Cemile Bayraktar
Herhalde en utanarak yazdığım yazı budur. Sadece yazmak mı; bu günlerde yaşamaktan utanır olduk. Üzülmediğimiz her andan utanıyoruz. İnsan olmaktan utanıyoruz.
Bu kadar acı içindeyken elbette konuşmak için erken ama susmak şu durumda imkansız.
Depremin büyüklüğü, yüzeye yakınlığı ve peş peşe iki deprem olduğu düşünülünce, elbette yıkımın çok büyük olduğu, çevre illeri de yıkıp geçtiği için yardımın ulaşmasının zor olduğu maalesef doğru. Bu herkesin elini bağlayan bir durum.
“Devlet burada yok” demek de tümden doğru değil. Devletin organları orada, siviller orada, sivil toplum kuruluşları orada ama depremin üzerinden uzun saatler geçmesine rağmen hala dokunulmamış binalar var. Devlet orada belki ama geç kalınmış bir varlık olduğu da bir gerçek… ilk etapta daha fazla sayıda askerin bölgeye müdahale etmesi beklendi ancak bu beklenenden daha az olduğu için “devlet nerede” sorusu, en fazla sorulan soru oldu. Çünkü…
Çünkü devlet, insanı korumak için vardır. Düştüğünde, ürktüğünde, tehlike anında aradığın devlettir. Çünkü vatandaş ve devlet arasında bir sözleşme vardır. O sözleşmeye göre devlet, sınırları içerisindeki vatandaşlarının tüm güvenlik beklentilerini karşılamaktan sorumludur. Dolayısıyla, evim barkım yıkıldığında, taşların altında kaldığımda aradığım devlettir, vatandaşı olduğum devlet. Ve beni, seni oradan ilk çıkarması gereken de devlettir.
Devlet aynı zamanda gücün de sembolüdür. Yetki verilen iktidarların yönettiği devlet aygıtı, güç kullanma tekelini meşru olarak elinde bulundurmaktan dolayı gücün kendisinde toplandığı birimdir. Ama aynı zamanda o gücün içinde vatandaşlar da vardır. Yani devlet ve vatandaş arasında normal şartlarda bir ayrım değil, ayrılamayacak girift bir ilişki vardır. Bu nedenle, vatandaşın yara alması devletin yara alması; devletin yara alması vatandaşın yara almasıdır. Ama bizde çok uzun yıllar boyunca tamamen böyle olduğunu söylemek güçtür. Çünkü bizde devletin korunması, devletin güvenliği vatandaştan önce gelir. Bu nedenle, taşların altında depremzedelerle birlikte hepimiz kaldığımız halde, “devlet nerede” feryadı, devletin öncelenmesi nedeniyle siyasi görülerek susturulmaya çalışılır. Oysa orada yapılan devleti yerme, devlete zarar verme, hainlik, muhalefet, siyaset değildir, ben burada taşın altındayım, elimden tut demektir. Bunu diyene de devlet el uzatır, kızıp bağırmaz. Korkutup ürkütmez. Elini uzatır, çeker alır. O enkazın altından vatandaş, iktidar, devlet hepimiz ağır yaralı olsak da birlikte çıkarız.
Devletin gücünü aldığı konulardan biri de hesap verebilir olmasıdır. Dikkat edin, devletten hesap sorulması demedim, devletin hesap verebilir olmasıdır dedim ve bunu güçle açıkladım. Çünkü en güçlü devlet, hesap verdiğinde hesabında zerre şaşma olmayan devlettir. Böyle bir devlet, dünyanın en büyük askeri gücüne, en iyi ekonomik şartlarına sahip olmasa da en azından güvenle yaşanılabilir olması açısından en güçlü devletlerinden biridir. Aslını isterseniz, bu minvalde güçlü olan devletlere baktığımızda aynı zamanda bu devletlerin diğer alanlarda güçlü olduğunu görürüz, birkaç istisna hariç.
Devletin işleyişi konusunda yetkili olan iktidarlar, aslında tam anlamıyla devlet değildir. Sadece devleti vatandaşın verdiği yetki ile yöneten yapılardır. Devletin en fazla yara aldığı nokta belki iktidarların devlet benim motivasyonuyla hareket etmesidir zira bu noktadan sonra hakimiyetini devam ettirmek isteyen iktidarlar, kendi amaçları ile devletin amaçlarını birbirine karıştırır ve kendileri geçici oldukları halde kalıcı devlet organizmasının kaderini kendi kaderlerine bağlayarak devlete geçiciliğe bağlı yanlış bir form verirler. Ve kendilerine muhalif olanları, devlete muhalif olarak tanımladıkları için devletin gücünü aldığı vatandaşlarını diyalog kurulması gereken muhataplar olarak görmeleri gerekirken, kendi varlıklarına düşman kitleler olarak görerek, devletin gücünü aldığı vatandaşlar üzerinden devletin gücünü sarsarlar.
Bu anlattıklarımın hepsi aynı zamanda tek bir noktaya varıyor: İnsana verilen değer. Devleti güçlü yapan şeylerden biri, belki en önemlisi, o ülkede yaşayan insanlara verilen değerdir. Güvenlik de bu değerle alakalıdır. Ve insanlar, dünyanın neresinde olursa olsunlar insan olmaktan dolayı bir değere layıktır. Ancak bize dönüp baktığımızda insana değer verildiğini söylemek biraz güçtür. Ya da şöyle ifade etsem daha doğru olur; bizde devletin güvenliği, yönetici elit tarafından sürekli öncelendiği için halkın güvenliği ikinci plana atılır, belki üçüncü, dördüncü plana… Oysa güçlü bir devlet, yaşanılabilir bir ülke için vatandaşların güvenliği ile devletin güvenliğinin aynı seviyede olması gerekir zira bunlar ayrılamaz bir güvenlik bütünüdür.
Maslow ihtiyaçlar teorisinde bir hiyerarşi oluşturarak insanların temel ihtiyaçlarını şu şekilde sıralar: “Fizyolojik gereksinimler (nefes alma, besin, yemek, su, cinsellik, uyku, sağlıklı metabolizma, boşaltım). Güvenlik gereksinimi (beden, iş, kaynak, ahlak, aile, sağlık ve mülkiyet güvenliği). Ait olma, sevgi, sevecenlik gereksinimi (arkadaşlık, aile, cinsel mahremiyet). Saygınlık gereksinimi (özsaygı, özgüven, başarı, başkalarına saygı duymak, başkaları tarafından saygı duyulmak). Kendini gerçekleştirme gereksinimi (erdemli, yaratıcı, içten, problem çözücü, önyargısız ve hakikatleri kabul eder olmak).” Ve Maslow’a göre, bu gereksinimler sırayla tamamlandığında bir üst ihtiyaca geçilir ve en sonunda insan kendisini gerçekleştirir. Maslow’un teorisi her ne kadar psikoloji ile alakalı olsa da, bugün psikolojinin sosyolojiden bağımsız olmadığı kabul edilen bir durum. Dolayısıyla, bir ülkede yaşayan insanların temel ihtiyaçlarının ikincisi yönetimle bağlantılıdır. Bu ihtiyaç karşılanmalıdır ki duygusal ihtiyaçlara geçilsin ve bu gereksinim giderilsin. Ama bizler genel olarak ikincide kaldığımız için bir sonraki aşamaya maalesef geçemiyoruz. Bu yüzden de bir yandan enkazın altında yardıma muhtaç beklerken, diğer yandan korkutuluyoruz. O korkutulma hali bir kısmımızda üçüncü temel ihtiyacın gereksinimi olarak ortaya çıksa da, çoğumuz ikinci ihtiyaçlara takılıp kaldığımız, orayı aşamadığımız için duygusal güven aşamasına geçemiyor, temel güvenlik ihtiyaçlarımız için devletten talep etmek yerine, devlet lutfetsin diye bekliyoruz ve devletin güvenliğini, ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarımızın önüne koyuyoruz, devletin buna ihtiyacı olmasa da… Oysa şöyle olması gerekmez miydi? Enkazın altında kalan, onların yanında bekleyen insanlar “beni kurtar” diye feryat ederken, devletin, yönetimin el uzatması -ki uzattı da- o eli tutarken bağırıp çağırmak, savunma yapmak yerine o eli sadece tutsaydı olmaz mıydı? Bir ülke vatandaşlarının bu kadar asgari beklentisi bile öfkeyle susturuluyorsa, sormak gerekir neden vatandaşlarımıza değer verilmiyor? Eğer veriliyorsa sormak gerekir; iş insanları, müteahhitler, yerel yönetimler, bakanlıklar, ruhsat verenler… depremde binaların kağıt gibi dağılmasının elbette depremin büyüklüğü ile alakası var ancak bu denli büyük yıkımın diğer yanında da depreme dayanıksız yapılan yapılar, bunlara ruhsat verenler, önlem almayanlar, yetkililerin uyarılarına dikkat etmeyenler yok mu? Bu kadar temel bir soruyu sormak bile tepkiyle karşılanıyorsa biz vatandaşlar kime ve neye sığınacağız?
Bu yazıyı, devleti yıpratmak için yazmıyorum. İktidarı, “bu acı durumdan fırsat bulup” eleştirmek için yazmıyorum. Siyaset yapmak gibi bir niyetim yok. Hain değilim. Şu durumda en son aklıma gelecek şey bunlar olurdu. Deprem olduğu günden bu yana yazdıklarımın hemen hemen aynısını söyleyen, bu ülkede yaşayan, depremin fiziken ve ruhen dokunduğu her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gibi soruyorum; biz neden değersiziz? Bizler zaten ülkesinin korkuttuğu insanlarız, korunmaya en ihtiyaç duyduğumuz dakikalarda, her anlamdaki yoksunluk nedeniyle tir tir titrerken bizi neden daha fazla korkutuyorsunuz?
Şu durumda devleti koruma kisvesi altında kendisini koruyanların, sürekli savunma halinde gezmesini anlıyorum da, “ben bu devletin bir parçasıyım, çadır nerede” diye feryat eden insanları bu koruma niyetinde harcamasını anlamıyorum. Devlet depremzede ya da herhangi bir vatandaş bunu söylediği için yara alıyor da, insanlar taşların altında yaralı değil mi? Devlet yara alacak diye ayağa kalkıyorsunuz da kan revan içindeki vatandaşın, onu görünce feryat eden vatandaşınız neden “beni itibarsızlaştırma” diye susturuyorsunuz? İnsanın, insan olmaktan gelen itibarı ne olacak?
Biz zaten devletin korkutulmuş çocuklarıyız, devletten, iktidardan bugün beklediğimiz bizi böyle zamanlarda korkutması değil, korumasıdır. Bizim devletten beklediğimiz, ölen kızının elini bırakmayan o babanın kızının elini bırakmadığı gibi bizlerin elini bırakmamasıdır. Dün devlet kendisine değer vermediğinde devleti yerden yere vuran, devlet olduğunu sandığında ise elimizi bırakanların bizi korkutması en son ihtiyacımız. İnsanlar korkmuş ve yıkılmışken onlara el uzatmak yerine, onlara Twitter’dan parmak sallayan “yan kişi ve organizatörlerin” devlet kostümü giyip sağa sola ayar vermesi ise şu durumda en son ihtiyaç duyulan şey. Bu nedenle söylemek gerekiyor ki, savunulması gerekmeyecek kadar güçlü olan devleti, iktidarı aslında kendi alanınızı savunmaktan fırsat bulursanız, biraz da kendi ülkenizin deprem görmüş insanlarını savunun!
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.08.2025
16.01.2025
7.01.2025
7.11.2024
31.10.2024
9.10.2024
26.08.2024
20.08.2024
15.08.2024
28.07.2024