Ayhan AKTAR
2015 yılı, ‘devletlû’ takımı açısından zor geçecek. Ermeni soykırımının tanınması için yapılan baskılar artacaktır. Baskılara karşı direnmek için de ‘acıların yarıştırılması’ yöntemi devreye sokuluyor. 2015’te dünya kamuoyuna ve Ermenilere şu söylenecek: “I. Dünya Savaşı hepimiz için acılarla doludur. Evet, Ermenilerin başına kötü şeyler gelmiş olabilir, ama biz de çok çektik. Biz de savaş meydanlarında can verdik. Biz de mağdur ve mazlumuz!” Ermenilerin Büyük Felaketi varsa, bizim de savaş meydanlarında kefensiz yatan yüzbinlerce şehidimiz var!
Aslında, bu savunma hattının işaret fişekleri daha 2011 yılında görülmüştü. O zamanlar Dışişleri Bakanı olan Ahmet Davutoğlu, 25 Nisan 2011 tarihinde Çanakkale’de bir konuşma yapmıştı. Yeni Şafak haberi şöyle veriyordu: “Çanakkale’ye gelen Bakan Davutoğlu, ‘Çanakkale adını duyup da kalbi hoplamayan, yüreği titremeyen, damarlarındaki kan akış hızı artmayan bir Türk olamaz’ dedi. Davutoğlu, konferansına, ‘Bütün dünyaya 2015 yılını tanıtacağız. Bazılarının iddia ve iftira ettiği gibi bir soykırım yıldönümü olarak değil, bir milletin şanlı direnişinin, Çanakkale direnişinin yıldönümü olarak tanıtacağız’ diyerek başladı.”
Çanakkale Savaşları, genellikle 18 Mart 1915’te müttefik donanmasının Çanakkale Boğazı’nı geçmek için giriştiği taarruzun yıldönümünde anılır. O gün, İngiliz ve Fransız Donanması Çanakkale Boğazı’nı geçmek amacıyla bir taarruz başlatmıştır. Osmanlı topçuları, boğazın iki yakasındaki tabyalardaki topların ve boğaza dökülen mayınların yardımı ile müttefik donanmasının geçişine engel olmuştur. 18 Mart Zaferi, Osmanlı Ordusu’nun I. Dünya Savaşı’ndaki en ciddi başarılarından biridir. İngiliz ve ANZAC (Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu) birlikleri için ise, 25 Nisan 1915 tarihi önemlidir. Çünkü, o sabah saat 04:30’da Gelibolu Yarımadası’na çıkartma harekâtı başlamıştır. Çanakkale’de can veren İngiliz, Avustralya ve Yeni Zelanda askerlerinin torunları, Anzak Koyu’nda her yıl sabah şafak sökerken yapılan dinî ayinle dedelerini anarlar.
24 NİSAN HESAPLARI VE DİPLOMATİK FİYASKO
Bu yıl 24- 25 Nisan tarihlerine kaydırılan Çanakkale Savaşlarını anma törenlerine 102 ülkenin liderlerinin davet edildiğini öğreniyoruz. İngiltere’den Prens Charles da iki oğluyla törene katılacakmış. 25 Nisan’ın askerî açıdan bir anlamı var, ama 24 Nisan günü anma programına neden dâhil edilmiş acaba? Bilindiği gibi, 24 Nisan 1915 tarihinde İstanbul Ermenilerinin önde gelen 250 aydını gözaltına alınmıştır. Daha sonra, bu insanlar Çankırı ve Ayaş’a tehcir edilmiş ve 174 kişi geri dönmemiştir. Bu nedenle, 24 Nisan ‘Ermeni Soykırımı’ günü olarak anılmaktadır. Anlaşılan, küçük bir tarih oyunuyla ‘Ermeni soykırımını tanıma baskısı’ Çanakkale Savaşları ile perdelenmek istenmektedir.
Bütün bu ince hesaplara ilaveten, maalesef bir de diplomatik fiyasko yaşandı. 24 Nisan’a kaydırılan Çanakkale Savaşları anma törenlerine, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ermenistan Lideri Sarkisyan’ı da davet etti! Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu davetle ilgili şunları söylemiş: “Biz, bu olayları sadece 2015 yılı olarak görmüyoruz, bir yıl için değerlendirmiyoruz… Ermeni iddialarına karşı çalışmalarımızı yürütüyoruz. 2015, sadece Ermeni iddialarının yıldönümü değil. Çanakkale Savaşları bir taraftan Türkiye’yi işgal etmek için gelen işgal güçleriyle diğer taraftan vatan topraklarını savunmak isteyen Mehmetçik arasındaki savaş… Savaştan etkilenen tüm ülkeleri davet ettik… Ermenistan da var, çünkü Osmanlı ordusunun içinde Ermeni askerler de var.”
Bu daveti yapanlar, 24 Nisan günü Sarkisyan’ın Erivan’daki Soykırım Anıtı’ndaki töreni bırakıp Çanakkale’ye geleceğini nasıl düşünebilirler, anlamak mümkün değil. Ayrıca, eğer ‘devletlû’ takımı Çanakkale’de Osmanlı vatandaşı Ermenilerin savaştığını kabul edip ‘barış açılımı’ yapmak istiyor ise, İstanbul’daki Ermeni Patrik Vekili Aram Ateşyan’ı törenlere davet etmesi gerekirdi. Çünkü, Türkiye Ermenilerinin dedeleri Çanakkale’de savaşmıştı. Biyografisinden Karabağ doğumlu olduğunu öğrendiğimiz Serj Sarkisyan’ın dedesi, eğer I. Dünya Savaşı’na katılmış ise, muhtemelen Rus Ordusu’nda savaşmıştır. Eğer bir ‘açılım’ düşünülüyor ise, önce bizim Ermenilerimizden başlamak doğru olmaz mıydı?
ÇANAKKALE’DE ERMENİ ASKERLER DE SAVAŞMIŞ!
İlginçtir, Bakan Çavuşoğlu resmî tarih tezinin aksine, Çanakkale Savaşlarında Ermeni askerlerin de savaştığını itiraf ediyordu. Ne yalan söyleyeyim, bu itiraf benim pek hoşuma gitti. Çünkü, benim yayına hazırladığım Yüzbaşı Sarkis Torosyan’ın Çanakkale’den Filistin Cephesine başlıklı anılarının 2012 yılında piyasaya çıkmasından sonra kıyamet kopmuş, yaklaşık bir yıl süren sert tartışmalar yapılmıştı (Tartışma için bkz. http://www.ayhanaktar.com). ‘Alaturka’ tarihçilerimiz pehlivan tefrikası gibi yazılar döşenip Yzb. Torosyan’ın ‘yalancı’ ve anılarının da ‘kurmaca’ olduğunu iddia ederek ‘inkârcı’ kesimin değirmenine su taşımışlardı. Hatta Genelkurmay Başkanlığı da tarihinde ilk kez bir anı kitabı hakkında resmî açıklama yaparak, “Çanakkale Cephesinde Sarkis Torosyan isimli bir subay yoktur!” demek gereğini bile hissetmişti (Hürriyet, 16 Aralık 2012). Kısacası, birileri Çanakkale’de bir Ermeni topçu subayının savaşmış olmasını, sanki Türk milletinin ‘harîm-i ismetine’ yapılan bir tecavüz olarak algılıyordu.
Cumhurbaşkanı Sarkisyan da Yzb. Torosyan’ın anıları etrafında kopan tartışmadan haberdar olmalı ki, Erdoğan’ın davetini geri çevirdiği mektubunda şunları yazıyordu: “Ermeni kökenli Topçu Yüzbaşı Sarkis Torosyan da Çanakkale Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu ordusunda görev yapanlar arasındaydı. Torosyan, İmparatorluğun savunma ve güvenliğine hayatını adamış bir subaydı, sadakat ve kahramanlığı Osmanlı ordusunun askeri nişanlarıyla ödüllendirilmişti. Ancak, aynı yıl, Osmanlı İmparatorluğu tarafından önceden planlanan ve uygulanan kitlesel cinayetler ve zorunlu yer değiştirmeler de en yoğun noktasına ulaştı ve katliam dalgası Sarkis Torosyan’ı bile kuşattı. Gaddarca öldürülen annesi ve babası ve Suriye Çöllerinde yitip giden kız kardeşi Soykırımın 1,5 milyon Ermeni kurbanı arasına katıldı” (17 Ocak). Böylece, Yzb. Torosyan’ın anıları bu kez de devlet başkanları arasındaki söz düellosunda yer alıyordu.
PROF. HALAÇOĞLU GÖREVİNİN BAŞINDA!
Bir zamanlar yüce devletimizin Ermeni işlerini emanet ettiği Prof. Yusuf Halaçoğlu da (O şimdi MHP Milletvekili!) resmî tezlerimizin tehlikede olduğunu görüp şunları söylemiş: “Çanakkale cephesinde kaç Ermeni, kaç Türk vardı? Cephede parmakla sayılacak kadar Ermeni vardı. Çanakkale savaşlarında mücadele edenler Ermeniler değildi. Ermeniler Çanakkale savaşları sırasında Van İsyanını çıkardılar… Ermenilerin haklı olarak, davet sırasında Mademki vatanı birlikte kurtardık. Bizi neden sürgün ettinizsorusunu dillendirebileceklerini vurgulayan Halaçoğlu, Erdoğan’ın tarihi bir yanlış yapmak üzere olduğunu söyledi” (Yeniçağ, 18 Ocak).
Çanakkale Cephesi’nde kaç Ermeni asker bulunduğu meselesine girmeden önce, yüz yıl öncesine gidelim. Harbiye Nazırı Enver Paşa, Sarıkamış’ta bir kolorduyu, yani yaklaşık 50.000 askeri karlara gömdükten sonra 11 Ocak 1915’te Doğu Cephesi’nden ayrılmıştı. Rus Ordusu da karşı saldırıya geçmiş, Van’a doğru ilerlemeye başlamıştı. Sarıkamış yenilgisi, önce basına uygulanan askerî sansür ile halktan gizlendi. Örneğin, 4 Ocak 1915 tarihli Tasvir-i Efkâr gazetesi, hiç utanmadan “muzaffer olarak ilerleyen ordularımızın … Sarıkamış mevkiini de zapt ettiklerini ve bu esnada birçok esir ve ganimet aldıklarını” bildiriyordu! Fakat sırf sansür yetmezdi, İttihat ve Terakki kadrolarına da yenilginin hesabını vermek lazımdı. Yoksa, birileri çıkıp ‘çapsızlık ve yeteneksizlik’ nedeniyle Enver Paşa’yı devirebilirdi. Aranan mazeret bulundu: Efendim, Ermeniler isyan ettiler, ordumuzu arkadan vuruyorlar!
ÇANAKKALE CEPHESİNDEKİ ERMENİ ASKERLER
Enver Paşa’nın 25 Şubat 1915 tarihinde Ordu ve Kolordu Kumandanlıklarına yolladığı tamimde, Anadolu’nun çeşitli kentlerinde Ermenilerin isyan ettikleri vurgulanıyor ve “düşmanlarımız tarafından memleket dâhilinde bir ihtilal” girişimi hazırlandığı ifade ediliyordu. Bu tamimin birinci maddesinde, artık Ermeni erlerin kesinlikle silahlı hizmetlerde kullanılmaması emrediliyordu. Bu emir, tabii ki Çanakkale’deki III. Kolordu Kumandanı olan Esat Paşa’ya da ulaştı. 5 Mart günü, Esat Paşa da kendine bağlı birliklere emri tebliğ ederken “III. Kolorduya bağlı askeri birliklerde sayıları yüzde 3’e ulaşmayan [Ermeni] erler umumiyetle şüpheden uzak görülmekte” olduklarının altını çizdikten sonra İstanbul’dan gelen emrin yerine getirilmesini istiyordu. Esat Paşa, emri yumuşatarak şöyle devam ediyordu: “Ermeni erlerin çoğunluğu zaten sanat sahibi insanlar olmak itibarıyla, birliklerde silahlı hizmetten birer vesile ile alınarak sanatları icabına göre kendilerine görev verilmesi uygundur” (Esat Paşa’nın yayımlanmamış anıları, s. 451- 452).
Acaba, Çanakkale’yi savunmakla görevli III. Kolordu’nun asker mevcudu neydi? Edward J. Erickson’unGelibolu: Osmanlı Harekâtı başlıklı kitabında verdiği sayılara göre Şubat 1915’te Çanakkale Cephesi’nde 34.500’den fazla asker bulunuyordu (s. 23). Bu mevcudun yüzde 3’ten azını hesaplarsak yaklaşık 1000 kişilik bir Ermeni asker sayısına ulaşırız. Kısacası, Çanakkale’deki Ermeni askerlerin sayısı, Halaçoğlu’nun sandığı gibi “parmakla sayılacak kadar” az değildi. Ayrıca, bu miktara Rum ve Yahudi askerleri de ilave edersek, III. Kolordu’nun askerlerinin yüzde 8-10’unun gayri-Müslim erlerden oluştuğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
İngiliz Arşivindeki askerî istihbarat raporlarında da Osmanlı savaş esirlerinin sorgulanması sonucu elde edilen önemli bilgiler vardır. Örneğin, 25 Nisan günü 27. Alay’dan esir düşen üç er, ‘telefoncu’ olarak görev yaptıklarını ve alaydaki Hıristiyan erlerin ise ‘silahsız hizmette’ kullanıldıklarını belirtmişlerdir. 26/27 Nisan günü esir düşen ve Ermeni olduğu tahmin edilen bir subay da, 77. Alay’da görev yaptığını, 57. ve 72. Alaylarla birlikte 19. Tümen’i oluşturduklarını ve Tümen Kumandanı’nın da Yarbay Mustafa Kemal(Atatürk) Bey olduğunu anlatmıştır (İngiliz Milli Arşivi, WO 157/668, April 1915). Altı yıl sonra, Avustralya resmî tarihini yazacak olan Charles Bean de, Mustafa Kemal’in ismini ilk kez bu raporlarda gördüğünü yazar. Kısacası, Prof. Halaçoğlu fazla kendini kasmasın, Ankara’daki Askerî Arşivler ‘normal fânilere’ kapalı olsa bile, İngiliz Arşivleri herkese açıktır!
Ama Halaçoğlu’nun haklı olduğu bir taraf var: Ermeniler, “mademki birlikte savaştık, bizi neden sürgün ettiniz” sorusunu sorabilirler. Zaten Osmanlı Arşivi’nde, ailesi tehcir edilen Ermeni subayların ailelerini geri getirtmek için yazdıkları dilekçeler vardır. Yzb. Torosyan da anılarında Dâhiliye Nazırı Talat Paşa’ya dilekçesini şahsen vermek için çabaladığını anlatır. Unutmayalım, 2012’de Torosyan’ın anıları yayımlandıktan sonra resmî tarihin suskunlukları bozuldu ve tartışma başladı. Sonunda yetkililerden “Osmanlı ordusunun içinde Ermeni askerler de vardı” itirafı geldi. Yzb. Torosyan’a ne kadar teşekkür etsek azdır!
İNKÂRCI ‘DEVLET AKLI’
Peki, ‘devletlû’ takımı 2015 yılında neden böyle tarih kaydırma operasyonuna girişti? Aslında, acıları yarıştırma üzerine kurulan ‘inkâr’ politikalarının da bir tarihî geçmişi var. Maalesef, ‘devlet aklı’ da bu çemberin dışına çıkamıyor. 30 Ekim 1918 günü Mondros Mütarekesi imzalandıktan sonra, 2 Kasım gecesi Enver Paşa ve arkadaşları bir Alman torpidobotu ile memleketten kaçarlar. 13 Kasım günü de, İtilaf Devletleri donanmasına ait 44 parça savaş gemisi İstanbul limanına demirler. Dört yıldır yalanlarla aldatılan İstanbul’un Müslüman ahalisi, mağlubiyeti ve işgali ‘travmatik bir biçimde’ yaşar. İşgal günlerinde Osmanlı Meclisi açıktır ve 1914’te seçilmiş olan mebuslar hâlâ görevdedir. Osmanlı Meclisi’nde, Ermeni meselesi ilk kez 1918 yılı Kasım ve Aralık aylarında tartışılır. Meclisteki Ermeni mebuslar tehciri, katliamları, el konulan malları ve Anadolu Ermenilerinin yaşadığı felaketi açıkça dile getirirler.
İttihat ve Terakki Partisi’ne mensup mebuslar da savunma hattını şu şekilde kurarlar: Savaşta, Türkler de ‘mazlum ve mağdur’ olmuştur. Peki, Türklerin haklarını kim koruyacaktır? Örneğin, 11 Aralık 19181 günü Musul Mebusu ve ‘milli şair’ Mehmet Emin (Yurdakul) ateşli bir konuşma yapar. Ermenilere yapılan kötü muameleyi Türklük ile ilişkilendirmek isteyenlere itiraz eder. Kötü muamele ile ilgili iddiaları Türklerin “milli seciyeleri” adına reddeder. Artık çok iyi bildiğimiz ‘ecdat’ edebiyatını tekrarlayan Mehmet Emin Bey, Türklerin her zaman mazlumları koruduğunu hatırlatır. Rum ve Ermeni mebusların anlattığı zulüm ve kötü muameleyi yapanların kimler olduğunu bilemediğini (!) söyleyen Mehmet Emin Bey, kötü birkaç şahsın yaptıklarından da Türk milletinin sorumlu olamayacağını belirterek sözlerini şöyle bağlar: “Binaenaleyh efendiler, öteki muhterem, mağdur, mazlum vatandaşlarım hakkında arz etmiş olduğum davanın yanına, mazlum Türklerin davasını koyuyorum.” Milli şairimiz ‘acıları yarıştırma’ işini çok iyi bilmektedir.
12 Aralık 1918 günü yapılan toplantıda, yine Türklerin de mağduriyetleri dile getirildiği zaman Kozan Mebusu Matyos Nalbantyan Efendi dayanamayıp söz alır. Mehmet Emin Bey’e şu cevabı verir: “[Mehmet Emin Bey], biz mağduruz, Türkler de mağdur diyorlar. Fakat Türklerin mağduriyeti, millet-i hâkime şeklinde bir mağduriyettir … Bir takım insanlar, [yani] Ermeniler hayvan sürüleri gibi öldürüldü. Elbette Türklerin mağduriyetini kabul ederim. Yalnız, şekil bakımından [ölümlerde] bir ulviyet [yücelik], bir de mezellet [alçaklık] var. Bunu her halde kabul edelim. Türkler serhatlerde [sınırlarda savaşırken]kahramanca öldüler, Ermeniler de mezelletle [alçaklıkla] öldürüldüler.”
Görüldüğü gibi, AKP hükümetinin 2015’te ‘acıları yarıştırarak’ dünyaya kendini ‘mağdur ve mazlum’ olarak gösterme çabalarının kökeni hayli eskiye dayanıyor. AKP’nin mağduriyet üzerinden kendini savunma stratejisi, İttihatçıların 1918’deki ‘inkârcı’ tezlerine benziyor. Sizi bilmem ama, ülkemizde ‘devlet’ aklının bu kadar kısır bir daire içinde kalmış olması bana hüzün veriyor. Bu arada, acıları yarıştırmayı meslek hâline getirenlere en okkalı cevabı veren Kozan Mebusu Matyos Nalbantyan Efendi’yi saygıyla anıyorum.
*Prof., İstanbul Bilgi Üniversitesi
http://www.taraf.com.tr/yazarlar/ama-biz-de-canakkalede-olduk/
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.02.2016
25.01.2015
3.01.2015
19.03.2014
30.11.2012
29.11.2012
28.11.2012
30.04.2012
16.04.2012
9.04.2012