemin Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan’ın “düşünce özgürlüğü” diyerek net bir şekilde karşı çıkabildiği zamanlardı.
Sonra bu köprünün altında çok sular geçti.
AK Parti iktidarı bütün güçleri elinde topladı. İktidarın kokusunu iyi alan, gücün kimde olduğunu tespitte mahir Türk burjuvaları da klasik pozisyonlarını aldılar.
Kim derdi ki bir zamanların en şahin Kemalist işadamı İnan Kıraç’ı bir gün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hayali yerli otomobil için kurulan konsorsiyumda sahnede göreceğimizi ya da 28 Şubat’ta boykot listelerine girmiş Ülker’in patronu Murat Ülker’in gün gelip, o 28 Şubat’ın en ateşli destekçisi Doğu Perinçek ve Uygurlara zulümleri arşa ulaşmış Çin Büyükelçisi’nin düzenlediği toplantılara koşacağını...
Ama herhalde bu sahneler içinde en şaşırtıcı olanı 2018’deki o toplantıydı.
2018 yılında yeni Cumhurbaşkanlığı sisteminin sürpriz Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın Yeni Ekonomi Modeli diyerek yaptığı Powerpoint sunumunu izlemek üzere iş dünyasının en önemli isimleri salondaki yerlerini almıştı.
Genç ve tecrübesiz bakan konuşması sırasında salondaki kelli felli iş insanlarına büyük bir özgüvenle laf attı, onlarla ilginç diyaloglar kurdu.
“Öyle mi Güler Hanım” gibi...
Ama toplantının sonunda Güler Hanım’ın da bundan çok rahatsız olmadığını gördük.
Kameraların karşısına geçip kimsenin hiç bir şey anlamadığı o Powerpoint sunumu tevil eden işadamları arasında en dikkat çekici olan Güler Sabancı’ydı.
Sakıp Sabancı’yı andıran kendine has, özgüvenli üslubuyla bakana kefil oldu ve desteğini bildirdi:
“Sayın Bakanımızı Enerji Bakanlığından tanırız. Söylediğini yapan bir kişidir. Gerçekleştirmiştir. Başarılı bir enerji Bakanlığı yapmıştır. Bugün de bize orta ve uzun vadede yeni dönemin dönüşüm döneminin neler yapılacağının ana hatlarıyla verdi. İnanıyorum ki önümüzdeki dönemde Eylül başında orta vadeli program çıktığında hepimiz daha fazla detaylara hakim olacağız. Ancak duyduğumuz orta ve uzun vadeli planın ön hatları bakanımızın geçmişini de bildiğim için, yaşadığımız için enerji bakanlığında tek tek uygulanacağına ve Türkiye’nin, ülkemizin hak ettiği dönüşümü gerçekleştireceğine olan inancımız tamamdır”
O günlerde bu sözleri Sabancıların oturdukları yerden para bastıkları aldıkları elektrik dağıtım ihaleleriyle, ülkedeki ekonomik krizden etkilenmediklerini gösteren yüksek karlılık rakamlarıyla, yüksek vergi cezalarından duydukları korkuyla veya Pelikan adıyla bilinen grubun derneğinin başkanlığı yapan eski TESEV Başkanı Can Paker’in Sabancı Holding’in yönetiminde olmasıyla açıklayanlar oldu.
Sebep her neyse iki yıl sonra sonuç ortada.
Bir bakanın karnesini düzeltmek için Hazine’nin 128 milyar doları Babacan’ın tabiriyle kibritle yakıldı, bütün değerlendirme kuruluşlarında Türkiye’nin notları yerlerde sürünüyor. Cumhurbaşkanı’nın açıklamasıyla açı reçetelik hale gelmiş bir ekonomi var.
Halbuki 2018 yılında da sadece çıplak gözle bile ortada “güvenimiz tamamdır” denecek bir ehliyet ve liyakat olmadığını görmek mümkündü.
Bu duruma bağıra çağıra geldik.
Ama 2018’de bakana açıkça kefil olan Güler Sabancı ve o toplantının çıkışında bakanın Power Point becerilerini övgülere boğan iş insanlarının sesini bu iki yılda hiç duyamadık.
Bankalarında baş ekonomist, uzman olarak çalıştırdıkları ve baskılarla işten çıkardıkları finansçılar, bankacılar bu iki yıl içinde Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin nasıl eritildiğini anlattılar, onları duymadılar.
Enflasyon-faiz üzerine yeni ekonomik tezler yazılırken, emekli maaşı ve kitap gelirleriyle geçinen ekonomistler bile her gün itiraz ettiler ama onlar çıkıp tek kelime söyleyemediler.
Ekonominin bir inat ve önyargı uğruna darmadağın edildiği Brunson krizinde ağızlarını açamadılar, Osman Kavala için Slovenyalı parlamenterler bile açıklama yaptı, ama 2018’de bakana kefil olan Güler Sabancı ve powerpoint övücü iş insanlarından “tanırız, ne alakası var” diyen çıkmadı.
Ve “Dediğini yapan bir kişi” olan bakan bir Instagram mesajıyla ortadan kayboldu, bir haftadır yine sessizler.
Affını kabul eden Cumhurbaşkanı bile kendisine bir cümleyle teşekkür ederken, Hazine Bakanı olarak yaptıklarından hiç bahsetmeden, sadece Enerji Bakanı iken sismik araştırma ve sondaj gemileri almasını övebildi.
Bakanın “başarılı bir bakanlık yapmadığını” artık en fanatik AK Partili küçük esnaf bile kabul ediyor bugün.
Ama iş dünyasından yine tek bir ses yok.
Instagram storylerinde “happy hour”lardan, İtalya’nın kasabalarındaki bağbozumlarından “keyifli” paylaşımlarını görmesek yaşadıklarından bile insan şüpheye düşebilir.
Adana’da vakıf binalarına bile el konulmuş dini bir cemaatin lideri kadar, sokak röportajlarında kendisine uzatılan mikrofonlara konuşan yatay çizgili tshirtlü abiler kadar bile cesaretleri yok.
Halbuki Cumhurbaşkanı’nın bile acı reçete gerek dediği bu tablonun en çok kaybedeni de en çok kazananlar olmalı.
Demek ki öyle değilmiş. Belki de Güler Hanım için bu iki yıl o kadar da kötü geçmemiştir. Hatta “güveni tamam” olan eski bakana holdinginde bir iş bile teklif edebilir.
Yani o söz o kadar doğru olmayabilir.
Azdan az, çoktan çok gitmiyor bu ülkede.
Azdan hayallerini yıkacak kadar çok gidiyor ya da çoktan giden kafaya takılmayacak kadar az.
Ama şurası kesin Türkiye tekrar demokrasiye, hukuka, rasyonaliteye dönerse, bundan en çok kazanan yine “çok”lar olacak.
Herhalde artık kimse o demokrasiye burjuva demokrasisi demez.
Çünkü sokak röportajlarında olan bitene isyan eden emekli amcalar ve teyzeler kadar bile katkıları olmayacak bu dönüşe...
Öyle değil mi Güler Hanım...
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.06.2025
18.06.2025
16.06.2025
15.06.2025
11.06.2025
8.06.2025
4.06.2025
2.06.2025
1.06.2025
26.05.2025