Ali BAYRAMOĞLU
Emekli amirallerin bildirisi bir bomba etkisi yaptı. Bildirinin darbe çağrışımlı bir açıklama niteliğinde olduğunu düşünenler ile ifade özgürlüğü sınırları içinde kaldığını düşünenler arasında bir fikir ve tespit ayrışması yaşanıyor.
Güçlü bir askeri vesayet geleneği olan bir ülkede, Montreux antlaşması kadar silahlı kuvvetlerin yapısı, subay profili ve Atatürkçülük konusunda uyarılar içeren bir bildirinin, özellikle siyasi iktidar tarafından bir muhtıra gibi algılanması şaşırtıcı değildir. Bildiriyi kaleme alan ve imzalayan amirallerin de, en basit haliyle, bunun farkında olmayacakları düşünülemez.
104 emekli amiralin imzasını taşıyan ordu ideolojisi ve dış politika hakkında bir itiraz metni sadece Türkiye’de değil, ABD’den Fransa’ya her demokratik ülkede sorun oluştururdu. Ayrıca, bu bildiriyi bir başkasının takip ettiğini, ifade ettiğini, tepkinin geniş olduğunu unutmamak gerekir.
Ne var ki, bunun yanında, siyasi iktidarın elindeki yargı ve basın gücüyle, “darbecilik” suçlamasını her tür eleştiri ve öneriyi susturmak için gelişigüzel kullandığı, hatta bir baskı aracı haline çevirdiği de hiç tartışma götürmez. Nitekim, bu bildirinin iktidar tarafından, siyasi tahkimat unsuru olarak kullanılacağı, hatta bir “sus emri”ne dönüştürüleceği şimdiden anlaşılıyor.
Ancak bildirinin üçüncü bir boyutu da var. Bu boyut, ordunun bir siyasi alan olarak varlığına ve durumuna işaret ediyor. MSB’nın, Jandarma Kuvvetleri’nin, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün yaptığı açıklamalar, bildiride “cüppeli-sarıklı amirale” yapılan gönderme, emekliler dahil askeri saha içinde yaşanan ve yaşanması muhtemel eğilim karşılaşmalarını ve yeni ordu yapılanmasını düşündürüyor. 104 amiralin bildirisini takip eden diğer bildiri bu düşünceyi daha da pekiştirmektedir.
Bu ikinci bildirideki şu ifadeler, ilk bildirinin arkasındaki ana motifi de tanımlar görünmektedir: “Atatürk’ten miras aldığımız ilke ve devrimlerin, Atatürkçü Düşünce Sisteminin özümsenmesi ve yaşam tarzı haline getirilmesine engel olabilecek, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel niteliklerini askerin yüreğinden atmaya, TSK’ya irticai ve bölücü görüşleri benimsemiş kişilerin alınmasına yol açabilecek son askeri yönetmelik/yönerge düzenlemelerinin; TSK’nın birlik ve beraberliğine ve Türkiye Cumhuriyeti’nin değiştirilemez temel niteliklerine (demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti niteliği) bağlılığına zarar verebilecek özellikte olduğunu görmekten büyük kaygı duymaktayız.”
Bu durumda sorular şunlardır: Silahlı Kuvvetleri yapısı dünden ne kadar değişti? Silahlı Kuvvetler içinde farklı eğilimler bulunuyor mu? Siyasallaşma riskleri söz konusu mu? Bildiriler böyle bir durumdan mı kaynaklanıyor ya da böyle bir durumu kaşıyabilir mi?
Bu sorulara verilecek yanıtlar da önemlidir.
Ağustos 2020’de 15 Temmuz’un 4. Yılı vesilesiyle yazdığım değerlendirmenin aşağıdaki bölümü, bu üçüncü boyut etrafında düşünmek için bir vesile oluşturuyor:
Ordunun yeni yapılanmasıyla ilgili, “elimizde iki önemli girdi bulunuyor: İlk girdi, askeri personele yönelik yoğun tasfiyeler, yeni alımlar ve buna ilişkin buna ilişkin stratejiler etrafında ordu efektifinin yapılanmasıyla ilgilidir. İkinci girdi ise yeni asker-sivil düzeninin 2017 Ocak sonu itibariyle devreye giren Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile ne tür etkileşim içine girdiği ve uygulamada ne tür bir istikamet kazandığıyla ilişkindir.
Darbe girişimi sonrası yapılan tasfiyeler, onu takip eden yeni personel alımları, alım yöntemleri de dahil olmak üzere nasıl bir ordu bünyesi yarattı? Siyasallaşmanın gölgesindeki bir ordu için bu, şüphesiz önemli bir sorudur ve asker-sivil ilişkilerinin kritik bir boyutuna işaret eder.
Buna dair elimizde ne tür veriler var?
15 Temmuz sonrası asker-sivil ilişkilerinin demokratikleşmesinde ilk sınır burada karşımıza çıkıyor. Ordu effektifi, subay niteliği, tasfiye edilen ve alınan personel sayısıyla ilgili bakanlık, genelkurmay ve kuvvet komuntalığı sitelerinde, yayınlarında kamuoyuna yönelik hiç bir bilgi bulunmuyor. Yılda bir kaç kez, biri bütçe görüşmelerinde olmak üzere Savunma Bakanı ve (Jandarmayla ilgili) İçişleri Bakanının (özellikle tasfiyeler konusunda) sözlü olarak yaptığı açıklamalarla yetiniliyor. Bu bakımdan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, ordu mevcudunun düzenli olarak açıklandığı 15 Temmuz öncesi döneme göre daha kapalı evrede olduğu söylenebilir.
2020 Haziran’ında Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar (jandarma hariç) ordudan ihraç rakamını 19 bin 583 olarak veriyordu. Buna, 4 bin 156 personel hakkındaki soruşturmanın sürdüğü bilgisini de ekliyordu.
Bu açık nasıl kapatıldı?
Ordu bünyesi bakımdan sorulması gereken ilk soru, kuruma kaç yeni personel alındığıdır. Milli Savunma Bakanı Akar’ın bütçe konuşmasında verdiği bilgilere göre 2019 başında bu rakam 51.144’dir. Tasfiye edilen asker sayısının iki katını ifade eden bu rakam, ordu mevcudu bakımından önemli bir miktardır.
O zaman şu ikinci soru daha da önem kazanır: 50.000’i aşkın (profesyonel) asker nereden temin edilmiştir?
2019 başını esas alan verilerle[1] yanıtlayalım. Eski Savunma Bakanı Canikli’nin verdiği bilgilere göre (2017 ve 2018 yıllarında) 14.816 subay-astsubay dış kaynaktan karşılandı. Bunlara (2018’de) yeni açılan Milli Savunma Üniversitesi’den mezun 5.333 subay-astsubay eklenirse, alınan toplam subay-astsubay rakamı 20.000 civarındadır. Diğer 30.000 kişi ise ezici çoğunlukla, uzman ve sözleşmeli personel olarak alınan gönüllülerdir.
Bültenimize Üye Olabilirsiniz
Peki, bu yeni personel kimdir, nasıl, hangi çerçevede alınmıştır?
Bakan açıklamalarına göre dış kaynaktan karşılanan, herhangi bir üniversite mezunu subay ve astsubaylar sınav, güvenlik soruşturması (ideolojik aşama), mülakat (sadakat aşaması) sonrası, sadece 6 aylık kursla nasb edilmişler ve göreve başlamışlardır. Milli Savunma Üniversitesi’nden mezun olanlar da sadece 2 yıllık hızlandırılmış eğitimle mezun olmuşlardır. Gönüllüler de benzer bir süreçle orduya katılmışlardır.
Bu verilerden hareketle orduya katılan asker dokusuyla ilgili şu sonuçlara varmak mümkündür.
1) Yeni personel herhangi bir askeri kurum kültürünü yeteri kadar almamıştır.
2) Subay kalitesinde eğitim süresine dayalı bir kalite düşüklüğü önemli bir varsayımdır.
3) Hızlı devşirme yöntemlerinin ürettiği kalitede ve kurumsal kültürde düşüş ile farklı eğilimlerden siyasallaşma/gruplaşma riskinde artış arasında doğru orantı varsayımı diğer önemli bir konudur.
4) Bu rakamlara göre 2016 öncesine oranla ordudaki subay-astsubay oranı sözleşmeliler ve uzmanlar karşısında yüzde 60’tan yüzde 40’a düşmüştür. Bu yapısal değişiklik, profesyonelleşme iddiası yanında ortalama asker profilini değiştirmiştir. Bu, orduda muhtemel siyasallaşma halinde yeni siyasi kanallar üretebilecek bir durumdur.
Siyaset-ordu ilişkileri bakımından, bir diğer sorun, kitlesel tasfiyeler sonrası teğmen olarak göreve başlayan büyük bir kitle dikkate alınırsa, ileride alt rütbelerde şişme olmaması için Milli Savunma Bakanına, rütbe bekleme süresini dikkate almadan terfi yetkisi verilmesi olmuştur. Bu yetki, terfilerde siyaset kriterini bu kez siyasi iktidar merkezli devreye sokma riski taşımaktadır.
Özetlersek, 15 Temmuz sonrası oluşan askeri dokudaki subay kalitesi ve kurumsal kültür eksiklikleri gerek ordu içindeki muhtemel siyasi eğilimler, bakanda toplanan, dağıtılmamış yetki tablosu, ordunun siyasi işlevi ya da siyasi kullanımı açısından endişeler yaratabilecek yönler içermektedir.
Ordu bünyesinde yaşanan bu değişim asker profili ve zihniyeti üzerideki etkileriyle 15 Temmuz’un önemli sonuçlarından birisidir ve asker-sivil ilişkisi değerlendirmelerinde (mevzuat yanında) dikkate alınması önemli ve fiili bir öğedir.
2017 referandumuyla devreye giren Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin asker-sivil ilişkileri üzerine demokratik ilkeler bakımından olumsuz etkileri olmuştur. Bu sistem askeri yapıya ve sorumluluk mekanizmasına yapılan mevzuat değişiklikleriyle doğal bir etkileşim içine girmiş, bu değişiklikleri rotasından uzaklaştıran tesirlerde bulunmuştur. Somut bir ifadeyle, Cumhurbaşkalığı Hükümet Sisteminin kişişelleşme-keyfilik, güç yoğunlaşması, denetimsizlik ve kurumsuzlaştırma (deinstutionalizasyon) gibi temel özellikleri, asker-sivil ilişkilerinde kendisini ilk andan itibaren göstermiştir.
Bu açıdan da şu üç gelişmenin altını çizmek gerekir.
-
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin devreye girmesiyle birlikte, Başkan-bakan ilişkisinden hareketle Milli Savunma Bakanlığı’dan çok Milli Savunma Bakanı’nın şahsını öne çıkaran bir uygulama modeli gelişmiştir. Diğer bir deyişle, sivil-asker ilişkileri kurumsal olmaktan uzaklaşmış Cumhurbaşkanı-bakan arasında kişiye endeksli bir bağımlılık ve sadakat ilişkisi görüntüsü almıştır.
-
Kağıt üzerinde asker-sivil ilişkileri demokratik denetim ve yapılanma kurallarına uygun görünmekle birlikte, yeni siyasal düzenin sivilleşmeyi yetki mekanizmasına dokunmadan, sıradan bir yetki devri görüntüsüne soktuğu söylenebilir. Mevzuat değişikliklerinin öngördüğü yetki dağıtımı mekanizması hayata geçmemiş, yetkiler bakanlık düzeyinde kişiye bağlı olarak merkezileştirilmiştir. Yetki toplulaşması bakan nezdinde devam etmiştir.
- Bakanlık ve komutanlık fiilen aynı kişi uhdesinde birleştirilerek, bakanlık bakan üzerinden ordunun parçası kılınarak, sivil denetim ve idare adı altında yeni tip bir “merkezileşme” görüntüsü ortaya çıkmıştır. Zaman zaman “ordu mu bakanlığın parçası, bakanlık mı ordunun” sorusunu akla getirecek bir tablo ortaya çıkmaktadır. Bakan sadakat bağını kurarak, sivil otorite kadar, belki ondan daha çok, eski Genelkurmay Başkanı vasfıyla, orduyu temsil etmekte, hem icra hem denetim makamı olarak dolaylı bir sorumsuz konuma işaret etmektedir. Nitekim Akar, denetleyici ve düzenleyici bir bakanlık işlevi görmekten çok bir ordunun komutanı gibi davranmakta, dış operasyonlar dahil olmak üzere askeri icrayı mikro bir işletmecilikle yönetmektedir.
Bu durumun, Kurtuluş Savaşı sırasındaki ve Cumhuriyetin II. Dünya savaşına kadar olan dönemde benimsediği asker-sivil ilişkisi modellerini akla getirdiği söylenebilir. 1920-1924 arası dönemde, olağanüstü koşullar gerekçesiyle, Genelkurmay Başkanı asker üniforması ve statüsüyle bakanlar kurulunun üyesiydi. 1924-1944 arasında ise Genelkurmay Başkanı (Fevzi Çakmak) kabine dışında kalacak, ancak 1924 yasasıyla gerekli gördüğü her konuda bakanlıklara müdahale etme yetkisiyle bakanlıklar üstü bir konumda (fiili bakan üstü bakan-resmen Genelkurmay Başkanı) bulunacaktı. Yasa başkanlığı değil başkanı, kurumu değil kişiyi öne çıkarırdı. İlişkisi doğrudan (o dönem sorumsuz) Cumhurbaşkanıyla ve sadakat ilkesine göre olurdu.
Bu tablo, kişiler arası bağlar üzerinden yürütülen siyasayı ciddi olarak düşündürmekte, bu oranda yarına yönelik olarak ordunun demokratik denetimi ve hukuk devleti ilkeleri etrafından kurumlaşması sorularını ortaya koymaktadır.
Sonuç olarak; 15 Temmuz asker-sivil ilişkileri yansımasının serancamı ana hatlarıyla ve bugün itibariyle böyledir. Düne oranla ileri ve geri adım ve durumları aynı anda içermekte, yapılan yasal değişikliklere ve formel demokratik bir görüntüye rağmen ordunun siyasetten uzaklaştığına dair açık veriler sunmamaktadır. Mevcut konjontürde, yeni iktidar bloğu olarak tanımlanan “AK Parti-MHP-devlet (asker)” üçlüsü, ordunun ve bakanın konumu bu zeminde düşünmeyi de gerektirmektedir…”
Son gerginliğin böyle zemini vardır, bu zemin üzerinde siyaset harekete geçmiştir.
__
[1] Bu bilgiler, 15 Temmuz 2016 öncesine mevcut tabloları, Devlet Personel Başkanlığı’nın kısmi verileri, bakanların bütçe görüşmeleri sırasında sunduğu rakamlardan oluşan, yürütmüş olduğum bir çalışmaya dayanmaktadır.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
8.06.2025
5.06.2025
2.06.2025
29.05.2025
18.05.2025
15.05.2025
10.05.2025
8.05.2025
4.05.2025