Sezin ÖNEY

Sezin ÖNEY
Sezin ÖNEY
Tüm Yazıları
Sicilya düştü
19.07.2012
3205

 "La Sicilia è fallita”...

Dün İtalya’da gazetelerin büyük çoğunluğu bu manşetle çıktı.

Yani “Sicilya battı”; ben “fallita” aynı zamanda “düştü” anlamına geldiğinden, böyle demeyi tercih ediyorum.

Çünkü “düştü” deyince, Sicilya’nın bir bölge olarak iflas etmek üzere olduğu, ekonomik iflasının sadece açıkça deklare edilmemiş vaziyette kapıda beklediği gerçeğinden de öte bir durumu anlatmış oluyoruz.

Merkez sağ görüşlü, ülkenin en büyük gazetelerinden Corriera della Sera‘nın Roma baskısının ekonomi şefi Sergio Rizzo’nun dünkü yorum yazısının başlığı, “Sicilya’nın İngiliz hükümetinden fazla çalışanı var” idi.

Rizzo, bu sözleriyle, Sicilya’nın bölgesel yönetiminin, Britanya hükümetinden daha fazla bürokratı ve görevlisi olmasının ironikliğinden dem vuruyordu.

Üstelik de, daha geçen yıl, yani iflas “geliyorum” derken, bölgedeki devlet görevlisi sayısı, yaklaşık 5 bin kişi artmıştı.

İtalya’nın kendisinin 2 trilyonluk borcu var; Sicilya da, bölgeler arasında beş buçuk milyar Euro’ya yaklaşan borcu ile “bir numara”.

Aynı zamanda, İtalya’nın yoksullarının önemli bir kısmının yaşadığı yer.

İtalya Ulusal İstatistik Enstitüsü (ISTAT) açıklamasına göre, ülkede 2011 yılındaki yoksulluk sınırı ve altında yaşayanların sayısı, 8.1 milyon kişiyi buldu. Bu da, nüfusun yüzde 10’undan fazla.

“Düşen” de, yolsuzluk ve yoksulluk düzeninin maskesi aslında.

Türkiye’de sanıldığının aksine, Gladio soruşturmalarını yürüten savcılardan Felice Casson’un defalarca yaptığı Türkiye ziyaretlerinin ardından yazılıp çizildiğinin aksine, hiçbir “derin devlet” sorununu çözemedi.

Türkiye’de sanıyoruz ki, “derin devlet”, sadece askerî vesayet, emniyet vesayeti veya benzer “eli silahlı” güçlerin siyasete karışmasından ibaret.

Oysa derin devlet, yolsuzluk demek.

2001-2006 dönemindeki Berlusconi hükümetinde, Ulaşım ve Altyapı Bakanlığı yapan Pietro Lunardi, “Mafya ile beraber yaşamak zorundayız” dediğinde, sol partiler, kamuoyunun önemli bir kısmı ayağa kalkmıştı.

Ne oldu? Bugün, şaibeli bu politikacının, aslında kendi bağlı bulunduğu siyasi hareket ve İtalya’nın siyasi düzeninin “ciğerini okuyan” bu sözleri geçerliliğini koruyor.

Sicilya kalesinin düşmesinin yanı sıra diğer bir “manşetlik” konu da, Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano’nun Anayasa Mahkemesi’ne, telefonlarının Sicilyalı savcılar tarafından dinlenmesi üzerine yaptığı başvuru.

Mafya’ya karşı uzun yıllar mücadele verdikten sonra politikaya atılan eski savcı Antonio Di Pietro’ya göre, “Devletle, Mafya arasında ‘pakt’ var”. Di Pietro, Napolitano’nun da gerçekleri saklamak için, “devlet büyüklerinin telefonları dinlenirse, ne hale düşeriz” tavrını sergilediğini söylüyor.

2012 yılında telefon dinlemeden de, Mafya sorununu çözemez miydi İtalya?

İtalya’da mafya veya büyük harfle yazarsak, hep olduğu gibi “Mafya”, ülkenin en başarılı, en büyük ticari işletmelerinden biri.

Mafya, İtalya İçişleri Bakanlığı’nın kendi rakamlarına göre, 180 milyar euroluk bir kar kaynağı. İtalya’nın gayrisafi milli hâsılasının %12’si demek bu...

Estonya, Hırvatistan, Romanya ve Slovenya’nın gayrısafi milli hâsılasına eşit bir kazanç.

İtalya’nın ekonomisinin durumu daha birkaç yıl önce son derece iyi gidiyor gibi bir imaj vardı.

Hatta Berlusconi’nin seçim üzerine seçim kazanması da, sağ partilerin koalisyonundan oluşan lideri olduğu hareketin, ekonomi alanında sağladığı istikrara bağlanıyordu.

Değişip dönüşmeyi aslında en iyi beceren, “Gladio” artıkları, Soğuk Savaş dönemi boyunca, ideolojik kamplaşmaları ve kutuplaşmaları kullanarak, İtalya’da sürekli serpilip gelişen yolsuzluk ağlarını, 2000’lerin dünyasına taşımayı bilen, Berlusconi liderliğindeki “dokunulmazlar” oldu. Yani, kendi içlerinde bir elit, aristokrasi yaratan politikacılar.

Kendisi başlıca rant kaynağı inşaat sektörünün sırtında yükselen Berlusconi, ülkesinde bir saadet zinciri kurdu.

Ve şimdi, bu zincir, uluslararası gerçekler karşısında çatır çatır çöküyor.

Geride, sosyal bir enkaz bırakarak.

İtalya’da, her alanda, Güney-Kuzey ayrımının bu kadar vurgulandığı bir dönemi ben anımsamıyorum, son 10-15 yıldır.

Bugün, İtalya’da hapishane nüfusunun üçte ikisi, göçmenlerden oluşuyor.

Göçmenlere tahammülsüzlük de, ülkenin başka bir enkaz alanı; Berlusconi döneminde, bu konu popülizm uğruna, az istismar edilmedi.

Roma’ya gelirken, uçağın gürültüsü arasında, tenor Russel Watson, ısrarla duyurmaya çalışıyordu, La Voce albümünden “Io che non vivo senza te”yi; Ben sensiz yaşayamıyorum...

İtalya da, Berlusconi’yi zamanında yeterince sorgulamayarak, Mafyasız yaşamayı başaramadı.

Watson, tam da “beyaz İngiliz” bir müzisyen, hemen her tarafında ayrılıkçı bir hareket olan Britanya’nın tipik ortalama vatandaşı olarak, operayı kitlelere sevdirmeye çalışan bir halk çocuğu olarak, Napoli aksanını iyi yapıyor.

Avrupa, biraz da böyle bir şey. Tüm sorunlarıyla beraber, Avrupa Birliği gerçeği dışında da iç içe geçmiş bir insani ağlar bütünü.

“Model ülke” Türkiye ise tek başına. “Yalnız ve güzel” olmak da inat; bu da bir tür ayrılıkçılık olsa gerek.

Oysa Türkiye dünyada tek başına değil; kendisini karşılaştırması mümkün birçok uzak yakın örnek var.

Biraz başkalarının aynasına bakılsa, belki geleceğe yönelik ipuçları da elde edilebilir, dersler alınabilir.

Henüz vakit varken...

Yoksa, İtalya’nın başına gelenleri mumla aratacak bir şekilde düşebilir Türkiye. En azından İtalya, Avrupa’da bir tartışma konusu olarak, zihinsel bir arayışa başladı bile.

[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar