Kemal CAN
Muhalefet kamuoyundaki büyük kalabalık, bir süredir hayranlık verici bir itiraz performansı gösteriyor. Meydanları dolduruyor, hiç beklenmedik yerlerde sahneye çıkıyor. Korku duvarlarının -her anlamda- yakıldığını, sokakların hareketlendiğini görüyoruz. Hem kurumsal muhalefet/siyaset sokak fobisini attı, hem insanlar baskı ve yıldırma politikalarına yüksek direnç kazandı. Bir zamanlar çok kullanılan “algı yaratma” işi de fena halde tavsamış durumda. İktidarın rıza üretme kapasitesi yerlerde ama artık bir süre önce biraz işleyen rakipleri hakkındaki negatif iddialarının inandırıcılığı da ağır zafiyet geçiriyor. Ruşen Çakır’ın İzmir Mitingi sonrasındaki gözlemlerini aktardığı yayında söylediği gibi, partileri aşan bir toplumsal hareketlilik ve motivasyon ortaya çıktığı da söylenebilir.
Umutsuzluğun gerekçesi yapılan gençlerin, artık umut kaynağı sayılmaya başlamasını da unutmayalım. Bunlara ek olarak ve bütün bu olumlu havanın devamında etkili olan siyaset tarzı değişimini de not edelim. Daha önce de birkaç yazıda değindiğim üzere hadise, büyük buluşlar, kuvvetli sözler üretilmesinden ziyade, aşağıdan kopup gelen rüzgara direnmek yerine, sadece uymak. Bildik ezberlere müracaat etmemek, bazen kışkırtıcı olan tazyiklerin gazına gelmemek, kestirme genellemelerden kaçınmak, birilerini peşin ve kolay reaksiyonlara kurban vermemek gibi akıllıca işler yapılıyor. Siyasi iletişim, siyasi pazarlama işlerine fazla prim vermeyince, toplumsal dinamikler ile siyasal süreçler kendi yordamınca buluşabiliyormuş işte. Güzel bir ahenk tutturabiliyor üstelik.
Kim nereye kadar geriledi?
Bütün bunlar gayet olumlu gelişmeler ve Türkiye’nin en kötü zamanlarında hep bir yerlerden çıkıp gelen refleksin yine canlandığını görmek güzel. Bu konuda herkesin birbirini övmesinde, alkışlamasında hatta bunu biraz abartmasında hiçbir sorun yok. Direnç, cesaret ve kararlılık da elbette iltifata tabidir. Fakat böyle zamanlarda, bu canlı iklimin ciddi bir yan etkisi hemen kendini gösteriyor: Hissetmeye başladığını hakikatin tamamı olarak görmek istemek; başka bir şeyi duymaya veya düşünmeye hiç tahammül göstermemek hatta düşmanca tutum sayıp konuşmaya çalışanlara saldırmak. “19 Mart darbe girişimini püskürttük” sözü, başarı (sonuç) açlığı çeken kalabalıkların motive tutulması için çok lüzumluydu. Ancak müdahale edilmesi, püskürtülmesi, geriletilmesi ve yenilmesi gereken pek çok şey yerli yerinde duruyor.
Geçtiğimiz haftaların olaylarına bir bakalım. 19 Mart ile hızlanan İmamoğlu soruşturmaları dalgalar halinde ve çemberi genişleterek devam ediyor. Belediye bürokratlarında daha alt seviyelere inilirken, irtibatlı insan profilinde yukarı seviyelere doğru çıkma eğilimi görülüyor. Gözaltı kalabalığının, etkin pişmanlık zorlamasıyla itirafçı olmasına çalışıldığı anlaşılıyor. Fiilen belediye çalışamaz hale itiliyor. Kuşatma ve kumpasın medyaya yayılmak istendiği “haberleri” gündeme geliyor. İmamoğlu’nun önce sosyal medya erişimi engellenmeye çalışılmıştı, şimdi sesi ve resimleri yasak kapsamına alınıyor. İktidar sadece İmamoğlu soruşturmasıyla yetinmeyip çeşitli alanlarda hukuksuz baskısını sürdürüyor. Müvekkilini ziyarete gider avukatı gözaltına almak, istenen ifadeyi vermeyeni mahkum etmek, tutukluğu ceza uygulamasına çevirmek gibi.
“Bunlar” neyin peşinde?
19 Mart’ın da devamı sayılabilecek bu hamleler, iktidar çevresindeki ısrar lobisinin (Turp ile Şalgam ekibinin) hâlâ baskın olduğunu gösteriyor. Zaten boş olması yanında, büyük bir medyatik kampanyaya rağmen inandırıcı olamayan soruşturma dosyasına malzeme temin etmek, bu olmazsa vazgeçilmeyeceğini göstermek bir başka neden. İki aydır direnci ve kararlılığı bir türlü kırılmayan itiraz potansiyelini, bir tür “Çin işkencesiyle” yıldırmak da hesapların içindedir muhtemelen. Bu arada, bu soruşturma mücavir alanında iktidar içi kanat ve ekip rekabetinin işaretlerini veren gelişmeler hayli arttı. Diğer taraftan, İmamoğlu’nu yalnızlaştırmak hatta muhalefeti “onsuz” bir alana çekme isteği hiç saklanmıyor hatta ilan ediliyor. Bu konuyla bağlantılı olarak, olağanüstü kurultay sonrası rafa kalktığı düşünülen “CHP Kongre Soruşturması” yeniden canlanıyor “haberlerine” de dikkat çekmek gerek.
Son günlerde iktidar medyasının konuk portföyündeki “muhalif” yorumcular, kongre soruşturması kulislerini hızlandırdı. Mahkemeden “mutlak butlan” (geçerli sayılmaması) gibi bir hüküm çıkması, CHP’nin Özel’den önceki yönetime geri dönmesi demek. Böyle bir ihtimal, il kongrelerini de içereceği için bir süre yönetim karışıklığı ve “duraklama” anlamına gelecek. Kılıçdaroğlu ve ekibinin, hiç izah edemeyecekleri biçimde bunun üzerine yatması belki en küçük ihtimal. Ancak böyle bir olasılığa karşı daha şimdiden açık bir irade beyanı -daha önce adı kayyım olarak dolaşıma sokulan Hikmet Çetin’in yaptığı gibi- mevcut duruma dokunulmayacağı şeklinde peşin tavır açıklanması, hem şık hem de doğru olan. Çünkü tıpkı geç gelen adaletin adalet olmadığı gibi, geç gelen tavır da tavır değildir aslında. Önleyici veya ön alıcı tavır ise gecikmeye hiç gelmez.
“Farklı gündem” arayışları
İktidarın “diğer gündem” arayışlarında ise Bahçeli ve Erdoğan, kendi önceliklerine göre farklı önerilerle pozisyon arayışında. Bahçeli, başından itibaren sürükleyicisi olduğu ve genel gidişatı, takvimi ve aşamalarını belirlediği ve büyük ölçüde uygulattığı süreç için, meclis komisyonu önerisiyle yeni bir hedef koydu. DEM partiden ve İYİP dışında neredeyse bütün partilerden olumlu tepki aldı. Fakat Erdoğan, Macaristan dönüşü uçakta yaptığı açıklamalarda, süreci değil anayasayı öne çıkaran bir karşı cevap geliştirdi. Üstelik Erdoğan açıklamasına “benim bir daha seçilme derdin yok” gibi tuhaf bir cümleyi yerleştirdi. Bunu neden yaptığı ve neyi murat ettiği üzerine çok spekülasyon yapılabilir elbette ama Bahçeli’nin gayet hızlı biçimde verdiği tepkiden bazı sonuçlar çıkarmak mümkün. Bahçeli’nin, 50+1 tartışmalarında ve 2023’te Erdoğan’ın “son kez” sözleri sonrasında yaptığını çıkışları hatırlamak gerek.
“Bahçeli’nin iktidara mahkumiyeti” ezberi, muhalefet çevrelerinde büyük bir imanla tekrar ediliyor. Kronoloji ve pek çok gelişme, bu değerlendirmeyi ağır sakatlıyor olsa bile bu açıklama biçimi çok sevildi ve kolaylığından vazgeçilmek istenmiyorlar. Bu hadise de, “iktidara mecburiyet” yüzünden Erdoğan’ın paçasına yapışmak diye yorumlanacaktır. Ancak bence durum daha önceki olaylarda da olduğu gibi tam tersi olabilir. Yani Erdoğan’ın Bahçeli’ye ve onun çizdiği rotaya sadakat mecburiyeti ve bunun gayet diplomatik övgülerle (nazikçe) hatırlatılmasıyla çok daha ilgili gibi. Neticede uzun vadeli idari, siyasi ve toplumsal tasarım olarak “süreç” mi belirleyici olacak, yoksa daha kısa erimli pragmatik ihtiyaçların ve daha görünür menfaatlerin baskın olacağı anayasa mı? 19 Mart “Turp zorlaması” bu denkleme nasıl yerleşecek? Belki de kriz, zaten bu meselelerin birbiriyle nasıl bağlanacağıyla ya da ilişkilendirileceğiyle ilgili.
Muhalefetin imkânları ve riskleri
19 Mart, “Terörsüz Türkiye” ve Anayasa olmak üzere, kimi zaman birbiri içine giren kimi zaman birbiri aleyhine sonuçlar veren, ağırlıkları ve aktörleri değişen üç ayrı sürecin etkisi altındayız. Bazen aynı yöne esiyor gibi olan, bazen birbirinin tam aksi yönde esebilen ve dolayısıyla hava boşlukları yaratabilecek bir atmosfer bu. 19 Mart sürecinde siyaset profesyonellerin yanında toplumsal dinamikler de belirleyici özne olarak öne çıktı. Hamleler iktidar ve yargıdan geliyor, cevabını ise kimi zaman siyasetle buluşarak ama bağımsız olarak lafı olan toplumsal muhalefetten geliyor.
Bahçeli’nin sürükleyicisi olduğu “süreç” ise baştan itibaren toplumdan hatta seçilmiş aktörler dışında siyasetten bile uzakta kotarılıyordu. Kendi menzili ve takvimi içinde bir şekilde ilerliyor şimdilik. Anayasa meselesi ise hep rezervde tutulan ama daha çok pazarlık masalarının konusu olarak ele alınan bir geçmişe sahip. Erdoğan’ın çıkışında örtülü biçimde 19 Mart süreciyle bir negatif ilişki kurulması iması seziliyor. Şimdi bütün bu süreçlerin ve aktörlerinin gündem hegemonyası için girdikleri ya da girecekleri çetin mücadelenin arifesindeyiz. Belki de kavga çoktan başladı.
İktidar tarafında bu süreçlerin hangi kanatlar tarafından nasıl ele alındığı ve aralarındaki fark ve gerilimler konusunda net bilgilere sahip değiliz. Ancak oralarda bir şeyler döndüğünü düşündürecek çok sayıda gösterge mevcut. Muhalefet tarafında ise 19 Mart ve Bahçeli sürecini, tamamen iktidarın hareket sahasına bırakma yanlışına düşülmedi. Kurumsal muhalefet alandan elini çekip sadece tepki odağı olarak kalmamakla birlikte, bu süreçleri alternatif bir rotaya itme konusunda ise hâlâ bazı eksiklerle malul.
Anayasa meselesindeki ilk tepkilerde ise Erdoğan’ı -o her ne ise- kendi oyununda yalnız bırakma yaklaşımı baskın görünüyor. Bu mesele, gündemin sahibi olarak Erdoğan’ın öne çıkması dolayısıyla, müzakere-mücadele ayrımında daha net bir tutumu zorluyor. Fakat önümüzdeki günlerde, ayrı ritimde ve ayrı kulvarda akan süreçlerin daha fazla ilişkileneceği düşünülünce; müzakere imkansızlıklarının veya reddinin, ya mücadelenin yükselmesi ya da alternatif müzakere açılmasıyla tahkim edilmesi gerekecek. Bunlar üzerine yeterince kafa yorulmazsa, elde “ne güzel direnmiştik ama” nostaljisiyle kalma ihtimali var. Yine tutamadım kötümserliğimi. Yine Ruşen fanı annemden fırça yiyeceğim.
Yazarlar
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKKıyamet saatini durdurmak 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANGerilimle yönetmek ya da gerilimi yönetmek 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTürkiye’nin Kürt Sorununu çözecek yaklaşım neden Suriye’de uygulanmasın? 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞGürsel Tekin konusunun pek konuşulmayan tarafı 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'nin umudu eğitim: Cumhuriyet’in en önemli başarısı, bugün sınav usulsüzlüğü ve fırsat eşitsi 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.08.2025
17.08.2025
17.08.2025
21.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
27.05.2025
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025