Ferhat KENTEL
Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde, Türkçülük, Osmanlıcılık gibi ideolojik akımların yanı sıra, İslamcılık da bir toplumsal tabana sahip olmayan bir başka kurtuluş ideolojisi olarak ortaya çıktı.
Bu kurtuluş ideolojileri daha ziyade devletin yakın çeperlerindeki hareketliliğe tekabül ediyordu. Bu çeperlerin dışında kalan, imparatorluk coğrafyasında oradan oraya sürülen geniş ve farklı toplumsal yığınların temel meselesi ise savaşların yıkıcılığı içinde hayatta kalmaktı. Bir imparatorluğun çöküşüne bağlı olarak, bir ölçüde yapıştırıcı özelliğe sahip Osmanlı kimliğinin, üst kurguların, toplumsal bütünlüğün darmadağın olduğu bu dönem, aynı zamanda güven duygusunun yok olduğu, korkuların yükseldiği ve tek güvenilir yer ve anlam olarak cemaatlerin giderek daha fazla içine kapandığı bir kaos dönemiydi.
Jön Türk ve İttihat Terakki gelenekleri üzerinde, Fransız ulus-devlet modeli ile Alman milliyetçiliği sarkacında kimlikleşen ve Kemalizm’de vücut bulan bir seçkinler grubu, bu dönemde devlet katında süren gerilimlerden ve kavgalardan kazanarak çıktı. Askerî bir güce sahip olan bu grubun topluma dayattığı yeni ve kurgusal bir “ulusal kimlik – yurttaşlık” projesi, kaos konjonktüründe, ciddi bir muhalefetle karşılaşmadan toplumu tanımlama gücünü ve tekelini ele geçirdi.
Ancak devlet katında “toplumsal mühendislik” tartışmalarının tarafları olan kurtuluş ideolojilerinin toplum nezdindeki karşılıkları önceden öngörülebilir olmaktan çok uzaktı. Seküler milliyetçiliğin Türkiye versiyonu olan Kemalizm, ele geçirdiği devlet aygıtı (en azından “silahlı ordu” ve “eğitim ordusu”) aracılığıyla, zaman içinde toplumun içine –sınırlı da olsa– sadık ve ehlileşmiş bir “yurttaş” kitlesi sokmayı başardı. Bu sadık kitlenin ötesinde ise, daha ziyade görüntüde sadık ya da boyun eğmiş, bir bakıma genelleşmiş bir takıye tavrı sergileyen kitleler ve daha da önemlisi kaos döneminin savunma refleksleriyle hayata tutunmaya çalışan, kültürel anlam dünyalarıyla direnen cemaatler yeni zamanların yeni siyasetinin aktörleri oldu.
Kürtler ve Müslümanlar
Etnik, dinsel, etnodinsel veya geleneksel özellikleri ya da bu özelliklerin içiçe geçmesiyle varolan, kendini anlatabilen bu “cemaatler” arasında en önemlileri, inkâra, asimilasyona ve çeşitli baskılara maruz kalmış Kürtler ve tabii ki camileri, ezanları, medreseleri, tarikatları, kısaca anlam dünyalarının mekânları ve işaretleri baskı altına alınmış Müslümanlardı. Bu iki önemli grubu, kuşkusuz, apayrı kimlikler olarak tanımlamak nasıl mümkün değilse, başka etnik gruplar ya da mezheplerle içiçeliklerini de göz ardı etmemek gerekir.
İşte 20. yüzyılın başındaki İslamcılık akımından farklı olarak, özellikle 1980 sonrası, bir düşünce hareketi olarak yeni “İslamcılık” ya da toplumsal eylemi içeren “İslamî hareket” için, yukarıdan aşağı modernleştirme, uluslaştırma ve sekülerleştirme hareketine karşı, toplumun Müslüman bileşeninin direnişinin gene bu modernleşme hareketi içindeki tezahürüdür diyebiliriz. Başka bir deyişle, İslamî hareket 20. yüzyılın başındaki ideolojiden farklı olarak, cemaatten toplumsal aktöre evrilen toplumsal kesimlerin siyasal, kültürel, ekonomik hareketidir; kısaca gerçek anlamda bir “toplumsal harekettir”.
Çoğul bir direniş olarak İslamî hareket
Ancak bu genel tanımın ayrıntılandırılması gerekiyor. İlk olarak “toplumun Müslüman bileşeni” kendi içinde oldukça heterojen bir tabana sahiptir. Eğer 1980 öncesi Millî Selamet Partisi’nin (MSP) devamı olarak Türkiye siyasal hayatına katılan ve 1990’larda bir dönem en güçlü parti haline gelen Refah Partisi (ve arkasından Fazilet Partisi) İslamî hareketin bir tezahürü ya da parçası olarak kabul edilirse, bu partilerin tabanındaki farklı kesimler bu heterojen yapıya ilişkin fikir verebilir.
1990’larda yapılan çeşitli araştırmalara göre, RP’ye oy veren kesimler arasında üç ana damar dikkat çekiyordu. Bunlardan birincisi, MSP’nin toplumsal tabanında neredeyse tek ve en güçlü bileşen olan ve daha çok Orta Anadolu’daki kasaba nüfusuyla sembolleşen mütedeyyin, geleneksel ve muhafazakâr kesimlerdi. İkinci damar, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki Kürt nüfustan, üçüncü damar ise kırsal bölgelerden koparak, göç sonunda büyük kentlerin çeperlerine, gecekondu bölgelerine yerleşmiş olan alt sosyal sınıflara mensup kesimlerden oluşuyordu.
İslamî hareketi anlamak için, birbirinden kopuk olmayan bu damarlardan her birinin taşıdığı çok güçlü bir anlam olduğunu söyleyebiliriz. Birincisi, yani Orta Anadolu ile özdeşleşebilecek muhafazakâr damar bir bakıma Türkiye’de İslamî hareketin yoktan varolmadığını, Cumhuriyet’in modernleştirme hareketine karşı savunmacı refleksleri içeren geleneksel yapının siyasallaşmasını anlatan bir damardı. Bu damar, bir bakıma, yepyeni boyutlar eklemlendiği için “yeni” bir hareket haline gelen İslamî hareketin devamlılık içindeki “ana nüvesi” olarak nitelendirilebilir.
İkinci damar, yani “Kürt” damarı, gene ulus-devlet ve buna bağlı olarak “Türklük” inşasına bağlı olarak, “etnik olarak” inkâr edilmiş, asimilasyona ve baskılara uğramış Kürt nüfusun “etnik olmayan”, tersine etnik ve kavimler ötesi bir aidiyete, her ne kadar içinde “millî” renkler olsa da, “ümmet”e referans veren bir siyasal kimliğe eklemlenmesi anlamına geliyordu.
Ancak, her ne kadar bu iki “kültürel” damar çok önemli bir ağırlık taşısa da, İslamî hareketi gerçekten “yeni” yapan üçüncü damar “yeni kent nüfusu”ydu. Zaman içindeki, özellikle 1980 sonrası göçlerle birlikte, 12 Eylül 1980 darbesinin yarattığı baskı ortamında, liberal ekonomi politikaları karşısında muhalefetin sindirildiği ve yokedildiği bir zaman diliminde, bu yeni kentli nüfus, İslamî hareketin “sınıfsal” boyutunu teşkil etti. Bu yeni kentli nüfus, “sınıfsal”ın konuşamadığı bir dönemde, “sınıf”ı, İslamî hareket vasıtasıyla “kültürel” olarak anlattı.
Dolayısıyla, İslamî hareket,“düzen”den şikâyetleri ve arzuları olan insanların ürettiği; “bir”den çok anlam içeren, ancak bütün bu anlamları bir “kimlik” etrafında yoğunlaştıran, netleştiren bir toplumsal harekettir. Başka bir deyişle, “yeni” olan insanlar ve anlamlar, “eski”yle, bir gelenekle irtibatlanarak, İslamî toplumsal hareketin dilini icat etti. Bu dil, “ötekileşmiş” toplumsal kesimlere “aktör” olma potansiyeli sağladı, enerji verdi; onlara mücadele edilebilecek bir “öteki” hedef inşa etti. İslamî hareket, zamanın ruhuna uygun, “devrimci” bir meydan okuma ve gelecek hayalini bir araya getirdi.
Zihinsel altüst oluşlar
Ancak bütün toplumsal hareketlerin yarattığı bir yanılsama İslamî hareket için de geçerli oldu. İçi sosyolojik olarak çok zengin olan bir hareket, gerek içeriden, gerekse dışarıdan tek boyutlu bir hareket olarak temsil edildi. İçerideki toplumsal kesimlerin buna ihtiyacı vardı; farklılıklarını ne kadar eritip bir bütünlük duygusu yaratabilirlerse, o kadar güçlü olacaklarını biliyorlardı. Dışarıda ise varolan düzeni ve daha somut olarak bu düzen içindeki iktidar sahibi sınıfları ve onların kültürlerini tehdit eden bu yeni toplumsal gücün “anlaşılmasını” basitleştirmek, “tek”e indirmek onun kolayca düşman olarak inşa edilmesini sağlayacaktı.
Sonuç olarak, İslamî hareket farklı toplumsal kesimleri bir araya getiren, onlara homojen bir kimlik veren ve siyasallaşmalarını sağlayan bir hareket olarak Türkiye toplumsal ve siyasal hayatına girdi. İslamî hareket (ve kuşkusuz aynı zamanda Kürt hareketi ve “1915 Ermeni soykırımı” gibi geçmişin sorgulandığı bütün entelektüel çalışmalar, siyasal mücadeleler vb.) vasıtasıyla, Türkiye toplumu bütün Cumhuriyet tarihi boyunca tanık olmadığı ölçüde zihinsel altüst oluşlar yaşadı.
En basit ifadesiyle, “karanlık ortaçağların” ve “doğululuğun” tezahürleri olarak görülen dindar kesimler toplumsal hayatın ve neredeyse devletin her alanına, polis teşkilatına, parlamentoya, üniversitelere, ekonomik hayata girdi. Kısaca modern/geleneksel ikilemini parçalayarak, Türkiye’deki (dolayısıyla dünya çapındaki) özellikle pozitivist bir aydınlanmacılık ve kalkınmacılıkla özdeşleşmiş, seküler-seçkin bir zümre tarafından gerçekleşeceği varsayılan “modern” toplum algılamalarını radikal bir şekilde değiştirdiler; modernliğin hiçbir “tek” aktörün tekelinde olmadığını, tersine sürekli icat edilen bir süreç olduğunu pratiklerin içinde yaşadılar ve gösterdiler.
İslamî hareketin bileşeni olan toplumsal gruplar, yukarıdan aşağıya “modernleşmeyi” tesis etmeye çalışan tek aktör (devlet ya da onun ürettiği seçkinler) yerine, olanakların ve alternatiflerin çoğaldığı bir “modernliğin” aktörleri oldu. Aynı zamanda İslamî hareket, içine giren farklı toplumsal kesimler için güçlü bir “asansör” işlevi gördü; topluluk (ya da cemaat) dayanışması içinde taleplerini güçlü bir enerjiyle dile getiren bu kesimler toplumsal ya da sosyo-ekonomik mobilite basamaklarında yukarılara tırmandı. Bu haliyle, toplumun sınıf yapısı değişti; kentler yeni sınıflarla tanıştı.
Ara bir sonuç çıkarmak gerekirse, genel olarak bütün toplumsal hareketlerde söz konusu olduğu gibi, İslamî hareket de bir yandan toplumu değiştirirken, diğer yandan kendisi de değişti.
Müslümanların “normalleşmesi”
12 Eylül’den sonra, özellikle 80’lerin sonunda Refah Partisi-Fazilet Partisi çizgisiyle Türkiye siyasal hayatının en önemli aktörlerinden biri haline gelen İslamî hareket için 28 Şubat 1997 darbesi önemli bir dönüm noktası oldu. Bir açıdan, 28 Şubat’ı İslamî hareketin total kimliğini parçalayan ve onu ehlileştiren bir operasyon olarak görmek mümkün. Ancak başka bir açıdan bakıldığında, 28 Şubat sürecinden büyük darbeler alarak çıkmış olmasına rağmen, İslamî hareketin bileşenlerinin ve mensuplarının hayatta kalmak için gösterdikleri “uyum” ve “hareket” sayesinde beklenmedik bir başarı hikâyesi ürettiği de söylenebilir. 28 Şubat’ın akabinde İslamî hareket, topluluk kimliğinin rejimle sürtüşmesini asgariye indirerek ve uyumu ön plana alarak aşınmayı azalttı; ancak bireysel alanda teslim olmayan, ekonomik, siyasal, kültürel faaliyet alanlarında hareketi beslemeye devam etti.
Bir yandan Avrupa Birliği müzakereleri vasıtasıyla küresel dünyaya açılan, KOBİ’ler ve “Anadolu Aslanları” gibi taşranın yerli ekonomik aktörlerine siyasal bir güç ve temsil sağlayan, demokratik açılım, askerî vesayetin sona erdirilmesi, Kürt açılımı gibi “yeni” bir siyaset yapma yolunu açan, fakat aynı zamanda muhafazakâr-geleneksel-milliyetçi bir ruhu taşıyan AKP bu uyum ve hareketin partisi olarak Türkiye’nin en güçlü siyasal hareketi haline geldi. AKP, Türkiye’nin geleneksel iktidar yapısını değiştirdi. Bir bakıma, on senelik bir zaman dilimine yayılmış, iktidarı devlet aktörünün elinden alan, kansız bir “burjuva demokratik devrimi” gerçekleştirdi; Türkiye kapitalizminin kumandasına oturmuş en güçlü yönetici sınıfı inşa etti.
AKP vesilesiyle İslamî hareket ve hareketin öncüleri, en güçlü aktörleri iktidara yürüdüler. İktidara yürüyen bu kesimler iktidarla özdeşleştikçe, gene bütün devrimci hareketlerin yaşadığı tecrübeyi İslamî hareket de yaşadı. “Devrim”, içinden karşı-devrimi ve statükoyu da üretti. “Hareket” sona erdi, “düzen”e dönüştü. Gene bu iktidara yürüyüş içinde eteğindeki geniş ve heterojen toplumsal kesimleri taşıyıcı özelliğini kaybetti. Zaman içinde “asansör”e binenlerle birlikte heterojen yapısı daha da artmış olan hareket artık bugün bütün kitlelerini birlikte ve kimlik vererek taşıma kapasitesini yitirdi.
Hareketin içindeki unsurların hepsi şu veya bu şekilde bir zamanlar “ait” oldukları ortak bir kimliğe gönderme yapıyor olsa da, artık başka dünyalardan konuşuyorlar. En azından, hareketle birlikte “en tepeye” varanlar ile hâlâ alt toplumsal sınıflarda aidiyetleri şekillenenler ve hâlâ “başka bir dünya mümkün” diyenler, birbirilerini apayrı dünyaların insanları olarak görüyor.
Uyum ve direniş
Bugün İslamî hareketin bir “bütün”olarak varlığı sürmüyor. Ancak, İslamî hareketten gelip başka dünyalarla içiçe geçen, değdikleri yerleri değiştiren ve değdikleri yer sayesinde değişen “İslamcılar” var. Devrimci Müslümanlar, anti-kapitalist Müslümanlar, Manhattan’a özenen, beton kuleleri dikerek rantlar elde etmeyi çok iyi beceren ve bunu da “kalkınmacılık” cilası altında çok iyi saklamayı beceren kapitalist müteahhitler, Protestanlaşmış, sekülerleşmiş burjuvalar, Alâdergisiyle giyim ve kuşamlarını şekillendiren kadınlar, tüketimle kendilerini tanımlayan orta sınıflar var ve tabii ki, giderek bir hayal haline gelen “ümmet” fikrini bir kenara bırakıp devletle örtüşerek kavmiyetçiliği şiar edinen milliyetçiler de var…
Bugün İslamî hareket paramparça; farklı parçaların kimisi modern kapitalist dünyaya bir cevap üretirken, kimisi de bu yapıya mükemmel bir uyumun örneğini veriyor. Başka bir deyişle, Müslümanlar ya da Müslüman olmayanlar, herkes artık normal… Uyum da her yerde, direniş de…
Kaynak:http://www.altust.org/2012/10/islamcilik-hareket-duzen-ve-parcalanma/
Yazarlar
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.07.2024
16.04.2024
5.02.2024
12.07.2023
24.01.2023
26.11.2021
2.05.2021
16.04.2021
10.10.2020
9.09.2020