Murat Sevinç
AKP ülkeyi 19 yıldır yönetiyor. Cumhuriyet tarihinin yaklaşık beşte birinde, bir parti ve asıl olarak bir kişi tarafından yönetildik. Aynı partinin ve aynı insanın sesini duyduk, neredeyse her Allah’ın günü. Aynı partinin ve aynı insanın hayata, topluma, siyasete, sanata, özel-kamusal yaşama ve akla gelebilecek her konuya ilişkin düşüncelerini dinledik, her gün, çoğu zaman günde iki kez.
Herhangi bir demokratik sistemde karşılaşılması pek mümkün olmayan bir durum bu. ABD’de ekonomik kriz ve savaş yıllarının zorlukları nedeniyle Roosevelt dört kez (1932-45) seçilmişti (dördüncünde süreyi tamamlayamadı) gerçi, ancak bir daha olmasın diye hemen anayasa değişikliği yapıp seçilme hakkını iki ile sınırladılar. Yine olağanüstü koşulların ürünü De Gaulle (1958-69) ve İngiltere bakımından ayrıksı sayılabilecek Thatcher (1979-90) ilk akla gelen isimler olabilir. Türkiye’de çok partili yaşamda Süleyman Demirel başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı süreleri itibariyle yıllarca gündemde ve yönetimde kalabildi, ancak bu denli uzun ‘kesintisiz’ iktidar bizim için bir ilk.
Kuşkusuz böyle bir tahmin yapmak doğru ve mümkün olmasa da, AKP yerine bir başka parti 19 yıl ‘kesintisiz’ iktidar olsaydı yine benzer bir yere gelinebilir miydi, belki de. İktidar oldukları gün doğan çocuklar şimdi üniversite öğrencisi. Daha önce de yazmıştım, Thomas Jefferson her ’19’ yılda bir (kuşak, yani ‘çoğunluk’ değiştiği için) anayasanın yeniden yazılması gerektiğini savunmuştu. Kuşağın değiştiği, çok uzun bir süre 19 yıl.
AKP gökten zembille inmediği gibi, geçmiş 19 yılı tek başına da geçirmedi. Karşısında bir ‘muhalefet’ ve milyonlarca muhalif yurttaş vardı. Siyasetçi olanıyla ve olmayanıyla. Muhalefet son belediye seçimindeki kayda değer başarısı bir yana, girdiği tüm seçimleri kaybetti.
Kaybetmenin türlü gerekçeleri olabilir, sayısız haklı ya da anlamsız mazeret bulunabilir; ancak hiç biri, bir parti ve kişinin 19 yıldır milyonlarca seçmenden oy aldığı gerçeğini değiştirmiyor. Her şeyimiz tel tel dökülüyorken, kriz saklanamayacak haldeyken ve ‘salgın‘ maddi manevi tüm eşitsizlikleri böylesine görünür hale getirmişken dahi, azımsanmayacak bir toplumsal desteği var iktidarın. Araştırma sonuçlarına bakılırsa, iktidarın azalan oyu muhalefete eklenmekten çok ‘kararsızları’ artırıyor gibi. Somut gerçek bu.
‘Oy verme eğilimi’ son derece karmaşık bir konu. Yurttaşı bir partiye oy vermeye yönelten çok sayıda ve bir çırpıda anlaşılması kolay olmayan gerekçe var. Bazen akılcı bazen fazlasıyla duygusal davranabilir bir seçmen. İnancı, etnik kökeni, ekonomik düzeyi, eğitimi, yaşı, cinsiyeti, işi, sosyal-kültürel konumu vs… Dolayısıyla ‘seçmene’ hitap ve milyonlarca insanı belli program ve kişiler çevresinde ikna etmek kolay değil. Hele ki Türkiye gibi, yurttaşın ne siyasete (ve siyasetçiye) ne de birbirine güven duyduğu bir ülkede, iyice zor. Milyonlarca ‘farklı’ insana bir yandan güven telkin edip diğer yandan umut vermek, anlamlı vaatler sunmak ve bunları siyasal ilkelerden fazlaca ödün vermeden başarmak..
Söz konusu karmaşık ilişki ağı içinde siyasetin yönü, yalnızca siyasi partiler ve profesyonel/örgütlü siyasetçiler değil, toplumun örgütlü ve örgütsüz farklı kesimlerince belirleniyor. Özellikle Bilişim Devrimi ardından kaçınılmaz biçimde değişmeye başlayan ‘temsil’ ilişkisi, bu ‘belirlemenin’ yollarını ve etkisini giderek artıracak. Günümüzde, çoğu (sevilen ya da sevilmeyen) kamusal figürün yurttaş üzerindeki etkisi (olumlu ya da olumsuz), muhtemelen çoğu milletvekilinden ve hatta parti yöneticisinden daha fazla. Kuşkusuz buradaki ‘etki‘ sözcüğü ile Türkiye’de (ve her yerde) teknolojiye ulaşma ve yararlanma olanakları arasında doğrudan bir ilişki olduğunu ihmal etmemek gerek.
Hal böyleyken, siyaset yalnızca siyasetçilerin değil, yurttaşın da çeşitli düzeyde ve yollarla belirlediği, etkileyebildiği bir toplumsal faaliyet artık. Bundan böyle, özellikle sosyal medyanın gücünü görmezden gelerek siyaset yapmak mümkün değil. Ayrıca teknoloji, ortalama yurttaşı her ‘karara’ ortak etme imkanı veriyor. Bu imkanın, siyasetin olağan ilkesine dönüşmesi için çok uzun yıllar beklememiz gerekmeyecek bana kalırsa.
Fakat ‘değişim’ denilen olgu, tarihin hiçbir devrinde ve hiçbir yerde, herkesi aynı anda içine alıp eşzamanlı sonuçlar vermedi. 2021 Türkiye’sinde bir kesim 21. yüzyılın tüm imkanlarına sahipken, kalabalıkça bir yurttaş kesimi henüz 20. yüzyılın son çeyreğinin sunduğu fırsatlara kavuşmaya çalışıyor. Biri uçağa atlayıp aşı olmaya ABD’ye giderken, diğerinin çocuğu henüz bilgisayar yüzü görmemiş. Türkiye ‘uçurumlar’ ülkesi. Bir şehrin, yan yana iki semtinin mahalleleri arasında dahi bir benzerlik olmayabiliyor.
Bu nedenle her yorumda, her tepkide, her öfkede, her serzenişte ve her umutsuzluk anında; ‘toplumsal bir varlık’ olan insanın, önceden belirlenmiş ‘toplumsal koşulların’ ürünü olduğu gerçeğini bir kez daha hatırlamakta yarar var. İçinde yetiştiğimiz koşullarda öğreniyoruz neyi sevip sevmememiz gerektiğini, ahlaklı olanı ve olmayanı, doğru ve yanlışı.
Karadeniz’in bir yerinde doğanın yok edilmesine karşı çıkan ahaliye, “Oy vermeseydiniz, oh olsun” ifadesiyle tepki gösterenler, ne demiş oluyor? Neye oh olsun, ağaca, kuşa böceğe mi? Ağacı korumaya çalışan yaşlı köylü kadına mı? Neden iktidara oy verdi bu insanlar peki? Soruyu şöyle soralım dilerseniz: Muhalefet neden hiç oy alamadı o köylüden? Eğer haklıysa, neden anlatamadı derdini? O ahali, kendi köyü dışında darmadağın edilmiş ülkesine ve insanına duyarsızsa, gerekçesi nedir? Memlekette olup biteni nereden öğreniyor, hangi kaynaklardan, hangi basından, hangi kanaat önderlerinden, hangi siyasetçilerden? Bugüne dek hangi siyaset esnafının, hangi bürokratın faydası olmuş o dereye, ağaca, toprakta çalışana?
Hangi tavır daha iyi bir gelecek vadediyor; “Oh olsun” kolaycılığı mı, yoksa itiraz edip hayatına sahip çıkan her kim olursa olsun kıymetini bilmek, o köylünün ve ağacın yanında durmak mı? Salyasını memleketin her karışına akıtmaya kararlı sermayedarın işini kolaylaştıracak olan nedir?
Çok açıdan, pek talihli bir halk sayılmayız. Örneğin otuz yıl önce Mehmet Ağar ve yeraltı dünyası isimleri gündemdeydi, bugün de öyle! Diğer yandan, hiçbir şey sabit de değil; koşullar, beğeniler, istekler, imkanlar, dünyayla kurulan ilişki değişiyor. Belli ki siyasal eğilimler ve kamplar arasındaki ilişki de dönüşüyor, ancak kolay ve hızlı değil.
İnsanın, yaşamını altüst eden bir iktidara ve destekçilerine öfke duyması anlaşılabilir tabii, hepimiz insanız nihayetinde ve görüp işittiklerimize tahammül etmek bazen mümkün olmuyor hakikaten. Ayrıca kötülüğü, bile isteye, tadını çıkararak yapan ve destekleyenlerin sayısının az olmadığı da belli. Ancak partiler ile seçmenlerini ayrı ele alma zorunluluğu bir yana; her felakette muhalif bir kesimin usanmadan “Oy vermeselerdi, oh olsun” diyerek tepki göstermesi, söz konusu eşitsizlikleri olağanlaştırıp çoğaltan bir kibir ve anlayışsızlık barındırıyor. “Neden oy verdiler” ve “Neden biz alamadık” soruları daha anlamlı. Bir de, kesin olan bir şey var, ağacını koruyan insana “Oh olsun” diyenin partisine, oy verilmez!
Aptal insan pek azdır muhtemelen ve bir partisi olduğunu hiç zannetmiyorum! Anlamayan insan, düşüncesiz insan… Doğru dürüst anlatılırsa, herkes anlayabilir. Üzerinde durmaya değer bir düşünceniz varsa, herkes dinleyip düşünebilir. Her insan kendisine insan gibi davranılmasını ister, konuşmak ister, sesi duyulsun ister, ciddiye alınmak ister. Eğer fırsat verilirse, her yurttaş yönetime katılmayı ve hesap sormayı da ister.
Koskoca bir tarihin ve toplumsal koşulların yükünü, iktidara oy vermiş ve şimdi dağını taşını korumaya çalışan köylünün omuzlarına yüklemenin, siyaseti seçim sandığına indirgemenin ve hiçbir hesabı ödemeyip mütemadiyen ‘hesap soran’ kibriyle hareket etmenin, ne o köylüye, ne o dereye, ne bize, ne çoluk çocuğumuza hayrı var…
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.09.2025
9.09.2025
4.09.2025
17.08.2025
14.08.2025
8.08.2025
1.08.2025
24.07.2025
7.07.2025
4.06.2025