Ümit Akçay
Hazine ve Maliye Bakanı tarafından açıklanan yeni ‘Yeni Ekonomi Planı’nda (YEP) özel tüketimin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’daki payının 2019’dan 2020’ye, bir yıl içinde 5,1 kat artacağı öngörülmüş. Bu olurken, özel sabit sermaye yatırımlarının yine bir yıl içinde yüzde -7’den yüzde 12’ye yükseleceği tahmin edilmiş. Bu sayede gelecek yıl yüzde 5 büyümeye ulaşılması amaçlanmış. Özel tüketim nasıl beş kat canlanacak sorusunun yanıtı, son dönemlerde büyülü bir söz halini alan ‘kredi kanalının açılması’ şartına bağlanmış.
Kredi kanalının açılması, faizlerin düşüşüne, faizlerin düşüşü TL’nin istikrarına, o da Türkiye’ye gelecek sermaye akımlarının sürekliliğine bağlı. Kısa süre önce ‘AKP’nin talihi bir kere daha (mı) dönüyor?’ diye yazdığımda, ekonomi yönetiminin ‘oyun planının’ bu olduğunu belirtmiştim. Bu açıdan plan, öngörümü teyit edici nitelikte. Bu yazıda, planda önemli gördüğüm üç özelliği vurgulamak istiyorum.
KAPASİTE SORUNU
Her ne kadar, sanki 17 yıllık değil daha bir ay önce iktidara gelmiş bir yönetim edasıyla ‘değişim başlıyor’ gibi bir slogan belirlenmiş olsa da, ekonomi politikasının ana yörüngesinde bir değişim yok. Çünkü ekonomi politikasının bir ana yörüngesi yok. Bu konuda üç yıl önce Gazete Duvar’da ‘Direksiyonda biri var mı?’ başlığı ile yazdığım yazıya baktım, tartıştığımız konu aşağı yukarı aynıymış.
Ekonomi yönetiminin en temel sorunu, bir strateji tespit edip ekonomik aktörleri bu stratejik önceliklere göre davranmaya yönlendirmeyi, yönlendirme yetmiyorsa da disipline etmeyi sağlayacak bir kapasiteye sahip olmaması. Burada kişisel bir yetkinlikten değil, kalkınmacı devlet literatüründe olan devlet kapasitesinden (state capacity) bahsediyorum. Bu anlamda Türkiye’de yaygın ve hatalı olarak kullanılan ‘güçlü devlet’ tezinin ima ettiğinin aksine devlet güçlü değildir, sermayeyi yönlendirme kapasitesinden ve araçlarından yoksundur.
Bir diğer ekten, iktidarın üzerine bastığı sınıfsal temel ve iktidar blogu içindeki güç ilişkileridir. AKP, her dönemde farklı sermaye kesimlerinin bir koalisyonu idi. Bu karmaşık ilişki ağı içinde AKP, iç pazara üretim yapan küçük işletmelere, 2000’lerde gelişen ihracatçılara ve inşaat sektörü ile yaratılan kent rantının yeniden bölüştürülmesine dayanıyordu. Bu karmaşık sermaye koalisyonuna genel yörüngeyi çizen TÜSİAD idi.
Çıkarları birbiri ile çelişen bu sermaye fraksiyonlarını bir arada tutmak, ekonomik büyüme sürdükçe mümkünken, duraklama ve daralma dönemlerinde iktidar blogu içindeki çelişkiler daha açık görünür hale geldi. Sabah erken kalkan sermaye grubu soluğu bakanlıkların birinde aldı, kimi zaman birbiri ile çelişen teşvikler birbirini kovaladı. Kısacası, devlet kapasitesi eksikliğinin bir diğer nedeni, iktidarın bu karmaşık sermaye fraksiyonları ağını yönetmesinin kriz döneminde daha zorlaşmasıdır.
Bu zorluk, ataleti, adım atamamayı, sorunları ertelemenin temel kriz çözme stratejisi haline gelmesini, yani ‘kriz yönetiminin krizini’ beraberinde getirdi. Uzatmayayım: Devlet kapasitesindeki eksiklikler, yeni YEP’e de damgasını vurmuş durumda.
UTANGAÇ KALKINMACILIK
Programın yüzde 5 büyümeyle cari açığı sıfırlama hedefi, haliyle aklı başında kimseyi ikna etmedi. Bunun nedeni, kimilerinin söylediği gibi ‘müzmin kötümserlik’ değil; ne olacak da, bugüne kadar hiç olmayan bir şey olacak, ülke cari açık vermeden yüzde 5 büyüyecek sorusuna programda yanıt verilmemesidir.
Buna rağmen, planın propaganda dolu jargonunu bir kenara koyarak daha dikkatli incelediğimde, itiraf edilemeyen, muhtemelen telaffuz edilmesinden dahi çekinilen bir ithal ikameci stratejiyi hayal meyal seçebiliyorum. Geçtiğimiz bahar aylarında ilan edilen ‘İvme Finansman Paketi’ de esasında bunu hedefliyordu. Yeni YEP’te de lüks tüketim ithalatındaki kısıtlama, ithal ara malların yerli üretiminin teşviki, ihracatı destekleyecek seçici teşvik mekanizması ve sanayi stratejisi gibi imalar var. Ama bunların hiçbiri açık ve net değil.
Hatta Varlık Fonu’nun, ‘cari dengeyi güçlendiren, ülkenin stratejik hedeflerini destekleyen ve özel sektör işbirliklerine dayanan sabit sermaye yatırımları’ yapacağından bahsedilince insan, ‘ekonomi yönetimi utangaç da olsa ‘kalkınmacı’ bir yörüngeye yerleşmeye çalışıyor galiba’ diye düşünebilir. Ancak daha birkaç gün öncesinde Varlık Fonu’nun İstanbul’daki inşaatçıların kurtarılmasında kullanıldığını hatırlayınca, bir kere daha ekonomi yönetiminin bocalayan hali karşımıza çıkıyor. Plan’da da geçen yıldan bu yana oluşan işsizliğin üçte ikisinin inşaat sektöründen kaynaklandığı tespiti yapılmış ve bu rakamın sektörün toparlanması sonrası düşeceği öngörülmüş. Yani inşaat sektörünün ayrıcalıklı konumu plandaki yerini korumuş.
REEL ÜCRETLERİN DÜŞÜRÜLMESİ
Program’ın çalışanlara vaadi nedir diye baktığımızda karşımıza iki şey çıkıyor: Daha fazla güvencesizlik (s.18) ve daha düşük reel ücretler (s.9). İşin daha ilginci, bu iki önerinin de geçtiğimiz günlerde iktidarın yaptığı gürültü sonucunda yeterince tartışılamayan IMF açıklamasında yer almasıydı. Bu anlamıyla iktidar blogu içindeki farklı sermaye fraksiyonları arasında artan gerilim, esnekleştirme ve reel ücretlerin düşürülmesi gibi tüm sermaye fraksiyonlarına yarayan adımlarla törpülenmeye çalışılmış.
İktidar blogu içindeki gücünü seçmen desteğine borçlu olan AKP’nin, yerel seçimlerdeki hezimeti sonrasında eli zayıflamıştı. Ancak imdadına küresel kriz yetişti ve ekonomik anlamda çok daha zor koşullar yaşanabilecekken, bir kere daha sorunları erteleme olanağı doğdu. Ancak bu olanak, geniş toplum kesimlerinin daha güvencesiz çalışma koşullarına ve azalan ücretlere ne kadar daha razı olacakları ile sınırlı.
Sonuçta yeni YEP, iktidar için bir propaganda malzemesi, dikkatli gözler için iç bütünlüğü olmayan bir doküman, benim açımdan da kriz yönetiminin krizinin sürdüğünün bir belgesi niteliğinde.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.03.2025
27.02.2025
20.02.2025
13.02.2025
7.02.2025
31.01.2025
23.01.2025
16.01.2025
9.01.2025
2.01.2025