Melih ALTINOK
Ari Folman’ın Beşir’le Vals (Waltz with Bashir/2008) isimli filmini 4-5 yıl önce izlediğimde de sarsıldığımı hatırlıyorum. Ancak o zaman beni etkileyen daha çok filmin politik söylemleriydi.
Film, benim için, 1982’de İsrail’in organize ettiği Falanjistlerin, liderleri Beşir Cemayel’in öldürülmesini bahane edip, Batı Lübnan’daki Sabra ve Şatilla mülteci kamplarında binlerce Filistinliyi katletmesinin hikâyesiydi. O kadar. İsrailli bir yönetmenin elinden çıkan bu özeleştiri, antimilitarist tavrımı tahkim etmişti. Ve belki bu tutumla çelişkili şekilde, İsrail devletine karşı verilen savaşın rayından çıkan “operasyonları” kafamda daha da meşrulaştırmıştı.
Filme geçen gün bir sinema kanalında denk geldiğim. Vahşet yine içimi yaktı. Animasyonun ayrıntılı arka planlarında “yaşayanların” çaresizliğini hissettim. Ama bu kez baskın gelen duygular daha kişiseldi. Ve belki de böylece, yönetmenin filmiyle benim anlam dünyam arasındaki mesafe ilk izlememe göre daha da kısalmıştı. Çünkü her sanat eseri gibi bu filmde, Yönetmen Folman’ın kişisel meselesiydi.
Sabra ve Şatilla Katliamlarının yaşandığı dönemde, İsrail Ordusunda görevli 19 yaşında bir asker olan Folman, yıllar sonra o dönem beraber askerlik yaptığı bir arkadaşıyla sohbet ederken “unuttuklarını” fark etmişti.
Ancak kuşkusuz “bilmek sorumluluk yüklüyordu” ve artık geriye dönüş yoktu. Folman, hafızasını geri getirmek için arkadaşının tavsiyesiyle, o dönem operasyonlara birlikte katıldığı askerlerle konuşmaya başlamıştı. Animasyon film, işte Folman’ın çoraklaşmış hafızasını yeşerttiği anıların bir bütünüydü.
Folman da hepsinde “oradaydı” işte. Elinde roket atarla karşılarına çıkan Filistinli çocuğun bedenine doldurdukları yüzlerce mermiden biri muhtemelen onun silahından çıkmıştı. Beyrut Havalimanı’ndan çıkıp Şatilla katliamına giden yolu arşınlarken yedikleri pusuda “o bol mermili çılgın valse” eşlik etmişti…
Evet, bu hafıza kaybı aslında ona beyninin yaşamayı “armağan” ettiği bir savunma mekanizmasıydı. Öyle ya, küçük bir çocuğun öldürülmesine ortak olduğunu her gün hatırlayarak yataktan çıkmaya kaç sabah katlanabilirdi ki insan; unutmak mecburiydi.
Folman da hafızasının bu muazzam unutma başarısı karşısındaki şaşkınlığıyla tanışıyordu. Öznesi olduğu cinayetleri hatırlayamamasının nasıl mümkün olduğunu sorduğu bir profesör şunları söylüyordu:
“Biz buna disosyasyon diyoruz. Bir insanın olayın içinde olmasına rağmen kendini dışında hissetmesi. Bir keresinde 1983’de genç bir fotografçı ziyaretime gelmişti. Ona bu ağır savaşı nasıl atlattın dedim. O da bana savaşa bir günlük uzun bir yolculuk gibi baktım demişti. Kendine gördüklerinin ne harika sahneler olduğunu söyleyip durmuş. Ateş edenler, patlayan bombalar… Her şeye hayali bir kameranın arkasından bakmış…”
Peki, siz yaşamak için neleri unuttuğunuzu hiç sordunuz mu kendinize? Bugün değilse yarın mutlaka hatırlayacaksınız da... Tıpkı Folman’ın harika filminin afişindeki motto gibi; “Biz geçmişi unutabiliriz ama geçmiş bizi unutmaz!”
Ve hatırlamaya katlanmak için yazıyoruz
Bilmiyorum belki yıllar sonra Beşir’le Vals’i “bu gözle” izlememin nedeni, ölümü vesilesiyle bir kez daha romanlarının kapaklarını aralayıp altını çizdiğim yerleri okuduğum Marquez’dir. Çünkü gün geçtikçe her anını daha çok hissettiğim yaşamımın, geçmişte üzerinde pek de durmadığım zamanlarına karşı hasis davranıyorum. Ve sevdiğim romancıların, sinemacıların da bu meseleye kafa yoranlar olduğunu görüyorum.
Folman ruhsal bütünlüğü koruyup yaşamak için unuttuklarıyla yüzleşmeye cesaret edebildiği için Beşir’le Vals’i çekiyor mesela.
Orhan Pamuk “Kara Kitap’ı”, “Cevdet Bey ve Oğulları’”nı, “Öteki Renkler”i yazıyor. Hatta zaman zaman işi kişisel hafızasının ötesine taşıyıp geçmiş kuşakların anılarının dehlizlerine giriyor. Ortaya “Benim Adım Kırmızı” çıkıyor.
Bizi “Yüzyıllık Yalnızlık”la çıkardığı büyülü serüvenin öyküsünü bile deşen Marquez, “Anlatmak için Yaşamak”ı yazıyor. Hayatın son demlerinde daha iyi fark edilen hafızanın unutma beceresinin büyüsünü, işlevselliğini “hayatın zaferi” diye tanımlıyor.
Ama telaşa mahal yok. Hafıza öyle kusursuz bir mekanizma ki, zamanı gelince “lazım” olan şeyleri mutlaka gözünün önüne koyacak kadar da “vicdanlı”.
Tıpkı Marquez’in de “hatırlayarak” hakkını teslim ettiği Cicero’nun dediği gibi:
“Hazinesini nereye gizlediğini unutan hiçbir ihtiyar yoktur.”
Yazarlar
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
2.06.2022
17.05.2021
11.05.2019
10.05.2019
6.05.2019
1.05.2019
29.04.2019
22.04.2019
17.04.2019
8.02.2019