Cemil ERTEM

Bu gerçekleri görelim
12.06.2015
2468

 Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan genel seçimlerden sonra, ilk defa, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın düzenlediği 4.Uluslararası Öğrenciler Mezuniyet Töreni’nde konuştu. Bu konuşma, eğer dikkatle okunursa, bir cevap konuşmasıdır aslında. Cumhurbaşkanı’nın şahsında Türkiye’nin yeni yönelimine saldıranlara kapsamlı ama oldukça politik ve tarihi bir cevaptı bu konuşma… 

Afrika’dan bahsetti Cumhurbaşkanı, her türlü doğal zenginliğe sahip ama bu zenginliğin halka değil de sömürgeci Batı’ya aktarılan Afrika’dan… Bizim Batı gibi sömürgecilik utancımız yok, olmaycaktır da dedi… Aslında, Davos “one minute” çıkışından beri Erdoğan bu politik duruşunu çok net olarak her fırsatta anlattı ve burada ısrar etti. “Dünya beşten büyüktür” söylemini, bu kapsamda her platformda, BM’de, G-20’de ve içerideki politik duruşunda her geçen gün derinleştirdi ve buna uygun ekonomiyi de dile getirmeye başladı. 
Bu ekonomi, rekabetçi, dışa açık ama serbest piyasasının tekellerin elinde olmadan çalıştığı, insan merkezli adil dağılımı esas alan bir ekonomiydi. Erdoğan’a karşı olan çevreler bu ekonomik anlayışın “rasyonel” olmadığını, uygulanamayacağını, dünya gerçeğinin çok farklı olduğunu söylediler; Erdoğan’a en hafif karşı çıkış bu argümanlarla oldu. Ama kendilerinin “rasyonel” dediği ekonomi zaten çökmüştü ve içine girdiği krizden çıkamıyordu. Gelişmekte olan ve azgelişmiş ülkelerin, Batı ile eşitlenebileceği hatta onu geçebileceği gerçeği, Erdoğan’ın söylediklerini yalnız Türkiye’de değil, Balkanlarda, Ortadoğu’da, Afrika’da ve Kafkasya’da sahici bir politik hatta dönüştürüyordu. Bunun için Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olsa bile, bir politik lider olarak güçlenmemesi gerekiyordu. 
Esasında 20. yüzyılda zamanı dolan ve uzatmaları oynayan Batı merkezli finans-kapital egemenliği, Türkiye’nin Erdoğan çizgisinde büyümesini, yalnız Türkiye’yi bir tehlike olarak gördüğü için değil, Türkiye örneğinin bölgesinde çoğalmasını önlemek için de istemedi. Bunun için, Gezi ile başlayan ve 2015 seçimlerine kadar olan süreç planlı ve Cumhurbaşkanı’nın “üst akıl” dediği bu finans oligarşisi tarafından yönetilen, kotarılan bir süreçtir. Seçim sürecinde ve 2012’den başlayarak iktidarın ekonomide yaptığı hataları-gereksiz fren ve küçülme adımları- biz burada defalarca yazdık. Daha da yazacağız. 
Ancak, CHP’nin geriye çekilerek, HDP’nin oylarını artırması ve MHP’yi de bu süreçte rakip değil, bir ittifak unsuru olarak görmesi, hiç şüphesiz ki, bu üst aklın “mükemmel” bir tasarımı idi. İstediklerini elde ettiler mi; niceliksel sonuçlar itibariyla belki; ancak şimdiden umduklarını bulamayacaklarını söyleyebiliriz. Neden mi, bakın güncelden devam edelim.

İslami Bankacılık hedef… 
Geçen gün Erdoğan üzerinden Türkiye’ye düzenli olarak saldıran haber merkezlerinden biri, Türkiye’de, üç kamu bankasının İslami bankacılığa adım atmasını bir Erdoğan projesi olarak anlatıyor ve seçim sonuçları ile bu adımın yarım kalmasının beklendiğini yazıyordu. Şuna inanın yalnız üç kamu bankamızın bile katılım bankacılığı alanına güçlü girmesi, bu süreçte, bize yapılan tüm saldırıları anlatır.  
Azerbaycan ziyareti 
Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk dış ziyaretini Azerbaycan’a bugün yapıyor. 
Bu ziyaret sırasında Erdoğan’ın Rusya devlet başkanı Putin’le de görüşmesi bekleniyor.  
Azerbaycan ziyareti ve Rusya Devlet Başkanı Putin’le yapılacak görüşme, tam şu konjonktürde çok stratejik ve önemli bir adımdır. Çünkü Türkiye, enerji paylaşımında artık kilit ülke konumundadır ve bölgede enerji ve ticari geçiş yolları açısından eksen ülkedir. Geçen sene Putin’in Türkiye’ye ziyareti önemliydi ve bu ziyaret sürpriz bir şekilde Türk Akım’ı gündeme getirdi. 
Güney Akım’ın iptali ve bunun yerine Türk Akım’ın geçirilmesi, hiç şüphesiz, Rusya tarafından atılan bir enerji adımı değildir. Güney Gaz Koridoru’ndan sonra kuzeyde Rusya’dan gelecek gazın Türkiye aracılığıyla Avrupa’ya ulaşması bölgenin siyasi dengeleri için de çok önemli bir hamle idi. Geçen sene Putin’in ziyareti sırasında Rusya’nın teknoloji transferi konusunda Türkiye ile masaya oturması dikkat çekiciydi. Rusya, burada Türkiye ile daha fazla yakınlaşarak Azerbaycan ve Türkmenistan enerji hatlarını da Batı’dan ayrı olarak kontrol etmek istiyor. Yine, Putin’in geçen seneki Türkiye ziyareti ile hemen hemen aynı tarihlerde  gerçekleşen Türkmenistan Devlet Başkanı Berdimuhammedov’un ziyareti de bu çerçevede önemliydi.  Türkmen gazının, Türkiye üzerinden ticarileşmesi GGK’nu  tamamlayan ve Türkiye’nin enerji habı olma sürecini hızlandıracak bir gelişmedir.  Türkiye, Bakü-Tiflis-Erzurum doğalgaz boru hattı ve Bakü-Tiflis-Ceyhan ham petrol boru hatları ile Azerbaycan ile Gürcistan’ı birbirine bağlayacak enerji ve transit geçişlerini yaparken Hazar’ın batısı ve İran’dan başlayarak güneyi ve Türkmenistan’dan başlayarak doğusunu enerji ve transit geçişlerle birleştiriyor. Şimdi bu gerçekte, Erdoğan’ın Batı’nın “gerici” sermayesi tarafından hedef gösterildiğini anlatır. 

Enerji-ticaret yolları ve Türkiye 
Türkiye’de seçimler sonrası AK-Parti’nin tek başına iktidar olamaması bu gerçeği değiştirmeyecektir. Çünkü, Türkiye’nin enerji konusundaki stratejisi bir devlet politikasıdır ve değişmeyecektir. 
Bugün TANAP, GGK’nun belkemiğidir.  Azerbaycan-Gürcistan ve Türkiye geçişinin bu şekilde sağlanması ve Azerbaycan gazının Türkiye dışındaki Avrupa pazarına doğrudan ulaşması yalnız bir enerji hamlesi değildir. Bu, Avrupa’nın kendi doğusuna doğru genişlemesinin önemli bir adımıdır. Bu hamle, Almanya’dan ve Rusya’dan bağımsız olarak, hatta bu iki ülkeye rağmen, Avrupa Birliği’nin sınırlarının-de facto olarak- Bakü’ye kadar genişlemesi anlamına gelecektir. 
Bundan dolayı Türkiye, bütün bu enerji geçişlerine yalnız bir enerji projesi olarak bakmamakta ve bu projeyi barış, demokrasi ve entegrasyon projesi olarak görmektedir. 
Bölgenin barış içinde entegrasyonu -ki bu da, Balkanlar ve Doğu Avrupa’dan başlayıp Türkiye ve Gürcistan’dan geçerek Azerbaycan’a kadar varan yeni bir birleşik hinterlant demektir. Bunun için Türkiye, Enerji Borsası (EPİAŞ) projesine hız verecektir. Tekrar edelim bunlar  hükümetler üstü devlet politikasıdır. 
Öte yandan TANAP’ı tamamlayan bir diğer proje de Bakü-Tiflis-Kars (BTK) demiryolu projesidir. Bu proje de Yeni İpek Yolu’nun en önemli hattıdır. BTK, tıpkı TANAP gibi, yalnız üç ülkeyi birleştirmiyor, Kazakistan ve Türkmenistan limanları başta olmak üzere, Asya ve Avrupa’nın temel ticari çıkış-taşıma projelerinden birisi oluyor. 
Bu çerçevede, Türkiye gibi güçlü ülkelerde hükümetlerin değişimi çok önemli değildir. Türkiye’nin siyasi istikrarı aynı zamanda, başta AB olmak üzere Batı için enerji güvenliği anlamına da gelmektedir. Bundan dolayı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Azerbaycan ziyareti ve Putin buluşması çok stratejik bir adımdır. 
Türkiye’nin yeniden kısır ve Batı’nın gerici sermayesine bağımlı koalisyonlarla bütün bunlardan vazgeçebileceğini kimse düşünmesin. 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar