Halil BERKTAY
Bir şey bitti mi, bittiğini bilmek lâzım. Bu, özel yaşamda da böyle, kamusal alanda ve politikada da. Yoksa cılkı çıkıyor. Fazla uzuyor, yozlaşıyor, zıddına dönüşüyor.
Sosyalizmin ve sosyalist solun bittiğinin, teorik tartışmalarımız bir yana, pratikte en güçlü kanıtlarından biri, böyle bir “sol” adına yapılan şeylerin durumu. Ölçek artık daha fazla küçülemez derken habire küçülüyor, mikro-fragmantasyona uğruyor. Örgüt kof bir kabuk; söylem kalıplaşmış; tavırlar formel birer jestten ibaret. Hiçbir şey gerçeklik hissi vermiyor; sloganlar, kampanyalar, eylemler geçmişin soluk kopyalarının soluk kopyaları. Kapitalist modernite için “katı gözüken her şey buharlaşıyor” demişti Marx ve Engels. Şimdi bu söz döndü dolaştı, sosyalizm ve komünizm için de geçerli hale geldi.
En son, “çoğalan TKP’ler sendromu” bunu bir kez daha düşündürüyor. Ek fikir : Neyin, niçin bittiğini görmek için, nasıl başladığına da bakmalıyız.
Bazı sosyalist kavram ve değerler vardı bir zamanlar. Kendi tarihsel dönemi için; belirli koşullar çerçevesinde anlamlı ve geçerliydi. 19. yüzyılın sınıf fark ve ayrıcalıkları o kadar katıydı ki, sınıf ve sınıf mücadelesi nosyonları gerçeğe daha yakın duruyordu. Demokrasi o kadar güdüktü ki, devrim gerçeğe daha yakın duruyordu. Çok-uluslu imparatorluklar o kadar müstebit ve hiyerarşikti ki, ezen - ezilen millet ayırımı çok kolay yapılabiliyor; kendi kaderini tâyin hakkı hem Wilson hem Lenin tarafından adetâ “doğal” bir çözüm gibi, tartışmasız kabul ediliyor; bu hakkı herhangi bir ezilen millet adına kimin kullanacağı noktasında çok sorun çıkmazmış gibi gözüküyordu. 1870’lerin Yeni Emperyalizm dalgası edindiği sömürgeleri öyle amansız bir baskı ve tahakküme uğratıyordu ki, ulusal kurtuluş mücadelelerinin yanında yer almak biricik ahlâki tercih haline geliyordu.
Haklı şiddet, işte bu tarihsel konjonktürün; (a) ham ve sınırlı bir demokrasinin, (b) Çarlık Rusyası gibi zorbalık rejimlerinin ve (c) modern emperyalist ilhakçılığın ürünü ve karşılığıydı. Bu üç koşulun üst üste binmesidir ki, ezilen sınıfların “burjuvazinin diktatörlüğü”ne, ezilen milletlerin eski ve yeni imparatorluklara karşı silâhlı devrim ve/ya kurtuluş mücadelelerine, kamuoyunda ve politik kültürde yer eden bir meşruiyet kazandırdı. Radikalizmin popüler vicdanından teoriye sıçradı.
Bu bir Lenin momentidir, Lenin’de somutlanır. Klasik Marksizmin teorik kurgusu içinde, böyle net bir kavramlaştırma yoktu. Daha önce defalarca yazdığım gibi, Marx kendi zamanında varolan şekliyle demokrasiyi küçümsüyordu ama illâ şiddeti teorize ettiği de pek söylenemez. Daha çok, kısmî gözlem ve önermeleri söz konusuydu; yeni bir topluma gebe eski toplumun “ebe”sinin şiddet (cebir) olduğu yolundaki cümlesi, örneğin, daha çok tarihî bir saptama gibi yorumlanmaya yatkındı. Keza, 1852’de Weydemeyer’e yazdığı ünlü mektupta, yeni olarak söylediğim bundan ibarettir dediği “proletarya diktatörlüğü”nü, aşikâr ki oldukça kısa bir geçiş dönemi olarak düşünüyordu (bunu ahrete kadar uzatanlar, sırasıyla gene Lenin, Stalin ve Mao oldu).
Her halükârda, Lenin’e kadar Marksizmin çok net bir “haklı şiddet” teorisi olmadığı gibi öyle bir pratiği de mevcut değildi. Bir yandan, 1848 devrimlerinin ve Paris Komünü’nün yenilgilerini izleyen kısmî ümitsizlik havası ve diğer yandan, küçük konspirativist grupların illegal çalışma tarzı, şiddete karşı şiddet mantığını doğallaştırılmaya yaradı. Sonra bu mantık Avrupa’nın batısından ortasına, oradan doğusuna deplase oldu ve asıl hayat alanını, Çarlık otokrasisi altında inleyen, geri, günlük hayatı (bizim gibi) şiddet dolu bir toplumda buldu.
Acı ve öfkeden hareketle “haklı şiddet”i zorunlu ve kaçınılmaz göstermenin başını Anarşistler çekti. Lenin, Narodnikleri eleştirdi gerçi. Ama şiddetin kim tarafından, nasıl ve hangi koşullarda uygulanacağı açısından eleştirdi. Yoksa “haklı şiddet” kavramının kendisine itiraz etmedi. Tam tersine; onu alıp “proletarya devrimi ve diktatörlüğü” teorisine iyice monte ederken, demokrasi içinde bir sosyalizm mücadelesi fikrine de kapıyı artık sımsıkı kapadı. Böylece “haklı şiddet” fikrini bir ölçüde kitleselleştirmiş ve teorik taşıyıcılığını dar “bireysel terör” mahfillerinden “işçi sınıfı partisi”nin “çelik çekirdeği”ne aktarmış oldu.
Bir sonraki aşamada bir yer değiştirme daha gerçekleşti. Bu tür “öncü parti”lerin faaliyeti, Rusya’nın bile doğusuna, “Asya, Afrika ve Latin Amerika halklarının devrimci fırtınası”na, emperyalizme karşı ulusal direniş veya kurtuluş mücadelesi veren daha da geri köylü toplumlarına kaydı. “Haklı şiddet” orada kök saldı; İttihatçılardan PKK’ya kadar uzanan çok çeşitli milliyetçi akımların ortak paydasını meydana getirdi.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024