Vahap COŞKUN
Yassıada’daki duruşmaları konu edinen bu dizinin ilk iki yazısında, daha ziyade işin hukuki yönü üzerinde durulmuştu. Üçüncü ve son yazıda ise, meselenin siyasi tarafına bakmak niyetindeyim. Acaba, 27 Mayıs felâketine giden süreçte -- iktidarı ve muhalefetiyle -- siyasi aktörlerin mesuliyeti neydi? Siyaseti domine eden ve aralarında amansız bir rekabet bulunan iki büyük partinin düştüğü yanlışlar nelerdi? DP’lilerin hatâlı olduklarını kabul ettikleri davranışları var mıydı? CHP’nin darbede bir rol oynadığını düşünüyorlar mıydı?
DP temsilcileri, CHP’nin orduyu darbeye tahrik ettiği kanısındaydı. Onlara göre, CHP lideri İnönü ordu üzerindeki etkin gücünü kullanarak askerleri iktidarı devirmeye kışkırtmış ve harekete geçirmişti. Bayar ve Ağaoğlu’nun avukatlığını yapan (ve Yassıada’nın en genç avukatlarından biri olan) Gültekin Başak, savunmasında bu konuya özel bir yer ayırdı. Başak, darbenin oluşmasında CHP’nin payını İnönü ve diğer CHP’lilerin ifadelerine başvurarak ortaya koymaya çalıştı:
Muhalefetin başı daha 1952’de, iktidar kanun yolu ile değişecektir, ama zamanlar boş yere geçirilmiş olacaktır, vatandaş ıstırap çekmiş olacaktır, diyerek tereddütler yaratıyordu… Sonra sözler başka sahalara intikal etmeye başlar. 1956 senesinde Meclis’te ‘Beni kızdırmayın, yoksa yapamayacağım şey yoktur’ der. 22.6.957 tarihinde Elazığ’daki konuşmasında ‘Demokrat Parti iktidarı muhafaza etse de kıymeti yoktur. Çünkü millete seçimi zorla kazandığı intibaını bırakacaktır’demektedir. Hâlbuki 17.10.957’de seçimler yapılmıştır. Bu sefer ‘Seçim teminatı verirsen rahat gideceksin, vermezsen yine gideceksin, hem de fena gideceksin’demekte ve yine devamla ‘Vatandaşlarım emin olsun ki, seçimi kaybedecek olanlar iktidarda kalmak isterlerse dünya başlarına yıkılacaktır’ diyerek maksadını açıklamaktadır. Hem seçim istiyor, hem de seçimle iktidarda kalınırsa milletin neticeye inanmayacağını, razı olamayacağını söylüyor. O halde ne istiyor? İstediği, hemen gidin dediğine göre, hemen iktidara gelmektir. (s. 197-198)
“Batakçı zihniyet”
Tahrik dozu yüksek ifadeler İnönü ile sınırlı değildi. CHP’nin ağır toplarının önemli bir bölümü “yıkıcı sözler” sarfetmekten kaçınmıyordu. Başak, savunmasına bu tür konuşmaları da eklemişti:
Kasım Gülek, 958 senesinde Balıkesir Kongresi’nde konuşuyor: ‘Bugün gitti, gidecekler. Çok az bir zaman kalmıştır. Bazıları Amerika’da, İsviçre’de villalar alırız, o gün gelince dört motorlu uçağa biner kaçarız, derler. Onları götürecek Türk pilotu yoktur. Şayet kaçmak isterlerse arkalarından jet uçakları gider, alır getirir.’
Selim Soley, 14.8.958 tarihinde Ankara’da söylüyor: ‘Çarşaf meselesine gelince, Nuri Sait Paşa da çarşafla kaçmıştı. Onlar da belki böyle yapmak için çarşafları yasak etmiyorlar!’
Sırrı Atalay, Kadıköy’de 2.8.958 tarihinde anlatıyor: ‘Bu batakçı zihniyetten kurtulmak için icap ederse vatanın her yeri Gaziantep olacaktır.’
Nihayet Suphi Baykam 4.1.1960’da Kadirli’den haykırıyor: ‘İktidarı aldığımız takdirde sokakta leşi sürünmeyen siyaset adamı kalmayacaktır.’ Muhtelif konuşmalardan aldığımız bu pasajlar alabildiğine çoğaltılabilinir. (s.198)
Dolayısıyla darbenin zihinsel altyapısının CHP tarafından oluşturulduğu görüşü, DP’deki hâkim görüştü. Hattâ bazı DP’lilere göre, darbenin hazırlık sürecine CHP bizzat ve bilfiil katılmıştı. Tevfik İleri’nin CHP’ye dair sözleri, CHP hakkında DP’deki genel fikri yansıtıyordu:
Geldik, gidiyoruz. Allah hiçbir iktidara Halk Partisi gibi bir muhalefeti göstermesin. Hattâ bizzat Halk Partisi iktidara gelirse karşısına Halk Partisi gibi bir muhalefet çıkarmasın. Bu partinin bünyesi daima iktidarda bulunmaya onu zorlar, yapılışı ona göredir. Tarihinde bir ihtiras vardır. Bunun içindir ki, şayet bu memlekette huzur ve sükûn kurulmak isteniyorsa, Halk Partisi muhalefette kaldıkça bu mümkün olmaz. En iyisi onu hep iktidarda tutmalı. (s.79)
Atatürk ilkelerine arkasını dönmek
Peki ya DP? İktidar nerde tökezlemişti? Menderes ve arkadaşlarının hiç mi günahı yoktu olan bitende? Oradaki egemen görüş şudur: Evet, on yıllık iktidarı süresince DP bazı yanlışlar yapmıştı ama bunun bedeli asla bir darbe değildi.
Ağaoğlu, iktidarın bazı hatâlara düştüğünü, akılsız ve basiretsiz adımlar atmış olduğunu kabul eder. Bazen CHP’nin gazına gelip uzak durması gereken alanlara el uzattığını da söyler. Ama bütün bu yanlışların tek bir cezası vardır: İktidardan uzaklaştırılmak. Onu da yapacak olan halktır, askerler değil.
DP’ye yöneltilen iki büyük suçlama vardır: Atatürk ilkelerine sırt çevirmek ve Anayasayı ihlâl etmek. Ağaoğlu ve avukatları savunmalarında her iki suçlamayı da külliyen reddeder. Atatürk’ü koruma kanununun çıkarılması, Anıtkabir’in tamamlanması, paralara-pullara ve devlet dairelerine Atatürk resminin tekrar yerleştirilmesi gibi icraatı hatırlatan Ağaoğlu, bütün bunları yapan bir partinin Atatürk’e ihanetle suçlanmasının mânâsız olduğunu belirtir.
Hüsran feryatları ve sevinç nağmeleri
Ağaoğlu’na göre, DP’yi anayasayı çiğnemekle itham etmenin de hukuki bir temeli yoktur. DP, anti-demokratik kanunlar çıkarmış olabilir. Lakin Meclis’in mevcut anayasa çerçevesinde, usulüne uygun olarak yaptığı ve kabul ettiği bir kanunun anayasaya aykırılığı ileri sürülemez. Nitekim 1924-1950 arasında da birtakım demokrasi karşıtı kanunlar çıkarılmış, ancak bunların anayasaya aykırılığını ileri sürmek kimsenin aklına gelmemiştir. Bu itibarla, kanunlar gerekçe göstererek DP’nin cezalandırılması hukuk prensipleriyle açıklanamaz. Bunun izahı ancak “hiddetle, kinle, intikam arzusu ile olur!” (s.177)
DP’lilerin indinde Yassıada, halk hâkimiyetine inananlar ile inanmayanların karşılaştıkları bir arenaydı. Bu arenadan -- tarihin o anında -- zaferle çıkanlar, milli hâkimiyete hoş gözle bakmayanlardı:
Önümüzde on yılın beraber yaşadığımız tarihi duruyor… Bu tarihin sahifelerinde bir iktidarı devirmek, manen öldürmek, şeref ve haysiyetten mahrum kılmak için çeşitli gizli ve açık kuvvetlerin nasıl el ele verdiklerinin, her vasıtayı nasıl ve ne kadar insafsızca kabullendiklerinin hikâyeleri de yazılıdır.
Bu tarihin son yaprağı da milli hâkimiyete, demokrasiye inananların hüsran feryatları, inanmayanların sevinç nağmeleri ile kapanıyor. Evet, biz inanmamızın hüsranını çekiyoruz, onlar inanmamalarının sefasını sürüyorlar. (s. 181)
Üç örnek kadın
Bitirirken Ağaoğlu’nun sitayişle bahsettiği üç kadına değinmek isterim. Birincisi, Menderes’in eşi Berin Menderes’tir. Eşine ve ailesine yapılan onca onur kırıcı davranışa rağmen Berin Menderes, duruşmalar sırasında ve hattâ sonrasında da metanetini bir an olsun elden bırakmamıştır.
İkincisi, eski İçişleri Bakanı Namık Gedik’in eşi Melahat Gedik’tir. Darbeden sonra Harp Okulu’nda tutulan ve orada intihar eden eşinin elemini anlatmak ve ona ait bazı notları mahkemeye sunmak için gelen Melahat Gedik, kederli fakat dik bir edayla konuşur. O konuşurken bazılarının gülmesi üzerine vakur bir sesle Başkan’a sorar: “Neden gülüyor bunlar? Yüce Divan’da gülünecek bir şey mi var?” Salon buz kesilir, Gedik de “bu sessizlik içinde bir hayal gibi uzaklaşır.”
Üçüncüsü de Ayhan Aydan’dır. “Opera sanatkârı Ayhan! Sanatı ile meşhur, güzelliği ile meşhur, aşkı ile meşhur!” Bebek Davası’nda dinlenir Aydan. “Salona girerken gözleri Menderes’in yüzünde dolaştı, sonra çevik adımlarla mikrofona yürüdü. Konuşurken kelimelerini ustaca seçiyor, eski Başvekili ‘Ondan bir çocuğum olmasını istiyordum’diyerek nasıl sevmiş olduğunu anlatmıyor, canlandırıyordu!” (s. 121)
-----------------------------
Samet Ağaoğlu, Marmara’da Bir Ada (İstanbul 2011: Yapı Kredi Yayınları).
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları






















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.10.2025
8.09.2025
3.09.2025
27.08.2025
23.08.2025
19.08.2025
14.08.2025
5.08.2025
29.07.2025
22.07.2025