Ergun BABAHAN

Rojava’da bebekleri öldürmek
2.06.2014
2139

 PYD lideri Salih Müslim’in Hasan Cemal’e yaptığı “Ölü ele geçen IŞİDliler arasında 6 kişinin Türk olduğu, evet yanlış duymuyorsun, 6sının Türk olduğunu tespit ettik” sözleri büyük bir ihtimalle Türkiye basınında yer bulmayacak. Giderek dinci bir karakter kazanan iktidarın muhaliflere yönelik polis şiddetinin bulmadığı gibi.

Sınırın hemen dibindeki Tileliye’de köktendinci İslamcı örgüt İŞİD’in bebek, kadın ve silahsız erkeklere yönelik kıyımı da Türkiye’de görmezden gelinmişti. Öldürülenler Kürt ve bizim yurttaşlarımızın akrabalarıydı.

İnsanın tüylerini ürperten bir görüntüydü. PYD savaşçıları katliamın ardından karşı saldırıya geçti ve İŞİD üyesi 86 militanı öldürdü. Salih Müslim’in sözünü ettiği 6 Türk bunlar arasındaydı.

Aslında Türkiye’nin katliamla bağlantısı bundan ibaret değil. Kürt medyası, İŞİD militanlarını eğiten Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu subayların yakalandığına ilişkin haberlere de yer veriyor.

Çünkü Ankara, Suriye’de Kuzey Irak’ta olduğu gibi bağımsız bir Kürt yapılanması istemiyor. Bunun PKK kontrolünde olmasını ise hiç istemiyor. Bu nedenle de, Amerika ve Batılı müttefiklerini rahatsız etme pahasına İŞİD benzeri yapılanmalara destek veriyor. MİT’in Suriye’ye giderken yakalanan TIR’larının Ankara’da bu kadar rahatsızlık yaratmasının nedeni, büyük bir ihtimalle köktendinci militanlara gönderilen silahlara suçüstü yapılmasından kaynaklanıyor olabilir.

Başkan Obama, Washington’daki gergin zirvede Erdoğan’ın söz vermek istediği MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı bu nedenle konuşturmamış ve sonunda ‘‘Suriye’de neler yaptığınızı biliyoruz’’diyerek, daha başlamadan sözünü kesmişti.

Ortada tuhaf bir tablo var…

Hükümet, Türkiye sınırları içinde barış görüşmesi yürüttüğü, muhatap aldığı PKK’nın Suriye’deki yapılanmasını düşman görüyor ve İslamcı militanlar üzerinden bu harekete karşı bir savaş yürütüyor.

Abdullah Öcalan, PKK’nın Anadolu yapılanması açısından görüşülmesi gereken bir muhatap Suriye’deki yapılanması açısından ise başı ezilmesi gereken bir düşman konumunda.

Demokratikleşmenin, kimlikler üstü siyaset yapma kabiliyeti edinememenin ve Sünni temelli bir siyaset yürütmenin kaçınılmaz bir sonucu. İlke üzerinden değil de, günü birlik çıkar açısından hareket edince, adının bebeklerin bile öldürüldüğü bir katliamla anılması durumuyla karşı karşıya kalıyorsun.

Salih Müslim bu açıklamayı yaptığında Brüksel’deydi. İŞİD adına Suriye’de bebeleri katleden yapılanmanın Türkiye destekli olduğu iddiasını orada da seslendirmiş olması muhtemeldir.

Türkiye’nin uluslararası alanda, giderek dinci bir karakter kazanan algısına önemli bir tuğla daha konulmuş oluyor.

Sadece bu değil elbette…

İstanbul sokaklarında elleri siyaha boyalı sopalarla dolaşan ve sivil halka terör uygulayan polis mi, AKP militanı mı olduğu belirsiz adamlar dolayısıyla da.

Türkiye’de eli sopalı bu kişilerin kim olduğuna ilişkin soru soran bir tek makam yok. Sırtınıza bir sırt çantası, elinize kara bir sopa alırsanız, sokakta insanlara terör estirme hakkına sahipsiniz. Üniformalı polislerinin işlediği cinayetlere ilişkin yargı sürecini devreye sokmayan Türkiye, bu kez sivilleri devreye sokmuş durumda.

Alevi’yi, Kürt’ü, Yahudi’yi, ateisti, içki içeni, mini etek giyeni, otoritesini sorgulayanı, yolsuzluğunun üzerine gideni düşman görüp yok etmek isteyen bir anlayış bu.

Bu anlayıştan ne demokrasi, ne de Kürtlerle barış çıkmayacağı net bir şekilde görülüyor. Bu satırları yazdığım sırada Ağrı seçiminde yaşananlar bunu açık bir göstergesi.

Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi Lice’de yaşanan yol kesme olaylarına sessiz kalan Erdoğan’ın istediğini elde alınca Doğu ve Güneydoğu’da neler yapabileceği İstanbul ve Suriye’de yaşanan olaylardan net bir şekilde anlaşılıyor.

Şu anda Abdullah Öcalan da bu gerçeğin farkında ve 2015 seçimlerinin ardından bir ev hapsi umudu ve Güneydoğu’ya kısmi özerklik umuduyla bekliyor.

Bu zihniyetten ne demokratik özerklik ne de kimliklere saygı çıkmayacağı kesin. Bugün için sağladığı tek şey, direnme kültürünü tüm Türkiye’ye öğretmesi. İstanbul’undan Hatay’ına, Eskişehir’den Diyarbakır’ında kadar tüm ülke, faşist yönetimleri andıran devlet baskısına karşı koyuyor. Bunca ölüme ve şiddete rağmen, korku duvarı aşılmış durumda. Demokrasi dediğiniz kültür de böyle gelişiyor. Direnerek, hakkına sahip çıkarak, senin olan için yani özgürlüğün ve kimliğin için kavga ederek.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar