Zekeriya Kurşun
Son zamanlarda Türkiye ile ABD arasında yaşanan gerginlikler, ABD’nin diplomatik nezaketten tamamen uzak ve adeta “küstüm” diyerek vizeyi askıya alması ve Türkiye’nin de buna aynı dil ile karşılık vermesiyle yeni bir aşamaya geldi. Elbette stratejik müttefikler arasında küçümsenmeyecek bir sorun olsa da iki ülke ilişkilerinin tarihine bakıldığında bunun fazla büyütülecek bir şey olmadığı görülecektir.
Tıpkı bugün bu durumu içerden meşrulaştıranlar gibi Kurtuluş Savaşı yıllarında ABD mandasını talep edenlere rağmen, Türkiye Cumhuriyeti ile ABD ilişkileri hiç de iyi şartlarda başlamamıştı. Bunun en önemli sebebi kişisel olarak bir Türk ve İslam düşmanı olan Osmanlı devleti nezdindeki son ABD büyükelçisi Henry Morgenthau’nun attığı tohumlardır. Sipariş ile yazdığı ve Ermenilerin argümanlarına temel teşkil eden ırkçı tanımlamalar ile dolu hatıraları ABD’nin de bu meseledeki yüz yıllık söylemini oluşturmuştur. Konu bütün tarihi çıplaklığı ile ortada iken bu Türk düşmanı büyükelçinin ileri sürdüğü iddialar üzerine kurulmuş söylemler, Türkiye’yi terbiye (!) etmek için bir kırbaç gibi kullanılagelmiştir.
Büyükelçimiz Ahmet Rüstem’in Verdiği Ders
ABD’nin ve diplomatlarının bugün sebep oldukları hipokrasiye karşı bütün diplomatlarımıza örnek olacak tarihi bir davranışı hatırlayalım.
Polonya asıllı mühtedi bir babanın oğlu olan Ahmet (Alfred) Rüstem Bey 1914 yılında Washington’a büyükelçi olarak gönderilir. Türkiye aleyhindeki havayı görerek bir taraftan diplomasi yoluyla hükümeti diğer taraftan da gazetelere yazdığı yazıları ile ABD kamuoyunu bilgilendirir. ABD basınında Osmanlı aleyhinde başlatılan kampanyaları ve Ermenilere baskı ve katliam yapıldığı iddialarını yazılarıyla yalanlarken, ders verircesine ABD yönetimine de seslenir. Diploması kanallarını atlamak zorunda kalan Ahmet Rüstem yayımladığı bir yazısında ABD yönetimine şu can alıcı soruyu yöneltir:
“Eğer ABD’nin istilasını kolaylaştırmak maksadıyla zencilerin Japonya ile anlaştıkları keşfedilseydi bugün bunlardan biri hayatta kalabilir miydi?”
ABD aleyhinde faaliyet gösterenlerin bütün dünyada takip edildiğini bilmeyen yoktur. Amerikan efsanesi de bu takip üzerine kurulmuştur. Hollywood yapımlarının senaryoları da bu konuda yapılan kanunsuz operasyonları meşrulaştırmak üzerine kurgulanmışlardır.
Öyleyse Ahmet Rüstem’in sorusunu güncelleyelim:
Ülkenizde beslediğiniz FETÖ elebaşı ve yandaşları Washington’ın Türkiye Büyükelçiliği'nde çalışan bazı ABD’liler ile işbirliği yaparak size bir komplo kurmaya kalksalardı cevabınız ne olurdu?
Esasında bu sorunun cevabı da Ahmet Rüstem Bey’in hikâyesinde saklıdır. Kamuoyu ile paylaştığı ve ABD’nin kirli çamaşırlarını ortaya döktüğü yazısından hemen sonra ilk tepki doğrudan Başkan Wilson’dan gelmiştir. Derhal Ahmet Rüstem’den sözlerini geri almasını, özür dilemesini veya tekzip etmesini istemişlerdir. Dik duruşunu sürdüren büyükelçi memleketinin maruz kaldığı iftiralar karşısında diplomasi kurallarını da aşsa kayıtsız kalamayacağını bildirerek savaşı sürdüreceğini ilan etmiştir. Osmanlı büyükelçisi kısa sürede istenmeyen adam ilan edilmiş, o da onurlu tavrını sürdürerek on beş gün içinde ABD’yi terk edeceğini resmen bildirmiştir.
Türkiye ABD İlişkilerinin Karakteri
Türkiye-ABD ilişkilerinde kırılma noktaları sadece bu değildir elbet. Ama bu bir başlangıç noktasıdır. Türkiye’nin en hayati meselelerinde bir müttefik değil, bir takoz görevi gören ABD, Türkiye ile ilişkilerini çoğu kere uluslararası diplomasi kurallarından ve nezaketinden uzak sürdürmüştür. Türkiye’ye gönderdiği büyükelçiler çoğu kere bir müstemleke valisi edasına kapılmış, ABD’deki temaslarında Türkiye’nin en üst düzeydeki temsilcilerine bile çoğu kere asgari nezaketin gösterilmesi esirgenmiştir.
ABD’nin aynı cephede kendisi ile savaşan müttefikini en zor zamanlarda yarı yolda bıraktığı Johnson mektubu ile de bilinmektedir. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı'nda yine Türkiye’nin önünü kesen ve ambargo uygulayan ABD olmuştur. Sistemimize monte edilen FETÖ belasının dahi müsebbibi olan 1980 ihtilaline “bizim çocuklar” diyerek sahip çıkması unutulmamıştır. Kendi yakın çıkar bölgelerinde hiçbir Marksist harekete geçit vermeyen ABD, Türkiye’yi bir yandan SSCB karşısında bir savunma noktası gibi görürken; diğer taraftan da bugün PYD/YPG’ye verdiği gibi geçmişte de PKK ve benzeri Marksist örgütlere el altından destek verdiği gün gibi aşikârdır. Irak’ı işgal ederek bölgemizi ateşe veren, Suriye meselesinde Türkiye’yi sahaya sürüp yalnız bırakan da yine ABD’nin siyasetidir.
ABD egemenlik kurmak istediği alanlara asla ortak yapmayacağı Türkiye’yi 1 Mart tezkeresi ile ve sonrasında test etmiştir. Çıkan sonuç, Türkiye’nin artık sürekli talimat bekleyen bir ülke olmadığıdır. İşte bu testler ile iki taraf da stratejik müttefik kavramının sorunları erteleme formülü olmaktan başka bir şey olmadığını keşfetmiştir.ABD’nin gerçek yüzü 15 Temmuz sonrası davranışları ile bir kere daha ortaya çıkmıştır.
Türkiye’nin savunma sanayiinde attığı adımları, Fırat Kalkanı harekâtı ile sahayı boş bırakmayacağı, kendisine yönelen tehditler karşısında yeni müttefikleriyle izin almadan İdlib’de hareket edebileceği, Rusya ve İran ile dış ticaretini Türk Lirası'yla da yapabileceği mesajları ABD’yi çılgına çevirmiştir.
Şimdi Türkiye telâşa kapılmadan teenî ve onurlu diplomasisi ile savaşını sürdürmek zorundadır. Evet, ABD’nin yetersiz diplomatları, kaba ve müdahaleci siyaseti bölgemizdeki etkisini gün geçtikçe azaltmaktadır. Asıl çırpınışı bundandır. Ancak bu, bugünden yarına tamamlanacak bir süreç değildir. Bu yüzden karşılıklı sözde iltifatların, stratejik müttefiklik gibi içi boşaltılmış kavramların “inanmıyorum ama hoşuma gidiyor” tarzında bir müddet daha devam edeceği unutulmamalıdır.
Asıl mesele bundan sonra ne olacağıdır. Nasıl bir bölgesel yapının oluşacağı ve Türkiye’nin nerede duracağıdır?
Yazarlar
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.06.2020
1.02.2019
18.03.2019
18.02.2019
4.02.2019
10.01.2019
3.02.2019
17.12.2018
22.11.2018
12.11.2018