Ali Türer
Sosyal sistemlerde dinamik bir denge bulunur. Her müdahale mevcut dengede yeni karışıklıklara yol açar. İktidar partisi paraleli ile yollarını ayırmaya karar verince siyasi yapıda yeni karışıklıklara yol açtı. Bu karışıklığın yeni arayışları yeni yönelimleri tetiklemesi kaçınılmazdı. İpuçları daha önce ortaya çıksa da 17 Aralık operasyonu ile Türkiye siyasetinde yeniden yapılanma süreci hızlandı. Cumhurbaşkanı seçimi süreci kritik bir eşiğe taşıdı.
Her ne kadar cemaat eksenli gelişse de, iktidarı ile muhalefeti ile siyasetteki bütün taşları yerinden oynatacak bir gelişme bu. Süreç tamamlandığında muhtemelen geçmişten belirli ölçüde farklılaşan yeni bir siyasi kurumsal yapımız olacak. Siyasi aktörler kendi iç örgütlenmelerinde, ideolojik yapılanmalarında köklü değişikliler yaşamış olacaklar.
Cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaştıkça bu yönelimin parametreleri de netleşmeye başladı. Cemaatin yerel seçimler sonrasında AKP’den tümüyle ümidi kestiği sır değil. Sadece milletvekili düzeyinde değil AKP il ve ilçe örgütlerinde de cemaat ile ilişkisi olan yöneticiler, üyeler AKP ile yollarını ayırıyorlar. AKP, Demirel sonrası Demokrat Parti- Adalet parti vizyonuna sahip çıkma vizyonu üstlenen Süleyman Soylu’yu kendine bağlamakla kalmadı AKP’ye teşkilat başkanı yaptı. “Milli Görüş” çizgisinin gelenekçi kanat dışında kalan temsilcisi Numan Kurtulmuş’u da Genel Başkan Yardımcısı yaptı.
Cumhurbaşkanlığına yürüyen R.T.Erdoğan AKP’yi merkez sağ siyasetin biricik örgütü haline getirirken bir yandan da hizip olup kendisine başkaldırma gücü bulabilecek parti içi yapılanmalardan da kurtulmaya çalışıyor. Cemaat bu tehlikeyi sezdi, doğrudan Başbakan ve yakın çevresini hedef gözeterek merkez siyasete ayar vermeye kalktı. Muhatabına önemli bir hasar verdi, partiyi yönetenlerin söylendiği kadar “ak olmadığı ortaya çıkmış oldu; fakat diğer yandan kendisine yönelmiş tasfiye sürecine de meşruiyet kazandırmış oldu.
Bu tasfiye süreci, seçimlerde partiyi başarıdan başarıya taşıyan R.T.Erdoğan’a eşsiz bir fırsat daha sundu. AKP’yi Cumhurbaşkanı seçimi sonrasına hazırlama fırsatı. Yaşananlara bakarak R.T. Erdoğan’ın bu süreçte neyi gerçekleştirmeye çalıştığı şöyle özetlenebilir: Yeni süreçte ayak uydurmakta güçlük çekecek eski yol arkadaşlarından kurtulmak, koşulsuz biat edecek yeni bağlaşıklarla etrafında kenetlenmiş bir örgüt yaratmak.
Süleyman Soylu’nun Teşkilat Başkanı olmasının ardından AKP; Kars, Ardahan, Mersin, Tekirdağ, Çanakkale il ve ilçe örgütleri istifa ettiler. Dün de Ankara ve Şırnak AKP İl Başkanları istifa ettiler. Sırada İzmir il örgütünün olduğu söyleniyor. Şırnak İl Başkanı istifasını açıklarken Feytullah Gülen’in kitabını elinin altında her halde boşuna tutmadı.
Siyasi yelpazede merkez sağ, AKP eliyle temsil edilecek şekilde dini referans içinde yeniden yapılanırken, ana muhalefetin ulusalcı-milliyetçi eksende bir araya gelişine tanık oluyoruz. MHP’nin “çatı aday” yaklaşımı içinde CHP-MHP çizgisinde bir yakınlaşma yaşanıyor. Ergenekon’dan tutuklu MHP milletvekili Engin Alan’ın serbest kalması için CHP mecliste inisiyatif alıyor. İşçi Partisi gibi kendini solda tanımlayan ulusalcı oluşumların da bu eksende yerini alması beklenebilir.
Bir diğer toplulaşma hareketine ise kendisini solda tanımlayan Kürt siyasi yapılanması ile ulusalcı çizginin dışında kalan sol ve sosyalistler arasında tanık oluyoruz.
Bunların hiç birinde aradığını tam olarak bulamayan bir başka kesim de var: 2. Cumhuriyetçiler, sol liberaller, liberaller, sosyal demokratlar, Antikapitalist Müslümanlar ve bunların görünür olduğu yanı ile Gezici’ler.
Aslında bütün bu siyasal gruplaşmaların kendi içinde sıkıntılı yanları, yumuşak karınları var.
Süleyman Soylu, Numan Kurtulmuş gibi yeni bağlaşıkların, Cumhurbaşkanlığına oturmuş R.T.Erdoğan’a ve onun başına getireceği yeni isme, ağır topların kızağa çekildiği süreçte bu gün olduğu gibi biat etmeye devam edeceklerinin bir garantisi var mı? R.T. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından başbakanlıkta bırakacağı boşluğun bıraktığı gibi doldurulabileceğini; R.T Erdoğan’ın AKP’ye destek olan kitleyle kurduğu ilişkiyi onun yerine bakanın aynı biçimde sürdürebileceğini kim iddia edebilir? Seçimle Cumhurbaşkanı olması, sahip olduğu karizma R.T. Erdoğan’a, sorunları eskiden olduğu gibi korkutma, sırt sıvazlama ve ikna teknikleri ile çözebilmek; iktidarı elinde bulunduranların ilişkilerini yukarıdan belirleyebilmek için yeterli olacak mı? Giderek otoriterleşen R.T. Erdoğan bu ince çizgide başkanlık sistemi adı altında parti içi parti dışı bütün ipleri elinde tutmayı başarabilecek mi?
Peki ya muhalefetin çıkmazları!
Bütün olup bitene, otoriterleşmeye ve tek adamlığa gidişe rağmen R.T. Erdoğan liderliğinde AKP’nin gücünü koruması ve sürdürmesi CHP ile MHP’yi güç birliği yapmaya zorluyor. Fakat milliyetçi kimliğin taşıyıcısı bu iki partinin yol arkadaşlığı yapabilmelerinin önünde geçmişten gelen, aşılması zor handikaplar var.
Sokak hareketlerinden aldığı gücü elinden kaçırmış bir MHP; laik CHP ile buluştuğunda içindeki mütedeyyinleri AKP’ye kaptırmayacak mı? MHP’nin Türk siyasetinde tutunmasına kimliğe dayalı bencilik ve duygudaşlık yetecek mi? Sağ ucu merkeze taşıyayım derken, dini referansın işgal ettiği sağdan dışlanmak, marjinalleşmek de var bu oyunda.
CHP, MHP ile yakınlaşırken çözüm sürecinde bitaraf olmaktan çıkıp karşı taraf haline gelirse ne olacak? Eski merkez sağ enkazdan güç devşirme, MHP ve DYP kalıntıları ile yakınlaşma, Ergenekon’a sempati besleme CHP’ye bu güne kadar ne kazandırdı ki bundan sonra kazandırsın? 1977-78’li yıllardan kalan; “Emek en yüce değerdir”, “toprak işleyenin, su kullananın” duygusallığı ile CHP’ye bağlananlar MHP ile iç içe geçen bir CHP’yi ne kadar içlerine sindirebilecekler?
Gelelim BDP/ HDP hareketine! Türk Halkı’na bugün itici gelen ana dilde eğitim, Kürt kimliğinin tanınması, özerklik gibi kavramların kendisi değil, bu kavramların çağrıştırdıkları; BDP-HDP hareketinin önce bunu görmesi lazım.
Bu ülkede 30 yılı aşan sürede 40.000 kişinin canına mal olan, köylerin ortadan kalktığı, kentlerin nitelik değiştirdiği, aşiretlerin bir birine düştüğü bir iç savaş yaşandı. İnsanlar haklı olarak bu sürecin başlıca sorumlularını devleti yöneten eski muktedirlerle iç içe geçen derin devlette, Ergenekon’da, Susurluk’ta, Jitem’de ve PKK’da arıyorlar. Çözüm sürecine ve buna bağlı olarak da AKP’ye Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bunca destek verilmesi; MHP ve CHP’nin buralarda esamisinin bile okunmamasının altında yatan gerçek bu?
Bu koşullarda “özerklik talebi” ortak bir siyasi birlik içinde Batılı anlamda kendinde yönetim arayışı olarak değil henüz Türk temel üzerinden sürdürülse de; ortaya çıkması muhtemel ortak siyasi birlik içinden bir ayrıklık talebi olarak algılanıyor. Bu bir tür “bize kendi yöremizde kendini yönetme hakkı verin, sonra ne haliniz varsa görün; birbirinizi yemek istiyorsanız yiyin, ama bizi rahat bırakın, bize bırakın” yaklaşımı olarak okunuyor. Bu hareket içinde bunu açıkça böyle ifade edenler de var.
Bu, Kürt halkının bir kesimi için gayet anlaşılır olabilir. Ancak savaşın sorumlularından henüz hesap sorulamadığı yerde “herkes kendi yoluna” yaklaşımının Türk halkı içinde karşılık bulması çok kolay değil. Hal böyle iken böyle bir talep, sadece yaşadığı mağduriyet nedeni ile Kürt halkı içinden gelen bu talebe destek veren sol marjinal kesimlerle bir araya gelip siyasi çekim merkezi oluşturmaya yeter mi?
Yaşadığınız onca acıdan sonra kendi çözümünün peşinde koşma, özerlik isteme hakkı var mı Kürt halkının, elbette var. Ancak çözümün ortak olduğu yerde, bireysel kurtuluş peşinde koşarsanız, sorunun olası çözümünü de ıskalamış olursunuz. Bunun ne size bir yararı olur, ne içinde yer aldığınız birliğe. Gerçekçi olup ortak çareler peşinde bir araya gelmek, birlikte mücadele etmek varken, duygusal takılıp ille kendi çözümünde diretmek arabayı atın önüne koşmak değil de nedir? Taksim abluka altındayken, Taksim’i kazanmak için ille Taksim’e çıkmak mı gerekir? Bu içinizdeki aktif katılımcıları da sizden yana sizi izleyen pasif destekçileri de yormaz mı?
Türkiye siyasetinde tanık olduğumuz bütün bu dediğim dediklerin, duygusal takıntıların, düşmanlıkların, kahramanlıkların düşünsel ve duygusal arka planında siyasetin kimlik üzerinden yapılanmış olması var. Bu nedenle hemen hepsi kendi partikülü içinde yoğunlaşma, daha kararlı hale gelme, var oluşu kimlik siyaseti üzerinden sürdürme, karşıtına karşı güçlenme ve karşıtına mümkün olan en fazla zararı verme hedeflerine hizmet ediyorlar.
Peki ama bir yandan da bu, post modern dayatmaya bir biçimde boyun eğmek olmuyor mu?
Onca anlama, deneyimi billurlaştırma faaliyetine rağmen nasıl oluyor da demokrasi mücadelesi verdiğini düşünen muhalefet “Gezi Ruhu”na dokunamıyor? Çünkü Gezi’nin büyüsü ortak yaşama sahip çıkma iradesini ortaya koymasında yatıyor. O nedenle gerçek anlamda ortak olan mağduriyetlere, farklılıkların bir arada yaşama iradesine sahip çıkamayanın Geziyi anlaması, Gezi’ye sahip çıkması ve sürdürebilmesi mümkün olmuyor. Geziye kimlik siyasetini bulaştırmak, geziyi sulandırmaya hizmet ediyor.
Halbuki, siyasetin kimlik üzerinden yapılıyor olmasına karşı çıkmak gerekiyor asıl. Ortak yaşamın belirleyici sorunlarını çözmek, farklılıkların bir arada yaşama biçimini kurumsallaştırmak, yürünmesi gereken yol, hedef bu.
Bunun da bileşenleri belli: vatandaşlık temelinde yeni bir anayasa; merkezin yetkilerini yerele devretme, insanların kendi sorunlarını yerelde çözebilmesinin koşullarını hazırlama, yönetime doğrudan katılım kanallarını açma; değerlendirmelerin ve kararların objektif, geçerli, güvenilir, kullanışlı ölçütlerle alındığı birbirini dengeleyen yasama, yürütme ve denetleme sistemleri kurumsallaştırmak. Açıklık, denetlenebilirlik, hesap verilebilirlik etrafında şekillenmiş bir dinamik denge durumu, siyasi birlik türü ve kültürü geliştirmek!
Yani yeni bir siyaset, çağdaş bir devlet; arayış bu olmalı!
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
22.12.2024
3.12.2024
26.09.2024
2.09.2024
5.08.2024
7.07.2024
4.05.2024
1.04.2024
26.03.2024
9.03.2024