Melih ALTINOK
Çocukluğumuzdan beri politik ağabeylerimizden “felaketimizin” nedeninin insanların büyük davalarından uzaklaştırılması olduğunu dinledik. Onlara göre “düzen” de rakipleri de kendini davalarına adamışların örgütlülüğünden korkuyordu.
Örgütlülük pratikleriyle aramdaki köprüleri atıp, kolektivizmin iradem üzerindeki tekelini mülkiyetime geçirmeye başladıkça bu klişeyi sorgulamaya başladım. Soluk bile alamayacağımı düşündüğüm başka “akvaryumlara” girme cesareti gösterdim. Ve ilginçtir adeta aksiyom muamelesi gören bu tespitin çatısı çok da zorlamadan üzerime çöküverdi.
Zira karşı mahalle de, aynı dertten mustaripti. Onlar da örgütlülüklerine güzellemeler düzüyor ve ideolojisine adanmış ruhların manipüle edildiğini söylüyorlardı. Daha da ilginç olanı, bu iki zıt kutbun ele geçirmeye çabaladığı sistemin problemi de örgütlülükle değil, onun ideolojisiyleydi. Öyle ya sistem de, resmi ideolojisine uygun örgütlülükleri yüceltmiyor muydu?
O halde?..
Derken sistem ve muhaliflikleri sistemlerini kuramamış olmaktan kaynaklananlar arasındaki bu örgütlülük savaşının ortak düşmanı gözümde netleşti. Karşı karşıya olduğumuz sistemi elinde tutanların ve onu ele geçirmeye uğraşanların iktidarları için verdiği örgütlülük savaşıydı. Her ikisinin de korktuğu karşılarında örgütlenmiş toplum değil, muhalefet edeceği ya da destek vereceği gündeme, zamana, düzleme özgür iradesiyle karar veren bireydi. Yani “herkes” için asıl korku toplumun karşı örgütlenmesi değil “bireyselleşmesiydi.”
Çünkü örgütlü toplum, bireyselleşmiş bir topluma göre hem daha rahat yönlendiriliyor, hem de daha kolay yönetiliyordu. Herkes için kolektif iradeyi temsil eden “temsilcileri” ikna edip milyonlarla “uzlaşmak” şüphesiz ki tek tek toplumu oluşturan bireylerle uğraşmaktan kolaydı. Karşı karşıya olduğumuz aslında “evrensele öğüt veren kapalılığın trajedisi” denen olgunun ta kendisiydi de. Çünkü normu yalnızca somut koşula bağlayıp, insanlığın ortak birikimi olan evrensel değerleri talileştiriyordu. Bu elbette müthiş bir siyasi konfordu. Sağlıklı ve demokratik bir yönetişimin olmazsa olmazı ikna süreçlerini yalnızca birkaç kanala indirgeyip yerelleştiriyordu. Bu da rüşvet, yolsuzluk, kayırma, keyfiyet gibi arızlara zemin hazırlıyordu.
Tersi zordu. Çünkü milyonlarca bireyin tepkileri ve destekleri, örgütlü toplumun kategorik tavırları gibi öngörülebilir olmadığı için ister istemez siyaset de rasyonalize olacaktı. Milyonlarca bireye kabulleri için imtiyazlar veremeyeceğiniz için, üretilen politikalar en azından evrensel asgari mantığa uygun olmalıydı. Söz konusu normalizasyon, siyaseti sınırsız ayrıcalıklar ve çıkarlar sağlayan bir iktidarın aracı olmaktan çıkartacağından, onun için savaşan örgütlü grupların varoluşuna en büyük tehditti.
Örgütlü iktidar gruplarının gerçekleştirdiği “devrimlerin” sonuçlarına dönün bakın. Hangisi vadettikleri gibi iktidarı ele geçiren zümrenin dışında bireylere artılar sağlamış. Hangisi insanlara eskisine göre daha fazla özgürlük, refah ve adalet getirmiş. Daha da acısı, sonuçta kurulan kolektivizme biat etmeyen bireylerin trajedilerini hangisi gizleyebilmiş.
Bir de bireyselleşmiş toplumların ikna olarak katıldıkları dönüşümler sonucunda vardıkları demokrasi, refah, adalet ve şeffaflaşma seviyesini düşünün. Avrupa’ya, ABD’ye bakın…
Aslında uzağa gitmeye de gerek yok. Türkiye’nin şahit olduğumuz son birkaç yılındaki dönüşüm ortada işte. Eğer kimi solcular, dindarlar, Kürtler, eski örgütlülüklerinin zihinsel kıskancından kurtulamayıp bireyselleşmeselerdi ne olurdu? Aidiyet ilişkisi kurdukları örgütlülüklerinin eski kategorik tavırlarında ısrar etselerdi, Referandumda, Çözüm sürecinde, demokratikleşme reformlarında asgari müşterekte yan yana gelebilirler miydi? Türkiye, askeri-bürokratik vesayet, Kemalist paradigma, Kıbrıs meselesi, 1915 vs. gibi onlarca yıllık tabularıyla bu denli cesurca yüzleşebilir miydi? Bireysel “çıkarları” yerine örgütlü gruplarının iktidarı hedefleyen büyük anlatılarına biat etseler, bu büyük demokratik dönüşüm sürecinin kitlesel desteği sağlanabilir miydi?
Örgütlü toplumu, iktidar mücadelelerindeki bireysel çıkarları için kutsayan kolektivistlerin, bireyselleşmeyi moral zeminde “bencillik” türünden sıfatlarla lanetlemeye çalışmalarına kulak asmayın. İnsan olma serüvenimizde atılacak ilk adım, irademizi özgürleştirecek bireyselleşmedir.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
2.06.2022
17.05.2021
11.05.2019
10.05.2019
6.05.2019
1.05.2019
29.04.2019
22.04.2019
17.04.2019
8.02.2019