Akdoğan Özkan
Zaman zaman Türkiye’nin NATO ekseninden çıkmakta olduğu ve yeni ittifak arayışları temelinde Rusya ile yakınlaştığı ileri sürülüyor. ABD’nin Türkiye’nin S-400 alımını takiben Ankara’ya yönelik olarak devreye soktuğu ve TSK’nın F-35 tipi savaş uçaklarına erişimini de engelleyen CAATSA yaptırımları bu tip görüşlere itibar edenlere haklı oldukları izlenimini verdirebiliyor. Savunma harcamalarında Rusya’yı da olası bir kaynak olarak değerlendirmeye başlayan Ankara için Moskova’nın yeni müttefik olma yolunda ilerlediğini düşünenlerin, bunu bir kaygı vesilesi olarak görenlerin sayısı da artıyor.
En sonda söyleyeceğimizi baştan telaffuz edip sonra argümanlarıyla açalım: Türkiye, aslında NATO’nun Rusya’yı çevreleme siyasetinin giderek daha etkin bir rol üstlenen aktörlerinden olmakta. Biden dönemindeki kimi gelişmeler, NATO’nun doğu kanadını güçlendirme stratejisi içinde Türkiye’nin rolünün artmakta olduğu ve Ankara’nın özellikle Rusya’ya karşı bir cephe olarak beliren Lüblin Üçgeni’nin önemli destekçilerinden biri haline gelmekte olduğu görülüyor.
Önce nedir bu Lüblin Üçgeni ve Ankara nasıl olup da destek veriyor bu birliğin ülkelerine, şimdi onu özetleyelim:
Lüblin Üçgeni ve Ankara
Lüblin Üçgeni (Lublin Triangle), Polonya, Litvanya ve Ukrayna’nın bir araya gelerek 28 Temmuz 2020 tarihinde kurdukları ve üye ülkeler arasında güvenlikten ekonomiye, turizmden ticarete çok yönlü bir işbirliğinin geliştirilmesini hedef alan bir birlik.
Birlik yeni ama tarihi bir arka plana sahip olduğu unutulmamalı. Saydığımız bu ülkelerin toprakları (Belarus, Letonya ve Moldova coğrafyalarının da küçük bir kısmını içine katarak) 1569-1795 yılları arasında tek bir devletin (Lehistan-Litvanya Birliği) çatısı altında idi. 1 Temmuz 1596 tarihinde imzalanan ve Lüblin Anlaşması Lehistan Krallığı, Litvanya Grandüklüğü ve Kraliyet Prusyası’nı tek bir devlet olarak birleştiriyordu. Avrupa’nın en güçlü devletlerinden biri olan Lehistan-Litvanya Birliği bir anlamda Rusya’ya karşı da bir cephe oluşturuyordu. Bu devletin 1795 yılında Avrupa haritasından silinişini kabul etmeyen tek Avrupa devletinin Osmanlı İmparatorluğu olduğunu da unutmayalım.
Birlik haritadan silinse de bölge güçleri arasındaki ihtilaflar 19. yüzyılda da sürdü. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) dönemi tüm bu ihtilafların son bulduğu 70 kusur yıllık bir parantez oldu. SSCB’nin dağılması ve Varşova Paktı’nın ilgasıyla birlikte taraflar arasındaki eski mücadele/rekabet yeniden alevlendi. Moskova, bir dönem sonra çeşitli entegrasyon projeleri ve diğer dış politika araçlarıyla eski Sovyet cumhuriyetlerini bir arada tutma gayreti güttü. Ancak NATO’nun da hemen hamiliğine koştuğu Baltık ülkeleri ile Polonya ve Ukrayna bu entegrasyon projelerine mesafeli durdu.
Bugün Lüblin Üçgeni ülkelerinden Polonya ve Litvanya NATO üyesi. Birlik Ukrayna’nın da NATO üyeliğini destekliyor.
Bu arada, Ankara’nın geçtiğimiz bir yıl içinde Lüblin Üçgeni ülkeleri ile giriştiği askeri angajmanların, NATO’nun Rusya’yı çevreleme ya da dengeleme siyasetinin önemli bir bileşeni olduğu da görülüyor. Hangi angajmanlar bunlar, şimdi de bundan söz edelim:
Lüblin Üçgeni ve Türk SİHA’ları
Libya, Suriye veya Azerbaycan gibi savaş bölgelerinde gerçekleştirdiği ve başarılı telakki edilen operasyonların ardından Silahlı İnsansız Hava Aracı (SİHA) üretiminin önde gelen ülkelerinden biri haline gelen Türkiye, biliyorsunuz bu drone’lara yönelik küresel siparişler de almaya başladı.
UKRAYNA: Türkiye'den ilk Bayraktar İHA’larını Kasım 2018'de satın aldı Ukrayna. Sözleşme altı SİHA, iki kontrol istasyonu ve 200 güdümlü füze içeriyordu. 2021 yılına geldiğimizde Kiev hava kuvvetleri ve donanması envanterinde artık 12 Bayraktar TB2 (Tactical Block 2) vardı. Eylül ayında Ukrayna’nın Türkiye’den dört Bayraktar TB2 drone sistemi daha alacağı, her bir sistemin altı drone içerdiği ve toplam 24 drone tedarik edileceği öğrenildi.
TB2 SİHA'larının Ukrayna'ya satılması ve bu ülkenin bu silahları Donbass’da kullandığına ilişkin videoların yayımlaması Rusya’nın tepkisine neden oldu. Rusya Türkiye’ye yönelik tepkisini zaman zaman Suriye sahasında da hissettirdi.
POLONYA: Ukrayna’nın ardından NATO üyesi Polonya da bu yılın mayıs ayında 24 adet Türk SİHA’sı Bayraktar TB2'yi satın alacağını duyurdu. Anlaşma, Polonya Devlet Başkanı Andrzej Duda'nın Türkiye'ye yaptığı 24 Mayıs tarihli ziyaret sırasında imzalandı. Böylece, Türkiye, tarihinde ilk kez bir NATO ve AB üyesi ülkeye insansız hava aracı ihraç edecek. Polonya ordusunca yapılan açıklamalara bakılırsa, Baykar savunma şirketinin ürettiği bu SİHA'lar önümüzdeki yıl teslim edilecek ve Polonya'da tanksavar füzesi fırlatıcılarına eşlik edecek. Varşova ayrıca lojistik ve eğitim paketi de satın almayı planlıyor.
LİTVANYA: Haziran ayındaki NATO zirvesinde bir araya gelen Litvanya Cumhurbaşkanı Gitanas Nauseda ile Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın aralarında, olası bir TB2 alımı ile ilgili değerlendirme yaptıkları da öğrenildi. Ekim ayına geldiğimizde, Avrupa basınında Türk SİHA’ları ile ilgili yeni haberler yayınlandı. Hollanda’da yayın yapan NOS televizyonu, Türk SİHA’larını mercek altına aldığı haberinde, Ukrayna ve Polonya’dan sonra, Türkiye’den SİHA alan Avrupa ülkelerinde sıranın Litvanya’da olduğunu bildirdi.
Litvanya, Türk İHA’larını satın alırsa Türkiye ikinci kez NATO ve Avrupa Birliği (AB) üyesi bir ülkeye SİHA ihraç etmiş olacak. (Her şeye rağmen Türk SİHA’larının NATO üyesi ülkelere satılmasının her NATO üyesini memnun etmediğini de bir kenara not edelim.)
Bu arada, Letonya Savunma Bakanı Artis Pabriks de, geçen Haziran ayında BAYKAR Milli S/İHA Ar-Ge ve Üretim Tesisleri'ni ziyaret ederek, SİHA alabileceklerini ima etti.
Polonya’nın Rusya “yenilgisi”
Bu ülkelerden Ukrayna ile Türkiye arasındaki askeri yakınlaşmanın dinamiklerini Kırım meselesi üzerinden az çok biliyoruz. Ancak Polonya, neden gelir de Türkiye’den drone alır, bunun Moskova ve Ankara ile nasıl bir bağlantısı var, şimdi ona bakalım.
Polonya bu yılın ocak ayında, Rusya’nın “düşman güç” olarak kurgulandığı “Zima-20” (Kış-20) adlı çok önemli bir askeri tatbikat gerçekleştirdi. Amaç, Rusya’nın Polonya’ya topyekûn bir savaş açması ve Varşova’nın kontrolünü hedeflemesi durumunda neler olacağını görmek ve bunun Polonya’nın harp becerilerinin test edileceği harp oyunları yoluyla simülasyonunu yapmak idi. Polonya ordusunun karşısında bir zamanlar Moskova Askeri Bölgesi, Leningrad Askeri Bölgesi ve Kaliningrad Askeri Bölgesi olarak ayrı ayrı anılan, 2010’dan sonra ise Batı Askeri Bölgesi (???????? ??????? ?????) olarak konsolide edilmiş askeri güçlerin tamamı vardı. Rusya o yıl ülkeyi oluşturan 86 federe birimden 26’sının silahlı güçlerini, merkez karargahları St. Petersburg olacak şekilde bir araya toplamış ve Batı Askeri Bölgesi’ni oluşturmuştu.
Harp oyunları beş gün sürdü. Polonya Devlet Başkanı Andrzej Duda, 27 Ocak tarihli bir basın toplantısında Zima-20 için, “çok ilginç bir tatbikat oldu” demekle yetinmişti. Zima-20’nin sonucu bir basın toplantısıyla duyurulamayacak kadar “ağır” idi. Polonya’dan sızan haberlere bakılırsa, en az 22 gün dayanması öngörülen Polonya askeri güçleri Polonya’nın en uzun nehri olan ve tarihte de epeyce savaşa sahne olan Vistula hattını etkili bir şekilde müdafaa edememiş ve Rusya’ya karşı savaşı 4 günde kaybetmişlerdi.
RT News’un yorum köşesinde 23 Şubat tarihinde konuyu değerlendiren “Scorpion King” isimli kitabın yazarı ve eski ABD Deniz Piyadeleri istihbarat subayı Scott Ritter’ın altını çizdiği üzere, Jozef Pilsudski komutasındaki Polonya birliklerinin Kızıl Ordu birlikleri karşısında 1920 Ağustosunda elde ettiği ve tarihe “Vistula Mucizesi” olarak geçen askeri zaferin bir asır sonra tekrar etmesi mümkün olamamıştı.
Polonya resmi çevreleri, harp oyunlarının Rusya tarafından bir dezenformasyona alet edildiğini ileri sürse de, uluslararası askeri çevrelerde NATO’nun Avrupa’daki en büyük ordularından birinin elde ettiği sonuç tam bir fiyasko olarak değerlendirildi. Uzmanlara göre, İttifakın doğu kanadı olası bir Rusya saldırısına karşı halen zayıf ve savunmasız idi.
NATO, Kaliningrad ve TB2
Ayrıca harp oyunları sırasında Polonya’nın NATO müttefikleri yardıma gelememişti bile. Olası bir savaş halinde Kuzey Atlantik Paktı ittifakının üyesi bir ülkeye diğer müttefik ülkelerin destek vermesini gerektiren 5’inci Madde’nin çalıştırılması günler hatta haftalar alabiliyordu. NATO’nun askeri karşılığının “30 günde 30 tabur asker” şeklinde hesap edildiğini hatırlatan savunma analisti ve danışmanı Andy Scollic’e bakılırsa, “şaşırtma ve kinetik saldırı” becerilerine sahip Ruslar o zamana kadar çoktan Polonya’yı işgal ediyordu. Litvanya ile Polonya arasında bulunan Kaliningrad da böylesi bir savaşta kritik işlev görmüştü. Bir zamanlar Alman Doğu Prusya eyaletinin başkenti olan ve Königsberg adını taşıyan bölge, 1945 yılına kadar Alman devletlerinin egemenliği altında kaldıktan sonra, II. Dünya Savaşı sonrasında Kızıl Ordu birliklerince işgal edilmiş, adı da 1946’da Kaliningrad olarak değiştirilmiştir. Bugün Rusya’nın Rusya ile kara bağlantısı olmayan toprağıdır Kaliningrad. Jeopolitik ve ticari önemi dolayısıyla da başlı başına bir öneme haizdir. Özellikle de Avrupa Birliği’nin 2004’te Letonya, Litvanya ve Estonya gibi 3 Baltık ülkesini de içine alacak şekilde genişlemesi akabinde Kaliningrad, bir TASAM raporunda da dile getirildiği gibi, Avrupa’nın bağrında “bir bıçak gibi kalmış” ve Baltık denizi kıyısındaki bölge hem coğrafi hem de siyasi olarak ikiye bölünmüştür.
İşte bu sebeplerle, Kaliningrad’ın Polonya’nın Rusya’ya yönelik savaş stratejisinde en önemli hedef olması kaçınılmazdır. Askeri strateji uzmanlarına göre, NATO, Polonya üzerinden Rusya’ya saldırıda bulunmak isterse, Kaliningrad olası ilk hedef olacaktır. Aynı şekilde, Rusya da Polonya’yı istila etmek isterse, bunu Kaliningrad üzerinden yapmayı seçecektir.
Varşova’nın Türk SİHA’larına yönelme ve bu silahlara savaş stratejisinde önemli bir rol verme çabasının ardında bu gerçekler ve Polonya ordunun “kinetik saldırı” becerilerini hızla artırma ihtiyacının belirginleşmesi yatıyor. Türk SİHA’larının da Polonya için asıl hedefi Kaliningrad olacaktır. Dolayısıyla başta Polonya olmak üzere Litvanya ve Ukrayna gibi ülkelerin Türk SİHA’larına yönelme stratejilerinin altında bu tip savaş senaryolarının varlığı yatmaktadır
Türk F-16’ları Polonya semalarında
Türkiye ile Polonya’nın Rusya’nın çevrelenmesi stratejisi bağlamında askeri alanda yaptıkları işbirliği, SİHA satışı ile sınırlı değildir. İki ülke arasında varılan anlaşmaya göre, Türk F-16’ları da NATO Geliştirilmiş Hava Polisliği Misyonu kapsamında, Polonya’ya gidecek, bir anlamda, Polonya semalarını gereğinde Türk F-16’ları koruyacaktır. Polonya da, NATO’nun Türkiye’ye uyarlanmış güvence tedbirleri kapsamında İncirlik Üssüne deniz karakol uçağı ve askeri misyon gönderecektir.
Nitekim, Devlet Başkanı Duda, Türkiye’deki basın toplantısında şöyle bir cümleyi boşuna kurmamıştı: “Türkiye, dünyanın bu bölgesinde bizim en sağlam müttefikimiz.”
Kime karşı: evet, tabii ki Rusya’ya karşı!
Dolayısıyla, Ankara ile Moskova arasındaki ilişkileri bugün hangi başlıklar altında yaşıyor, değerlendiriyor olursak olalım, Türkiye’nin, NATO’nun Rusya’yı çevreleme siyasetinin önemi giderek artan aktörlerinden biri olduğunu da teslim etmemiz gerekiyor. Tabii şunu da unutmadan: Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkiler kuşkusuz sadece bu bağlama indirgenmeyecek ölçüde derin ve zengindir. İki ülke arasındaki ilişkileri yalnızca Lüblin Üçgeni üzerinden okumak çok eksik olacaktır. Ancak oradan okunduğunda da durum budur.
Düşman mı müttefik mi?
Rusya Türkiye’nin tarihi hasmı mı, NATO’daki düşmanı mı şeklindeki sorulara, 15 Temmuz ve özellikle Ankara’nın S-400 alımı ile birlikte “yoksa yeni müttefiki mi” şeklinde bir soru daha eklenmişti. Bu sorulara cevap ararken, Lüblin Üçgeni bağlamını hatırlayarak yanıt geliştirmeliyiz.
Evet, Moskova, Ankara’nın Suriye sahnesine inerek ABD’nin hamiliğinde görünen PYD/YPG’nin Türkiye’nin Irak sınırından başlayarak Akdeniz’e ulaşan kesintisiz bir hâkimiyet kurmasının önüne geçmesine yeşil ışık yaktı. Ankara’nın ciddi bir beka tehdidi olarak algıladığı bu konuyla ilgili olarak kaygıları tamamen bertaraf olana kadar Moskova’ya ihtiyacı olduğu tartışılmazdır. Ancak, Ankara’nın bu yöndeki kaygılarının azalmasına olanak tanıyan askeri harekâtlarıyla geldiği şu konjonktürde, Rusya’yı Lüblin Üçgeni’nden vurduğunun altını çizelim. Tabii bunun Moskova tarafından not edilmekte olduğunu da unutmadan.
Barışçıl ve daha dengeli ilişkilere sahip bir yerküre vizyonu çerçevesinde, Rusya’nın Türkiye’nin silah envanterindeki tek boyutluluğun kırılmasına olanak tanıyan bir portföy sunması, özellikle dış politikasına denge kabiliyeti getirme arayışı açısından elbette çok kıymetlidir. Bugün belki S-400’leri konuşuyoruz, ama Ankara’nın 2023’te Rusya’nın Su-57’lerini ya da tek motorlu, hafif, beşinci kuşak, hayalet avcı uçağı Sukhoi Şahmat’ı (Su-75) konuşması da çok sürpriz olmayacaktır. İki ülke arasındaki ticaret hacminin artarak hedef olarak konmuş 100 milyar dolara ulaşması da o ölçüde kıymetlidir. Devletler bu yönde çaba harcadığı sürece biz bireylere düşen de, Ankara ve Moskova arasındaki ilişkilerin ivmesinin hep bölgesel ve küresel barışa, ayrıca halklar arasındaki dostluğa hizmet edecek bir istikamette ilerlemesi, tarafların bu konuda hiçbir kışkırtmaya gelmemeleri ümidini korumak olmalıdır.
twitter: @akdoganozkan
Yazarlar
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.08.2025
28.07.2025
21.07.2025
14.07.2025
7.07.2025
30.06.2025
23.06.2025
16.06.2025
9.06.2025
2.06.2025