Ali BAYRAMOĞLU
Erdoğan kendisiyle baş başa kaldığında, en samimi haliyle seçim sonuçlarını nasıl değerlendirmiştir?
Kamuoyu önünde seçimlerden başarıyla çıktığını iddia ediyor. Siyasi lider olarak kitlesinin ve partisinin moral çıtasını yüksek tutmak istemesi doğaldır. Ancak rakamların anlattığını Erdoğan’ın görmemesi hiç mümkün olabilir mi?
Karadeniz ve İç Anadolu’ya doğru coğrafi daralma, Ankara, İstanbul, Antalya gibi büyük şehirlerin kaybedilmesi, MHP’ye kaptırılan oylar, bir grup muhafazakar seçmenin sandığa gitmemesi, AK Parti’nin oylarının yüzde 37-38’e gerilemesi tüm çıplaklığıyla ortada. Her şey AK Parti’nin moral üstünlüğü kaybetmesine, inişe geçmesine, başarısızlıkla karşılaşmasına, siyasi kaybına işaret ediyor.
Erdoğan’ın bu durumun ziyadesiyle farkında olduğu muhakkaktır.
Bunun yanında cumhurbaşkanı itiraz dalgasının büyüme kanallarını görecek güçlü siyasi sezgilere de sahiptir. Bu dalganın niteliğini, kendi oy kitlesine sirayet etmesini, özellikle İmamoğlu gibi bir siyasi aktörün bu açıdan simgelediklerini hissettiğinden şüphe duyulmaz. İnsana değen, sokağa inen bir siyasetçinin, özgüvenli bir gelişin, toplumun değerleriyle kavgalı olmayan ortalama Türkiyeli tutumunun, adaleti temsil etme ve sahicilik hasletinin gücünü en iyi Erdoğan bilir. “İmamoğlu değil CHP adayı”, “CHP’li İmamoğlu denmeli” konusundaki ısrarı ve teşkilatına verdiği bu bağlantıyı işleme talimatı bile “tehlikenin farkında olduğunu” gösterir.
Bunların farkında olmasa, bir kaç gün önce Abdülkadir Selvi’nin köşesinde yer alan, İstanbul AK Parti ilçe ve belediye başkanlarına yönelttiği üç soruyu aşağıda olduğu gibi formüle etmezdi:
“1. 24 Haziran seçimlerinde ne kadar oy aldık? 2- 31 Mart seçimlerinde oyumuz ne oldu? 3- Sence aradaki fark neden kaynaklanıyor? ” (Bu farkın Cumhur İttifakı’nın aleyhine 439.000 seçmene, son seçimlerde İstanbul’da kullanılan oyun yaklaşık yüzde 5’ine denk geldiğini hatırlatalım). Selvi, Erdoğan’ın yanıtlara dair ipuçları vererek bu soruları şu cümlelerle bağladığını yazmış: “İyi düşünmemiz lazım. Vatandaşta bir sorun yok arkadaşlar. Vatandaş haklı. Biz kendimizi çek edeceğiz arkadaşlar. Eğer biz kendimize çeki düzen verirsek, vatandaş bizi seçer. Onun için iş bizde düğümleniyor.”
Önemli olan, ipuçlarının ötesinde, önce Erdoğan’ın bu sorulara nasıl yanıt verdiğidir. “Biz” derken, “çek etmek” derken neyi kastediyor? Kaybın nedenleriyle ilgili tespitleri neler? Ne tür önlemler almayı düşünüyor?
Aslında bu soruların yanıtları Erdoğan’ın İstanbul’daki yeni stratejisinde gizli. Bu strateji iki eksen üzerine oturuyor: Temas ve ikna. Küskün ve kırgınları ikna etme, geleneksel araçları, aşiret, hemşerilik bağlarını kullanarak seçmenlerle kökenlerine, aidiyetlerine göre temas etme, Bu hareket tarzına bakınca, AK Parti liderinin “biz kendimize çeki düzen verirsek, vatandaş bizi seçer” sözleriyle kaybın faturasını teşkilata, “teşkilat siyaseti”ne çıkardığı ortada. Telafinin de sadece bu siyaset üzerinden mümkün olduğunu düşündüğü anlaşılıyor. Bu mantık silsilesiyle İmamoğlu’nun başarısını, hem kendi teşkilatının yetersiz çalışmasına, hem karşı tarafın etkili sokak politikalarına bağladığı söylenebilir.
“Biz” ve “çek etme” ifadelerinin kendisini ve makro politik tercihlerini içermediği açık. Biz derken aklına kendi siyasi duruşu, siyasetin ve iktidarın şahsileşmesi, adalet duygusunun örselenmesi, kutuplaşma siyasetinin tahribatı, ekonomik kriz, beka söyleminin yarattığı yorgunluk gelmiyor. Nitekim beka söyleminden uzaklaşmasına dair danışmanlarından aldığı stratejik tavsiyeler bile pek para etmiyor, Erdoğan, cami çıkışlarında, spontane konuşmalarında kutuplaştırıcı, dışlayıcı, itham edici söylemine devam ediyor.
Erdoğan kaybın ve itirazın yükselmesini görmektedir. Ancak ardındaki asıl nedene bakmaktan politik ve psikolojik saiklerle kaçınmaktadır. Böyle olunca, karşıya kaldığı siyasi itirazın ve kaybın derinliği ile bunların nedenlerine ilişkin tespitleri arasında, yeni kayıplara yol açması muhtemel, büyük bir çelişki bulunuyor.
Bir siyasi için tehlikeyi fark etmekten daha önemli olan, bu tehlikenin neden doğduğu görmek, kendisini sorgulayarak, kendi payıyla yüzleşmek yeteneğidir.
Erdoğan’ın kendisini sorgulama ve eleştirme özelliklerine sahip olmadığı açık. O zaman, iş dönüp dolaşıp sert çekirdeğe, zihniyet meselesine dayanmaktadır. Cumhurbaşkanı ataerkil bir zihniyete sahiptir. Bu, ezeli ve ebedi “doğru” bir düzen tahayyülüne dayanan, her gelişmeyi bu düzenle ilişki içinde meşru sayan akıl yürütme biçimidir. Mutlak doğruyu ve otoriteyi öne çıkarır. Nitekim İstanbul Belediye Başkanı olduğu 1994’ten bugüne uzanan 25 yıl içinde bu zihniyet cumhurbaşkanın siyasi tarzına dört temel esas olarak az ya da çok yansımıştır:
- “Doğru düzen”e ilişkin, paternalizmin tam yansıması olan takdir siyaseti izlemek, yani kitlesiyle özdeş liderin ortak doğru adına takdir ederek yol alması.
- Her koşulda, her mücadele anında meydan okuma, kutuplaştırma ve çoğunlukçu bir tarzı benimsemek.
- Taviz, uzlaşma ve paylaşmayı, iç sorgulamayı bir zaaf ve kayıp politikası olarak görmek. (Nitekim Erdoğan’ın pragmatizmi yol değiştirmeye müsaade etmiş, ama kendi tarzını ve politikalarını sorgulamaya müsaade etmemiştir).
- Her kriz anını bir varoluş mücadelesi olarak algılayıp, duruma ipleri geren, meydan okuma ve otoriterlik dozunu arttıran savunma hamleleriyle yanıt vermek.
Bu siyaset tarzı bir dönem, Erdoğan’ın asker ve Kemalist yapıyla mücadelesinde, muhafazakar alanı genişletme, diğerleriyle eşitlenme politikalarında ayakta durmasını ve yol almasını sağlamıştı. Dönemin siyasi koşullarıyla dengelenmişti. Ancak, daha sonra, madalyonun öte yüzü, ataerkil zihniyetin görece olanı öne alan demokrasi ilkelerine karşı yönleri, sentez politikalarından kimlik politikalarına kayılmasıyla birlikte iyice ortaya çıkmıştır.
Bugün itibariyle açıktır ki, Erdoğan’ın hem inişine hem bunun nedenlerini görmemesine yol açan bu zihniyettir.
Bu tespitler esas olarak, yeni değildir. Nitekim bundan 15 yıl önce, 28 Mart 2004 Mahalli Yönetim seçimlerinin ardından Birikim Dergisi’nde yayınlanan bir yazımda, AK Parti’nin, daha doğrusu Erdoğan’ın siyaset tarzına ilişkin şu değerlendirmeler yer alıyordu:
“Siyasî iktidarın siyaset tasavvuru, modelsiz bir “hizmet” fikriyle özdeş halde. Politikaları, ‘alan-veren etkileşimine dayanmayan’, verenin ‘hüsnüniyeti ‘ne bağlı ‘geleneksel dayanışma’ ruhu ve adımlarıyla örülü. Topluma bakışı, doğrudan talep etmeyen ya da talebini iktidar seçerek yerine getiren, farklı eğilimleri olmayan, her doğru adımın herkesi doğru yönde etkilediği varsayan ‘yekpare millet’ anlayışı üzerine kurulu. (Bu anlayış) ‘siyasetçiyle (kişiye) ve güçle tanımlanan siyasete’ aşırı önem verdiği oranda, ‘doğal bir siyasetsizliğe’ (otoriterliğe) gönderme yapar. Örgütlü girişimleri, kurumsal, toplumsal, kitlesel talepleri reddeden, ‘muğlak ve yukarıdan adaletçi dayanışmacılık’ ile ‘farklı parçalardan oluşan bir toplum tasavvurunun yokluğuna işaret eden millet’ algısı, bu doğal siyasetsizliği pekiştirir. AKP yönetiminin (Erdoğan’ın) “vermeyi sevmesi”, ama “istenmesine aşırı ve tepkisel bir tedirginlik duyması”, iş bırakan doktorlara, talepte bulunan meslek kesimlerine gösterilen sert tepki, millî güvenlik gerekçesiyle iptal edilen grevler, seçim meydanlarında bireysel ya da grupsal taleplere karşı takınılan sert ve dışlayıcı tutum, bildik bir zihniyeti sergilemektedir. AK Parti toplum ve bireyi, ‘makul ve edilgin olduğu’, ‘açık ve örgütlü talepte girişimde bulunmadığı’, ‘kendisi için atılan doğruları gördüğü’ oranda toplum ve birey olarak kabul etmektedir.”
Evet, Erdoğan cephesinde zihniyet bakımından 15 yıldan bu yana değişen hiç bir şey yok. Sadece bu zihniyetin etkileşim içine girdiği siyasi koşullar ve dönem farklı.
Tüm bunlardan bugüne dair bir kaç sonuç çıkarmak mümkün.
- Siyasi iktidarın önündeki en büyük engel, geri dönüşlerini engelleyen bu zihniyettir. Siyasi koşullar keskinleştikçe bu zihniyet, sadakatçı/kişisel/güvensiz bir iktidar anlayışı üretmiş ve sahibinin iddia ettiği değerleriyle çelişki içine düşmüştür.
- Bugün itibariyle ortalama toplumsal talep, meydan okuma ve kutuplaşmadan uzak, siyasi merkezin yeniden alan kazanması istikametinde yol almaktadır ve bu zihniyet yapısıyla tam çelişki içindedir.
- Zihniyet ve siyaset tarzı engeli, AK Parti’nin buradan dönüşünün sınırlı olabileceğini, ittifaklarını yenilemenin ötesine geçmeyeceğini göstermektedir..
Erdoğan tehlikenin farkında ama, nedenlerini farketmekten, sonuçlarını ön görmekten çok uzakta.
Ama Türkiye yol almaya devam edecektir.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
8.06.2025
5.06.2025
2.06.2025
29.05.2025
18.05.2025
15.05.2025
10.05.2025
8.05.2025
4.05.2025