Halil BERKTAY

[3 Ağustos 2024] “Baş provokatör Netanyahu” başlıklı yazımın sonunda bu benzerliğe kısaca değinmiş ama açamamıştım içeriğini. Şimdi, bir yan piste girip lâfı biraz uzatmak pahasına yapacağım, çünkü başka boyutları (ve yararları) da var. Tabii meslekî deformasyon da söz konusu; tarihçiler meraklıdır her şeyi sağını solunu, önünü arkasını kurcalayıp hikâye içinde hikâye anlatmaya.
Oysa bizim müfredatımız, ders kitaplarımız, öğretim tarzımız çoğu zaman kupkuru bu açılardan. Hâlâ 19. yüzyıl Prusya ekolü tarzı, hayli devletçi bir “millî tarih” anlayışına hapsolup kalmışız. Zaten her şey siyasî-askerî tarihten ibaret. Bu çerçevede, sırf “bizim” zaferlerimizi uzun uzun terennüm ediyor, yenilgilerimizin ardından (raslantısallaştırarak ve hayli özet geçerek) ağlıyoruz. Dünya Tarihi nosyonu ve bilgisi çok zayıf. Bütünden parçaya — dünya tarihinden millî tarihe gelmiyoruz; millî tarihten dünya tarihine gidiyoruz (daha doğrusu, çok kısa ve üstünkörü çıkışlar yapıyoruz). İnsanlığın bütünsel serüveninin içine İslâm-Osmanlı-Türkiye tarihini oturtmuyoruz; 50 sayfa boyunca millî tarihin şu veya bu ünitesini anlattıktan sonra, eh, şimdi “bizde” bunlar olurken biraz da “başkaları”nın ne yaşadığına bakalım dercesine, faraza Erken Modernite’ye (Rönesans, Reform, Büyük Coğrafî Keşifler vb dahil) lütfen ve tenezzülen 5-10 sayfa ayırıyoruz (*). 19. yüzyıla geldiğimizde, bu sefer İttihat ve Terakki’yi tamamen kendine özgü bir olaymış gibi değerlendirip, koparıyoruz aynı dönemin gizli-açık bütün diğer milliyetçi-modernist örgütlerinden. Genç İtalya, Genç Bosna… ve Genç [Jön] Türkler. Hepsi “uykudaki milletin uyanışı” fikriyatının parçacıkları. Yani millet ezelden beri var da şimdi dirilip doğruluyor. Geçtim. Öğrencilerimiz (hattâ çoğu zaman öğretmenlerimiz) tabii sonuncuyu biliyor da diğerlerinin farkında değil. Çok dilli, çok milliyetli, çok mezhepli imparatorluklardan ulus-devletlere geçiş sürecinin şiddetini, buruşma ve çarpılmalarını, etnik temizliklerini, eski meşruiyetlerin yerine yeni meşruiyetlerin henüz teşekkül etmediği bir ortamın keyfîlik ve zorbalıklarını, darbelerini, paramiliter teşkilâtlarını ve tetikçilerini, suikastlerini, muhalif aydın, mebus ve gazeteci cinayetlerini… bir bütünlük içinde göremiyor; yerine göre ya sırf “biz” ya sırf “onlar” yaşadı sanıyoruz.
20. yüzyıl başları Sırp milliyetçiliğinin tarihi çok öğretici bu açılardan. Hem Saraybosna Suikasti’ne nasıl gelindiğini, hem (herhalde adını daha önce duymadığınız) Dragutin Dimitriyeviç ile Binyamin Netanyahu’nun fanatizmi arasındaki benzerlikleri, hem Türkiye’nin 1908-1925 (veya 1927) arası dönemini daha iyi anlamamızı sağlıyor. Yukarıdaki fotoğrafa iyi bakın. Belki 1910’ların başlarında çekilmiş; kimin çektiği bilinmiyor. Üniformalı, sırmalı, apoletli beş subay. 1817, 1867, 1878 ve 1887 tarihlerinde Osmanlı İmparatorluğu’ndan adım adım bağımsızlaşıp devletleşen Sırbistan Krallığı Ordusu’nun mensupları. Aynı zamanda Kara El örgütünün önde gelenleri. İstanbul’da İttihad-ı Osmanî Cemiyeti 1889’da kuruluyor; sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti, sonra Fırkası adını alıyor. “Gecikmiş” ve “yetişmeci,” dolayısıyla yukarıdan aşağı modernleşme çabası içindeki toplumlarda, ordu tek en güçlü örgüt (olma yolunda); onun için herkes orduyla devrim yapmaya bakıyor. İTC de aynı kafada, Sırp milliyetçileri de. Alt rütbeli bazı subaylar Ağustos 1901’de bunun için bir araya gelip Ya Birlik Ya Ölüm örgütünü kuruyor (**). Liderleri, başlık resmimin ikinci sırasında, sağda ayakta gördüğünüz, Yüzbaşı Dragutin Dimitriyeviç. “Apis” kod adı, sonra lâkabıyla maruf. Kara El’in Enver’i, Apo’su, Sinwar’ı, Yakup Cemil’i diyebilirsiniz. 6 Eylül 1901’deki ilk toplantılarına, üç yüzbaşı (Apis’le birlikte Radomir Arandelovic ve Milan F. Petrovic) ile dört teğmen katılıyor (Antonije Antic, Dragutin Dulic, Milan Marinkovic, Nikodije Popovic). Genç Subaylar rahatsız! Bir bakıma 1908 başlarında ilk dağa çıkanları, bir bakıma 27 Mayıs’ın Millî Birlik Komitesi’nin yüzbaşı-teğmen çoğunluğunu da hatırlatıyor.
Peki ne istiyorlar? Ya Birlik Ya Ölüm adının yansıttığı gibi, irredantist bir ideolojileri var (***). Pan-Sırp denebilir. Büyük Sırbistan denebilir. Birleşik İtalyan (1870) ve Alman (1871) ulus-devletlerinin kurulmasından esinleniyorlar. Amaçları, Sırbistan ve Karadağ (Montenegro) sınırları dışında kalan bütün Güney Slavlarının yaşadığı (büyük ölçüde Avusturya-Macaristan egemenliğindeki) toprakları birleştirmek. Mevcut Sırp monarşisini ise Viyana’ya meylettiği için buna engel sayıyor ve daha 1901 Eylül toplantısında devirmeyi kararlaştırıyorlar. Nitekim 10-11 Haziran 1903’te Belgrad’daki Eski Saray’ı basıp Kral I. Aleksandr Obrenovic’i, Kraliçe Draga’yı, Başbakan Dimitriye Cincar-Markovic’i, Ordu Bakanı Milovan Pavlovic’i ve General Lazar Petrovic’i öldürüyorlar. Suikastçıların başında Apis var; bizzat Enver’in başını çektiği, Harbiye Nâzırı Nâzım Paşa’nın Yakup Cemil tarafından tek kurşunla şakağından vurulup öldürüldüğü 23 Ocak 1913 Bâb-ı Âli Baskınını (darbesini) hatırlatıyor. Bu “Mayıs Darbesi” ile, Sırbistan’ı 19. yüzyıl ortalarından beri yöneten Obrenovic hanedanı sona eriyor ve yerini (Kral I. Petar’ın şahsında) Karacorcevic hanedanı alıyor (****). Bu iki hanedanın uluslarası ilişkileri ve konumları, biraz önce de değindiğim gibi çok farklı. O sırada Balkanlarda iki Büyük Devlet (Osmanlıyı gerileterek) hegemonya peşinde: Rusya ve Avusturya-Macaristan. Obrenovicler Avusturya-Macaristan’a yakınken, Karacorcevicler Çarlık taraftarı. Böylece Sırbistan, Birinci Dünya Savaşı mevzilerine daha 1903’te girmiş oluyor.
Birçok başka bakımdan da 1914’e giden yolda önemli devamlılıklar söz konusu. Ve hepsinde Kara El hâzır ve nâzır. Osmanlı-Türkiye tarihinde İttihat ve Terakki, 1908-1927 arasında (ve bazı yorumlara göre bugün bile), en azından belirli bir siyasî kültür ve zihniyet olarak, bir habitus olarak hep mevcut. Benzer şekilde, Kara El de 1901-1918 arasında Sırbistan siyasetinde açık-örtük büyük bir nüfuz icra ediyor. Bunda, İTC gibi subay zümresi içinde örgütlenmesinin, âdetâ ordu ile özdeş hale gelmesinin payı çok büyük. Yüksek ve derin devlet kademeleri de Kara El’in radikalizmine çanak tutuyor, önünü açıyor. 1908 Ekim başında Avusturya-Macaristan Bosna-Hersek’i resmen ilhak edince, bütün Sırp üst makamları Belgrad’da toplanıp, devlet eliyle yarı-gizli “Ulusal Savunma” örgütünü kurdu (isterseniz bir tür Özel Harp Dairesi diyebilirsiniz). Pan-Sırbizm resmî ideoloji ve politika kertesine sıçradı. Avusturya işgalinde sayılan eyaletlerde şubeler kuruldu, casus ve sabotör şebekeleri teşkil edildi. Özellikle Bosna’da, Genç Bosna (Mlada Bosna) grubu Ulusal Savunma’nın şemsiyesi altında serpildi. Kara El bütün bu yeni oluşumlara sızdı; o kadar ki, Ulusal Savunma’dan da, genel Sırp milliyetçiliğinden de zor ayırdedilir hale geldi. Çoğu subay yüzlerce üyeye ulaştı. Mensuplarını kilit mevkilere yerleştirdi. Tâyinleri etkiler oldu. Sırbistan dışındaki Sırp diyarlarında gerilla savaşçıları yetiştirmeye koyuldu. Bunun için, yerel seviyede 3-5 kişilik gizli hücreler örgütledi. Üyelik özel bir yeminle mümkündü (*****). Bütün hücreler bölge komitelerine, onlar da Belgrad’daki merkez komitesine bağlıydı. Başında, artık albay rütbesindeki Apis (Dragutin Dimitriyevic) vardı. Devlet içinde devlet gibiydiler. Onlara ters düşmek, Kara El’in (Teşkilât-ı Mahsusa’nın?!) siyasî cinayetlerinden birine kurban gitmek tehlikesini içeriyordu.
Sonunda iş nereye gelip dayandı? 1914 başlarında Apis’in (Dragutin Dimitriyeviç), Avusturya veliahtı Arşidük Franz-Ferdinand’ın, Sırpları pasifize edip devrimden vazgeçirebilecek politikaları nedeniyle öldürülmesine karar verdiği anlaşılıyor. Bu amaçla Bosnalı üç genç Sırp seçildi (Gavrilo Princip, Nedeljko Cabrinovic ve Trifko Grabez). Sırp ordusu tarafından nişancılık ve el bombası eğitiminden geçirilip, hücreden hücreye aktarılarak gizlice Bosna’ya doğru yola çıkarıldılar. Derken hükümetin en üst kademeleri (belki bizzat Başbakan Nikola Paşic) durumu öğrendi ve Apis’e, katillerini geri çağırması emredildi. Ama ya ağırdan aldı, ya da iş işten geçmiş, suikastçiler Saraybosna’ya ulaşmıştı bile.
Gerisini biliyorsunuz. Kara El’ciler bu yüzden Avusturya ile savaş çıkabileceğini kabul ediyor, ancak Rusya’nın Sırbistan’a arka çıkacağını hesaplıyordu. Ama herhalde işin bir dünya savaşına yol açabileceğini hiç düşünmemişlerdi. Ummadıkları oldu. 28 Haziran 1914’de Gavrilo Princip, Arşidük Franz-Ferdinand’ı ve karısı Sofya’yı (başta kaçırmışken) arabalarını yan sokaklarda tesadüfen yakalayıp öldürmeyi başardı. İttifaklar sisteminde aşağıdan yukarıya, küçükten büyüğe çıkıldı. Avusturya Sırbistan’a, karşılığında Rusya Avusturya’ya, karşılığında Almanya Rusya’ya, karşılığında İngiltere ve Fransa Almanya’ya önce ültimatom yağdırdı, sonra herkes birbirine savaş ilân etti. (Bu yazının yayınlandığı bugün, 3 Ağustos, Almanya’nın Fransa’ya savaş ilânının 110. yıldönümü.) “Kuyruk köpeği salladı.” Dünya kendini 1914-18 kan banyosunda buldu.
Kıssadan belki son bir hisse. Tarihte her şey “yapı”lardan (structures) ve sosyo-ekonomik determinasyonlardan ibaret değil. İşin bir de aktörler, failler (agency) yanı var. İnsanlar söz konusu — ve Ernest Gellner’ın “eksik programlanmış yaratıklar” dediği insanlar inanılmaz hatâlar yapabiliyor. Şekil 1: Putin ve Netanyahu. Hele Netanyahu. Apis’in 1914’te (ne yaparsa yapsın) Rusya desteğine bel bağlaması gibi, o da 2024’te (ne yaparsa yapsın) ABD desteğinden emin. Nereye kadar?
————————
(*) Dünya tarihi ile ilişkimizin başaşağı durduğuna ilişkin, yıllardır üzerinde durduğum bu fikri, en son 17 Temmuz 2024’te Enstitü Sosyal’de yaptığım “Tarih Öğretimi ve Müfredatı” başlıklı bir konuşmada tekrarladım.
(**) Sırpçası Ujedinjenje ili smrt’miş. Bu, resmî adı, fakat asıl Kara El (Crna ruka) diye tanınıyor. Başka vesilelerle de değindiğim gibi, bu çağda “… Ya Ölüm” ile biten sloganların yaygınlığı dikkat çekici. Kimisi “Ya Hürriyet Ya Ölüm” diyor, kimisi “Ya İstiklâ Ya Ölüm,” kimisi de burada olduğu gibi “Ya Birlik Ya Ölüm.” Tabii birlik farklı anlamlara gelebiliyor. İT’ciler Osmanlı İmparatorluğu’nun mevcut (çok unsurlu) birliğini korumayı amaçlıyor. Kara El’ciler henüz mevcut olmayan (tek unsurlu) bir etnik birliği kurmayı amaçlıyor. Fakat her halükârda, arzulanan hedefin alternatifi “Ölüm” oluyor. Bu, Tek Yol Devrim demek. Hangi devrim olduğu farketmez; Fransız Devriminden itibaren bütün devrimciler (ihtilâlciler) özel olarak kendi devrimlerini zorunlu ve kaçınılmaz olarak sunuyor. Hepsi, yıkmak istedikleri düzeni (mealen) “artık dayanılmaz, bir saniye daha tahammül edilmesi mümkün değil” gibi sunuyor (oysa aslında hemen hiçbiri öyle değil; bu, devrimci paradigma ve retoriğin bir parçası). Tabii Marksizmin daha evrensel bir tasavvuru var. Özel değil genel olacağı düşünülen bir devrim. Ama o da üç aşağı beş yukarı aynı mantık kalıbına oturuyor. (a) Dayanılmazlık. Kapitalizm (koşullarında yaşam) dayanılmaz. (b) Kaçınılmazlık. Bu da işçi sınıfı devrimini ve sosyalizmi zorunlu ve kaçınılmaz kılıyor.
(***) İrredantizm, milliyetçilik ideolojisinin ve milliyetçi projelerin özel, ekstrem bir uzantısı. “Soydaşlarımız” veya “dışarıda kalmışlarımız” veya “kurtarılmamışlarımız”la birleşmek, yani onların oturduğu toprakları da kendi çekirdek ulus-devletimize katmak anlamına geliyor. Kökeni, 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başı İtalyan milliyetçilerinin kullandığı Italia irredenta (kurtarılmamış İtalya) deyimi. Bununla, İtalyanca konuşulan ama 1870 sonrasında İtalya’nın dışında, en çok da Avusturya-Macaristan egemenliğinde kalan bölgeleri kastediyorlar. Bazı irredantizmler “pan” projeleri biçimini (örn. Pan-Slavizm, Pan-Cermanizm ya da Turancılık gibi), bazı irredantizmler ise “daha büyük” projeleri biçimini alabiliyor — Yunan megali idea’sı ve benzeri Büyük Sırbistan, Büyük Bulgaristan, Büyük Irak, Büyük Suriye, [Büyük] İsrail Diyarı (Yeretz Israel) tahayyüllerinde olduğu gibi.
(****) Mayıs Darbesi denmesinin nedeni, Bolşevik Devrimine Ekim Devrimi denmesiyle aynı. Yeni takvimle 10-11 Haziran 1903, eski takvimle 28-29 Mayıs’a; yeni takvimle 7 Kasım 1917 eski takvimle 25 Ekim’e karşılık geliyor.
(*****) “Bu örgüte katılmakla ben (…), üzerime parlayan Güneş adına, beni besleyen Toprak adına, Tanrı adına, atalarımın kanı adına, şerefim üzerine ve hayatım üzerine yemin ederim ki, bu andan itibaren ve ölünceye kadar, bu örgütün misyonuna sadık bir şekilde hizmet edecek her an, her şart altında bu uğurda her türlü fedakârlığa katlanmaya hazır olacağım. Gene Tanrı adına, şerefim ve hayatım üzerine yemin ederim ki bütün emir ve talimatlarını kayıtsız şartsız yerine getireceğim… bütün sırlarını kendime saklayacağım ve benimle birlikte mezara götüreceğim….” Bu ve benzeri “tek yol”cu, demir disiplinli, çelik çekirdek örgütlerinin (kasten Leninist terimleri kullanıyorum) gizli yeminlerinin karşılaştırmalı bir dökümü çıkarılsa, çok yararlı ve öğretici olur sanıyorum.
Yazarlar
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları



























































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024