RAGIP DURAN
Gazetecilik çok siyasi bir meslek. Gazeteci, siyasi konularla ilgili haber, yorum, röportaj ya da söyleşi yazarken birçok açıdan dikkatli özenli olmak zorunda. Çünkü benzer ya da ortak birçok yanları olmasına rağmen, gazetecilikle siyasi faaliyet, amaçları, yöntemleri, icra şekilleri açısından farklı alanlar. Tabi ki birbirlerini etkiler, ama gazeteci siyasetçi gibi davranmamalı, siyasetçi de gazeteci kılığına girmemeli. Gazeteci, yaygın kanaatin aksine, siyasete damga vuramaz, siyasi gelişmelerin yönünü, ağırlığını tayin edici derecede değiştiremez. Ama siyasi gelişmelerin kamuoyu üzerindeki algısını şu ya da bu doğrultuda etkileyebilir. Bazı siyasi olgu ve gelişmelerin bir kesim yurttaş tarafından erken ya da geç öğrenilmesini sağlayabilir. O kadar.
Gazeteci, yani muhabir ya da yorum yazarı, siyasi bir konuda yazarken öncelikle dikkat etmesi, özen göstermesi gereken noktalara yoğunlaşmalı.
ZAMANLAMA: Her gerçek bilgi, her hakiki olgu, otomatik olarak haber değeri taşımaz. Yazdığımız herhangi bir haber ya da yazının yayın tarihi/zamanı da önemlidir. Fol yok yumurta yokken, birdenbire, gökten zembille iner gibi, siyasi ortamın, kamuoyunun gündeminde hiç olmamış, olmayan ve belki de olmayacak olan bir konu hakkında yazmak, çok anlamlı değil. Okurda kuşku uyandırır bu tür haber ve yazılar. Her olay her gelişme, genel ortam bağlamında değerlendirdiği için, yazının zamanlaması önemli.
KONUMLANDIRMA: Hiçbir haber, hiçbir yazı, medya ortamında tek başına, tamamen bağımsız bir şekilde okunmaz. Yazılmaz da zaten. Bu nedenle gazeteci, ele aldığı konuyu, haberini/yazısını güncel, somut, konunun içeriği ve tarihi boyutuna oturtmakla sorumlu olmalı. Her haber, her yazı kocaman bir konu nebulasının ancak bir boyutu, parçası olduğuna göre, yeni haber ya da yazının konunun tümüyle, yani büyük resimle ilişkisi sağlanmalı. Gazeteci bu konumlandırmayı yapmazsa, okur yapar.
BAĞLAMLANDIRMA (Contextualisation): Uyanık olduğunu sanan kimi gazeteciler, bazen ıvır zıvır ya da genel kabul gören minör bir olguyu yakalar, oradan bir açılır, sonunda vardığı noktayı sadece siz değil kendisi de tanıyamaz/anlamaz. Minör olgu, atletizmdeki tavşanlara benzer. Önden koşar, arkadakilere sürat ritmi verir. Ama tavşan olmasa da o yarış yapılır. Gazeteci böyle ucuz yöntemlere başvurmadan, haber ya da yorumunda, konunun en can alıcı, en önemli boyutlarını rasyonel bir şekilde, sağa sola sapmadan, öndeki arkadaki fuzuli ayrıntılara başvurmaya gerek kalmadan, açık ve net bir şekilde kaleme almalı.
ASLİ GÖREV VE BİR İNCELİK: Gazetecinin asli görevi, kamu çıkarını savunarak, yurttaşlara doğru, inandırıcı/güvenilir ve hızlı bilgi vermek, konuya ilişkin farklı görüşleri iletmek olmalı. Kamu çıkarı, muğlak, flu, genel bir kavram değil. Kamu çıkarını savunmak ve bu perspektife sahip olabilmek için, ilk başta, kamu çıkarını tehdit eden, çiğneyen, tehlikeye atan güçlere karşı tutum almak gerekir. Bu da mazlumdan/mağdurdan yana olmakla özdeşleşir. Gazeteci, milli, etnik, dini, sportif, kültürel, coğrafi kimlik yakınlığı nedeniyle, ya da başka herhangi bir gerekçe ile mazluma/mağdura karşı zulümden, zalimden yana olamaz, olmamalıdır. Tamam peki. Bu ilke, bu yaklaşım mazlumun olası olumsuzluklarının sergilenmesine engel midir? Tabi ki hayır. Gazeteci, olgular temelinde iş görür. Mazlumu, futbol seyircisinin takımını tuttuğu gibi tutmaz. Mazlum, herhangi bir olumsuz davranışta bulunduğu zaman ve gazeteci bunu somut olarak saptadığı zaman, görevi gereği yazmalıdır. Çünkü gazeteci, olumsuzluğu gerçekleştirenin esas olarak kimliğine bakmaz, olguya bakar. Genel olarak mağdur kimlikte ya da konumda da olsa, yapılan olumsuzluğun haber değeri vardır, yazılır, yorumlanır. Mazlumun olumsuzluklarını gizlemek nafile bir çaba olduğu gibi etkisizdir. Çünkü zalim ya da bir başkası bu olumsuzluğu zaten bir şekilde yakalar ve teşhir eder.
Ne var ki, gazetecilik, öyle gelişigüzel, her olumsuzluğu şak diye teşhir eden bir konumda olmamalıdır. Mazlumun faili olduğu olumsuzluğu teşhir ederken, zalimin ekmeğine yağ sürüyorsanız, burada bir sorun var demektir. Bu teşhir, gerek zamanlama gerek konumlandırma/bağlamlandırma gerekse ifade açısından, düzgün bir şekilde yapılır ve zalimi onaylamadan kaleme alınırsa, o zaman mesele yok. Aksi takdirde, esas ile taliyi ayırt etmemiş oluruz. Yani zalimin zulmü ile mağdurun olumsuzluğunu aynı sepete koyma hatasına düşebiliriz. Dahası zalimin görüşlerini ve tutumunu onaylamış ya da meşrulaştırmış oluruz.
NİYET OKUNMAZ OLGULARA BAKILIR: Okurlar kimi zaman, özellikle hassas konulardaki tartışmalarda, yayınlanan yazı ile kesinkes hemfikir olmayınca, muhabirin/yazarın kötü niyetli olduğunu öne sürer. Hatta bazen daha da ileri gidip, söz konusu muhabir ya da yazarın ‘’Satıldığını’’ iddia eder. Öznel değerlendirmeler bunlar. Gereksiz polemiklere yol açar. Halbuki yazının içeriğine, zamanlamasına, konumlanmasına ve ifadelere bakmak yeterli. Bir yazının esas olarak mazluma mı yoksa zalime mi hizmet ettiğini saptamak çok zor olmasa gerek. Mesela yazıda yer alan görüşler, ifadeler iktidar söylemine uygun mu? Zalimin sözlüğüne uyuyor mu? Bu haber, bu yorum ya da benzeri görüşler, zalimlerin medyasında geçmişte yer aldı mı? Bunlara bakmak lazım.
GAZETECİNİN KAYNAKLA, OKURUN YAZARLA İLİŞKİLERİ: Gazetecilerin haber kaynaklarıyla ilişkileri zaman zaman sorunlu bir alan haline gelebiliyor. Eskiden, olumsuz çağrışımından azade ‘’Muhbir’’, şimdilerde ise alarmverici (İngilizcede Whistleblower, Fransızcada Lanceur d’alerte) olarak adlandırılan bu kişi ya da kurumlardan gelen/sızdırılan bilgiler, yazı işlerinin ciddi, derin süzgecinden geçtikten yani verilen bilgilerin doğruluğu onaylandıktan sonra yayınlanabiliyor. Yazı İşlerine ulaşan/gönderilen her bilgi, belge, söylenti zaten otomatik olarak ciddi bir editoryal süzgeçten geçirilmeden yayınlanmaz.
Editoryal süzgeç demek, gelen bilginin sadece doğru olup olmadığının denetimi değildir. ‘’Doğru olan her bilgi yayınlanır.’’ diye bir ilke yok. Zamanlama ve konumlandırmada, okura ek bir bilgi ve görüş veriyorsa, kamu çıkarını savunmayı güçlendiriyorsa haber yapılır ve yayınlanır.
Bizde iktidar mahfilinden gelen her bilgi ve görüşün pat diye manşetten yayınlanmasına bakmayın, bizde gazetecilik yapılmıyor.
Kaynak, bir muhabiri belki 10 kez doğru ve sağlam bilgilendirmiş olabilir. Ama 11. sefer, kaynak belki kasıtlı olarak belki de sıradan bir hata, kusur ya da eksiklik nedeniyle muhabiri yanlış bilgilendirmiş olabilir. Bu nedenle gazeteci en çok güvendiği kaynağın, 100. sefer de olsa verdiği bilgiyi en az iki farklı kaynaktan doğrulatmak zorunda.
Okurla gazeteci/yazar arasındaki ilişkilerde de benzeri bir durum var. Okur, çok güvendiği, çok inandığı, sağlam ve iyi bir muhabir olarak kabul ettiği bir gazetecinin her yazısını beğenebilir, onaylayabilir. Ama bir gün, okurun siyasi-ideolojik konumunda, algılama kapasitesinde herhangi bir değişiklik yokken, yani okur eski okurken, o çok güvendiği muhabir/yazarın bir haberi/yorumu karşısında şoke olabilir. Çünkü bu sefer ideal yazarıyla 180 derece karşı görüştedir. Olabilir. Böyle bir vakada yazarın art niyeti ya da kötü niyeti gibi bilinemez, ölçülemez kriterlerden yola çıkıp, yazarı cart diye silip atmak, aşırı tepki göstermek anlamına geliyor.
Öte yandan, bir gazetecinin bir yazarın, önemli ama tartışma yaratan bir haberinden ya da yazısından sonra, gelen kimi çok sert eleştiriler nedeniyle mağdur duruma düştüğüne inanıp, bir takım açıklamalar yayınlaması bana pek doğru gelmiyor. Fıkra anlattıktan sonra fıkranın neden komik olduğunu anlatmak gibi.
EŞİT SAVUNMA HAKKI, YASALAR: Gazetecinin, dikkat etmesi gereken bir konu da, siyasi tartışmalarda, farklı zıt kutupların çekişmesini dile getirirken, her iki tarafa eşit uzaklıkta olma zorunluluğu. İki tarafın da görüşlerini mümkün olduğunca eşit bir şekilde vermek ilk koşul. Haber yazıyorsanız, mümkünse hiç sıfat kullanmamak, yargı çağrışımı yapabilecek deyim ve ibarelerden de kaçınmak gerek. Bu ilke bu yaklaşım, gazetecinin, kasap ile koyun arasında tarafsız olduğu anlamına gelmez. Zaten isteseniz de tarafsız olamazsınız. Çünkü elinize kalemi aldığınızda, klavyenin başına geçtiğinizde, mikrofonu ya da kamerayı açtığınızda tarafsınız. Düz haber dediğimiz her metin de kaçınılmaz olarak bir yorum, bir yargı içerir. Hatta bir haberi yayınlamak ya da yayınlamamak da bir yorum sayılır. Taraf olmaktan kurtulmak söz konusu değil. Mesele, kamu çıkarından ve mağdurdan yana mı tarafsınız yoksa iktidar ya da zalimden mi?
Bu arada, yasalarca illegal ilan edilmiş yapılarla, artık sözcüsü/temsilcisi kalmamış kurumlar ya da mesela mezara girmiş kişiler hakkında haber ya da yorum yazarken durum sıkıntılı. Çünkü itham edilen kişi ya da kurumlar kendilerini savunamayacak durumda oldukları gibi artık kamuoyuna yansımış bir tartışmada, özellikle yaptırım tehdidi nedeniyle sadece bir görüşün taraftarlarının tartışmaya katılmaları söz konusu olur.
GİZLİ VE BELKİ CAZİP AMA YARARSIZ: Muhabirlerin/yazarların kimi zaman habercilik şehvetine kapılarak ya da ne kadar derin bilgili gazeteciler olduğunu sergilemek için, belki polis istihbarat dosyalarında bulunan ama yayınlanmasının kamu çıkarı açısından bir yararı olmayan cazip bilgileri yayınlaması da doğru değil. Hele bu tür bilgiler, mağduru güç duruma düşürüp, zalime puan kazandırırsa.
Aktarmaya çalıştıklarım, siyasal haberciliğin/yorumculuğun genel ilkeleri. Sorunlu ya da tartışma yaratmış her bir haberi, yorumu, yazıyı somut olarak kendi bağlamı içinde ele alıp değerlendirmek lazım.
Tüm bu yaklaşımlar, medya organının genel yayın politikasıyla da doğrudan ilişkili.
Gazetecilikte siyaset, yani siyasi duruş/bakış, haberin yazılış şekliyle, zamanlaması, genel içine konumlandırılması ve ifadesiyle tezahür ediyor.
Hamiş: Pazartesi günü yayınlanan Şinasi Nahit Berker yazısı konusunda iki arkadaşım, meslekdaşım katkıda bulundu.
Yiğit Bener: ‘’Şinasi Bey teyzem Sevim Otyam'la (Fikret'in ablası) evlendi. 2 ay evli kalabildiler: Sarhoş eve gelme ve dayak!!!! ‘’
Koray Düzgören: ‘’Biz Şinasi Nahit'le birkaç ay da olsa, belki 6 ay Ulus'un devamı olan Barış Gazetesi'nde çalıştık.
12 Mart'ta TRT TV'den atıldıktan sonra mecburi istikamet Rüzgarlı'ya yöneldik.
Önce Yenigün'de çalıştım sonra kimin aracılığı ile hatırlamıyorum 1972'nin ortalarında Barış'ta haftalık ekonomi sayfası yapmaya başladım. Belki de gazetelerdeki ilk ekonomi sayfası buydu.
Neyse, büyük bir salonda çalışıyorduk tam karşıda yazı işleri müdürü sağda bir masada da Şinasi Nahit otuyordu. Ben de tam yazı isleri müdürünün karşısındaki masada.
Şinasi Nahit öğleye doğru gelirdi. Ya geceden kalma ya da içip gelmiş olurdu tabii.
Önce gazetelere bakar sonra kafasını indirip küçük kağıtlara elle yazmaya başlardı. Bir dostluk kurulmuştu aramızda, o nedenle arada gözüm ona gidiyordu hep.
Bir şeyler yazdıktan sonra, kısa fıkra tabii, götürüp yazı işleri müdürüne (Galiba Cemalettin Ünlü) veriyordu. Hiç ses çıkarmadan.
O yerine otururken müdür o kağıdı buruşturup çöp sepetine atıyordu.
Şinasi Nahit bunu görünce tekrar başını eğip yeniden bir şeyler karalıyordu. Bazen ikincide ama genellikle üçüncüde müdür yazdığını kabul edip puntolayarak mürettiphaneye gönderiyordu. Tabii bu arada saatler geçiyordu. Yazı mürettiphaneye gittikten bir süre sonra da Şinasi Nahit gidiyordu. Muhtemelen meyhaneye!
Yazdıklarının müdür tarafından çöpe atılması çok içime dokunuyordu. Belki de duyduğum tepkiden olacak o Barış Gazetesi'nde çalıştığım süreye ilişkin hala çok canlı olarak aklımda kalan bu sahneler oldu.
Hiç tartıştığını ya da itiraz ettiğini görmedim. İlginç bir adamdı ama şurası kesin, sen de yazmışsın muhalifti ve mesela yazısı girsin falan diye ne goygoyculuk yapıyordu ne de şirin görünmeye çalışıyordu.
Çetin Altan da Şeytanın Gör Dediği başlığı ile böyle kısa fıkra yazardı Akşam'da ama Şinasi Nahit'inkiler başkaydı. Şimdiye kadar da başka örneği olmadı bildiğim kadarıyla’’
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları






















































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
15.03.2021
11.03.2021
2.03.2021
12.02.2021
25.01.2021
18.01.2021
15.01.2021
11.01.2021
4.01.2021
31.12.2020