Halil BERKTAY
[13-14 Ocak 2016] Son bir hafta kişisel sorunlarla geçti. İşler yığıldı. Derken, 1128 öğretim elemanının bildirisi öne çıktı. İçeriği bir sorun; imzacılarına yöneltilmeye başlayan saldırı ve soruşturmalar ayrı bir sorun. Başka her şeyi (ve bu arada, Yaprak Zihnioğlu’na itirazlarımın üçüncü bölümünü de) ertelemek pahasına, bu konuya eğilmek istiyorum.
Savaş ortamı kendini hissettirdikçe
Bazen düşünüyorum, evet, temelde bir Türkiye var, ama acaba o bir Türkiye’nin içinde kaç ayrı alt-Türkiye var diye. Batıda, daha genel bir ifadeyle “Türk Türkiye”de yaşayanlar için, seçimlerde HDP’nin kazandığı, özellikle 7 Haziran 2015’te neredeyse tulum çıkardığı iller, âdetâ ayrı bir dünya. Kimi Güneydoğu diyor (the Southeast), kimi “bölge” (the region), kimi “kuzey” veya Bakur (the north), kimi Kürdistan, Türkiye Kürdistanı veya kuzey Kürdistan. Coğrafî mesafenin, sosyo-ekonomik geriliği ve yoksulluğunun, onyıllar boyu süren eski devlet baskısı ve ayırımcılığının yanısıra, son zamanlarda sertleşen ve derinleşen PKK hegemonyasının da büsbütün ötekileştirdiği bir âlem. Orada enikonu bir savaş cereyan ediyor. Defalarca yazdım; bu, tamamen PKK’nın başlattığı bir savaş. Yanlış ve haksız bir savaş. Barış ve demokrasiye karşı bir savaş. Bizzat Kürt halkına zarar veren bir savaş. Zaten o nedenle, Kürtlerin sessiz çoğunluğu da desteklemiyor.
Geçelim. Türkiye’nin büyük bölümü uzaktan seyrediyor bu savaşı. Daha çok “şehit asker ve polis, öldürülen terörist” haberlerini okumakla yetiniyor. Bunda, alttan alta bir infial hissinin de payı var. Bu sefer toplum “Kürt hareketi”ne herhangi bir haklılık payı tanımayı iyiden iyiye reddediyor. Tersine, “özyönetim” adı altında hendekli-barikatlı ilçe merkezi işgallerine karşı güvenlik güçlerinin giriştiği operasyonlara, en azından zorunlu ve kaçınılmaz diye bakıyor; giderek bu tavır daha net ve kesin, hattâ kavgacı bir desteğe doğru gelişiyor. Öyle veya böyle; çoğu insan artık PKK ve/ya HDP’nin başına ne geldiği ve geleceğine pek aldırmıyor gibi.
Gelgelelim, bu manzarada aldatıcı bir yan var. “Güneydoğu” Türkiye’nin kalanından izole edilmiş değil. HDP bir “Türkiye partisi” olamadı ama Kürt sorunu bütün Türkiye’nin sorunu. Nitekim bu savaş -- ilk patlak verdiğinde kullandığım ifadeyle “PKK’nın yeni karşı-devrimci iç savaşı” (bkz Suruç’un ardından (2), 24 Temmuz 2015) -- ülkenin tamamını içten içe sarsıyor ve zehirliyor. Bunun en basit belirtisi, tam normalleşiyoruz derken, çeşitli gerginliklerin tekrar yükselişe geçmesi. Savaş her zaman milliyetçiliği tırmandırır. Milliyetçiliğin “birlik” vurgusu, normal zamanlarda bile, farklılık ve çok-sesliliği esas alan demokrasi ile kolay kolay bağdaşmaz. Savaş durumunda ise, karşıt milliyetçiliklerden her birinin “kendi milleti”ni mutlak birliğe çağırması, demokrasiyi daha da fazla zorlamaya başlar. “Çizgi dışı”na çıkanlara karşı toleranssızlık tırmanışa geçer.Kamplar katılaşır; herkes kendi durduğu yerin kabul edilebilirlik sınırlarını dar ve daha dar ve daha daha dar çizmeye koyulur. Bazı örnekleri kısaca hatırlatalım: (a) Sırf “PKK bir terör örgütü değildir” dedi diye Tahir Elçi’ye reva görülen muamele (ve bu yüzden, ölümü karşısında hükümetin bir derece töhmet altında kalması). (b) Selâhattin Demirtaş’ın Aralık ayındaki demeçleri ve DTK kararları üzerine, doğrudan devlet ve siyaset adamlarınca dile getirilen adlî suç isnatları ve dokunulmazlığın kaldırılması çağrıları. (c) En son, Oral Çalışlar’ın deyişiyle “Beyaz’ın başına gelenler” (12 Ocak 2016). (Bazı köşe yazarlarının, son zamanlarda Kürt sorunu dışındaki konularda dahi sergilediği saldırganlık, keza bu yaygın hırçınlaşma bağlamında düşünülmeli sanıyorum.)
Bu bildiri, büyük bir yanlışı ifade ediyor
Türkiye’nin (114’ü devlet, 76’sı özel olmak üzere) toplam 190 üniversitesindeki, sayıları neredeyse 80,000’i bulan öğretim elemanından 1128’inin imzaladığı bildiri ve doğurduğu tepkiler, bu ortam çerçevesinde değerlendirilmeli. İki basit şey söyleyeceğim. İlki içeriğe ilişkin. Bu bildiriyi bilgi, fikir, düşünce, tahlil ve sonuç planında külliyen hatâlı buluyorum. Hattâ içinde herhangi bir doğruluk kırıntısı göremiyorum desem yeridir. Temmuz ayından bu yana Güneydoğu’da yaşananları tamamen tepetakla ettiğini; savaşı çıkaran ve hendek-barikat çizgisinde ısrar eden PKK’ya da, PKK’yı savunmak ve mazur göstermek için atmadığı takla, başvurmadığı demagoji kalmayan HDP’ye de tek lâf söylemediğini; sanki onlar yokmuş gibi tamamen gerçek dışı bir görüntü çizdiğini; buna karşılık devlete keza tümüyle hayal mahsulü suçlar isnad ettiğini düşünüyorum.
Özellikle (a) “devletin başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarına karşı gerçekleştirdiği katliam ve uyguladığı bilinçli sürgün politikası” iddiasını bir yalan olarak görüyor; (b) “hükümetin Kürt siyasi iradesinin taleplerini içeren bir yol haritası oluşturması” talebini ise, PKK’nın “silâhlı özyönetim” dayatmasının kabulünü imâ etmesi, dolayısıyla “Kürt siyasî iradesi” dediği Kandil’in bütün pozisyonuna bire bir denk düşmesi bakımından çok çarpıcı buluyorum. Bütün bunların nereden geldiğini de anlamıyor değilim. Hepsinin temelinde arkaik, anakronik bir solculuğun “ezilen milletin ne yaparsa yapsın haklılığı, devletin ise topyekûn haksızlığı” takıntısı var. Bunun üzerine“devrimci şiddet” ve “silâhlı mücadele” fetişizmi biniyor. Bunları kendi hayat tecrübemden, adım gibi biliyorum. Piramidin en tepesine de AKP ve Erdoğan düşmanlığı oturuyor anlaşılan. Sonuçta, devletin grisini kara, PKK’nın karasını ak gösteren bir tabloşekilleniyor. Bu bildiriyi imzalayan herkese yalancı demiyorum. Ama bilerek veya bilmeyerek, dikkatle okumuş olsunlar veya olmasınlar, bayağı büyük bir yanlışa imza attıkları kanısındayım.
Yanlışa ve aykırıya özgürlük, asıl bu çetin dönemlerde gerekli
Bu kadarı nisbeten kolaydı; şimdi gelelim asıl zor soruna. Bu, söz konusu 1128 öğretim elemanının, düşünce ve ifade özgürlüğü başta olmak üzere demokratik haklarıyla ilgili. Madalyonun bir yüzünde, bana göre ve diyelim ki size göre ve başkalarına göre de, çok yanlış bir metin ve siyasî girişim. Ama madalyonun diğer yüzünde (1) bunları düşünmek ve söylemek, ifade etmek de bir hak, demokrasinin bir parçası ve (2) herhangi bir suç içermemekte. Evet, lütfen herkes de benim kadar dikkatle okusun; hiçbir terör veya terör örgütü övgüsü yok içinde. Doğru, yapılan tahlil ve önerilen adımlar şu anda hükümetin elini kolunu bağlamak suretiyle PKK’nın (ve HDP’nin) yararına olacak; legali ve illegaliyle bu Kürt milliyetçi hareketinin sıkıştığı köşeden kurtulmasına yarayacak şeyler. Ama bu, benim kendi sübjektif yorumumla vardığım bir sonuç ve ayrıca, yasalarda mevcut herhangi bir suç tanımına sığdırılması mümkün değil. Siyasi bakımdan sakat ve dolayısıyla siyaset sahnesinde, kamuoyu önünde eleştirilebilir olmayı, hukukî açıdan suçlanabilir olmakla birbirine karıştırmamak lâzım.
Ayrıca unutmayalım ki akademikler (*) de birer insandır ve “yanlış” veya “aykırı” sayılan herhangi bir görüşü akademik kimlikleriyle savunmaları, salt birer birey, “sıradan” birer insan olarak savunmalarına göre daha ağır bir durum oluşturmaz. “Bilim yanılmazdır; dolayısıyla bilim insanları her zaman doğruyu söyler (söylemeleri gerekir); dolayısıyla (bize göre) doğruyu söylemiyorlarsa, bu bilhassa tahammül edilmez bir durum oluşturur” --yok böyle bir şey. Hele öznellik dozajının çok arttığı insan ve toplum bilimlerinde, asla söz konusu değil. Aksini tasavvur etmek, akademiklerin ancak yüzde yüz “doğru”yu söyledikleri ve savundukları takdirde (ölçüde) bilim özgürlüğünden yararlanabilecekleri varsayımına götürür ki, bunu da çürütmek son derece kolaydır: Peki, kime göre “doğru”?Eğer önceden bilim özgürlüğünden yararlanabilmek için falanca koşulları yerine getirmek ve X, Y, Z “doğru”larından şaşmamak gerekir diyeceksek, yani belirli bir anda “doğru” kabul edilenlerin sınırını aşamayacak ve yanılmak pahasına özgürce tartışamayacaksak, “yanlış”ları ayıklayıp “doğru”ya ulaşmak nasıl mümkün olacak? İnsanlığın tüm düşünce ve bilim tarihi tam tersine; ilerleme uğruna “yanlış” saydıklarımızın da serbestçe ifade edilmesine olanak tanımak gerektiğine işaret ediyor.
Onun için, bırakalım cadı kazanı kaynatmayı; mahzurlarına Yıldıray Oğur’un hemen dikkat çektiği YÖK soruşturması tehditlerini (bkz Bu kez PKK’nın yenilmesine izin vermek, 13 Ocak 2016); Sedat Peker’in “oluk oluk kanlarını akıtalım”larına varan aşırılık ve ultra-aşırılıkları. Tersine, vereceksek adam gibi bir fikir mücadelesi verelim. O birkaç paragrafı cümle cümle ayıklayalım, didik didik edelim. Tek tek konuşturalım bakalım, savunabiliyorlar mı imzaladıkları metni, keza cümle cümle.
Ve unutmayalım: sonuçta, demokrasinin ve bilimin çıkarları ortak. Demokrasi için de, bilim için de çok-sesli ve hoşgörülü bir özgürlük ortamı mutlak surette gerekli. En fazla da böyle dar geçitlerde, çetin ve çetrefilli dönemlerde gerekli.
NOTLAR
(*) Yeri gelmişken belirteyim; son beş on yılda dilimize musallat olup bilir bilmez kullanılan şu “akademisyen” deyimi de bir başka yanlış. Ya “akademik” diyeceksiniz, ya “öğretim üyeleri,” ya da (yardımcı doçent altını da içeriyorsa) “öğretim elemanları.” Akademisyen ise, tamamen bir zamanların Sovyetler Birliği ve diğer sosyalist Doğu Avrupa ülkelerine özgü, çok özel ve çok sınırlı bir deyim. Normal dünyada akademi (veya akademya) denince, bizstihî yüksek öğretim camiası anlaşılır. Oysa Sovyetlerde ve Doğu Avrupa’da böyle değildi; bu rejimlerin bazı kendine özgü kurumları arasında, çok sert bir üniversite - akademi ayırımı da vardı. Akademi deyince, yalnız ve yalnız her ülkenin yüksek Bilimler Akademisi ve mensupları anlaşılırdı. Bunlar çok ayrıcalıklı kurumlar ve çok ayrıcalıklı bir zümreydi; zor intisap edilirdi; üniversitede ders verme yükümlülükleri yoktu; sadece araştırmayla uğraşmak gibi inanılmaz bir lüksleri vardı. “Akademisyen” deyimi sırf onlara mahsustu ve öyle herhangi bir profesörlüğü vb değil, mesleğinin en üst kaymak tabakasında olmayı yansıtan çok dar ve özel bir ünvanı ifade ederdi.
Yazarlar
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları




























































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024