Figen Çalıkuşu

Figen Çalıkuşu
Figen Çalıkuşu
Karar Tüm Yazıları
Vicdan denilen şeyin ‘öbürleri’ için olduğunu unuttuk…
13.04.2025
84

Trump’ın kendi kendine “kurtuluş günü” ilan ettiği günün ertesinde Obama’nın Hamilton Koleji’nde yaptığı konuşmayı dinledim:

“Bu durumu düzeltmek hepimize düşüyor. Birisi gelip sizi kurtarmayacak. Demokrasideki en önemli makam, ‘hayır, bu doğru değil’ diyen sıradan vatandaştır” dedi.

Bizlerin de çekilen acılar karşısında “bu doğru değil dediğimiz” zamanlar oluyor mu?

Vicdan denen o garip duygu her zaman aynı kuvvette “yeter artık” diyor mu?

İşte Mahir Polat örneği, önümüzde. Bin bir çeşit hastalığı ile iki günde bir cezaevinden hastaneye, hastaneden cezaevine, oradan da Adli Tıp’a sevkini üzülerek izledik. Çok ciddi sağlık sorunları olan bir insanı o korkunç cezaevi araçlarıyla oradan oraya dolaştırdılar.

O cezaevi araçları nasıldır bilir misiniz? Bir demir kutunun içinde kelepçeli bir şekilde oturursunuz. Kımıldayamazsınız bile. Kilometrelerce öyle gidersiniz. Her virajda yana devrilir, elleriniz bağlı olduğu için zorlukla doğrulursunuz.

Hasta bir insana bu muameleyi reva gördüler işte.

Tutuklama yerine ölçülü tedbirler varken ve yasanın emri iken, neden en ağır tedbir olan tutuklama tedbirine başvuruldu? Niye günlerce bu işkence çektirildi?

Çünkü çoktandır yaşanan benzer haksız uygulamalara hep birlikte itiraz etmedik… Çünkü bizlerin toplumsal vicdanı kayboldu, haksızlık karşısında isyan eden ortak bir vicdanımız kalmadı.

Çünkü bölündük, parçalara ayrıldık, husumet mahallelerine dönüştük. Vicdanlarımız parça parça mahallelere dağıldı.

Bizler, vicdanları susmuş insanlar olmasaydık, hukukun mağdur ettiği insanlara yalnızca kendi mahallemizin penceresinden bakıyor olmazdık.

Mahir Polat konuşulurken dikkat ediyorum; hemen Balyoz ve Ergenekon davalarında yaşananlar anlatılıyor. Elbette çok acılar yaşandı.

Peki ya Gezi yargılamasından Tayfun Kahraman

Peki ya PKK yargılamalarından Aysel Tuğluk

Peki ya 15 Temmuz yargılamalarından 79 yaşında tekerlekli sandalyede hastalıkları ile bir başına Melek İpek

Peki ya 15 Temmuz yargılamalarından 4. evre pankreas hastası tarih öğretmeni Ramazan Aktaş…Böbrekleri yüzde 30 çalışan zabıt kâtibi Mehmet Parlak… Cezaevine giden kızını artık tanımayan Alzheimer hastası İbrahim Güngör

Seslerini duyuramayan, bilinmeyen, tanınmayan bu ülkenin sıradan insanları… Ve sayamadığım niceleri… Her biri sağlıklı bir ortama muhtaç onlarca insan.

Bir de göz göre göre ölenler var…

28 Şubat yargılamasından 85 yaşındaki Vural Avar, cezaevinde öldü.

15 Temmuz yargılamalarından Şükrü Tuğrul Özşengül…Hâkime “beni hastaneye sevk edin, çok hastayım, cezaevinde ölürüm” dedi. Hâkim “gayet sağlıklı görünüyorsun” dedi neredeyse alaycı bir aldırmazlıkla. Cezaevinde kalp krizinden öldü… Kimseden bir ses çıkmadı.

Ve gözümüzün önünde uçup giden Sümeyra

Bir daha söylüyorum, kimseden ses çıkmadı… Hangi vicdandan söz ediyorsunuz?

Biz bu insanlara sahip çıkmadık…
O “şucu”, o “bucu” dedik.

Her biri insandı aslında… Görmedik, insanı görmeyip insanlıktan söz ettik.

Ne korkunç ki, aynı acıları çekerken, hukuk yerine siyaseti koyuyor ve insanı görmez oluyoruz. Siyaset kurumu bizi bu hale getiriyor. Vicdanlarımızı kurutuyor.

Kendi mahallesinden olmayan çektiği acıları görmezden gelenlerin, daha beteri acı çekmelerini içten içe ya da açıkça isteyenlerin vicdanları kurumuş demektir.

Vicdanı kuruyan, vicdanı olmayan bir insanın fikri olsa, partisi olsa, mahallesi olsa ne olur, olmasa ne olur… Vicdanı olmayanın insanlığı da yoktur ki bir fikri olabilsin.

Siyaset kurumu, hukuku vuruyor, yargıyı araçsallaştırıyor. Bizleri kamplara ayırıyor, aynı çileleri çekerken bile birbirimize karşı kör ve sağır hale getiriyor.

Ancak bizden birinin canı yandığında bağırıyoruz. Ya öbürleri ne olacak? Vicdan denilen şeyin, “öbürleri” için olduğunu unuttuk artık. Kendimizden olanı savunup, bizden olmayanı zevkle ateşe atıyoruz.

Gözümüzün önünde yaşanan hukuk zulümlerinin tümüne hep birlikte “hayır, bu doğru değil” demeyi bilebilseydik eğer, o insanlardan önce kendi vicdanımızı korurduk. Böyle vicdansız olmazdık.

Dertlerimiz aynı… Sırayla herkes aynı acıyı çekiyor.

Sesimizi, sıra bize gelmeden çıkarabilirsek, insanlarımızı, insanlığımızı, vicdanlarımızı kurtarabiliriz.

Tabii vicdanımızı kurtarmak istememiz için bile bir miktar vicdanımızın kalmış olması lazım…

Kaldı mı, artık hiç bilmiyorum.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar