Cihan AKTAŞ
“Bir ülkenin medeniyet seviyesinin başlıca ölçüsü nedir?” sorusuna verilecek cevaplar az çok aynıdır. Kişi başına düşen milli gelir, bebek ölümleri, okuma yazma oranı, ulaşım ve iletişim kanalları, sağlık hizmetleri üzerinden bir fikir edinmeye çalışırsınız. Kimisi gazete tirajlarına bakar, kimisi yayımlanan kitap sayısına. Bana göre ise yargı ve adalet mekanizmalarının işleyişi, adaletin kamuoyunun vicdanında bulduğu karşılığın anlamı, başlıca medeniyet göstergesi.
Yakup Köse için Pazartesi günü Çağlayan Adliyesi önünde yapılan eylemden eve dönerken, yargının hantallığı ve ruhsuzluğunun toplum olarak bizdeki hangi kusurlara karşılık geldiğini düşündüm. Yanlış anlaşılan, yürüyen bir şeyler olduğu açık. Ömründen yıllarını çalan yargı, Köse’yi bir kez daha hapse göndermekte ısrar ediyor.
Bir referandumla onayladığımız yapı, şimdilerde güvenilmez görünüyor. Bir dönemde “kahraman” saydığımız savcı, şimdilerde “görevini kötüye kullanan memur” olarak suçlanıyor. Yolsuzluk iddiaları için yolsuzluktan daha az kötü olmayan kayıtların, kasetlerin yayımıyla şaşırıyor gündem. Katıldığım çeşitli toplantılarda “Müslüman sanatçı açısından mahremiyet” gibi bir başlık altında kameranın ahlâkı üzerine tartışmalar gerçekleşiyor. İnsanın hatta nesnenin “mahremiyetine” girme sınırlarının bilinci ve o mahremiyetin sunumu, kameraya katılan bir ahlâkla olası. Sözde mahremiyet konusunda en duyarlı olduğu düşünülen kesimlerde kendini gösteren mahremiyet ihlalleri, değerlerin ne denli yüzeysel ve tarafgirliğe yontulacak şekilde algılandığının ifşası oldu. Mahrem, nâmahrem olgularını bir asra yakın süre içinde haddinden fazla konuşulan “başörtüsü” üzerinden bile hak ettiği şekilde öğrenmemişiz. İfşalar birbirini izlerken bir tür Rus ruleti oynandığı hissine kapılıyor insan.
Mahremiyet konusunda olduğu gibi yargı alanında da onca terbiye ve birikim nasıl oluyor da hakkı gözeten adil şahitler olmaya yetmiyor. Kimsenin bu konularda “yoğurdum ekşi” demeye niyeti olmadığı için de mahremiyet ihlallerinin ifşası sürüyor. Bu arada, İngiliz atasözünün anlattığı gibi bebek de kirli küvet suyuyla birlikte atılıyor.
AK Parti Hükümeti’nin bu 3. dönemi, ilk 2 dönemde etkili olmuş uzlaşmalar, ittifaklar bozulduğu için de sıkıntılı geçiyor. Muhalefet konumunda kesimler arasındaki ihtilaflara dönük sükut veya anlayış hali, iktidarını koruma veya genişletme sürecinde korunamıyor. Karşı tarafı suçlama konusunda ise elde olan yetmiyor, ille de “mahremiyetin ölmesi” gerekiyor. Hani mahremiyet değerlerini tüketen Batı modernizmiydi?
Mevcut dünya sistemi can çekişiyor, yerine başka bir sistem oluşmakta ve biz bir dönemeçte duruyoruz. 1970’lerden itibaren yükselen İslami dalga global sistemin sorgulanması ve tükenişinde etkili bir rol oynadı, fakat, bu süreçte yeni bir dünyanın kurulmasına katkı sunacak enerjisini de paradigma uyumsuzluğu, programsızlık ve özeleştiriye izin vermeyen hamaset nedeniyle adeta çarçur etti. Badiou’nun “olay” dediği “hakikat sürecini teşvik edici şey”e yakalanmalarımızın bizi adalet adına tarafgirlik halinin ötesine geçen bir dürüstlüğe sevk ettiği söylenemez. Bu nedenle hükümetin “apansız yakalanmalar” yüzünden yeni ittifaklara yönelişinin “dindarlaşma” olarak tarifi ve karşılaştığı sorunların da bu tarife bağlanması, yüzeysel bir açıklama olur. Uluslararası sistemle uzlaşmazlıkların ardından yerli dinamiklere yaslanma arayışının sebep olduğu bir yırtılma halinden söz edilebilir.
Bütün bunlarla birlikte taraftarlarının Başbakan Erdoğan’a yönelttikleri “dik dur” şeklindeki çağrı da tartışmaya açık. Bütün problemlerin açıklanması ve çözümünü sadece Başbakan’a bağlıyor olmak, bu kadar sorunlu bir şekilde ifade edilebilirdi. Bir kişi bu kadar yükü nasıl kaldırsın? Çağrı Başbakan’a mitolojik bir kahraman gibi olma ödevini yüklüyor. Böyle bir baskıyla mecbur edilen bir tür mükemmellik ne mümkün ne de zorunlu oysa.
Sürmekte olan kriz, bir bakıma devletin göz önünde olmayan gizemli işleyişini, haber bültenlerine gözü kapalı inanan saf vatandaşın gözlerinin önüne sermiş oldu. Gizemli devletin kapalı kapılarının arkasında neler dönüyor, dönebiliyor, sade vatandaş hayretler içinde vakıf oluyor. Şu açıdan kendimizi teselli edebiliriz, bundan böyle herkes olduğu gibi görünmeye mecbur kalacak, dahası “dürüstlük” erdemine ne kadar muhtaç olduğumuz üzerine de düşüneceğiz. Kirli ilişkiler çözüldükçe de hem irade kazanacak hem de dürüstlük.
Yargı bilmecesi ve yeni anayasa konusundaki çekişme, mevcut gerilimin hem sebebi hem de sonucu. Devlet hantal, gayrişahsi bir yapı. Bireyler insaf sahibi olmaktan, adaletten şaşmamalı. Çünkü neticede bireylerin bu tutumu, devletin niteliğini belirliyor. Öyle ya; paralel yapılar sadece kendi çıkarlarımıza dokunduğu zaman mı kötü?
Kul hakkı sorumluluğu bütün bu yaşananların neresinde? 28 Şubat’ın yargılandığı dönemde Yakup Köse’nin hapse gönderilecek olması düşündürücü. Kim Yakup Köse’ye çalınan -evlatlarından da çalınmak istenen- yıllarının hesabını verecek? Siz evi/iş yeri basılanlar konusunda benim tarafım/onun tarafı diye ayrım yaparsanız, bunun ağır gölgesi elbet devletin üzerine düşüyor. Rus ruletinde adalet aranmaz çünkü.
http://www.dunyabulteni.net/yazar/cihan-aktas/19495/yargi-mahremiyet-rus-ruleti
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.03.2021
9.08.2019
16.01.2019
4.02.2018
28.08.2018
15.08.2018
28.07.2018
19.07.2018
21.10.2017
21.09.2016