Etyen MAHÇUPYAN
Muhafazakâr kesimden bir grup insanın otoriter laikliğe ve ataerkil cemaatçiliğe karşı çıkarak partileştiği, iktidara gelir gelmez devletin ideolojik baskısı ile karşılaştığı bir dönemdi.
Hükümet, meşruiyetini sağlamak ve yeşermekte olan yeni muhafazakâr bireyselleşmeye cevap vermek üzere Avrupa Birliği üyeliği peşinde koşuyor, hak ve özgürlük alanında reform adımları atıyor, tarihe yeniden bakma cesareti gösteriyordu.
Özgüvenimiz yüksekti… Hrant Dink’le birlikte 2004-2006 arasında birçok Batı ülkesine davet edildik ve özellikle kapalı toplantılarda doğal olarak karşımızda Ermeni milliyetçilerini bulduk. Türkiye’nin değişemeyeceğini, tarihle hiçbir zaman yüzleşemeyeceğini, çünkü kimlikçi, içe kapalı, dışlayıcı bir milliyetçilikten kurtulamayacağını savunuyorlardı.
Biz ise bir yandan yeni iktidarın adımlarını, muhafazakâr kesimin 1990’lar boyunca yaşadığı sosyolojik değişimi, dindarlığın milliyetçilikle iç içe geçen yönleri olsa da, farklı bir dünya tasavvuruna sahip olduğunu ve bütün bu dinamiklerin küreselleşmeden olumlu etkilendiğini anlatıyorduk. Tartışma bir süre devam ettikten sonra, hemen her seferinde milliyetçi itirazlar yumuşuyor ve daha serinkanlı, gerçek sorulara sıra geliyordu.
Sorulardan biri, değişmeyecek bir dindar kesimin de olduğu gerçeğini gündeme getiriyor ve bu ayrışma devam ederse muhafazakâr kesimin milliyetçi kanadının yeniden hâkim olma ihtimalini sorguluyordu.
Bir diğeri ise, devletin bu türden bir demokratik değişime izin vermeyeceğiydi. Türkiye Cumhuriyeti devlet eksenli bir toplumsal yapıydı ve devletle ters düşmek muhafazakârlar için de hayli zordu.
Biz de küreselleşmenin muhafazakâr kesimin normlarını hızla değiştirdiğini, neyin ‘olması gerektiği’ konusunda zihinlerin giderek özgürleştiğini, Kemalist devletin artık muhafazakâr kesimin bakışını kuşatmakta zorlanacağını, bırakın ki laikçi baskı altında muhafazakârların bölünme ihtimalinin az olduğunu, ayrıca böyle bir ayrışma olsa bile yeni nesiller ile birlikte reformist muhafazakârlığın giderek çoğunluğu oluşturabileceğini anlatıyorduk.
Sosyolojik ve zihni değişim dindarların kendine özgü (dindarlıktan kopmadan) sekülerleşmesini ifade ediyordu ve başörtüsü hareketi bunun açık bir göstergesiydi. Türkiye’de muhafazakârlar Batının zihinsel kalıplarını benimsemektense kendi özgün modernliklerini üretiyorlardı ve bunun daha özgür bir kimlik üretme ihtimali yüksekti.
Hiçbir toplantı sonrasında kendimizi hayal kırıklığı içinde hissetmedik. Karşımızdakiler sorusuz kalana kadar devam ediyorduk ve onları bariz bir ruhsal karmaşa içinde bırakarak ayrılıyorduk… Çünkü Türkiye ancak demokratikleşirse tarihe nesnel bakabilirdi. Memnuniyetimizi, toplantı sonrası yürüyüşlerde içimizdeki enerjiyi hatırlıyorum.
Ne var ki bir üçüncü soru daha vardı… Sorulmayan ve sorulmadığı için bizim de cevaplamadığımız bir soru. Sorulsaydı o anki iyimserlikle ve karşımızdakilere farklı bir bakış kazandırma kaygısıyla yine olumlu bir tablo çizer miydik bilmiyorum. Muhtemelen pozisyonumuzu korur, ama biraz daha temkinli olurduk… Çünkü bu soru (belki Ermeni olduğumuz için) ikimizin de aklının bir köşesinde hep vardı ve nitekim tam da o nedenle reformların durmamasını, değişim eşiğinin bir an önce aşılmasını istiyorduk.
Acaba devlet İttihatçı geleneğe dönerek Müslümanları devşirmeye yeltenir miydi? Açıkçası küreselleşme devam ettiği sürece bu ihtimali az görüyordum. Türkiye’nin dünyaya entegrasyonu her geçen gün artarken, devletin ilkel bir kimlikçilik üzerinden yeni dindar nesilleri devletçiliğe ve milliyetçiliğe rehin düşürmesi mümkün müydü?
Şimdi baktığımızda mümkün olduğunu görüyoruz. Bu ‘geri’ adımda kritik faktör çevreydi. Türkiye’de İttihatçı damar hep güçlüdür ve her zaman siyaseti kendi doğrultusunda devşirmek ister. Ancak çevre koşullar izin verirse…
Modernliğin küreselleşen dünyanın yeni sorunlarını çözmekte zorlanması modern dışı sayılan kimliklerin özgüvenini artırmış, Müslümanları dışlayarak çözüm aramanın anlamsızlığını ortaya koymuştu. Ancak bir dinamik daha yürümekteydi… ‘Gelişmiş’ addedilen ülkelerin geniş yığınlarında yılgınlık ve dışlanmışlık, gelecekle ilgili karamsarlık baş gösterdi ve bir otoriter popülizm dalgasıyla sonuçlandı. Bu dalga Türkiye’de devletin ve siyasi iktidarın özgüveninin aynı anda yükselmesini sağlarken yeni bir bütünleşmenin de önünü açtı.
Cumhuriyetin ilk yıllarında Kemalizm Müslüman kimliği laikleştirmek ve böylece Türkleştirmek üzere devşirmişti… Ön planda yaşam biçimi vardı, devlet arkada duruyordu. Bugün İttihatçılık Müslüman kimliği laikleşmeye gerek kalmadan, devletçilik üzerinden Türkleştirmek üzere devşiriyor. Yaşam biçimi öylece (tercihan yozlaşmış haliyle) kabulleniliyor, toplumsal çeşitlenmenin önü kesiliyor, kamusal alan ‘yerlilik’ adı altında İslami bir tını ile renklendiriliyor ve devletçi korumaya alınıyor.
Bunun nesi kötü diye sorulabilir… Bizdeki milliyetçiliğin insanı hasta edebilen bir ideolojik efsunlanma olması nedeniyle ‘kötü’. Sahte bir tarih anlatısı ile beslendiği, devlete bağımlı bir kimlikleşme yarattığı için ‘kötü’… Bu nedenle bizdeki milliyetçilik ne hak ve özgürlüklere ne de hukuk devleti ya da demokrasiye razı geliyor.
Nitekim dindarların içindeki kifayetsiz muhterislere sunulan proje ile oportünizm kapılarının sonuna kadar açıldığını, yozlaşmanın sistemleşip millileştirildiğini görüyoruz. Milliyetçiliğe meyleden hem laik hem muhafazakâr kitleyi tavlayan, onları gerçekte yalnızlaştırırken sahte özgüven kazandıran ilkel bir hikâye üretiliyor ve bu hikâyeye kapılanlar devletçiliğe de kapılanmış oluyorlar…
Aslında Ermeni milliyetçilerle olan tartışmalarımızda toplumsal zeminde haksız çıkmadık ama devleti küçümsedik… Toplumsal zeminin siyasete yansımış olmasına fazla güvenirken, devletin siyasete el koyma maharetine gerekli önemi vermedik.
İyimserlik dönemiydi… Ne yazık ki Türkiye fazla iyimserliği her zaman cezalandıran bir ülke.
Şimdi Ermeni milliyetçilerin yanında, Müslüman alerjisi ile oryantalizmi birleştiren kibirli beyaz aydınlar da memnun. Haklı çıktıklarını düşünüyorlar… ‘Müslüman kültür tam da budur, kalitesiz, sığ, görgüsüz ve cahildir, başka ne olabilirdi ki’ diyorlar.
Bu yargının da ne denli yüzeysel ve cahilce olduğunu biliyoruz… Ama artık onları şaşırtmak, farklı şekilde bakmalarını sağlamak, bu topluma derinlemesine bakmaya davet etmek üzere enerjimiz yok.
Çünkü Türkiye bir nesli daha ufalayıp kenara iterken kadim geleneğine uygun olarak ‘yerinde saymayı’ sürdürüyor. Bu ‘aziz millete’ de devletin gölgesine ve hamasete sığınmaya devam etmek kalıyor…
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları






















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.10.2025
25.10.2025
15.03.2025
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024