Serdar KAYA
1835 yılında Hindistan’ın kuzeyindeki Kadiyan adlı küçük bir kasabada doğdu. Farklı bir insandı. Gençliğinden itibaren diğer insanların arasına çok fazla karışmaz, inzivaya çekilip ilim ve ibadetle meşgul olmayı tercih ederdi. Mütebessim bir çehresi vardı. İçinde yaşadığı mistik dünyayı dışavuran gözleri her daim yarı kapalıydı. Bu hâli insanları etkiliyordu. Giderek daha fazla insanın sempatisini kazandı.
Çok sayıda kitap yazdı. Barışçıl bir öğretisi vardı. İnanç özgürlüğünün bulunduğu bir ortamda şiddete başvurmanın doğru olmadığını iddia ediyor, Hindistan’ın mevcut şartları altında yapılması gereken cihadın İslam’ın güzelliklerini anlatmak ve İslam’a getirilen itirazları cevaplandırmak olduğunu söylüyordu. Bu öğretisi nedeniyle, Hindistan’daki şiddet yanlısı İslami gruplar tarafından Britanya hükümeti hesabına çalışmakla itham edildi. O ise, bir yandan (Hindistan’ın her yerinde yoğun bir şekilde faaliyet gösteren) Hıristiyan misyonerlerin, diğer yandan da yerli Hinduların İslam dini hakkındaki argümanlarına cevaplar veren kitaplar yazıyordu.
Hayatını İslam savunusuna adayan bu mütebessim çehreli adam, (Hicri 1300’lü yıllara girilen) 1880’lerde kendisinin 14. asrın müceddidi ve İslam dininin beklenen mehdi ve mesihiolduğunu söylemeye başladı. 1889 yılından itibaren ise, bu iddiasını açıkça tebliğ ederek takipçilerinden biat almaya başladı. Artık zaman zaman kendisine nebi ve resul olarak da atıfta bulunuyor ve Allah tarafından kendisine bildirildiğini söylediği kimi açıklamalarda bulunuyordu.
Bu yöndeki sözleri nedeniyle, İslam karşıtları kadar, Müslümanlarla da tartışmalara girmek durumunda kaldı. Zira artık Müslümanlar arasında sevenleri kadar sevmeyenleri de bulunuyordu. Hicri 1311 (1894) senesinin Ramazan ayında yaşanan ilginç bir gelişme, İslami camia içindeki tartışmalı kişiliğine yeni bir boyut kazandırdı. Şöyle ki, ilgili Ramazan ayı içinde, hem ay hem de güneş tutulması yaşandı. Böyle bir olay, İslam tarihi boyunca ilk kez yaşanıyordu ve bir hadis-i şerife göre, Mehdi’nin ortaya çıkmasının işaretlerinden biriydi. (İlgili tarihler, NASA resmî sitesinden teyit edilebilir.)
Bu gelişme, takipçileri için onun mehdi ve mesih olduğunun açık bir deliliydi. Tutulmaların ortada mehdilik iddiasında bulunan biri varken cereyan etmiş olması ise, bu delili daha da güçlendiriyordu. Ne var ki, muhalifleri, onun mehdiliğini kabuldense, ilgili hadisi reddetmeyi tercih ettiler.
Dönemin Hıristiyan çevrelerini ise, daha çok mesih olduğunu iddia etmesi rahatsız etmişti. ABD’de yaşayan ve kendisini İsa’nın ikinci gelişinin habercisi olan bir din adamı olarak tanıtan John Alexander Dowie, bu iddiadan rahatsız olan Hıristiyanlar arasındaydı. Müslümanlara yönelik sert eleştirileriyle tanınan Dowie, İsa’nın, geldiğinde Müslümanları yok edeceğini de iddia ediyordu.
Dowie ile bir süre yazıştı. Ardından da, kendisini yalancılıkla itham eden Dowie’ye meydan okurcasına bir teklifte bulundu: Dowie, Müslümanların yok olacağına dair kehanetlerde bulunmaya son verecekti. Ardından, her iki din adamı da, yalancı olanın diğerinden önce ölmesi için dua edecek ve bu şekilde doğruyu söyleyen ortaya çıkacaktı.
Dowie, ondan 12 yaş daha genç olmasına rağmen bu teklifi reddetti. Bunun üzerine, o da (kehanet sırası kendisine gelmişçesine) büyük iddialarda bulundu: Dowie, bu teklifi reddetmiş olsa da, söylediklerinin sonuçlarına katlanacak ve ondan daha önce ve dahası acılar içinde ölecekti. Bu kehanetini açıkladığında, sene 1902 idi.
Dowie, ilk olarak 1905 yılında Meksika’da bir kalp krizi geçirdi. Ardından, halüsinasyonlar görmesine neden olan bir hastalığa yakalandı ve 1907 yılında, 60. yaşını tamamlamak üzereyken, ABD’nin Illinois eyaletinde öldü.
O ise, ertesi yıl Lahor’da öldü. Adı Mirza Gulâm Ahmed’di. Özellikle son bir senedir, Allah’ın kendisine ölümünün yakın olduğunu bildirdiğini söylemekteydi.
Dünyada bugün itibariyle 10 milyondan fazla Ahmedî yaşıyor. Mirza Gulâm Ahmed’in nebi ve resul kelimeleriyle tam olarak neyi kast ettiği konusunda Ahmedîler arasında bir ittifak yok.
Soru
Bu hikâyeden ne gibi sonuçlar çıkarılabilir? Daha da önemlisi, Ahmedî bir ailede doğup büyüseydik, bu mütebessim çehreli adamın hikâyesi, bizim için ne anlam ifade edecekti? (Bu noktayı açacağım.)
twitter.com/derinsular
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Resmin Yunus Emre'siydi, İbrahim Balaban
9.06.2019 - AFFET BİZİ YAVRUM
17.06.2018 - Biz Bir Toplum Değiliz
6.04.2015 - Charlie Hebdo Katliamı (5): 2005 karikatür krizi
23.03.2015 - Charlie Hebdo Katliamı (4): Hasan, Türkiye ve Kemal
16.03.2015 - Charlie Hebdo Katliamı (2): İslam ve Batı
20.01.2015 - Charlie Hebdo Katliamı (1): Avrofobi
15.01.2015 - Amerika’yı kim keşfetti?
17.11.2014 - Türk gibi düşün: Merak değil nefret et
1.10.2014 - 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimi’ne dair notlar
12.08.2014
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları




































































Hrac Madooglu
Orhan Pamuk kim, sen kim. Orhan Pamuk dalkavuk degil. Milletvekili olmak icin inanmadigi seyleri savunan, kalemini ve onurunu satmis bir insan degil. Canini, malini, herseyini tehlikeye atip "Ermenilere soykirim yapilmistir" dedigi gunleri, mahkemenin onune toplanip "Orhan Pamuk akilli ol" diye bagiran linc mangasini unutmadik. Bu hukumeti de zamaninda yaptigi iyi isler icin ovmus biri. Hukumet kepazelik yapinca da her zaman oldugu gibi gercekleri sakinmadan soyluyor. Bosuna dunyanin en saygin entelektuellerinden biri olmaz bir insan. Bir de sana bak. isin gucun yalan, propaganda. Calistigin gazetede "gavurdan dost olmaz...Soykirim diye bir sey olmamistir. Asil Ermeniler bize soykirim yapti" diye yazan vicdansizlar var, sen 3 maymunlari oynuyorsun. Erdoganin her gun kirdigi potlara ses cikardigin bile yok. Bir de ustune onurlu entelektuellere camur atip kiskirtmacilik yapmakla mesgulsun. Senin gibi dalkavuklardan kimseye hayir gelmez. Senin gibiler ruzgar ne tarafa eserse o tarafa gider. Hrantla solcu bir gazetede calistin, ekmek yedin. Arkasindan senelerce cemaatin gazetesinde yazdin. Kapagi AK Partinin gazetesine atinca da simdi solculara da, cemaata da guya dusman oldun. Bu kadar piskinlik tiksinti verici. Gunun birinde iktidara baska bir parti gelse yine taraf degistirirsin. Senin icin, senin sahsi cikarindan daha onemli bir sey yok. isterse batsin memleket yeter ki sen iyi ol. Baska bir tasan yok senin.