Markar ESAYAN

Beyaz Türklerin Balkan Savaşı sendromu
20.08.2014
1764

 Yeni Türkiye'nin ciddi bir proje ve hedef olduğu söyleniyor. Ben de bu fikre katılıyorum. O zaman biraz daha Yeni Türkiye üzerine kafa yormakta fayda var. Ortaya yeni bir proje koyanlar veya devrim yaptığını iddia edenler, geçmişle hiçbir bağlarının olmadığını, eskiden bağımsız, tamamen yeni bir şey önerdiklerini iddia etmeye pek heveslidirler. Tabii anlaşılabilir bir nedene dayanır bu. Eski ile aranıza radikal farklar koymazsanız, bu farklar özellikle eskinin toplumun canını acıtan yönlerine tekabül etmiyorsa, insanlar neden sizi tercih etsinler ki? İnsanlar geçişin maliyetini neden göze alsınlar ki?

2003'ten sonra yaşanan reformlara kadar insanlar 80 yıl boyunca kötü bir devlet aklının kendi üzerlerindeki pratiklerini sindire sindire tanıdılar, deneyimlediler. Aslında sadece AK Parti ve MHP tabanı değil, CHP'li vatandaşlarımız da pekala biliyorlar ki, eski Türkiye pek de matah bir yer değildi. Tuzu kuru ve kemalist iktidarın yarattığı dar bir elit çevre dışında bir yüzyıl potansiyelin çok altında bir hayat kalitesi ile geçti.

Dolayısıyla, son 12-13 yılda ortaya çıkan tepki (kutuplaşma) bu müsbet gelişmelere olmaktan çok, bunları kimin yaptığı ile ilgili. Birinci cumhuriyet her şeyden evvel bir kimlik hareketiydi. Bu mantıklıydı çünkü kurucu baba-lar, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünü dindar ve gelenekçi kimliğe bağlamışlardı. O dönemde İslamcı ve gayrımüslim aydınlar da bu konu üzerinde kafa yoruyorlardı ve hatalardan ders çıkararak yola devam etmenin çarelerini düşünüyorlardı. Ama dönem çok travmatikti ve ılımlı geçişlerin pek şansı yoktu.

Bunun üzerine Mustafa Kemal, İttihatçılıktan pek farkı olmayan bir ruh haliyle redd-i mirasa girişti. Geleneksel ve dinsel kimlik tasfiye edilmeye çalışıldı, bunda kısmen başarılı da olundu. Totaliter laiklik olarak önerdikleri aslında İslam'ın tasfiyesiydi. Bu amaçla inkılâplar radikalleştikçe İslamofobiye dönüştü ve toplumu ikiye ayırdı.

Sömürgeciler bir ülkeyi işgal ettiklerinde kendilerine yakın bir yerli grubu devşirir ve ülkeyi bu işgücü üzerinden yönetirler. Her sömürgede bu ikili yapıyı görürsünüz. İktidara yakın ve genellikle bürokraside kullanılan bu kesim büyük toplumdan ayrılarak özelleşir. Bu kesime imtiyazların aktarılması büyük toplum ile seçkin azınlık arasındaki gerilimi arttırır. Sonra birgün hegemon güç, Ruanda veya Irak'ta olduğu gibi aniden çekilir ve kardeş kavgası yaşanır.

Türkiye yarı sömürge olduğu için, etkilerin yıkıcılığı da yarı oranda az oldu. Bu bir şans. Üstelik kemalistler kimlik olarak dindar kimlik yerine Türkçü kimliği koydular ve bu dindarların Türklük üzerinden sınıf atlama kapılarını da açık tuttu. Osmanlı'da İslam üzerinden Millet-i Hakime olanlara, bu kez de Türklük üzerinden aynı imtiyaz tanınmıştı. Önce azınlık mallarının, sonra da devletin yağmaya açılması, memuriyetin veya gecekondulaşmanın teşviki vs. bu manada suç ortaklığına teşvikti ve asgari koşul Türkçü olmaktı. Kuran-ı Kerim veya Veda Hutbesi'ni okuduktan sonra, nasıl olabildiğine hayret ettiğim şey böyle gerçekleşti: Sünni Türkler hem Müslüman hem de Türkçü olabiliyorlardı.

Ama en nihayetinde bu dindarları tatmin eden bir durum olmadı. Türklük şemsiyesi ahlaksız bir teklifi, özgün İslamı terk çağrısı içeriyordu ve Kürtler zaten bu şemsiyenin dışındaydı. Hem Müslüman, hem de vatandaş olmanın önü tıkanmış, Milli Görüş hareketi ile siyasileşen merkeze yürüme denemesi de 28 Şubat'ta son kayaya çarpmıştı.

Ama, kemalist batıcılığı alıp kabullenen, bu kabullenişin de imtiyazlarını yaşayan dörtte birlik bir kesim oluştu. Bu kesim, kullandıkları imtiyazların imtiyaz olduğunu bile fark edemeyecek kadar durumu normal karşıladılar ve hala da öyle. O nedenle son 12 yılın reformları, onların cebinden çıkıp dindarlara, Kürtlere, gayrımüslimlere giden bir hak gaspı gibi. Üstelik bunu yapan da dindar bir parti ve onun başarılı lideri Erdoğan. Ama onlara dindarların tembel, dinle kafaları uyuşmuş, geri insanlar oldukları söylenmişti.

İşte Yeni Türkiye'nin kodları bu ortak hikayemizde yatıyor. Yargı ve bürokrasi makinesi hala eski Türkiye zihniyeti ile çalışıyor ve halka ait değil. AK Parti dahil eski Türkiye'den yapısal ve zihinsel olarak kopma şansının eşiğindeyiz. Buna AK Parti ile Kürtlerin yakın olacağı açık. Çünkü onlar bir kimlik sorunu yaşamıyorlar. Türkçülüğü ve Kürtçülüğü aştıkça önleri açıldığı gibi, zaten temelde onların bağlandığı asıl kimlik bunlar değil, İslam'dı. Sadece 80 yıl öncesini hatırlayıp, bu hafızaya günün demokratik değerlerini eklemeleri yeterli oluyor.

İşte burada karşımıza çıkan Beyaz Türklerin kimlik bunalımı oluyor. Temelinde kendi kendinden nefret ve laiklik olduğunu zannetikleri İslamofobiye bağlanmış sahte bir kimliğin çöktüğünü hissediyorlar. Totaliter laikler inşaya etkili şekilde katılan bir siyasi harekete sahip değiller ve CHP onlara büyük bir dert. Denebilir ki Beyaz Türkler Balkan Savaşı sendromunu bir kez daha yaşıyorlar. Ülkelerinden kovuluyor, evlerinden atılıyorlar. Bu durumda radikalliğin artması, Sözcü'nün çok satması, CHP'nin yumuşak bulunması şaşırtıcı olmamalı.

Yeni Türkiye projesinin hızlı ve başarılı şekilde gerçekleşmesi için bu en büyük sorun karşısında kapsamlı bir telafi stratejisi geliştirilmeli. Ortadoğu'nun karışması, paralel yapının darbeye kalkışması şansızlık oldu. Muhtemelen muhalefet ve yargı vesayeti de önümüzdeki dönem gerginliği arttırmaya devam edecekler. Bu iktidarın da oylarını konsolide etmesi için en ucuz kaynak anlamına geliyor. En ciddi handikapımız sanırım bu.

Yeni Türkiye, içtihatlar üzerinden kurulacak. Eski Türkiye'nin içinde kalarak yeni kurulmaz. O yüzden önce deneyip, sonra hukukunu yaratacağız.

Acaba bu süreçlere beyaz Türkleri nasıl katabiliriz?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar