Mehmet Ata UÇUM
POLİTİK HUKUK-2
Türkiye’yi üstenci ve seçkinci bir tarzda ele alan bazı çevreler, Batı toplumlarıyla karşılaştırma yaptıklarında Türkiye toplumunu yetersizlikle tarif ederler. Hattâ objektif değerlendirme yapan kimi çevreler de Türkiye toplumunun formasyonel/davranışsal bilgi eksikliğine dikkat çekerler. Genel olarak bu tespitlere ilişkin çeşitli zeminlerde tartışma yapılabilirse de, konu siyaset alanı ve toplumun siyasi davranışı olduğunda, bunların son derece haksız tespitler olduğunu düşünüyorum.
Batı Avrupa’ya bakıldığında, İkinci Dünya Savaşından sonra siyasal sistem açısından toplumsal meşruiyete ilişkin bir mutabakat sağlandı. Klasik demokrasinin temel ilkesi olan milli irade, egemenlik açısından esas kabul edildi. Siyasi rekabet, milli irade esasına göre ve kriz çıktığında milli iradeye başvurma şartıyla, meşru bir mücadele olarak kabul edildi.
Elbette Batı Avrupa klasik demokrasisi, hem siyasal hem de hukuk açısından yetersizlikler taşıyor. Bununla birlikte, egemenlik ilkesine ilişkin olarak milli iradede sağlanan mutabakat, siyasi egemenlik krizlerini ortadan kaldırdı.
Oysa Türkiye’ye bakıldığında, siyasi egemenlik ilkesi konusunda milli irade üzerinden mutabakat sağlanmamış oluşu, temel problemdir. Türkiye’yi yönetenler, kurtuluş felsefesinden kuruluş felsefesine geçtiğinde egemenliğin ilkesel formu olarak bürokratik kurumsal yapıyı seçti. Bu seçim, milli iradeye karşı olan bir egemenlik anlayışını, yani bürokratik kurumsal egemenliği ortaya çıkardı. Bu yapı, bütün dünyada belki bu kadar berrak olarak sadece ülkemizde gözlenen, adına nötr-kurumsal faşizm dediğimiz, toplum düşmanı bir siyasal sistem üretti. Bu nedenle ülkemizde kadro hareketleri hiçbir yerde olmadığı kadar etkili siyasi aktörlere dönüştü. Ve yine bu nedenle Türkiye’nin kuruluş sonrası siyasal egemenlik savaşı, toplumsal egemenlik ile kurumsal egemenlik arasında bir savaş olarak gelişti. Bu konunun detaylarını ayrı bir yazıda ele alırız.
Bürokratik kurumsal yapı, milli iradeyi esas alan değil, milli iradeyi belirlemeye çalışan bir ideolojik kodla hareket etti. Bunun Türkiye toplumu açısından yarattığı en önemli sonuç, toplumun siyasal sistemle ilişkisinde çok-yönlü bir davranış kültürü geliştirmesi oldu. Toplum, kendi hayatını kolaylaştırmak için siyasal sistemle uyumlu bir ilişki görüntüsü vermek istediğinde bunu yaptı, ama arka planda kendi doğal ve nesnel gelişimini yaşadı. Bu süreçte, Türkiye toplumu “oy” enstrümanını çok etkili bir biçimde kullandı. Yeri geldiğinde hamle yapmak, yeri geldiğinde geri çekilmek için “oy”a başvurdu. Çünkü kendini korumak veya sistemi değiştirmek için “oy”dan başka bir imkânı yoktu. Bu nedenle, Türkiye toplumu “oy” enstrümanını dünyada en etkili kullanan toplumlardan birine dönüştü.
Örneğin, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı desteklerken çok büyük bir hamle yaptı. Ancak bürokratik kurumsal egemenlik TCF’yi tasfiye ederken geri çekildi. Serbest Fırka denemesinde yeni bir hamle yaptı. Halkın yönelimini gören bürokratik kurumsal yapı, bu girişimi de engelledi. Çok partili sisteme geçildiğinin hemen ertesinde bu toplum “Yeter, söz milletin” diyen Demokrat Parti sürecine büyük bir destek verdi. 1960 darbesinden sonra Demokrat Parti çizgisini sürdüren Adalet Partisi’ni güçlü bir biçimde hükümet yaptı. Ancak Adalet Partisi’nin halkın talepleri doğrultusunda siyaset yapma becerisini zayıf gören bu toplum, Ecevit üzerinden bir değişim hamlesi yaptı. Eksik kalan bu hamlenin 12 Eylül darbesiyle kesilmesinden sonra, önce darbecileri gönderecek anayasa referandumuna “evet!” dedi; hemen üç ay sonra darbecilerin kefil olduğu partiyi (MDP) sandığa gömdü. Özal’lı Anavatan Partisi’ni hükümet yaptı.
Zaman içinde bürokratik kurumsal egemenliğin saldırılarını gören ve 28 Şubat darbesini yaşayan bu halk, 2002 yılında Ak Parti’yi denemeye karar verdi. Bu deneme, halk bakımından değişim için son derece etkili oldu. Halk da denemeyi istikrarlı bir tercihe dönüştürdü.
Ak Parti’nin 13 yıllık hükümet pratiğinde yaptığı değişimlere her aşamada destek veren Türkiye toplumu, son dönemindeki kibirli ve değişim sınırına gelmiş siyaset dilini cezalandırmak için 7 Haziran seçimlerinde Ak Parti’ye güçlü bir mesaj verdi. Bu mesajı, doğru algılayan ve tercüme eden Erdoğan’ın stratejik yaklaşımıyla, 1 Kasım’da hem istikrar hem değişim açısından Ak Parti’yi yine demokrasinin merkez aktörü haline getirdi. Erdoğan’ın merkez ve makro siyasetteki lider rolünü ise bir kez daha teyit etti.
Bu kısa tarihî gezintinin gösterdiği şudur ki, Türkiye toplumu sorun çözme becerisi bakımından ve çözüm yönteminde “oy” enstrümanını etkili kullanmak açısından dünya seviyesinde en başarılı toplumlardan biridir. Konu sadece seçimlere katılım oranının yüksekliğiyle ilgili bir nicelik meselesi değil. Örneğin Batı demokrasileri içinde yer alan Avustralya, Belçika ve Lüksemburg’da seçimlere katılım oranları Türkiye’den yüksek. Bu ülkelerde seçime katılmanın zorunlu tutulması bir etken olarak ileri sürülebilir. Ancak, İzlanda, Avusturya ve İsveç’te bir zorunluluk olmamasına rağmen katılım oranı Türkiye seviyesinde gerçekleşiyor. Ama yine de Türkiye toplumu bu ülkeler seçmenine kıyasla siyasi iktidar üzerinde daha etkili. Çünkü klasik demokrasilerde seçmen oy kullanmayı temsilcisini yetkilendirme/görevlendirme seviyesinde kabul ederken, bizdeki seçmen oy vermeyi egemenlik kullanmak, milli iradenin kurumsal egemenliğe karşı savaşında başarı elde etmek olarak görüyor. Oy üzerinden yetkilendirme ile egemenlik kullanma arasındaki fark, Türkiye toplumunu siyasal iktidar üzerinde etkili olmak açısından Batı toplumlarına göre daha başarılı kılıyor.
Bu bağlamda değerlendirildiğinde, Türkiye toplumunun siyasal bilinci, toplumsal bilgisinden bağımsız olarak son derece gelişkin ve sofistikedir. Çünkü toplumsal bilgi tek başına sorun çözme becerisi sağlamaz. Batı toplumları, Batı kaynaklı toplumsal bilgi açısından çok daha kapsamlı bir kavrayışa sahip olabilir. Ancak onların bu kavrayışı, sorun çözme becerisi bakımından güçlü toplumsal/siyasal bilinç seviyelerine denk düşmeyebilir. Oysa Türkiye toplumu, Batı’nın toplumsal bilgisi açısından yetersiz kabul edilse bile, sorun çözme becerisi bakımından toplumsal/siyasal bilinci küresel seviyede en üst toplumlardan biri sayılabilir. Ayrıca Türkiye toplumunun, kalıcı ve güçlü orta sınıflaşmayla birlikte, bilgi talebinin hızla geliştiğini ve bilgi eksiğini kapatmak için büyük çaba içine girdiğini de not düşmek gerek.
Sonuç olarak, 1 Kasım seçimlerini Türkiye toplumunun sorun çözme becerisi bağlamında değerlendirmek ve Türkiye toplumunun siyasal bilincini sorun çözme becerisi üzerinden anlamak önemlidir. Aksi durumda, bu sonucu hiçbir kabul edilmiş kavramsal yaklaşım ve klasik demokrasi kodu açıklayamaz.
Türkiye toplumu, sadece Türkiye’nin içinde bulunduğu durum açısından değil, hem bölgesel hem küresel seviyede toplum ve siyaset ilişkisi konusunda, ayrıca 21. yüzyılın siyasal sistem ihtiyacı konusunda pozitif bir arayış içerisinde olduğunu gösterdi. 1 Kasım seçim sonuçları da içinde olmak üzere Türkiye toplumunun kuruluştan bu yana oy-siyasal sistem ilişkisinde oluşturduğu birikim, Türkiye’nin yeniden yapılanması ve dünya çapında örnek bir siyasal pratik oluşturulması açısından derslerle dolu. Bunu anlamak ve buna uygun bir vizyon geliştirmek, küresel seviyede siyasal pratikler oluşturmaya yardımcı olabilir; hattâ tek yol budur diyebiliriz.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.12.2024
14.02.2016
3.02.2016
28.01.2016
20.01.2016
13.01.2016
8.02.2016
30.12.2015
23.12.2015
20.12.2015