Ali BAYRAMOĞLU

Ali BAYRAMOĞLU
Ali BAYRAMOĞLU
Karar Tüm Yazıları
Bayrak, sorumluluk, siyaset
11.06.2014
2221

 Hassas konudur. Kürt sorununda pek çok kez bayrak krizi yaşadık. 90'lı yıllarda Güneydoğu ilçelerinde resmi binalardan Türk bayrağının indirilmesi, kimi mitinglerde yakılması ve benzeri olaylar her sefer büyük tepki ve tahrik dalgasına yol açtı.

Bu kez bir askeri birlik içindeki bayrak gönderden indirildi.

Tepki, Kürt sorununun da, çözüm sürecinin de, Lice'deki durumun da önünde gideceğe benzer.

'Herhalde ben Ankara'dan gelip orada bayrağı indireni oradan indirmeyeceğim. Oradaki görevli indirecek. Askerin, polisin bahanesi olamaz. Gereği neyse onu yapacaksın...'

Bunlar Başbakan'ın sözleri...

'Bayrak direğine tırmanacak kadar cüretkar bir sefilin alnı çatından devrilmesi haktır, helaldir. Diyarbakır'da görev yapan 2. Hava Kuvvet Komutanı ve Genelkurmay Başkanı istifa edecek kadar erdemli ve onurlu olmayı deneyecekler midir?'

Bunlar Bahçeli'nin sözleri...

Kılıçdaroğlu'nun atışı daha yumuşak, ama yine 'simge sinir sistemi'nin üzerine: 'Türk bayrağını indiren bir hareketi asla ve asla kabul edemeyiz. Bayrak üzerinden siyaset yapılamaz. Başbakan açıklama yapsın...'

Siyasilerin gösterdikleri tepki bir noktaya kadar anlaşılır.

Bu tepkiler duygu ve düşüncelerinin yansıması kadar rollerinin de bir parçasıdır...

Ancak ciddi bir mesele daha var.

Siyasilerin çatışmasızlık halini, barış sürecini, demokratik iklimi parçalayacak tahrik ortamının parçası olmamaları gerekir.

'Askere neden vurmadın' anlamına gelen siyasi çıkışları bu açıdan da değerlendirmek gerekir.

Lice'de günlerce örgüt, sivil halk karışımı gruplarla asker arasında yükselen gerginlik yaşandı. Bu tür ortamlarda güvenlik güçlerinden gerginliği silah kullanmadan aşması (ne yazık ki iki kişi öldü), kontrol etmesi beklenir ve istenirken, benzer başka bir yerde 'neden silah kullanmıyorsun' tutumu sorumlu bir davranış değildir. Bu durum, sorumluluk geri plana itilerek sadece 'onur' ve 'bayrak' kavramlarıyla açıklanamaz.

Elbette bayrak, asker, devlet temelde simge ve güç vaadi üzerine kuruludur. Kendi iç şiarları bunları varlık ve onurla bağlantılandırır. Öyleyse asker o kişinin kendi alanına girmesini engelleyecek bir yol bulabilirdi. Bu, sadece kendi değerleri açısından değil siyasi sonuçlar ve sorumluluk açısından da yerinde olurdu.

Ancak sınırları iyi bilmek gerek.

Diyarbakır'da 2. Hava Üssü'nde nizamiye kısmındaki bayrak direğine çıkan kişi asker tarafından vurulmuş olsaydı, bir düşünün, bugün siyasi olarak neyi tartışıyor olurduk, hatta hangi noktada bulunurduk. İstenilen o tek kurşun kimilerinin peşinde koştuğu provokasyonu işleme koyar, barış süreci sona erer, ülkenin dört bir tarafı patlardı.

Şaka değil...

Türkiye, daha dün, barış sürecinde iplerin kopacak kadar gerildiğine tanık oldu, kimi gözlemcilere göre yeniden savaşın eşiğine geldi.

Lice olaylarının başka bir açıdan anlamı budur.

Olaylarda ölenlerin cenazesinde, Kürtçe, 'Savaş savaş, savaş, barışa hayır' sloganları atılması durumun ciddiyetini gösterir.

Aşağıdaki satırlar KCK'nın cenaze sonrası açıklamasından alındı:

'Lice şehitlerini Kürdistan'ın ve Türkiye metropollerinin her tarafında en geniş ve radikal serhıldanlarla sahiplenmeye çağırıyoruz. Yeni karakolların inşa edildiği her yerde, halkımızı Lice'de gösterdiği onurlu direniş ruhuyla serhıldanlara çağırıyoruz. Kürt gençlerini, gerilla saflarına katılmaya çağırıyoruz...'

Şunlar ise Kandil'in açıklamasından:

'Çözüm sürecinin sahteliği ortaya çıktı. Artık sözün bittiği noktaya gelindi. Bu durumda halkımıza, Türkiye halklarına ve tüm demokratik güçlere de AKP faşizmine karşı direnmekten başk a yol ve çare kalmıyor.'

Ateşi söndürmeye çalışan, barış sürecini diri tutan Öcalan oldu.

Dün olaylar üzerine, İmralı'ya giden HDP heyetine şunları söylüyordu:

'Türkiye halkını bize karşıtlaştırmayı amaçlayan son bayrak provokasyonunun (...) halkların ortak geleceğini amaçlayan demokratik ulus çözümlemelerimi hedef aldığını herkesin bilmesi gerekir. Bu temelde kalıcı barış ve demokratik çözüm için çaba harcayan tüm kesimleri selamlıyorum. Büyük bedeller ödeyerek sağladığımız çatışmasızlık ortamını ve demokratik çözüm umudunu kalıcı barış sağlanana kadar herkesin titizlikle koruması gerektiği çağrısını önemle yineliyorum...'

Ve dün söylediğimi tekrar etmek isterim:

'Bisikletin üzerinde pedallara yeteri kadar güç vermeden durmaya çalışıyor ve sallanıyoruz...'

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar