RAGIP DURAN
Gazetecilik çok siyasi bir meslek. Gazeteci, siyasi konularla ilgili haber, yorum, röportaj ya da söyleşi yazarken birçok açıdan dikkatli özenli olmak zorunda. Çünkü benzer ya da ortak birçok yanları olmasına rağmen, gazetecilikle siyasi faaliyet, amaçları, yöntemleri, icra şekilleri açısından farklı alanlar. Tabi ki birbirlerini etkiler, ama gazeteci siyasetçi gibi davranmamalı, siyasetçi de gazeteci kılığına girmemeli. Gazeteci, yaygın kanaatin aksine, siyasete damga vuramaz, siyasi gelişmelerin yönünü, ağırlığını tayin edici derecede değiştiremez. Ama siyasi gelişmelerin kamuoyu üzerindeki algısını şu ya da bu doğrultuda etkileyebilir. Bazı siyasi olgu ve gelişmelerin bir kesim yurttaş tarafından erken ya da geç öğrenilmesini sağlayabilir. O kadar.
Gazeteci, yani muhabir ya da yorum yazarı, siyasi bir konuda yazarken öncelikle dikkat etmesi, özen göstermesi gereken noktalara yoğunlaşmalı.
ZAMANLAMA: Her gerçek bilgi, her hakiki olgu, otomatik olarak haber değeri taşımaz. Yazdığımız herhangi bir haber ya da yazının yayın tarihi/zamanı da önemlidir. Fol yok yumurta yokken, birdenbire, gökten zembille iner gibi, siyasi ortamın, kamuoyunun gündeminde hiç olmamış, olmayan ve belki de olmayacak olan bir konu hakkında yazmak, çok anlamlı değil. Okurda kuşku uyandırır bu tür haber ve yazılar. Her olay her gelişme, genel ortam bağlamında değerlendirdiği için, yazının zamanlaması önemli.
KONUMLANDIRMA: Hiçbir haber, hiçbir yazı, medya ortamında tek başına, tamamen bağımsız bir şekilde okunmaz. Yazılmaz da zaten. Bu nedenle gazeteci, ele aldığı konuyu, haberini/yazısını güncel, somut, konunun içeriği ve tarihi boyutuna oturtmakla sorumlu olmalı. Her haber, her yazı kocaman bir konu nebulasının ancak bir boyutu, parçası olduğuna göre, yeni haber ya da yazının konunun tümüyle, yani büyük resimle ilişkisi sağlanmalı. Gazeteci bu konumlandırmayı yapmazsa, okur yapar.
BAĞLAMLANDIRMA (Contextualisation): Uyanık olduğunu sanan kimi gazeteciler, bazen ıvır zıvır ya da genel kabul gören minör bir olguyu yakalar, oradan bir açılır, sonunda vardığı noktayı sadece siz değil kendisi de tanıyamaz/anlamaz. Minör olgu, atletizmdeki tavşanlara benzer. Önden koşar, arkadakilere sürat ritmi verir. Ama tavşan olmasa da o yarış yapılır. Gazeteci böyle ucuz yöntemlere başvurmadan, haber ya da yorumunda, konunun en can alıcı, en önemli boyutlarını rasyonel bir şekilde, sağa sola sapmadan, öndeki arkadaki fuzuli ayrıntılara başvurmaya gerek kalmadan, açık ve net bir şekilde kaleme almalı.
ASLİ GÖREV VE BİR İNCELİK: Gazetecinin asli görevi, kamu çıkarını savunarak, yurttaşlara doğru, inandırıcı/güvenilir ve hızlı bilgi vermek, konuya ilişkin farklı görüşleri iletmek olmalı. Kamu çıkarı, muğlak, flu, genel bir kavram değil. Kamu çıkarını savunmak ve bu perspektife sahip olabilmek için, ilk başta, kamu çıkarını tehdit eden, çiğneyen, tehlikeye atan güçlere karşı tutum almak gerekir. Bu da mazlumdan/mağdurdan yana olmakla özdeşleşir. Gazeteci, milli, etnik, dini, sportif, kültürel, coğrafi kimlik yakınlığı nedeniyle, ya da başka herhangi bir gerekçe ile mazluma/mağdura karşı zulümden, zalimden yana olamaz, olmamalıdır. Tamam peki. Bu ilke, bu yaklaşım mazlumun olası olumsuzluklarının sergilenmesine engel midir? Tabi ki hayır. Gazeteci, olgular temelinde iş görür. Mazlumu, futbol seyircisinin takımını tuttuğu gibi tutmaz. Mazlum, herhangi bir olumsuz davranışta bulunduğu zaman ve gazeteci bunu somut olarak saptadığı zaman, görevi gereği yazmalıdır. Çünkü gazeteci, olumsuzluğu gerçekleştirenin esas olarak kimliğine bakmaz, olguya bakar. Genel olarak mağdur kimlikte ya da konumda da olsa, yapılan olumsuzluğun haber değeri vardır, yazılır, yorumlanır. Mazlumun olumsuzluklarını gizlemek nafile bir çaba olduğu gibi etkisizdir. Çünkü zalim ya da bir başkası bu olumsuzluğu zaten bir şekilde yakalar ve teşhir eder.
Ne var ki, gazetecilik, öyle gelişigüzel, her olumsuzluğu şak diye teşhir eden bir konumda olmamalıdır. Mazlumun faili olduğu olumsuzluğu teşhir ederken, zalimin ekmeğine yağ sürüyorsanız, burada bir sorun var demektir. Bu teşhir, gerek zamanlama gerek konumlandırma/bağlamlandırma gerekse ifade açısından, düzgün bir şekilde yapılır ve zalimi onaylamadan kaleme alınırsa, o zaman mesele yok. Aksi takdirde, esas ile taliyi ayırt etmemiş oluruz. Yani zalimin zulmü ile mağdurun olumsuzluğunu aynı sepete koyma hatasına düşebiliriz. Dahası zalimin görüşlerini ve tutumunu onaylamış ya da meşrulaştırmış oluruz.
NİYET OKUNMAZ OLGULARA BAKILIR: Okurlar kimi zaman, özellikle hassas konulardaki tartışmalarda, yayınlanan yazı ile kesinkes hemfikir olmayınca, muhabirin/yazarın kötü niyetli olduğunu öne sürer. Hatta bazen daha da ileri gidip, söz konusu muhabir ya da yazarın ‘’Satıldığını’’ iddia eder. Öznel değerlendirmeler bunlar. Gereksiz polemiklere yol açar. Halbuki yazının içeriğine, zamanlamasına, konumlanmasına ve ifadelere bakmak yeterli. Bir yazının esas olarak mazluma mı yoksa zalime mi hizmet ettiğini saptamak çok zor olmasa gerek. Mesela yazıda yer alan görüşler, ifadeler iktidar söylemine uygun mu? Zalimin sözlüğüne uyuyor mu? Bu haber, bu yorum ya da benzeri görüşler, zalimlerin medyasında geçmişte yer aldı mı? Bunlara bakmak lazım.
GAZETECİNİN KAYNAKLA, OKURUN YAZARLA İLİŞKİLERİ: Gazetecilerin haber kaynaklarıyla ilişkileri zaman zaman sorunlu bir alan haline gelebiliyor. Eskiden, olumsuz çağrışımından azade ‘’Muhbir’’, şimdilerde ise alarmverici (İngilizcede Whistleblower, Fransızcada Lanceur d’alerte) olarak adlandırılan bu kişi ya da kurumlardan gelen/sızdırılan bilgiler, yazı işlerinin ciddi, derin süzgecinden geçtikten yani verilen bilgilerin doğruluğu onaylandıktan sonra yayınlanabiliyor. Yazı İşlerine ulaşan/gönderilen her bilgi, belge, söylenti zaten otomatik olarak ciddi bir editoryal süzgeçten geçirilmeden yayınlanmaz.
Editoryal süzgeç demek, gelen bilginin sadece doğru olup olmadığının denetimi değildir. ‘’Doğru olan her bilgi yayınlanır.’’ diye bir ilke yok. Zamanlama ve konumlandırmada, okura ek bir bilgi ve görüş veriyorsa, kamu çıkarını savunmayı güçlendiriyorsa haber yapılır ve yayınlanır.
Bizde iktidar mahfilinden gelen her bilgi ve görüşün pat diye manşetten yayınlanmasına bakmayın, bizde gazetecilik yapılmıyor.
Kaynak, bir muhabiri belki 10 kez doğru ve sağlam bilgilendirmiş olabilir. Ama 11. sefer, kaynak belki kasıtlı olarak belki de sıradan bir hata, kusur ya da eksiklik nedeniyle muhabiri yanlış bilgilendirmiş olabilir. Bu nedenle gazeteci en çok güvendiği kaynağın, 100. sefer de olsa verdiği bilgiyi en az iki farklı kaynaktan doğrulatmak zorunda.
Okurla gazeteci/yazar arasındaki ilişkilerde de benzeri bir durum var. Okur, çok güvendiği, çok inandığı, sağlam ve iyi bir muhabir olarak kabul ettiği bir gazetecinin her yazısını beğenebilir, onaylayabilir. Ama bir gün, okurun siyasi-ideolojik konumunda, algılama kapasitesinde herhangi bir değişiklik yokken, yani okur eski okurken, o çok güvendiği muhabir/yazarın bir haberi/yorumu karşısında şoke olabilir. Çünkü bu sefer ideal yazarıyla 180 derece karşı görüştedir. Olabilir. Böyle bir vakada yazarın art niyeti ya da kötü niyeti gibi bilinemez, ölçülemez kriterlerden yola çıkıp, yazarı cart diye silip atmak, aşırı tepki göstermek anlamına geliyor.
Öte yandan, bir gazetecinin bir yazarın, önemli ama tartışma yaratan bir haberinden ya da yazısından sonra, gelen kimi çok sert eleştiriler nedeniyle mağdur duruma düştüğüne inanıp, bir takım açıklamalar yayınlaması bana pek doğru gelmiyor. Fıkra anlattıktan sonra fıkranın neden komik olduğunu anlatmak gibi.
EŞİT SAVUNMA HAKKI, YASALAR: Gazetecinin, dikkat etmesi gereken bir konu da, siyasi tartışmalarda, farklı zıt kutupların çekişmesini dile getirirken, her iki tarafa eşit uzaklıkta olma zorunluluğu. İki tarafın da görüşlerini mümkün olduğunca eşit bir şekilde vermek ilk koşul. Haber yazıyorsanız, mümkünse hiç sıfat kullanmamak, yargı çağrışımı yapabilecek deyim ve ibarelerden de kaçınmak gerek. Bu ilke bu yaklaşım, gazetecinin, kasap ile koyun arasında tarafsız olduğu anlamına gelmez. Zaten isteseniz de tarafsız olamazsınız. Çünkü elinize kalemi aldığınızda, klavyenin başına geçtiğinizde, mikrofonu ya da kamerayı açtığınızda tarafsınız. Düz haber dediğimiz her metin de kaçınılmaz olarak bir yorum, bir yargı içerir. Hatta bir haberi yayınlamak ya da yayınlamamak da bir yorum sayılır. Taraf olmaktan kurtulmak söz konusu değil. Mesele, kamu çıkarından ve mağdurdan yana mı tarafsınız yoksa iktidar ya da zalimden mi?
Bu arada, yasalarca illegal ilan edilmiş yapılarla, artık sözcüsü/temsilcisi kalmamış kurumlar ya da mesela mezara girmiş kişiler hakkında haber ya da yorum yazarken durum sıkıntılı. Çünkü itham edilen kişi ya da kurumlar kendilerini savunamayacak durumda oldukları gibi artık kamuoyuna yansımış bir tartışmada, özellikle yaptırım tehdidi nedeniyle sadece bir görüşün taraftarlarının tartışmaya katılmaları söz konusu olur.
GİZLİ VE BELKİ CAZİP AMA YARARSIZ: Muhabirlerin/yazarların kimi zaman habercilik şehvetine kapılarak ya da ne kadar derin bilgili gazeteciler olduğunu sergilemek için, belki polis istihbarat dosyalarında bulunan ama yayınlanmasının kamu çıkarı açısından bir yararı olmayan cazip bilgileri yayınlaması da doğru değil. Hele bu tür bilgiler, mağduru güç duruma düşürüp, zalime puan kazandırırsa.
Aktarmaya çalıştıklarım, siyasal haberciliğin/yorumculuğun genel ilkeleri. Sorunlu ya da tartışma yaratmış her bir haberi, yorumu, yazıyı somut olarak kendi bağlamı içinde ele alıp değerlendirmek lazım.
Tüm bu yaklaşımlar, medya organının genel yayın politikasıyla da doğrudan ilişkili.
Gazetecilikte siyaset, yani siyasi duruş/bakış, haberin yazılış şekliyle, zamanlaması, genel içine konumlandırılması ve ifadesiyle tezahür ediyor.
Hamiş: Pazartesi günü yayınlanan Şinasi Nahit Berker yazısı konusunda iki arkadaşım, meslekdaşım katkıda bulundu.
Yiğit Bener: ‘’Şinasi Bey teyzem Sevim Otyam'la (Fikret'in ablası) evlendi. 2 ay evli kalabildiler: Sarhoş eve gelme ve dayak!!!! ‘’
Koray Düzgören: ‘’Biz Şinasi Nahit'le birkaç ay da olsa, belki 6 ay Ulus'un devamı olan Barış Gazetesi'nde çalıştık.
12 Mart'ta TRT TV'den atıldıktan sonra mecburi istikamet Rüzgarlı'ya yöneldik.
Önce Yenigün'de çalıştım sonra kimin aracılığı ile hatırlamıyorum 1972'nin ortalarında Barış'ta haftalık ekonomi sayfası yapmaya başladım. Belki de gazetelerdeki ilk ekonomi sayfası buydu.
Neyse, büyük bir salonda çalışıyorduk tam karşıda yazı işleri müdürü sağda bir masada da Şinasi Nahit otuyordu. Ben de tam yazı isleri müdürünün karşısındaki masada.
Şinasi Nahit öğleye doğru gelirdi. Ya geceden kalma ya da içip gelmiş olurdu tabii.
Önce gazetelere bakar sonra kafasını indirip küçük kağıtlara elle yazmaya başlardı. Bir dostluk kurulmuştu aramızda, o nedenle arada gözüm ona gidiyordu hep.
Bir şeyler yazdıktan sonra, kısa fıkra tabii, götürüp yazı işleri müdürüne (Galiba Cemalettin Ünlü) veriyordu. Hiç ses çıkarmadan.
O yerine otururken müdür o kağıdı buruşturup çöp sepetine atıyordu.
Şinasi Nahit bunu görünce tekrar başını eğip yeniden bir şeyler karalıyordu. Bazen ikincide ama genellikle üçüncüde müdür yazdığını kabul edip puntolayarak mürettiphaneye gönderiyordu. Tabii bu arada saatler geçiyordu. Yazı mürettiphaneye gittikten bir süre sonra da Şinasi Nahit gidiyordu. Muhtemelen meyhaneye!
Yazdıklarının müdür tarafından çöpe atılması çok içime dokunuyordu. Belki de duyduğum tepkiden olacak o Barış Gazetesi'nde çalıştığım süreye ilişkin hala çok canlı olarak aklımda kalan bu sahneler oldu.
Hiç tartıştığını ya da itiraz ettiğini görmedim. İlginç bir adamdı ama şurası kesin, sen de yazmışsın muhalifti ve mesela yazısı girsin falan diye ne goygoyculuk yapıyordu ne de şirin görünmeye çalışıyordu.
Çetin Altan da Şeytanın Gör Dediği başlığı ile böyle kısa fıkra yazardı Akşam'da ama Şinasi Nahit'inkiler başkaydı. Şimdiye kadar da başka örneği olmadı bildiğim kadarıyla’’
Yazarlar
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
15.03.2021
11.03.2021
2.03.2021
12.02.2021
25.01.2021
18.01.2021
15.01.2021
11.01.2021
4.01.2021
31.12.2020