Ali Türer
Halil Berktay’ın 36 kişinin hayatını kaybettiği 130 kişinin yaralandığı 1 Mayıs 1977’nin sorumlusu kendi aralarında çatışan solculardır, türünden yaptığı açıklama sol kamuoyunda bir dalgalanma yarattı. Taraf gazetesinin, Berktay’ın bu açıklamasını, sanki gerçekte de böyle olmuş gibi taraflı bir biçimde haberleştirmesinin etkisini de unutmayalım. Bunca yıl sonra Berktay’ı böyle bir açıklama yapmaya yönelten davranışın duygusal arka planında ne olabilir, diye düşünüyorum. Belki de kendisini Türkiye’nin gelmiş geçmiş sol teorisyenler listesinin başköşesine koymadığı için sol kamuoyuna yönelik bir kırgınlık içindedir, bilemiyorum.
Ama ben bu topraklarda yaşanan ve hala açıklanamayan bu tür katliamların sorumlusunun derin devlet olduğunu düşünüyorum. Çünkü (Maraş, Çorum, Sivas katliamlarında olduğu gibi) ülkeyi 12 Eylül’e götüren en önemli provokasyonlardan biri olan 1 Mayıs 1977’deki olayların açıklığa kavuşmaması, üstünün örtülmesi için bu devlet ne gerekiyorsa yaptı.
Ancak eski sosyalistlerin Berktay’ın bu çıkışı nedeniyle de olsa birbirleri ile tartışmalarını, geçmişi gözden geçirmelerini önemsiyorum. O nedenle bu tartışmaya bir ucundan katılmak istedim. Bundan 23 yıl önce Açılım dergisinde (TBKP’nin kurulduğu yıllar) “Sosyalist Düşünce Kendini Marksizm’le Özdeşleştirmekten Vazgeçmelidir” başlıklı bir yazım yayınlanmıştı. Fırsat bulursam bu yazımı haftaya bu köşede yayınlamayı düşünüyorum. Şimdi yazdığım bu yazının yayınlayacağım o yazıyı tamamlar nitelikte olduğunu söylemeliyim.
Sosyalizmin tarihi bilindiği gibi Marksizm’den daha önceye dayanır. Sosyalist düşünceye hayat veren Marksizm’dir, sosyalist düşünce Marksizm’e bu nedenle çok şey borçlu; ancak Marksizm sonuçta modern dönemin ürünüdür. Dolayısıyla modern dönemin bilimcilik, tarihsicilik, mekaniklik gibi özelliklerini içinde barındırır.
Nabi Yağcı son yazısında “Zorunlu-nedensellik” yerine “yeterli neden” sorgulamasını koyup "olumsallık" mantığı inşa etmeyi öneriyor. Olabilir de bunu belirleyici bir yöntem olarak Marksizm içinde yapmak “tarihsel determinist” özelliği bu kuramın içinden çekip çıkarmak anlamına gelir. Bu sizi Marksizm dışında başka sulara sürükler. En azından bunu teslim etmek, Marksizm’e karşı saygının, dürüstlüğün bir gereğidir.
Marks, gelecekte yaşama dönüşecek olan programı ortaya koyma gibi bir iddia ile geleceğin açıklayıcısı olma iddiasıyla ortaya çıktı. Ona göre Sosyalizm sonuçta üretim ilişkileri üretim güçleri temel çelişmesi içinde ortaya çıkacak olan bir sentezdir. Bu sentezin belirleyici karakteri de sınıfsız topluma giden yolda bir ara yönetim biçimi olarak üretim araçlarının toplumsal mülkiyetinin proletarya diktatörlüğü eliyle kontrol altında tutuluyor olmasıdır. Bu süreç hemen her toplumun içinden geçmek durumunda olduğu, bütün zamanlar için geçerli “bilimsel” bir olgudur. Hal böyle ise; o zaman sosyalistlerin, komünistlerin görevi, bu kuramı yaşama geçirmek için gerekeni yapmaktı. O nedenle sadece Marksizm içinde hareket eden bir sosyalistseniz; bu kuram içinde, “artı değer”, “proleterya diktatörlüğü” gibi kuram oluşturucu anahtar kavramları, kuramın tarihsel determinist özelliğini sorgulayamazsınız. Aksi durumda bu sorgulama sizi kuram dışına iter.
Yaşanan sosyalizmin deneyimi içinde “proletarya diktatörlüğü” deneyiminin ekonomik, demokratik, örgütsel boyutta bırakın dünyadaki gelişmenin motoru olmayı, kapitalist sosyo ekonomik formasyonun bile gerisine düştüğünü de unutmayalım. Gerçi bu deneyim hiçbir zaman Marks’ın öngördüğü gibi de yaşanmadı. Marks sosyalizm’i Rusya tipi köylü toplumlar için değil, Almanya, İngiltere gibi proletaryası gelişmiş kapitalist toplumlar için öngörmüştü.
Öte yandan Marks 1850’li yıllarda kuramını oluştururken, henüz Nevton fiziğinin kuralları geçerliydi. Albert Einstain ”izafiyet kuramını”, Karl Poper “yanlışlamacı” yaklaşımı, Thomas Khun “Paradigma” yaklaşımını henüz geliştirmemişlerdi. Heisenberg Kuantum Fiziğinin gelişmesinde belirleyici rol oynayan “Belirsizlik Yasası”nı bulmamış; postmodernizmin çok şey borçlu olduğu Feyerabend henüz evrensel akla, bilimsel bilgiye karşı çıkmamıştı.
Sosyalist düşünce, kapitalizmin karmaşık doğasını göz önünde tutarak bütün bu düşünsel zenginlik, mevcut bilgi içinden eşitlik, demokrasi, katılımcılık gibi temel değerlerini hayata geçirecek en uygun programı geliştirebilir, böylece yeniden güçlü bir antitez haline gelebilirdi. Antonio Gramsci bunu denedi. Gramsci “tarihsel neden” kavramını sosyalist düşünce içinde ilk sorgulayan isimdir.
Yaşanacak olanın (sentezin) ne ölçüde sizin programınıza göre olacağı sonuçta; yaşanabilir olanı yaşama geçebilecek (Poper’e göre yanlışlanabilecek) esneklikte tespit etme gücünüze ve programın yaşanabilir olduğuna o programı yaşayacakları (toplumun çoğunluğunu) ikna etme becerinize bağlıdır. Yoksa yüzde yüz yaşama geçebilecek bir program oluşturulamaz. Böyle bir iddia koca bir yalan olur. Ancak şunlar şunlar olursa, şu olabilir türünden yanlışlanabilecek esneklikte bir programın; yaşanana göre daha anlamlı, daha insani, daha yaşanabilir olduğu konusunda insanları ikna etmenin güçlüğü de ortadadır.
Kuramsal düzeyde sosyalist hareketin genel anlamda böyle bir sıkışma yaşadığı doğru. Ancak Türkiye’de sosyalist hareketin gelişiminin kendine özgü ilave sorunları var. Türkiye’de sosyalist düşüncenin gelişiminin temelinde nesnellikten çok duygusallığın yattığını söylemek yanlış olmaz. Eğitim yoluyla devleti ayakta tutacak elit olmak için devşirilenlerin, devşirildikleri toplumla ilişkileri (aldıkları eğitim gereği) hep sorunlu olmuştur bu topraklarda.
Marksizm devleti, sınıflı toplum ile birlikte, artı ürünü belirli ellerde toplamak ve belli bir çevrede paylaştırmak için ortaya çıkmış bir sömürü aracı olarak görmüştür hep. Bizde ise “devlet”, Elit’imizin var oluş nedeni olduğu için, en sosyalistimiz bile “devleti toplumun bütün bireylerinin katılacağı bir örgütsel aygıta nasıl dönüştürebilirimin” değil; ”devleti toplum için en kısa yoldan nasıl ele geçirebilirimin” davasını gütmüştür. Sosyalistlerimizin pek çoğu halkı hep güdülecek sürü olarak görmüşler, halka gerçek anlamda güvenmemişler, moral dayanaklarını halktan değil geliştirdikleri düşünceden almışlardır.
Hatırlayalım, İngiltere de 1838’lerde işçi sınıfı hareketi (Çartistler) oy kullanma hakkını elde etme, parlamentoda temsil edilme mücadelesi içinde ortaya çıktı. İşçi Partisi bizzat bu şekilde gelişen, güçlenen sendikalarca kuruldu. Türkiye’de ise sınıf sendikacılığını hayata geçirmek için 1970’lerde sosyalistler DİSK içinde örgütlenmeye başladılar. Gençlik örgütleri, kadın örgütleri kurdular. Yani sosyalist program işçi hareketi, kitle hareketi içinden çıkmadı. Sosyalist programla kitle hareketleri oluşturulmaya çalışıldı. Yani esas özne araba değil hep at oldu bizde. At arabaya göre değil, araba ata göre oluştu.
Türkiye’de solcu elitin önemli bir kısmının orduya muhabbetle yaklaşması da biraz kalıtımsaldır. Sosyalist hareket 1960 askeri darbesi sonucunda kabul edilen 1960 anayasasının getirdiği görece demokratik ortamda filizlendi. Mihri Belli’nin Milli Demokratik Devrim önermesinde ordunun devrim güçlerinin bileşenleri arasında önemli bir yeri vardır. “Ordu millet el ele” meydanlarda atılan sloganlardan biridir. “Jandarma biz sosyalistiz” marşını az söylemedik.
1970’leri hatırlıyorum. Çoğumuz hem sosyalisttik, hem de Atatürkçüydük. Atatürk’ün yerine meşrebimize göre kendi liderimizi koymuştuk o kadar. Esas olan kafamızdaki program olduğu için alabildiğine dogmatiktik, pozitivisttik, tavizsizdik ve katıydık.
Yıl 1978. Balıkesir’de öldürülen bir arkadaşın arkasından Maocu gurup dışında dört-beş siyaset bir araya geldik, ortak bildiri hazırlayacağız. Bildirideki her cümlenin neden öyle değil de böyle olması gerektiğini en az sekiz saat tartıştığımızı hatırlıyorum. Sonunda “biz bu koşullarda ortak bildiri hazırlayamayacağız” deyip dağıldık. Kullandığımız sözcükler, dil, jargon bile birbirinden çok farklıydı. Kendi içine kapalı, birbirine yabancı atomik yapılardık. Bugünde öyle değil mi? Siz henüz kendi içinizde birbirinizle ilişki kuramaz, ele ele verip birlikte yola çıkamazken; halk niye güvenip de arkanızdan gelsin.
Hep 12 Eylül sonrası iktidarlar eliyle gençliğe yönelik nasıl depolitizasyon politikaları uygulandığından yakınır dururuz. Oysa bu kavgacı, dalaşmacı siyaset yapma tarzının, özeleştiriyi bir çeşit günah çıkarma, ya da yenilgiyi kabul etme olarak algılamanın; şiddete tapmanın, kitlelere yönelik ortak bir dil oluşturamamanın yeni kuşaklar üzerindeki olumsuz etkisini de tartışmamız gerekir. Eski solcular olarak yeni kuşağa bu anlamda kötü örnek olduğumuz çok açık.
Bugün sol cenupta siyaset yapma iddiasında olan partilere, bu partilerin birbirleri ile kurdukları ilişkilere, söylemlerine bir bakın. Bazı eski solcuların bir araya geldiği tartışma programlarına bakın. Eski hastalıkların büyük ölçüde devam ettiğini göreceksiniz. Aynı tarz siyaset yapanların bir araya geldiği Eğitimsen gibi örgütlere bakın. Eğitimsen TÖS, TÖBDER gibi bir geçmişe dayandığı halde bugün ne durumda. En son anayasa değişikliği için yapılan referandumda, “yetmez ama evet” diye düşünüp “evet” oyu verenleri içlerinden büyük ölçüde attılar. Etkisiz eleman olma yolunda hızla ilerliyorlar.
Thomas Khun “Paradigma” yaklaşımında hiçbir düşünce sisteminin dışarıdan bir müdahale sonucu kendini fes etmeyeceğini; dışarıdan gelen müdahalelere karşı geliştirdiği savunma mekanizmaları yoluyla kendini geliştirip, dönüştüreceğini söyler. Hâlbuki TBKP kurucuları bir gün kalktılar, tarihleriyle yaptıkları yüzleşme sonucu kendilerini feshetmeye karar verdiler. Bir anlamda bu harekete umut bağlayan insanları yüzüstü bırakmış oldular. O yüzden geçenlerde eskiden bu harekete liderlik yapmış bir sosyalistin Berktay’ın iddialarını manşete çıkarttı diye gazetesinin köşe yazarlığından istifa etmesini yadırgamadım doğrusu.
Elbette hem kuramsal anlamda hem de tarihsel boyutta yüzleşmelere ihtiyacımız var. Ama bu yüzleşme girişimleri, süreç içindeki sorumluklarımızı hafifletmek, duygusal boyutta kendimizi rahatlatmak gibi amaçlarla yapıldığında sosyalist harekete bir katkı sağlamıyor. Hâlbuki bu süreç içinde rol almış; yoldaşlarına umut vermiş bu arkadaşlar bence aynanın karşısına geçip gözlerinin içine bakarak; kendi geçmişleriyle bir yüzleşebilseler, sosyalist hareketin gelişmesine daha fazla katkıda bulunabilirler gibi geliyor bana.
Ne dersiniz?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
22.12.2024
3.12.2024
26.09.2024
2.09.2024
5.08.2024
7.07.2024
4.05.2024
1.04.2024
26.03.2024
9.03.2024