Münir AKTOLGA
Olayı bu şekilde koymak doğru değil aslında! Çünkü Türkiye’de bir “sol hareket” var! Var ama, bu “sol” “gerçek” bir sol değil! Osmanlı artığı Devlet Sınıfının peşine takılan, değişik-“kuyrukçu bir sol”! Sol’un anti maddesi-negatifi bir “sol”! Eğer gerçek sol nedir onu görmek istiyorsanız bu “solu” aynaya tutup onun tam zıttını yansıtmanız gerekir!
Peki bu niye böyledir? Türkiye’nin kendine özgü koşullarından mı kaynaklanmaktadır bu durum? “Ne yapalım, Türkiye toplumu da sol yerine böyle fizikteki “antimadde” gibi değişik türden bir “antisolu” yaratıyor” deyip fizikçilere mi bırakmak gerekiyor sorunun çözümünü!!..
Olayın iki boyutu var. Birincisi, Türkiye toplumunun tarihsel gelişimiyle ilgili. Batı toplumlarının tarihsel gelişme süreciyle Türkiye toplumunun tarihsel gelişme süreci arasındaki farklılıkla ilgili. Türkiye toplumunu açıklamaya çalışırken bu durum hesaba katılmadığı sürece, sadece Batı toplumlarının tarihsel gelişme süreci içinde ortaya çıkan bilgilerle-bilgi kalıplarıyla (şemalarla) yetinildiği sürece işin içinden çıkmak mümkün değildir. Örneğin, Batı’da Cermenlerin antik Roma ve Hristiyanlıkla etkileşmeleri feodalizm, feodal toplum sonucunu (sentezini) verirken, bizde Türkler’in İslamiyet ve Bizans’la (Doğu Roma’yla) etkileşmeleri merkeziyetçi antik bir imparatorluğa (Osmanlıya) yol açmıştır. Batı’da kapitalizm feodal toplumun içinden, onun diyalektik inkârı olarak gelişerek çıkarken, bizde kapitalizm, Osmanlı’nın devamı olan merkeziyetçi bir yapının içinden çıkmaya çalışır!. Bu nedenle, şöyle diyebiliriz: Batı’da burjuva devrimi feodalizme karşı yapılırken, bizde burjuva devrimi, kendine özgü modern kılıklı antika devletçi bir sisteme karşı, devlet sınıfının egemenliği altında bulunan merkeziyetçi bir yapıya karşı yapılmaktadır. Bütün mesele burada yatıyor! Feodalizmin gelişmesine imkân tanımayan, Orta Çağ Batı Avrupa’sında olduğu gibi bir sivil toplumun (Kent toplumunun) gelişme olanağı bulamadığı Osmanlı, “Devleti kurtarmak için” batılılaşmaya karar verdiği zaman, sırtındaki geleneksel islamcı elbiseyi çıkarıp “batılı”-“modern” bir kılığa bürünerek kendini o kadar güzel kamufle etmiştir ki, bir süre sonra oynadıkları bu yeni burjuva rolüne kendileri de inanmaya başlayan devlet sınıfı sözcüleri önce Osmanlı’nın gayrımüslim burjuvalarını safdışı etmişler, sonra da, geleneksel islamcı zemin üzerinde aşağıdan yukarıya doğru gelişen kapitalizmin temsilcilerini-Müslüman burjuvaları “devlet düşmanı” olarak damgalamaktan kaçınmamışlardır!..
İşte Türkiye sol hareketinin geliştiği ideolojik akvaryumun yapısı budur! Bu tabloyu Batı’yla kıyasladığın zaman, Türkiye toplumu kökleri havada dalları aşağıya doğru uzanan bir ağaca benzer! Zaten bu yüzdendir ki, sadece bizdeki “aydınlar” değil, çoğu Batılı aydınlar bile anlayamıyorlar Türkiye’yi! Bunu en açık bir şekilde 2007’de 22 Temmuz öncesi “Cumhuriyet mitingleri” değerlendirmesinde gördük! Hepsi şaşırdı kaldı ne oluyor Türkiye’de diye[1]! Bir kere, tarihsel olarak oluşmuş ve kendini belirli bir yere koymuş böyle bir yapıdan yola çıktın mı, “Cumhuriyet devrimini” bir burjuva devrimi, Cumhuriyet’in Devlet[2] sınıflarını da “devrimci burjuvalar” olarak kabul ederek, pozitivist-devşirme kadrolar aracılığıyla gerçekleştirilen bir kültür ihtilalini sosyal devrim gibi görüp değerlendirmeye başladın mı, artık ondan sonra bir yere varamazsın! Öyle ya, eğer burjuva devrimini ve burjuvaziyi senin “devrimci demokratlar” olarak nitelendirdiğin bu Devlet sınıfları temsil ediyorlarsa, o zaman, Anadolu kapitalizminin güçlerine de “şeriatı-şeriat düzenini” temsil eden “karşı devrimciler” rolü düşecektir! Bu durumda, “sol” olarak sana da tabi, “şeriatçı-ülkeyi geriye götürerek İran gibi yapmaya çalışan güçlere karşı” burjuva devrimini savunmak, Devletin, Devlet sınıflarının yanında yer almak kalıyor!
Düşününüz bir kere, kapitalizmle antika Devlet sınıfı arasındaki mücadelede, sübjektif idealist-ve de pozitivist gerekçelerle eskiyi-yok olanı temsil eden Devlet sınıflarının yanında yer alıyorsun, bunun daha ötesi var mı! Bundan sonra daha ileriye gitmek mümkün mü artık! Sonra da tutup halkı suçluyorsun! Halk cahilmişte o yüzden solcuları desteklemiyormuş! Bu halk gerçekten o kadar akıllı ki, hiç kül yutmuyor! Ama sanmayın ki bizim gibi öyle derin tahliller falan yaparak bu sonuca varıyor halkımız! Değil! Halk kimin nerede durduğuna bakıyor. Bir yanda ta Osmanlıdan beri tanıdığı antika Devlet ve onu temsil eden Devlet sınıfları var, öte yanda da, bunun karşısında olanlar. İnsanlar hiç düşünmeden o Devlete muhalefet edenlere-“karşı tarafta duranlara” veriyorlar oylarını. Bu kadar basit olay! Basit ama, bu “basit” gerçeği kavrayabilmek için değişmek gerekiyor! Toplumsal kimliğini oluştururken, bilinç dışı olarak kafana doldurulan o tarihsel “yaşam bilgilerinden” değil, üretim ilişkileri içindeki yerinden kaynaklanan objektif bilgilerden yola çıkabilmek gerekiyor.
İşte Cumhuriyet nesli Türk aydınlarının, solcuların içinde yaşadıkları topluma yabancı-laşmalarının nedeni budur. Kendi toplumunu açıklamaya çalışırken Batı toplumlarının tarihsel gelişme süreci içinde ortaya çıkan bilgileri kullandığın sürece de bu düğümü çözmek mümkün değildir[3]. Çünkü bu durumda gövden bu topraklar üzerinde olsa da, kafanla, beyninle başka bir dünyada yaşadığın için, problemi (Türkiye toplumunu) bir türlü anlayamıyorsun!. Sürekli, içinde yaşadığın toplumu kafandaki modellere uydurmaya çalışıyorsun, bu olmayınca da kızıp sinirleniyor, küsüyorsun, “ne olacak, bu halk daha cahil” deyip çıkıyorsun işin içinden! Ve her seferinde, “bizim tarihsel geleneğimiz böyle, ne yapalım” diyerek işi asker-sivil “toplum mühendislerine” havale ediyorsun! Çünkü başka çaren kalmıyor, aşağı alıyorsun olmuyor, yukarı alıyorsun olmuyor, bir türlü çıkamıyorsın için içinden, ne yapacaksın, gelsin asker, ne tür bir “balans ayarı” yapılacaksa o yapsın diyorsun! Onun da mı modası geçti artık! O zaman da PKK’nın silahlı direnişine umut bağlıyor, onun peşine takılıyorsun! Ama, görüyorsunuz bakın o da bitiyor artık. Bitiyor, çünkü 21.yy pozitivizmin hiçbir türüne geçit tanımıyor. Artık gerçek olmak zorundasınız! Aktör olma, “devrimci” rolü oynayarak devrim yapma dönemi bitti-bitiyor! Bunu kavrayan kavradı, kavrayama-yanları büyük bir travma-ruhsal çöküş bekliyor.
Okumuyor değilsin, tam tersine, içinde yaşadığın süreci, toplumu kavrayabilmek için çılgınlar gibi okuyorsun da (en azından bizler öyleydik zamanında)! Ama öyle bir diyalektik ki bu, kafandaki o perde aralanmadığı sürece okumak da bir çözüm olmuyor! Çünkü okuduğun ve “öğrendiğin” şeyler hep o “sahip olduğun bilgi temelinin” üzerine inşa ediliyorlar. Yani onları da kendine uyduruyorsun! Bir kere o ideolojik akvaryumu deniz olarak kabul etmişsin ya, artık ondan sonra istediğin kadar balıklar üzerine konuş fayda etmiyor! Üstelik bu durumda, ne kadar çok okursan o kadar daha fazla batıyorsun batağa! Halkımızın okumaya karşı “soğuk kalmasının” nedeni bu olsa gerekir! O, “okudukça” kendisinden kopan, yabancılaşan “aydınlara” bakarak sanki uzak duruyor okumaktan! Bakmayın siz onun gene de “oku da adam ol yavrum” demesine! Bu, “oku da Devlete memur ol, ancak bu şekilde kendini kurtarır bizim gibi sürünmezsin” demektir! Tabi bütün bunlar değişiyor artık. Kapitalizmin gelişme süreci bütün bu antika değer yargılarını silip süpürüyor...
Olayı çok basite indirgeyerek, İnformasyon İşleme Bilimi’nin diliyle şöyle açıklamaya çalışalım: Türkiye Toplumunu bir nesne-obje olarak ele alıyoruz. Amacımız, dış dünyadan-çevreden bu nesneye-objeye ilişkin olarak aldığımız informasyonları sahip olduğumuz bilgilerle işleyerek-değerlendirerek- bir sonuca varmaktır. İnformasyon İşleme Bilimi (Bilişim Bilimi) denilen bilimin özü-esası-temel mekanizması budur.
Peki, “Türkiye Toplumu” adı verilen bu “nesneye” ilişkin olarak dışardan-çevreden gelen-alınan informasyonları nasıl değerlendirir insanlar-aydınlar? Sahip oldukları bilgilere göre değil mi? Örneğin, elmaya ilişkin olarak daha önceden bir bilginiz yoksa, dışardan gelen informasyonların bir elmaya ilişkin olup olmadığını bilemezsiniz. Hafızanızda, dışardan-çevreden gelen (duyu organlarımız aracılığıyla aldığımız) informasyonların bir karşılığı olacak ki, onları tanıyabilesiniz. Gelen informasyonlar daha önceden mevcut olan benzer bilgilerin kayıtlı olduğu sinapsları aktif hale getirirler, beynimizdeki informasyon işleme-değerlendirme süreci böyle gerçekleşir.
Eğer siz akvaryumda yetiştirilmiş bir kuşağın içinden geliyorsanız, yani eğer, tarihsel toplumsal gelişme sürecine ilişkin olarak sahip olduğunuz bilgiler (“bilgi temeliniz”) tek yanlı olarak kafanıza doldurulan, Batı toplumlarının tarihsel gelişme sürecine ilişkin “bilgilerden”-bilgi kalıplarından- ibaretse, bu durumda, ne yaparsanız yapın, ne kadar “iyi niyetli” olursanız olun, isterseniz etiketiniz “doktor” ya da “profösör” olsun, içinde yaşadığınız topluma-“Türkiye Toplumu”na- ilişkin olarak üreteceğiniz bilgiler de sahip olduğunuz bu “bilgi temelini”- ön bilgilerinizi- kullanarak ürettiğiniz bilgiler olacaktır. İstediğiniz kadar yırtının, öteye alın, beriye alın fayda etmez! Çevreden gelen informasyonları değerlendirdiğiniz “bilgi temeliniz” değişmediği sürece sonuç da değişmez. Bu matematiksel bir gerçektir. Bütün bir İnformas-yon İşleme Bilimi bunu anlatır!..
Batı’dan aktararak “öğrenilen” bilgilerin kaynağı Batı toplumlarının tarihsel gelişme sürecidir. Bu süreç içinde insanlar üreterek yaşarlarken içinde bulundukları sürecin farkına varıyorlar, onu bilince çıkarıyorlar. Yani, içinde yaşadıkları toplumla, bu topluma ilişkin olarak insanların sahip oldukları bilgiler arasında tam bir uyum söz konusudur. Maddi gerçeklik insanların bilincinde kendi bilgisini üretmektedir.
Peki, “batıcı Türk aydınları” olarak sen ne yapmışsın? Sen kendin, içinde yaşadığın topluma ilişkin olarak bilgi falan üretmemişsin ki; içinde yaşadığın toplumu açıklamak, onun bilgisini üretmek falan diye bir derdin olmamış ki senin hiçbir zaman! Senin derdin “Devleti kurtarmak” olmuş hep! Bunun için, bu amaçla çıkmışsın yola! “Devleti kurtarmak için batılılaşmak gerekir” sonucuna vardığın andan itibaren, Batı toplumlarının tarihsel gelişme sürecine özgü bilgileri, bunları hiç anlamadan, aynen bir hap gibi alarak kafana sokuşturmuşsun (yani ezberlemişsin)! Toplum budur, tarih budur, toplumlar tarih içinde böyle gelişirler, önce köleci toplum, sonra feodalizm, sonra da kapitalizm gelir diyerek Batı toplumlarının gelişme sürecine ilişkin şemaları-bilgileri olduğu gibi almış, bunları “evrensel”, “bütün toplumlar için geçerli bilgiler” sanarak “benimsemişsin”![4] Niye? Çünkü “batılılaşmak” için böyle yapmak gerekir diye düşünmüşsün de ondan! “Onlar gibi olmak için onlar gibi düşünmek gerekir” diyerek, onların sahip oldukları deneyimlere ilişkin bilgileri olduğu gibi aktarmışsın beynine.[5] Sonra da, bu bilgileri hazır şablomlar olarak kullanarak yukardan aşağıya doğru kendi toplumunu açıklamaya-“değiştirmeye” çalışmışsın! Yani, belirli bir yaşam bilgisine (kültüre) sahip olarak kendini üretmeye çalışan insanlara, tamamen başka bir biçimde nasıl yaşayacaklarını “öğretmeye” kalkmışsın (işte pozitivizm budur!). İnsanlar, içine sokmaya çalıştığın elbisenin içinde girmeyince de, onları küçümseyerek, aşağılayarak bu işi devlet gücüyle-askerle-zorla yapmaya çalışmışsın! Sonra da diyorsun ki “Türkiye’de niye gerçek bir sol yok”! Niye olsun ki, “sol” dediğin şey halkın gözünde Devlet sınıfının bir parçası! Yok işçi sınıfıymışta, sol’muşta, sosyal demokrasi’ymiş! Bunların hepsi fantazi halk için! O senin nerede durduğuna bakıyor, senin kendini nasıl gördüğüne değil! Olay bundan ibarettir!
Buraya kadar yapılan açıklamalar işin sadece bir yanı daha! Keşke hepsi bu kadar olsaydı! Madalyonun bir de diğer yanı var. Orada da ideolojik-felsefi sorunlar yatıyor..
Önce, Türkiye solunu Devlet sınıfının peşine takan temel varoluş probleminden yola çıkalım: „Solculuk”, “sosyalizm” ne demektir? Üretim araçlarının mülkiyetinin topluma (tabi toplum adına da devlete) ait olması değil midir işin özü? En azından Marksizme göre böyledir bu. E, o zaman, madem ki “solcu” olmak devletçi olmaktır, Osmanlı artığı olsun, ne olursa olsun, neden karşı çıkacaksın ki devletçi sisteme! Türkiye’de üretim araçlarının yüzde altmış-yetmişi Devlete mi ait[6], sen zaten hepsi devlete ait olsun diyorsan, neden karşı çıkacaksın ki bu sisteme! İşte Türkiye solunu Devlete bağlayan, onu Devlet sınıfının müttefiki haline geti-ren en önemli ideolojik bağ budur!
Hem sonra, “işçi sınıfının dünya görüşünü savunmak” demek, “burjuvaziye karşı olmak” demek değil midir, al işte sana fırsat! Marksist devlet teorisi ortada! “Devlet, hakim sınıfın örgütü” değil midir? Kimdir “hakim sınıf” Türkiye’de? İktidarda kim vardır, burjuvazi değil mi? O halde Devlet de burjuvazinin devletidir! Devlet burjuva devleti olunca, o zaman, darbe yaparak iktidarı ele geçiren “asker sivil aydın güçler” de, “gelişen kapitalizm karşısında mülksüzleşen şehir ve kır küçük burjuvazisinin temsilcileri oluyordu tabi! “Esas sınıf düşmanı” burjuvazi olduğu için, bunlar “devrim” yolunda işçi sınıfının, “solun” tabii mütte-fikleri olarak kabul ediliyorlardı! Ama sadece bu kadarla da bitmiyor (du) iş! Bir de ortada koskoca bir “Sosyalist Sistem” vardı! Kapitalizme karşı çıkan bu devletçi “orta sınıflarla”, “şehir ve köy küçük burjuvalarıyla” ittifak yaparak, „onları daha da sol’a iterek“, bu ittifak zemininde, sırtını Sosyalist Sisteme dayayarak pekâlâ “kapitalist olmayan bir yoldan” sosyalizme ulaşmak da mümkün olabilirdi! İşte Türkiye bu türden zırvalarla uğraştı uzun yıllar boyunca! Türkiye işçi sınıfını temsil ettiklerini söyleyenler bu tür gerici hayallerin peşinden koştular, hayalet taşladılar yıllarca! Sonra, bu hayaller suya düşünce de önce Kürtçü oldular, şimdilerde de „ulusalcı“!.
Sadece 27 Mayıs’la birlikte gelişen “sol” değil ha! Türkiye’nin tarihi boyunca ortaya çıkan bütün “sol” akımların hepsi de (bazı istisnalar dışında) aynı diyalektiğe tabi olmuşlar, aynı kurt kapanına düşmüşlerdir. Devlet sınıfları açısından sorun basitti! “Devleti kurtarmak”! Bunun için ne gerekiyorsa onu yapmaya çalışıyordu onlar! Nasıl ki Devleti kurtarmak için burjuva rolü oynayarak yukardan aşağıya doğru kendi elleriyle bir kapitalizm yaratmaya çalışmışlarsa, gerekirse aynı şekilde solculuğa da soyunabilirlerdi! “Bu memlekete lazım olan komünizm ise onu da gene biz getiririz” mantığıdır bu!.. Ve öyle oldu ki ortaya, “sol” adı altında, bu türden zırvalara inanan, bunları veri kabul ederek “devrim teorileri” kuran, Devlet sınıfı’nın uzantısı, iktidar mücadelesinde onun tabii müttefiki, kendini “ilerici”, sivil toplumu, halkı “gerici”, “cahil” kabul eden yeni tür bir Jön Türk nesli çıktı. İşte Türkiye’de neden bir sol hareket yoktur sorusunun cevabı burada gizlidir. Aslında, Devlete bağlı bir sol hep var olmuş-tur bu ülkede!..
Peki “solcular” neden devletçidir, neden devlet mülkiyetinden yanadırlar?
Toplumu bir sistem olarak ele alıyoruz. Olayı çok basitleştirmek için de bunu “yönetenler” ve “yönetilenlerden” ibaret bir AB sistemi olarak düşünelim. A: Yönetenleri, B’ de Yönetilenleri temsil etsin. Şu an bu toplumun kendini nasıl ürettiğini falan bir tarafa bırakıyoruz. Bu, feodal bir toplum da olabilir, kapitalist bir toplum da farketmez.
Önce, böyle bir sistemin nasıl işlediğini görelim: Dışardan-çevreden- gelen madde enerjinin (ki bunlara biz hammaddeler deriz) nasıl işleneceğine karar veren “yönetenler”, neyin nasıl üretileceğine dair programları (bilgileri) yönetilenlerin önüne koyarlar, yönetilenler de bu bilgileri gerçekleştirerek hammaddeyi işler, ürünü meydana getirirler. Bütün o toplumsal üretim süreçlerinin özü-esası budur.
İkinci adım, “yönetenler ve yönetilenlerden” oluşan bir toplumun (bunu bir AB sistemi olarak ifade etmiştik), kendi kendini üretirken kendini nasıl inkâr ettiğinin, yani kendi neslini-geleceğini-nasıl ürettiğinin açıklanmasıdır. Çünkü her toplum, bir AB sistemi olarak kendi maddi varlığını üretirken, aynı zamanda kendi neslini, kendinden sonra gelecek olan toplum biçimini de üretir.
Bir örnek olarak feodal sistemi ele alalım: Burada “yönetenler” (A), egemen sınıf olan feodaller iken, “yönetilenler” de köylüler-serflerdir. Eğer (“Diyalektik Materyalist” felsefeye göre) “herşeyin kendi zıttıyla birlikte varolmasından” feodallerle serfler arasındaki çelişkiyi anlayacaksak, bu toplumun kendi kendini üretmesi, yani kapitalizme geçişi hiçbir zaman “yönetilenler” olarak serflerin feodalleri altetmesiyle olmaz! Bir sistem olarak kapitalizm, feodal toplumun içinde, ama ondan “bağımsız” olarak, tıpkı bir çocuğun ana rahminde gelişmesi gibi gelişir. Bu durumda, feodal toplumla, onun diyalektik inkarı olarak gelişen kapitalist toplum arasındaki çelişki feodallerle serfler arasındaki çelişkiden farklıdır. Feodaller ve serfler, bunların her ikisi de, biribirlerinin varlık şartı olan, biri olmazsa diğerinin de olamayacağı feodal topluma ait unsurlardır. Feodalizmin içinde onun zıttı olarak gelişen kapitalizm ise, ana karnında gelişen çocuğa benzer. Burjuva devrimi de o çocuğun doğuşudur. Ya da yumurtanın içinden civcivin çıkışıdır. Bunun, feodalizmin içindeki bir sınıf olan serflerin feodallere karşı isyanıyla-baş kaldırışıyla ve sonra da kendi egemenliklerini kurmalarıyla bir ilişkisi yoktur!..
Kapitalizmin gelişme sürecinin diyalektiği de aynıdır. Burjuvazi (A) ve işçi sınıfından (B) oluşan kapitalist toplumun gelişerek kendini inkarı, modern sınıfsız toplumun (bilgi toplumunun) doğurması da gene “yönetilenlerin” (işçi sınıfının) burjuvaziyi yok ederek kendi düzenini kurmasıyla olmaz! Olmaz, çünkü işçi sınıfı ve burjuvazi aynı sistemin içinde biribirlerinin varlık şartı olan sınıflardır. Bu yüzden, burjuvaziyi yok ederek, kendisi kendi devletinin başında hala var olmaya devam eden bir “işçi sınıfı” olamaz! Devrim, “yönetilenlerin” “yönetenleri” altederek kendi egemenliklerine dayanan kendi sistemlerini kurmaları değildir! Böyle birşey olsa olsa sistemin kendi zıttına (anti maddesine) dönüşmesi olurdu! Devrim, bir çocuğun doğması olayıdır. Farklı DNA yapısına sahip bir sistemin ana rahmine düşerek orada gelişmesi, sonra da onun inkarı olarak doğmasıdır.
İşte, işçi sınıfının delikanlılık çağının ideolojisi olarak Marksizmin ne anlama geldiği tam bu noktada anlam kazanıyor[7]. “İşçi sınıfının ideolojisi-bilimi” olan Marksizme göre (ve onun dünya görüşü Diyalektik Materyalizm’e göre) “her şey kendi içinde kendi zıttıyla birlikte vardır”. Yani, Diyalektik ve Tarihi Materyalizm’e göre, yönetenler ve yönetilenlerden oluşan bir toplumda yönetenler (A) ve yönetilenler (B), tez ve antitez olarak biribirine zıt iki toplum biçimini temsil ederler. A daima mevcut durumu-sistemi temsil ederken, B’de bu sistemin içinde onun zıttı olarak gelişeni, onun “diyalektik devamı” olan başka bir sistemi temsil eder.[8] Örneğin, kapitalist sistemi ele aldığımız zaman, bu sistem bir bütün olarak burjuvazi (A) tarafından temsil edilir. B (işçi sınıfı) ise, kapitalizmin içinde onun zıttı olarak gelişen başka bir sistem olarak “sosyalizmi” temsil eder. “Sol”un, “işçi sınıfı devrimciliğinin” “özel mülkiyete karşı” olmasının, işçi sınıfı tarafından temsil edilen sosyalist sistemin üretim araçlarının üzerindeki özel mülkiyetin ortadan kaldırıldığı, üretim araçlarının mülkiyetinin bütün topluma (toplum adına da işçi sınıf tarafından temsil edilen devlete) ait olduğu bir sistem olmasının esası budur. Kapitalist sistem geliştikçe onun kendi içindeki zıttı da gelişir. Ve bu gelişmenin belirli bir noktasında, yönetilenler (B) yönetenleri (A) ve yönetenler tarafından temsil edilen mevcut sistemi altederek (onu yok ederek), üretim araçlarının devlet mülkiyetine dayanan kendi sistemlerini-sosyalizmi- kurarlar. Marksist-Leninist devrim anlayışının özü-esası budur. Bu anlayışa göre dünyanın üçte birinde devrimler olmuş, Dünya Sosyalist Sistemi kurulmuş, bu sistem yetmiş yılı aşan bir süre yaşamıştır; ama sonra da tabi, sil baştan tekrar başa dönülerek “yok edilen” o kapitalistler mezardan çıkarılmış, tekrar ihya edilmişlerdir!
Şüphesiz, solun bu tarafı, yani “kapitalizmi yok ederek özel mülkiyetin yerine devlet mülkiyetini geçirme” tarafı Avrupa solunu da ilgilendiriyor. Ama peşine takılacakları Devletçi bir müttefikleri olmadığı için, yaşanılan bunca süreçten sonra onlar artık bu konuda ısrarcı değiller! Öyle devletçilikten, devlet mülkiyetinden falan bahseden kalmadı artık buralarda!
Peki bütün bunlardan çıkan sonuç nedir? Marksizm, onun felsefi temeli olan Diyalektik ve Tarihi Materyalizm yanlış mıydı? Sorun burada mı yatıyor? Hayır! Buradan bu sonuç çıkmaz! Bütün bir tarih, tarihsel gelişme süreci bu türden “hatalarla” açıklanamaz! Marksizm işçi sınıfının delikanlılık çağının-bluğ çağının ideolojisidir. Kapitalist sistemin mülksüzleştirdiği insanların kapitalist baskıya ve sömürüye karşı baş kaldırarak kendi kimliklerini oluşturmaya başladıkları bir çağın, 19-20. yy’ ların ideolojisidir. Sınıf savaşı ortamında, işçi sınıfının egemen sınıf karşısında kendisinin farkına vararak baş kaldırışıdır. İşçi sınıfının olgunluk çağında, klasik anlamıyla işçi sınıfının artık yok olmaya başladığı bir dönemde, bilgi toplumuna, modern sınıfsız topluma geçiş artık ideolojilerin önderliğinde olamaz! Çünkü elde bayrakla girilmez sınıfsız topluma! Bilgiyle, bilimle ulaşılabilir bu hedefe.
“Türkiye’de neden gerçek anlamda bir sol hareket yok” sorusuna cevap ararken altını çizmemiz gereken bir nokta daha var! Türkiye toplumu bugün dışa açılıyor. Türkiye kapitalizmi, bir yandan Devletçi sisteme karşı mücadele ederken, bir yandan da globalleşme sürecine ayak uydurmaya çalışıyor. Başka türlü ayakta kalabilme olanaklarının bulunmadığını görüyor kapitalistler. Üstelik tam bu noktada, globalleşme sürecinin (dış dinamik olarak) rüzgârını da arkalarına almış durumdalar.
Devlet sınıfının peşinde giden Türkiye solu ise milliyetçi-“ulusalcı”! Halâ, soğuk savaş döneminin sloganlarıyla siyaset yapmaya çalışıyorlar. Bu yüzden de kapitalizmin gelişme sürecine ayak uyduramıyorlar. Aslında, Türkiye işçi sınıfının milliyetçi olması için hiçbir neden yoktur! Tam tersine, ülkeye global sermaye girişi arttıkça, kapitalizm geliştikçe bundan en çok yarar görecek olanların başında geliyor işçi sınıfı ve sol. Ama garip bir vefa duygusuyla Devletçi yoldaşlarını terketmeyi bir türlü içlerine sindiremiyor bizim solcular! Bu yüzden de, yok olmaya doğru giden antika bir sınıfla birlikte intihar ediyorlar!..
[1] Bugün de aynı şekilde şaşırıyorlar! Nasıl olur da „gerici-dinci“ diye damgaladıkları bir iktidar Kürt sorununu da çözerek demokratik cumhuriyete doğru gidişin yolunu açabilir, bunu bir türlü anlayamıyorlar! Aslında, bu diyalektiği hiçbir zaman anlayamayacaklar da onlar! Çünkü bu öyle basit bir „anlama“ sorunu değildir, bir varoluş sorunudur. Kendi kimliklerini oluşturdukları zeminle ilgili bir sorundur. Akvaryumun içindeki balıklar hiçbir zaman varoluş ortamları olan o akvaryumun farkına varamazlar!..
[2] Buradaki Devlet’i büyük harflerle yazıyorum, çünkü bu Devlet sizin bildiğiniz devletler gibi bir devlet değildir, o Osmanlı Devletidir!..
[3] www.aktolga.de 8.Çalışma: “POZİTİVİZM, DİNİN YERİNE BİLİMİKOYARAK YAPILAN BÜTÜN O YUKARDAN AŞAĞIYA TOPLUM MÜHENDİSLİĞİFAALİYETLERİNİN FELSEFİ-İDEOLOJİK ZEMİNİDİR..O, TOPLUMSAL GELİŞME YASASI OLDUĞUNA İNANILAN BELİRLİ BİLGİ KALIPLARINI KULLANARAK MEVCUT SİSTEMİ MUHAFAZA EDEBİLME - SİSTEMİ KONTROL ALTINDA TUTMA ANLAYIŞI OLDUĞU KADAR, AYNI ZAMANDA, BU BİLGİ KALIPLARINI KULLANARAK VAROLAN SİSTEMİ, NİTELİĞİNİ DEĞİŞTİRMEKSİZİN “DEĞİŞTİREREK” YENİ BİR GÖRÜNÜMLE YENİDEN İNŞA ETME ANLAMINA GELEN “DEVRİM” TEORİLERİNİN DE KAYNAĞI OLUR”!..
[4] İki tür bilgi vardır: Duygusal-toplumsal deneyimlerin içinde bunlarla birlikte kayıt altına alınan bilgiler ve kendilerini üreten süreçlerden bağımsız olarak varolan bilişsel bilgiler. Örneğin, Batı’da kapitalizmin nasıl geliştiğine ilişkin bilgiler Batı toplumlarının tarihsel gelişimine özgü bilgilerdir. Ama, kapitalizm nedir sorusuna verilecek cevap objektif-bilişsel bilgilerden oluşur, tıpkı, bir su molekülünün iki atom hidrojenle bir atom oksijenin birleşmesinden oluştuğuna ilişkin bilgi gibi..Öte yandan, Ankara’nın suyu İstanbul’unkine nazaran daha kireçlidir dediğiniz zaman buradaki bilgi lokal bir bilgidir.
[5] Bu konuda bak www.aktolga.de (6. Çalışma)
[6] Bu rakam (özellikle Özal’dan sonra) şimdi değişti artık! Zaten AK Parti’nin yaptığı en önemli işlerden biri de bu Devlet mülkiyetine son vermek oldu! Gerçi daha yapılacak çok iş var bu konuda, ama olsun, artık bundan sonra belini doğrultamaz o eski yapı!
[7] “Diyalektik Materyalizmin Eleştirisi, Felsefede Devrim”, www.aktolga.de Makaleler
[8] Dikkat ediniz, buradaki „sistem“ anlayışı tamamen farklıdır! Burada sistem deyince anlaşılan, herbiri “kendinde şey” olarak varolan, varolmak için biribirine muhtaç olmayan nesnelerin (“objektif mutlak gerçekliklerin”) biraradalığıdır.
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.11.2024
9.11.2024
31.07.2024
3.06.2024
9.04.2024
20.07.2023
18.07.2023
17.07.2023
20.06.2023
18.06.2023