Bülent KORUCU

Elçilere ‘kara propaganda’ rehberi
17.01.2014
1939

 Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, büyükelçilere içerideki ‘Haşhaşi’leri yurtdışında deşifre etmeleri talimatı verdi.

DHKP-C’yi hatta PKK’yı bile yurtdışında anlatmanın bir anlamı yok. Bizim bir iç meselemiz Ruanda’yı neden ilgilendirsin ki? Ama Haşhaşilerin anlatılmasını gerekli kılacak sebepler var. Zira Dışişleri teşkilatımızın olmadığı yerlerde bile onlardan var. Bir sevda ve ülkü ile düşmüşler yola. Devlet büyüklerimizin birkaç günlük ziyarete dayanamayıp kaçarcasına ayrıldığı ülkelerde yıllarca fasılasız kalıyorlar. Rahmetli Adem Tatlı ve Erkan Çağıl gibi birçokları mezarlarının oralarda olmasını vasiyet ediyor. Şöyle diyor Başbakan: “Bu örgütün gerçek yüzünün artık yurtdışında mutlaka anlatılması, deşifre edilmesi lazım. Türkiye’deki yapılanması, faaliyetleri, hırs ve arzuları net bir şekilde ortaya çıkan, tehlikenin boyutları artık aşikâr hale gelen bu örgütün muhataplarımız tarafından daha iyi bilinmesi önem arz ediyor.”

Bu iş için Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ı görevlendirse, en iyi o bilir; bir okulu sırtlayıp Moğolistan’a götürenleri… Ama yok onun anlattıkları işe yaramaz. En iyisi Doğu Perinçek ve adamlarından yardım istesinler. Bir dönem epey mesai harcamışlardı, tecrübelerinden faydalanabilirler. Mesela ABD’de ‘şeriatçı’, Rusya’da ‘ABD ajanı’ diye ispiyonlamışlardı. Orta Asya’da ‘bunların şeyhi Kürt’, Kürtlerin karşısında ise ‘Türk milliyetçilerle ne işiniz olur?’ kıvraklığını örnek alabilirler. Afganistan’da Taliban varken ‘bunlar Müslüman değil’ tezviratını yaparken, işgalden sonra tam tersini söyleyen tetikçilerin notları da arşivlerde duruyordur. Arşiv demişken, oraları eşeleyenleri biraz zeki ve azıcık hukuk bilenlerden seçmelerinde fayda var. Kaş yapayım derken göz çıkarıyor; ispiyon üretirken komik duruma düşüyorlar. Sabah Gazetesi’nin, Ergenekon-Balyoz klasörlerinden medet umarken düştüğü durum içler acısı. Tam bir 28 Şubatçı diliyle: “Balyoz yargılamalarını yapan mahkemedeki delil dosyasında, 10 yıl önce Milli Güvenlik Kurulu’na (MGK) sunulan ‘Gizli’ ibareli Fethullah raporu da bulunuyor. Balyoz davasına bakan 10’uncu Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Ömer Diken’in, savcılar Savaş Kırbaş’la, Hüseyin Kaplan’ın görmezden geldiği raporda, paralel devletin yapısı gözler önüne seriliyor.” şeklinde yazıyorlar. ‘2004 MGK’sı belgesi’ deniyor haberde; doğruysa “O MGK’da somut hiçbir şey konuşulmadı, savuşturmak için o belgeyi imzaladık.” açıklaması yapan, bütün AK Partilileri yalancı konumuna düşürüyor. Ama az araştırma yapan, o raporun 1999 tarihinde başlatılan ve 9 yıl süren Fethullah Gülen Davası’nın iddianamesi olduğunu görür. O meşum rapor, sonra iddianame haline geldi ve beraatle sonuçlandı. Cümleleri bire bir karşılaştırabilirsiniz. Günaydın, hadi balığa gidelim mi!

Sadece dili ödünç almakla yetinmiyor malum gazeteler; aktörlerini de yeniden gündeme taşıyor. Yeni Şafak, dün Cevdet Saral’a sarılmış! Hani şu Ahmet Şık’ın bile kitabında ‘Cemaat soruşturması can simidi olmuştu’ başlığı ile anlattığı raporu hazırlayan emniyet müdürü. O listeye emniyet içinde güç mücadelesi yaptığı birçok kişiyle birlikte Adil Serdar Saçan ve Hanefi Avcı’yı da ekleyen ekibin başı. Suçüstü yakalandığı ‘telekulak çetesi’ni örtbas edebilmek için apar topar cemaat soruşturması açtırmıştı, Saral. Sıkı durun ‘8. kat çetesi’ diye nam salan ekibe suçüstü yapan ise DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel’di. Yani Fethullah Gülen’i mahkûm edebilmek için yıllarca uğraşan savcı. Saral da uydurma delillerle yargılandığını ve beraat ettiğini öne sürüyor. Bir kere beraat değil, zamanaşımından dava düştü. Ayrıca Nuh Mete Bey ne zaman cemaatçi oldu, hiç hissettirmedi de!

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar