Hilâl KAPLAN

"Kürt baharı" neden olmaz?
12.09.2011
3031

Hak versek de vermesek de şiddete başvurmasına rağmen PKK'ya mesafe koymayıp şartsız destek veren Kürtler için en önemli sebep madun olmalarıydı. Mağdur değil, madun. Madun, sadece hakkı çiğnenen bir mağdur değil; aynı zamanda çiğnenen hakkını aramasının yolu hukukî, siyasî ve toplumsal olarak kapalı olandır. Madun, kendini temsil etmesinin, "dile gelmesinin" imkânı elinden alınmış olandır.

Kürtler, bu topraklarda uzun yıllar madun olarak yaşadılar. "Kürt cumhurbaşkanımız bile oldu" klişesi sizi yanıltmasın. Evet, kökeni Kürt olan cumhurbaşkanımız oldu ama "Kürt olamadı". Misal isteyen, Bayındırlık Bakanı olduğu dönemde "Türkiye'de Kürtler var, ben de Kürdüm" diyen Şerafettin Elçi'nin başına gelenlere bakabilir.

Kürtler, işkence gördüler, evlerinden sürüldüler, dillerinden mahrum edildiler. Mağduriyetleri saymakla bitmez. Ancak mağduriyetleri kadar önemli olan, mağdur edildikleri noktada haklarını arayabilecekleri hiçbir vasıta olmamasıydı. Ne hukukî olarak kendilerini savunabildiler, ne siyasi olarak temsil edilebildiler ne de topluma kendilerini anlatabildiler. Hak arayışının temeli olan bu üç imkândan yoksun bırakıldılar. Askerî mantıkla işleyen hukuk ve siyaset kurumuyla başta medya olmak üzere topluma kendilerini anlatmalarına vesile olabilecek tüm iletişim araçları, Kürtleri tek bir kelimeye indirgediler: "Bölücü". Böylelikle hem Kürtlerin varlığı inkâr edilmiş oldu; hem de onlara uygulanan zulümler yok sayılmış oldu. Zalimin, hakkını arayan Kürt'ü susturması için gerekli olan "sessiz şeytanlar" her yerdeydi... Ve bu yüzden sadece mağdur edilmediler, madun kılındılar.

Ya bugün? Kürtlerin karşısında ne pahasına olursa olsun yok etmeye yeminli, inkârcı bir devlet zihniyeti de yok. Bilakis, ağır aksak, eksik gedik de olsa, "geçmişi telafi-geleceği inşa etme" çabasında olan bir devlet zihniyeti mevcut. Üstelik bu devlet zihniyeti mevcut sistemin yeterli olduğunu da iddia etmiyor; Kürtler dahil olmak üzere herkese "Beraberce düzeltelim" çağrısı yapıyor.

Varlığını Kürt siyasetiyle tanımlayan partiler, Kürtçe propaganda dahil, her şekilde kendilerini ifade edebiliyorlar. Öcalan'ın ev hapsine çıkarılmasından federasyona kadar her tür düşünceyi dile getirilebiliyor. enselerinden tutulup Meclis'ten kovulan değil; ısrarla Meclis'e davet edilen ama gelmeyen Kürt siyasetçiler var. Yani ideal seviyede bir demokrasimiz olmasa da, siyaseten var olmanın önü tartışmasız biçimde açık.

Toplumsal açıdan kaydedilen aşamaysa hantal bürokrasi altında ezilen hukuk ve siyaset kurumuna nispetle oldukça ileride. Bugün, Orta Anadolulu, Türk akrabalarım bile 1980 darbesinden sonra Kürtlere yaşatılanları öğrenince "O dönem devlet düşmanı olmamaları mümkün değilmiş" diyebiliyorlarsa, bir zamanların "Anadolu'dan Görünüm" seviyesinden fersah fersah ileri bir noktada olduğumuz aşikâr demektir.

"Arap baharı" diye anılan süreç, kendilerini madun kılan rejimlerin yıkılması için verilen halk mücadelelerinin toplamına tekabül ediyor. Hâlâ "90'ların Türkiyesi"nde yaşıyor olsaydık, "Kürt baharı" da bu sürecin bir ayağı olabilirdi. Fakat Kürtler artık madun değil, mağdur olduklarının farkında olduğundan Türkiye'de bir "Kürt baharı" olmayacak. Zulmünün "devrimci halk savaşı"na yol açacağını sananlara duyurulur.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar