Murat BELGE
"Sabah" gazetesini gözden geçirirken böyle bir başlık gözüme çarptı. Meğer Avrupa’nın yapamadığını Erdoğan yapmış; başlık bu. Neymiş diye baktım. Meğerse "New York Times" gazetesi "Sayın Erdoğan, Avrupalıların görmezden geldiği göçmen krizini tek başına üstlendi" demiş ve buna "Türkiye’nin sunduğu fırsatı değerlendiremeyen Avrupa bunun bedelini ödeyecek" öngörüsünü eklemiş.
"Allah Allah, ben buna benzer bir şey okudum muydu? Ama böyle değildi…" diyerek bakındım ve "New York Times International"ı buldum. Yazıyı yazan önemi bir gazeteci, Steven Erlanger. Suriye sınırındaki birkaç sorundan söz ederek başladığı yazısında "Ayrıca bir de Türkiye’den Recep Tayyip Erdoğan sorunu var" diyor ve şöyle devam ediyor: "Karşılaştığı güçlüklerin birçoğunu kendisi çıkarmıştır"... "Sabah'ın bize sunduğu cümle de burada, bu cümlenin sonu: "Ancak Avrupalıların görmezden gelmeyi seçtiği birçok sorunu, çoğu tek başına üstlenmiştir de." Cümlenin bu son kısmında Erdoğan’ın hakkını teslim ediyor ama bundan "Sabah" gazetesindeki övücü anlamı çıkaracak bir şey göremiyorum. Hele o "Türkiye’nin sunduğu fırsat" ya da "bedelini ödeme" üstüne herhangi bir cümle olmadığı gibi, yazının bütününden böyle bir yorum çıkarmak için de bayağı çalışkan bir hayal gücüne sahip olmak gerekiyor.
Avrupa’nın özellikle "göçmen" konusunda nasıl mırın kırın ettiğini hepimiz biliriz. Bildiğimiz gibi eleştirir ve kınarız da. Ancak bu tabloyu öteki tarafından da görmek gerek. Avrupa’nın faşizan popülistleri bu göçten yoğun bir şekilde yararlandılar. Gelen gariban insanlar olayını alabildiğine büyüterek bunu kendi iktidarlarına basamak olarak kullanıyorlar. Bu da, bugün elinde "yetki" olanların göç konusunda ihtiyatlı davranmasına katkıda bulunan etkenlerden biri.
Ama onların bu gönülsüz tavrı birçoğumuz gibi Steven Erlanger’i de eleştirel bir tavır almak durumunda bırakıyor. Onun bu eleştirel tavrında Avrupa’nın basiretsizliği, bencilliği, vurdumduymazlığı elbette yer alıyor. Ama Avrupa’nın yapamadığını Erdoğan’ın yaptığını anlatan herhangi bir söz de yer almıyor.
Ve buradaki toplumun, Türkiye toplumunun da göçenleri bağrına bastığını söyleyemeyiz.
Dünyada toplumların tercihleri ya da davranışları birbirinden çok farklı olmuyor. Alınan tavırlarda "Bunun bize, bana faydası ne?" hesabı öncelikli bir yer tutuyor. Aslında şu evrede bu insanların sınırlara gönderilmesinde ve her gün nereden çıkarıldığı anlaşılmayan hesaplarla topluma "Şu kadar bin göçmen Avrupa’ya geçti" diye rapor verilmesinde bunun da önemli bir payı var. Çünkü "aşırı" göçmen yığılmasından şiddetle şikayetçi olanların kalabalık bir kısmının da AKP seçmeni olduğu bir sır değil.
Sınırda yığılan bu insancıkların gittiği yer iki sınır arasındaki tarafsız bölge, üç buçuk karış yer. Yunanistan’a falan geçmiş değiller. Ama dediğim bu kitleyi mutlu etmek için o bölgenin ilerisine geçmiş gibi veriliyor haberler. "Yunanistan o kadar kişi bizim sınırımızdan girmiyor" diye soru soran gazeteciye ne dendiğini de izliyoruz, biliyoruz. Bu "milliyetçi şantaj" her an kullanım alanında.
Milliyetperver olmanın yolu yordamı belli. İktidarın dediğini papağan gibi tekrarlarsanız kimse milliyetperverliğinizi tartışmak gereğini düşünmez. AKP’nin devr-i iktidarında "gerçeklik" kelimesinin de anlamı değişti. İşte yukarıda anlattığım "haber" hikâyesi. "Bay Erdoğan’ın Avrupalılar’dan yardım söküp almak için yaptığı manipülasyonlar" diyor Erlanger, "Daha çok potansiyel müttefiklerini yabancılaştırma sonucunu veriyor." Bu, yazının sunuluşunun Erdoğan hakkında yaratması beklenen olumlu izlenime çok da uygun bir anlatım, sunum tarzı değil. "Manipülasyon" kelimesinin bir "iltifat" olmadığı yeterince belli. Herhangi bir "Batılı" gazeteci gibi mümkün olduğu kadar nesnel ve nötr bir tarz tutturmuş Erlanger. Bazı sözleri kendi ağzından söylemiyor, birisinden alıntı veriyor. Örneğin Amerikan Dışişleri’nde çalışmış ve Türkiye’yi tanımış biri olan Amanda Sloat bunlardan biri. Sloat, Suriye’den yoğun göçün Türkiye ve Erdoğan için ciddi sorun olduğunu belirtiyor, ama arkasından bunun Erdoğan’ın Avrupa Birliği’ne yaptığı şantajı (Evet, bu kelimeyi kullanıyor) haklı göstermeyeceğini ekliyor. Aslı Aydıntaşbaş’tan birçok alıntı yapıyor.
Bunları aktarmakla dünya basınının Erdoğan’a bakışının pek olumlu olmadığını kanıtlamaya çalışmıyorum. Öylesini yapmak için, şu şimdi konuştuğumuz makaleden çok daha eleştirel ve sert olanlarını bulmak çok kolay. Bu makale oldukça "etliye sütlüye bulaşmadan" durumu anlatmayı amaçlayan nötr bir yazı. Ama AKP medyası böyle bir yazıda "Reis"lerine ciddi bir övgü bulmayı başarıyor. Çünkü,"gerçeklik", yazının "gerçekten" ne dediğiyle ilgili değil. Gerçeklik, "Reis"in her durumda üstte kalması demek. "New York Times"ın Tayyip Erdoğan hakkındaki sözlerini şu gördüğünüz biçimde Türkiyeli okurlara sunmak dolayısıyla gerçekçilik oluyor; hatta gerçekçiliğin hası oluyor.
Milliyetperverlik filan, bunların hepsi de bu mantığa göre biçimlenmek durumunda. Oldukça yalın bir ölçütümüz var: Reis’in beğendikleri/Reis’in beğenmedikleri.
Bugün 8 Mart’tı. Birtakım işler için Beyoğlu’na çıkacak oldum. Çıkabilirsen çık. Aşağıda Tünel’i kapalı görünce bir anlam veremedim. Ama bunların Beyoğlu’nda kadınlar yürüyecek diye olduğunu anlamam bayağı zaman aldı. Bu yaşına gelmiş bir Türkiye Cumhuriyeti Yurttaşı olmama rağmen bu gibi durumlarda hala şaşırıyorum.
Bu da herhalde Reis’in beğenmesine, beğenmemesine bağlı bir şey. Reis bekleneceği gibi "kadın"ın ailenin temel direği olduğunu söylerken bir yandan toplumda kadınların çeşitli işlere girmelerinin iyi olacağını da belirtti. Ama böyle elinde pankart, bağıra çağıra sokaklarda yürüyen kadınlardan pek hoşlanmadığını tahmin edebiliriz. Biz etmesek de İstanbul Valisi ve Emniyet Müdürü herhalde tahmin etmişti. Şimdi bunları yazarken sonra ne oldu, bir arbede çıktı mı, bilmiyorum.
Sorun ne olursa olsun, Reis’in Türkiye’sinde, çözümü şiddettir. Bunu biliyoruz.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları














































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.12.2025
1.12.2025
24.11.2025
25.08.2025
6.08.2025
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025